Gazeteci Sibel Hürtaş: Medya katliam ve cinsel istismarın detaylarına inmemeli

  • 09:01 21 Aralık 2019
  • Güncel
Şehriban Aslan
 
DİYARBAKIR - Kadın katliamlarının medya dilinde nasıl işlenmesi gerektiği konusunda konuşan Artı Gerçek Ankara Temsilcisi Gazeteci Sibel Hürtaş, medyanın reyting uğruna katliamı ve cinsel istismarı tüm detaylarıyla servis etmemesi gerektiğine dikkat çekti. 
 
Kadın katliamları, cinsel saldırı ve istismar suçlarındaki artış dikkatlerden kaçmazken, bu artışa neden olan en büyük nedenlerden biri de medyanın kullandığı dil olarak karşımıza çıkıyor. Artı Gerçek Ankara Temsilcisi Gazeteci Sibel Hürtaş, kadın katliamları, cinsel saldırı ve çocuk istismarlarında medyanın dilinin nasıl olması gerektiğini değerlendirdi. Gazeteci olarak kendilerinin de uzun süre kadın katliamlarının normal bir insan öldürme olarak ele alınamayacağı mücadelesi verdiklerini kaydeden Sibel, kadın katliamlarının başlı başlına politik bir sorun olduğunu ifade etti.  
 
‘Kadın cinayetleri politiktir’
 
Sibel, kadın katliamlarını yazdıklarında haber merkezlerinde neler yaşandığını anlatarak, “Hem haber merkezinden hem bakanlıktan hem de mahkemelerden bize yönelik ‘Ne oluyor ki kadınlar da erkekleri öldürüyor’ diye bir savunma mekanizması geliştirmişlerdi. Ki, yazdığım, ‘canına tak eden kadınlar’ kitabının da çıkış noktası tam da buydu. Kadın cinayetlerini ayrı bir şekilde ele almaya gerek var mı yok mu? Karşımızda buna direnen bir bakış açısı vardı. Bununla uzun süren bir tartışmamız var” dedi.  
 
‘Kadın bu zorunlulukları reddettiği anda katlediliyor’
 
Kadın katliamlarının bir temeli olduğuna dikkat çeken Sibel, yargı kararlarının da bu temeli okumalarına neden olduğunu ifade etti. Kadına yüklenen toplumsal görevlerin olduğunu ve kadının bu zorunlulukları reddettiği anda katledilmeyle karşı karşıya kaldığını söyleyen Sibel, “Mahkemelerde de bunun devamını görüyoruz, ‘o bunu yapmadı o yüzden erkeği tahrik etti ve indirime gidiyorum’ diyordu. İşte kadın cinayetlerinin politik olduğunu hep buradan çizdik. Mesela Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin verdiği bir karar vardı ve bu çok tartışıldı. Eşini katleden erkek şöyle bir savunma yapmış, ‘benimle cinsel ilişkiye girmedi’ diyerek ceza indirimi almıştı. Ya da başka örnekler verirsek, ‘eve geldim yemek yoktu, sahurda uyandım yoğurt yoktu’ gibi savunmalar kadın cinayetlerindeki indirim nedenleriydi.  Eşlerini öldüren kadınlarla konuştuğumuzda da boşanmak istedikleri için, kendi hayatını kurmak için, çalışmak istedikleri için, evde erkeğin kölesi gibi çalıştırılıp şiddet gören kadınlar olduğu cevabını aldık. Kadınlar, ‘Ya o beni öldürecekti, ya da ben onu öldürecektim’ dedi.  İki tarafında öldürme nedenleri kadının duruşuna izin vermeyen sistemden kaynaklandığı aşikârdı” ifadelerine yer verdi.
 
‘Uzun mücadeleler sonucu kadın katliamlarına olan bakışı değiştirdik’
 
Yukarıda sayılan nedenlerden dolayı haber reflekslerinin oluşmaya başladığına vurgu yapan Sibel, kadın katliamlarının üçüncü sayfadan, basit bir adli suçmuş gibi gösteren haberler ile karşı karşıya olduklarını belirtti. Sibel, “Bugün ise kadın katliamlarının manşetlere taşındığı, bunun üzerinden mahkemeye bir denetim sisteminin geliştirildiği, mahkemeler herhangi bir indirime gittiği zaman indirim yaptı dediğimiz haberlerle karşı karşıyayız. Bunun çok uzun bir mücadele ile gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Ayrıca kadınların kendilerini rahat ifade edemedikleri yargılama süreçleri yaşıyoruz. Zaman zaman avukatların, kadın örgütlerin önerileri oldu. Bu yargılamalara ilişkin özel formatlar belirlenmesi gerektiği söylendi. Çok sayıda kadın cinsel şiddeti anlatamadığı için çok büyük cezalara maruz kalıyor. Bunu cezaevinde kadınlardan çok dinledim” dedi.  
 
‘Kadın katliamı ve istismar dosyaları olduğu gibi yayınlanmamalı’
 
“Medyada kadın cinayetlerine dair en fazla yapılan yanlışlardan biri dosyaya çok çabuk ulaşabiliyor” diyen Sibel, medyanın dosyaya ulaştığı andan itibaren ifadeleri çarşaf çarşaf yayınladığını kaydetti. Sibel, “Hatta bazen dosyadaki ifadelerin fotoğrafı çekilip direk haber yerine konuluyor. Özellikle istismar dosyalarındaki her ifade yazılmamalıdır. Bu aynı zamanda kişi için şiddetin ve travmanın yeniden üretilmesi anlamına geliyor. Burada işte gazetecilerin rolü ortaya çıkıyor. Bu haberler neden bir editör filtresinden geçilmiyor? Böyle bir şeyi gazeteci ne kadar teşhir etmelidir, ya da etmeli mi? Geçmişte bu haberleri yazarken bütün bu tartışmaları yaşadık. Mahkemede bile olmaması gereken bir şeyden bahsediyoruz. İfadeleri bütün ayrıntıları ile yazmayacak. Hatta sadece istismara uğradığı iddiası ile bunu burada bırakacağız. Bu şiddetin, travmanın tekrar edilmesine neden olabilir” diyerek medyanın gereken özeni göstermesi gerektiğinin altını çizdi.
 
‘Yargı, polis nasıl tavır koydu?’
 
Son olarak medyanın diline dair bir örnek veren Sibel, “Mesela Hüseyin Üzmez’in bir çocuğu istismar ettiği dava vardı. Burada Zaman, Hürriyet ve Sözcü gazetelerini inceledik. Bir tanesi muhafazakâr gazete; Bu kız o evde ne arıyordu? Bu kızın annesi o evde niye çalışıyordu? Ne kadar para alıyordu? Mahallenin muhtarına, komşularına kadar gidip kadının aleyhine yayın yapan bir gazetecilik ile karşı karşıya kaldık. Ona karşı yayın yapacağım diyerek aynı dili kullanan gazetelerle de karşılaştık. Burada etik ve evrensel ilkeler çok önemlidir. Asıl dikkat çekmemiz gereken şey kadının ne kadar mağdur olduğu, saldırganın ne kadar canavarca olduğundan öte bir şey; Yargı, polis nasıl bir tavır koydu?  Kadın neden korunmadı, nedeni neydi?  Tartışmayı daha çok bu tarafa koymamız gerekiyor. Politik tartışma dediğimiz şey de buradan başlıyor” diye vurguladı.