
Katliama tanıklık eden gazeteci: ‘Bize Halepçe’yi yaşattılar’ duyduğum ilk cümle oldu
- 09:02 26 Aralık 2019
- Güncel
Medine Mamedoğlu-Rojda Aydın
ŞIRNAK - Roboski köyünde sınırda mazot alan 34 köylü Diyarbakır'dan kalkan F 16'ların bombardımanı sonucu katledildi. Katliamın yaşandığı andan itibaren her anını kamuoyuna yansıtmak amacıyla köye ilk giden gazetecilerden Pınar Ural, 8 yılın ardından yeniden geldiği köyde, kadınların ilk günkü yaslarını hala aynı şekilde tutuklarını söylüyor.
Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde 8 yıl önce 28 Aralık günü, kiminin ekmek parası, kiminin kendine telefon almak ve kiminin de okul harçlığı için gittiği sınırdan geriye dönen 34 gencin cenazesi oldu. Ortasu (Roboski) ve Gülyazı (Bujeh) köylerinden 28'i aynı aileden 34 kişi, savaş uçaklarının bombardımanı ile katledildi. Bu süre zarfında ailelerin talebi değişmedi: “Sorumlular yargı önüne çıkarılsın.” Olayın yaşandığı gece saat 01.52'de köylülerin haber vermesi üzerine haberi ilk geçen Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabirleri de olay yerine varan ilk gazeteciler oldu. Katliamın yaşandığı gece saat 02.00’da yola koyulanlardan biri de KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) Muhabiri Pınar Ural. Diyarbakır'dan Roboski'ye doğru yola çıkan ve köyde yaşanan hakikati kamuoyuna yansıtan Pınar, bugün yeniden geldiği Roboski’de o günlerde bir gazeteci olarak yaşadıklarını ajansımıza anlattı.
Roboski köyüne 8 yıl aradan sonra yeniden gelen Pınar, yıllar önce geldiği bu köyde gerçekleşen katliamın kendisinde yarattığı duyguları bir kez daha yaşıyor.
"O tepeden o tepeye koşturuyorduk" diyerek köy yolunda birlikte yürüdüğümüz Pınar'ın söylediği ikinci sözü de "O zaman da burada böyle kar vardı" oluyor.
'Haberi geçtiğimiz gece Diyarbakır'dan köye doğru yola çıktık'
Vakit kaybetmeden biz daha lise öğrencisiyken yaşanan katliama tanıklık eden Pınar'a ilk sorularımızı sormaya başlıyoruz. Takvim yapraklarının 28 Aralık 2011'i gösterdiğinde Türkiye ve dünyada bulunan diğer insanlar gibi Roboski adını ilk defa duyduğunu ifade eden Pınar, haber şefinin gece saat 2'de aramasıyla yarı uykulu ve ne olduğunu bilmediği köye doğru yola çıktığını söylüyor. Bu hengame içerisinde kendisini dışarı atmasıyla Diyarbakır'dan Roboski'ye doğru yola çıktıklarını belirten Pınar, "Bu köyün adını katliamla ilk defa duyuyordum. Bir devlet kendi topraklarında olan bir köyü nasıl bombalar aklım bunu almıyordu açıkçası. Bu doğru mu diye teyit ettirmeye çalışıyorduk. Daha yeni yeni bu mesleği öğrenirken Roboski benim ilk defa gideceğim bir yerdi. Bu benim için bir sınavdı. Bunun altından kalkar mıyım, oradaki gelişmeleri verebilir miyim diye düşünüyordum. Gittiğimizde neyle karşılaşacağımızı da bilmiyordum. Daha önce hiç Şırnak'a da gitmemişim. Şırnak'ı da failli meçhul ve sıkıyönetim uygulamalarıyla biliyordum. Yola bu karmaşa ve düşünceler ile çıktım" diyor.
İlk tepki: Bize Halepçe’yi yaşattılar!
Kentte girdikleri anda ilk dikkatini çeken şeylerden birinin yolda hiç askerin bulunmaması olduğunu ifade eden Pınar, arama noktalarından köye kadar tek bir askerle dahi karşılaşmadıklarını söylüyor. Roboski köyüne girdikleri an kendilerini büyük ve acı dolu bir sessizliğin karşıladığını belirten Pınar, "Uzaktan Roboski'yi gördüğümüzde büyük bir sessizlik vardı. Bu sessizliğin ardından acaba doğru köyde miyiz diye düşündüm. Sonra köyün içine girdiğimizde meydanda toplanan insan kalabalığı vardı. Köyde büyük bir ölü sessizliği vardı. Yani insanları çaresizlikleri ile baş başa bırakmışlardı. Seslerini duyuracakları bir şey yoktu. Ve olayla eşzamanlı olarak Genelkurmay Başkanlığı’nın ‘PKK'nin inlerini bombaladık’ şeklinde bir açıklaması olmuştu. İnsanlar bizi gördüğünde ilk tepkileri ‘Bize ikinci Halepçe'yi yaşattılar’ oldu. Köylülerin acı ve öfkeleri birbirine girmişti. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı. İnsanların büyük bir çaresizlikleri vardı" diye anlatıyor.
‘Oluşturulmak istenen ‘terörist’ algısı tutmadı’
Bir yandan insanların kendi anlatımları diğer yandan da ana akımın "teröristler öldürüldü" haberlerinin basında yer aldığını hatırlatan Pınar, "Hükümetin yaptığı ‘teröristler öldürüldü’ açıklamaları olayın yaşandığı günün sonrasındaki öğlen saatlerine kadar değiştirilmedi. O dönem havuz medyasının muhabirleri gelip birebir insanlar ile görüştükleri halde bu açıklamalarını düzeltmediler. Öğlen saatlerine kadar bu açıklamalar değiştirilmedi. Buraya gelen kendi muhabirleri de haberlerin düzeltilmemesine tepki gösteriyordu" diyerek o dönem hayata geçirilmeye çalışılan ‘terörist’ algısının tutmamasına dikkat çekiyor.
'Özgür basının çabasıyla açıklamalar geri çekildi'
Özgür basın olarak gittikleri köyde tek dertlerinin "Terörist" denilerek katledilen köylülerin gerçekliğini kamuoyuna duyurmak olduğunu söyleyen Pınar, yaptıkları haberlerden sonra hükümetin açıklamalarını "Askeri bir kaza oldu" tarzında değiştirdiklerini ifade ediyor. Pınar konuşmasına şu şekilde devam ediyor: "Bizim o dönem tek derdimiz katledilenlerin insanlar sivil yurttaşlar olduğunu bütün kamuoyuna duyurmaktı. Eğer o dönem özgür ve muhalif basın olmasaydı köylüler bir şekilde sesini duyurmasaydı 19'u çocuk 34 insan belki hala ‘PKK'liler öldürüldü’ diye kayıtlarda kalacaklardı. Benim için çok acı bir tecrübeydi. Köye geldikten bir süre sonra bölgeye havuz medyası da geldi. Biz tepe tepe koşup çamur içinde kalırken onlar altlarında araba boyalı kunduralarıyla anons çekmeye gelmişlerdi. Beni gördüklerinde ise ‘Senin ne işin var ya burada, bu tepelerde ne diye koşturuyorsun’ dediler.”
'En büyük acıyı kadınlar yaşadı'
Köyde o esnada en çok dikkatini çeken şeylerden birinin kadınların yaşadıkları acı ve buna karşı açığa çıkan sessizlikleri olduğunu ifade ederek, o gün o köyde en büyük acıyı çekenlerin kadınların ve annelerin olduğuna tanıklık ettiğini söylüyor. Pınar, “O dönem köyde tek bir evin ışığı bile sönmüyordu. Sabaha kadar bütün evlerin ışıkları açıktı. Ve bu da o yasın ağırlığını gösteriyordu. Çünkü insanlar uyumuyorlardı. Kadınlar özellikle gittiğimiz andan itibaren karalara bürünmüşlerdi. Ve hala o karaları giyinmeye devam ediyorlar. Halen köylülerin yasları kalkmış değil. 2011 katliamında kadınlar dışarıda dertlerini anlatmaya çalışıyorlarsa da kendilerinde değillerdi. Her sabah saat 05.00'te ilk yaptıkları şey mezarlığı ziyaret etmek oluyordu. Günler boyunca kadınlar güneşin doğuşuyla birlikte çocuklarına gidiyorlardı. Onlara ağıt yakıyorlardı. O öfkelerini ve sitemlerini çocuklarının başında ağıtlar ile dile getiriyorlardı" diye devam ediyor.
'Roboski'nin failleri o dönem de emri veren ve uygulayanlardır'
Yaşanan katliamın faillerinin açık bir şekilde belli olduğunu kaydeden Pınar, "Roboski'nin failleri meçhul değil. Roboski'nin failleri çok açık. Köylülerin failli o dönem emri veren ve uygulayanlardı. Sözde o bölgede istihbaratı sağlayanlardı. ‘Her kürtaj bir Uludere'dir’ diyenlerdi. Daha sonra ‘bu bir askeri kazadır’ diyenlerdir. O yüzden bu katliamın failli meçhul değil bellidir. İnsanlığa karşı işlenen suçlar hiç bir zaman karanlıkta kalmaz. Bu dönemde üstü kapatılmaya çalışılsa da kapatılma çabası verilse de bu insanlığa karşı işlenen suçlar er ya da geç ortaya çıkar. Sorumlular da bunun hesabını öderler" diye vurguluyor.
‘Gerçekleri yazarak içimiz rahat bir şekilde köyden ayrılmıştık'
Bir gazeteci olarak katliamın olduğu günden sonra 11 gün boyunca köyde kaldığını ve sabah güneşin doğmasıyla anneler ile birlikte mezarlığa gidip haber takibine başladıklarını söyleyen Pınar, içleri rahat bir şekilde köyden ayrıldıklarını ifade ediyor. Pınar, "Biz buradan çıkıp gittiğimizde burada yaşananları insanlara duyurmanın rahatlığı ile ayrıldık. Ondan sonraki süreçlerde buraya daha çok ilgi olmaya başladı. Ve 34 köylü artık PKK'li değildi. Bunların hepsi gün yüzüne çıkmıştı. İnsanların o sitemlerini de o acılarını da kamuoyuyla paylaşmanın vermiş olduğu o rahatlık ile ayrıldık buradan. Önceki katliamlara biz tanıklık etmemiştik ama biz buna birebir tanıklık ettik. Aslında bu bir çocuk katliamıydı. Çünkü yaşamını yitirenlerden 19'u çocuktu" diye kaydediyor.
'Ailelerin yası hala kalkmış değil'
Son olarak olayın yaşandığı günden 8 yıl sonra köye yeniden gelen ve bu süre boyunca köyde ilk günkü acıların devam ettiğine tanıklık ettiğine dikkat çeken Pınar şunları dile getiriyor: "8 yıl aradan geçti. Ben bu süre boyunca buraya gelemedim. Açıkçası buraya gelmeye çok da cesaret edemedim. 8 yılın sonunda gelip baktığımda çok değişen bir şeyin olmadığını gördüm. Evlerdeki yaslar hala devam ediyor. İnsanlar karalar giyinmeye devam ediyor. O 'Şeva tarî' karanlık gece dedikleri karanlık köy üzerinden halen kalkmış değil."