Name Öztürk: Ben ölseydim kaderdi, o öldü ne oldu?

  • 09:07 23 Kasım 2019
  • Güncel
 
Safiye Alağaş
 
İSTANBUL- Yıllarca maruz kaldığı sistematik şiddete karşı başvurduğu her kapı yüzüne kapanan, polislerin evine geri gönderdiği Name Öztürk, hayatta kalmak için özsavunma uygulayarak Kazım Aydemir'i öldürmek zorunda kaldı. Şimdi kadınlarla birlikte yoluna ve yaşam mücadelesine devam eden Name, isyanını şöyle dile getiriyor: "Ben ölseydim kaderdi. O zaman onun ölmesi de kader. Ama bunu kabul etmeleri zor. Benim 8 yıl boyunca yaşadıklarıma kimse 'kader' diyemez." 
 
Name Öztürk'ün adını Temmuz 2016’da kendisini sistematik işkenceye maruz bırakan Kazım Aydemir’e karşı özsavunma kullanmasıyla duymuştuk. Boşandıktan sonra da Kazım Aydemir tarafından şiddete maruz bırakılan ve katledilmeye teşebbüs edilen Name, özsavunmasını kullanarak Kazım Aydemir'i öldürmüştü. Name'nin hakkında açılan davanın karar duruşması 12 Ekim 2018'de görülmüş ve 12 yıl 6 ay hapis cezası verilmişti. Avukatların itirazı sonrası 15 Mayıs'ta görülen duruşmada tahliye edilen Name'nin davası İstinaf Mahkemesi'ne taşınmış, İstinaf haksız tahrik indirimi yaptığını belirterek, cezayı 10 yıla düşürmüştü. Avukatlar ise kararı Yargıtay'a taşıyacaklarını dile getirmişti. 
 
Şiddete karşı yıllarca direnen bir kadın ölmemek için öldürmek zorunda kalan Name'nin direniş hikayesine kulak veriyoruz.
 
‘Erkek egemen kültürden kaçmanın yolunu aradım’
 
Erzurum’da dünyaya gelen Name'nin babası Almanya’da işçi olarak çalışıyor. Gurbet ve hasretlik çeken aile belki de tam da bu yüzden yeni doğan çocuğun adını, 'sevgiliden gelen mektup, haber' anlamına gelen Name koyuyor. Name iki yaşına geldiğinde babası gurbetten dönüyor. İlkokulu ve liseyi Erzurum’da okuyan Name, üniversiteyi Erzincan’da okuyor. Çocukluğu erkek zihniyetinin baskın geldiği bir ortamda geçiyor. Anne ve babasının erkek çocuklarını daha çok sevmesi, değer vermesi onu küçük yaşta sorgulamaya itiyor. Name o günleri düşünürken derin bir iç çekip,  “Annem dua ederken bile önce erkek çocuklarına ederdi. Belki o kültürden kaçmanın yolunu bu evlilikte düşündüm. Çünkü ben çocukluğumdan beri ant içmiştim. O kültürden bir erkekle asla evlenmeyeceğim. Evlilik tercihimi bunu düşünerek yaptım ama daha kötüsünü seçmiştim” diyor.
 
‘Öyle büyüdü, öyle yaşadı’
 
Anne ve babasına zaman zaman duygusal tepkiler vererek kendi içine kapandığını ifade eden Name, “O kadar çok şey yaşıyorsunuz ki artık her şey normalleşiyor. Artık annem ve babamın hareket ve tavırlarını kabullenmiştim. Ama içsel olarak kabul etmediğim için o kültürden uzaklaşmak istedim. Şu an bile annem farkında olmadan, yine aynı şeyleri yapıyor. Annem bunu yaptığı zaman gözünün içine bakmak istiyorum. Bir şekilde göz teması içinde olmak istiyorum. O da farkında ama elinden olmadan yapıyor bunları. Öyle büyüdü öyle yaşadı bir şey diyemiyorum” ifadelerini kullanıyor. 
 
‘Masalın kahramanı bendim’
 
Kazım Aydemir ile lisede tanışan Name o günleri şöyle anlatıyor: “Aşkın nasıl bir tarifi var bilemiyorum. Ama kitaplarda yazılan şeyler doğruysa çok büyük bir aşk yaşamıştım onunla. Nişanlılık sürecim de çok güzeldi. Nişanlılık sürecinde onunla yaşadıklarımdan bir şüphe duymuş olsaydım kesinlikle evlenmezdim. Evlilik sürecine kadar bir masal gibiydi ve güzeldi o dönemler. Evlendim hemen sonrasında hamile kaldım. Belki de o yüzden kişiliğim ve hayata bakış açım değişti. Tepedeyken birden dibe vuruyorsun. Mesela hamileyken o kadar çok ciddi şeyler yaşadım ki 'bir daha asla hamile kalmayacağım' dedim. Ne bu insana çocuk vermek, ne de başka bir çocuk doğurup günahına girmek istemedim." 
 
‘Kimse bir şeye karışmıyor’
 
İlk olarak hamileyken şiddet görmeye başlayan Name, kendi canından çok bebeğinin düşünmeye başlıyor. Düşük yapma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Name, “Benim çocuğumun doğması mucize oldu. O kadar şeye rağmen inatla dünyaya gelmek istedi. Şu an bile çocuğum çok inatçıdır. Bir şey yapmak istediği zaman kesinlikle yapar. Ben gördüğüm şiddet karşısında hep 'sakinleştiği zaman konuşayım' diyordum. Ne yazık ki konuşarak çözülemedi. Onun ailesine, kendi aileme çok gittim. Polise gittim, baktım kimse bir şey yapamıyor o zaman bende 'susmak lazım' dedim. Bu şiddetin durması için çok mücadele ettim. Çözülmeyince bir süre sonra kendi kabuğuma çekildim. Olaydan 2-3 yıl öncesine kadar kimseyle konuşmuyordum. Hamileliğimin son ayıydı. Çok ciddi şiddete maruz kalmıştım. 155’i aradım. ‘Sen şuan hamilesin eşinin isteklerine cevap veremiyorsun. Bu durumlarda aile içi şiddete çok tanık oluyoruz’ demişti. Ben de 'Siz bana yardımcı olamayacaksınız gidin' dedim. Sonra bakıyorsunuz ki kimse bir şeye karışmıyor. 'Kimden yardım alabilirim?' diye düşünüyorsunuz. Bu bütün kadınlar içinde öyledir. Onun ailesine gidiyorsunuz 'o deli sen akılı ol' deniliyor" diye belirtiyor. 
 
‘Yaşadıklarıma kimse 'kader' diyemez’
 
Olaydan bir süre önce Kazım’ın babasına giderek “Beni öldürecek” diyen Name’ye “kader” diye cevap veriliyor. Olaydan sonra ise kendisine çok fazla tepki verildiğini hatırlatan Name, “Ben ölseydim kaderdi. O öldü ne oldu? O zaman o da kader. Ama bunu kabul etmeleri zor. Hatta şuan bile kabul etmiş değiller. Ben de böyle olmasını istemezdim. En başından inancım için isterdim böyle bir şeyin olmamasını. Benim o dönem 8 yıl boyunca yaşadıklarıma kimse 'kader' diyemez" diye vurguluyor. En çok babasına kızgın olduğunu söyleyen Name, "Hem maddi, hem manevi olarak gücü varken kızının elini tutmaması bu kadar şiddeti görmeme neden oldu. O yüzden babama daha çok kızgınım" diyerek tepkisini dile getiriyor. 
 
'Cezaevinde rahatlamış hissettim' 
 
Cezaevine girdiğinde "Beni dövmediği bir gün" diye düşünen Name, bu sözleriyle yaşadığı şiddetin boyutunu da ortaya koyuyor. Cezaevinde kendini rahatlamış hissettiğini aktaran Name, "Cezaevi koşulları bu yüzden bana ağır gelmedi. Öncesinde yaşadıklarımı düşündüğüm zaman cezaevi bana çok rahat geldi. Sadece çocuklarla özlemde baş etmekte biraz zorlandım" sözleriyle cezaevi sürecini dile döküyor. 
 
‘Keşke daha öncesinden kadın örgütleriyle tanışsaydım’
 
Kadın örgütlerinin davasını sahiplenme ve tanışma sürecini de anlatan Name, kadın davalarını takip eden avukat Diren Cevahir Şen’in cezaevinde kendisini ziyaret ettiğini ve davayı almak istediklerini ancak kendisinin kabul etmediğini söylüyor. Diren’in ve kadın avukatların kendisini sık sık ziyaret ettiğini vurgulayan Name, anlatmaya şöyle devam ediyor: “Bir süre sonra Yasemin Çakal tahliye oldu. Büyük oğlum bunu televizyonda görmüş ardından Diren’e ulaşmış. Diren ziyaretimde ‘Name senin artık bizi reddetme gibi bir şansın yok' dedi. Oğlum görüşe geldiğinde ‘Senin televizyona çıkman değil cezaevinden çıkman önemli. Biz bunlardan rahatsız olmayız. Ayrıca senin utanacağın bir şey yok' dedi. Tam da o süreçte mahkemem vardı. Birçok avukat müdahil oldu. Keşke daha öncesinden kadın örgütleriyle tanışsaydım. O zaman belki böyle olmazdı. Çıktıktan sonra da kadınlarla görüşmeye devam ettim.  Şimdi kadın eylemlerine, davalarına katılıyorum. Haklarımızı savunarak bir şeyleri daha çabuk elde edeceğimizi biliyorum. O yüzden ben de o kalabalığın bir parçası olmayı istiyorum.
 
'25 Kasım da ben de Taksim'deyim' 
 
 Güçlü kadınlardan, kadınların bir araya gelmesinden korkuyorlar. Kimi zaman ölümü bile göze alarak güçlü olmaya çalışıyoruz. Sessiz ölümdense, direnerek onurlu ölümü göze almak en doğrusu. Çünkü o zaman insan güçlü olduğunu hissediyor. Sesiz kalmak insanı pasifleştiriyor. Sokaklarda meydanlarda, gücümüze güç katmaya ihtiyacımız var. Tam da bu nedenle 25 Kasım’da ben de Taksim’de olacağım.”