Necmiye Alpay: Linç kültürünün sonuçlarını düşünmeye Hrant Dink’ten başlanabilir

  • 09:03 7 Kasım 2019
  • Güncel
Habibe Eren
 
ANKARA - Son dönemde yazar Aslı Erdoğan’a yönelik geliştirilen linç ile birlikte Türkiye’deki linç olgusunu değerlendiren dilbilimci yazar Necmiye Alpay, Türkiye’de rutinleşen  linç için hazır gruplar olduğuna dikkat çekti. Necmiye,  “Bir düğmeye basılmış gibi saldırıya geçebilen gruplar var. Trollerin bir bölümü hesapsız kitapsız ‘insansı’lar. Bir bölümü ise faşizan ideolojilerin bizde gayet bol olan çeşitlemeleri” dedi.
 
Yazar Aslı Erdoğan’ın geçen günlerde yabancı bir basına verdiği röportajda “Türklere okula başlar başlamaz Kürtlerden nefret edilmesi öğretiliyor” dediği iddiası üzerine Aslı’ya yönelik tepkiler kısa sürede linçe dönüştü. Olayın ardından açıklama yapan Aslı, demecinde böyle bir cümle kullanmadığını belirtse de linçin ve ölüm tehditlerinin önüne geçilemedi. Annesi Mine Aydoslu ile yapılan söyleşide Aslı’nın bu yüzden sağlık durumunun kötüye gittiği belirtildi. Aslı gibi son zamanlarda linçe maruz kalan bir diğer isim de insan hakları savunucusu avukat Eren Keskin. Eren’in bir televizyon programında Nedim Şener tarafından hedef gösterilmesiyle birlikte kendisine yönelik tepkiler kısa sürede linçe ve ölüm tehditlerine dönüşmüştü.
 
Son yıllarda özellikle sosyal medyada başlayan linç kültürü üzerine dilbilimci, yazar Necmiye Alpay değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Linç kültürünün sonuçlarını düşünmeye Hrant Dink’ten başlanabilir’
 
Linç kültürünün sonuçlarını düşünmeye, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in katledilmesinden başlanabileceğini söyleyen Necmiye, Hrant’ın katledilmeden önce uzun süre tehdit edildiğini hatırlattı. O atmosferde Hrant’ın kendi ruh halini “güvercin tedirginliği” olarak adlandırdığına dikkat çeken Necmiye,  şöyle konuştu: “Bir başka ünlü örnek olarak Orhan Pamuk’u anmak gerekir. Salman Rushdie gibi onun da hayatına kastedildi ve uzun süre ‘koruma’ altında yaşamak zorunda kaldı. Dink ve Pamuk daha çok 301. maddenin kurban ve mağdurlarıdır demek meseleyi anlatabilir ama 301. maddenin, basit bir hukuk meselesi değil, bütün bir mekanizmanın sembolü olduğuna dikkat etmek kaydıyla. İnceliklerini Dink’in avukatı Fethiye Çetin ‘Utanç Duyuyorum!’ adlı kitabında yazmıştı. Hukukçu Orhan Kemal Cengiz, geçenlerde bu maddenin yeniden devreye sokulmaya çalışıldığını söylüyor ve ekliyordu: Bu madde ‘öngörülebilirlik’ ilkesine aykırılık gerekçesiyle iptal edilmiş durumda. Buna rağmen canlandırmaya çalışanlar varsa, simgesel anlamıyla birlikte düşünmek gerek.”
 
‘Linç edimi için hazır gruplar var’
 
“Güvercin tedirginliğine yol açan yalnızca 301 ve ona benzer ‘öngörülemez’ içerikli yasa maddeleri değil” diyen Necmiye,  “linç” edimi için hazır gruplar olduğuna dikkat çekti.  Bu grupların Türkçeye de “trol” sıfatıyla girmiş yeni tip provokatörler olduğunu söyleyen Necmiye, bu kesimlerin daha çok sosyal medyada iş gördüklerini ifade etti. Necmiye, “Bir düğmeye basılmış gibi saldırıya geçebilen gruplar bunlar. Kendi twitter deneyimlerimden biliyorum. Bırakınız düşünsel düzeyi, herhangi bir insani ölçütten habersiz, maskelerinin ardına gizlenmiş sayısız ‘hesap’. Bir söylentiye göre bazıları maaşlı. Çok kişinin başına geliyor bu saldırılar. Maruz kalmamak için sosyal medyadan kaçınan hak savunucusu aydınlar biliyorum. Trollerin bir bölümü hesapsız kitapsız ‘insansı’lar. Bir bölümü ise faşizan ideolojilerin bizde gayet bol olan çeşitlemeleri” dedi. 
 
‘Aslı Erdoğan batının sansasyon yaratma kurbanı olmuşa benziyor’
 
Eren Keskin’in, henüz sosyal medyanın ve trollerin olmadığı yıllarda da ağır saldırılar altında yaşayan bir insan hakları savunucusu olduğuna dikkat çeken Necmiye, “Hapiste yattı, yine de hakkında açılmış sayısız dava var. Yorulsa da yılmayan bir hak savunucusu. Aslı Erdoğan ise biraz da batı medyalarının sansasyon arama düşkünlüğünün kurbanı olmuşa benzer. Bazı batı medyaları, kendi ülkelerindeki göreli özgürlüğün de verdiği rahatlıkla, gerçekliğe uymayan manşetler atabiliyorlar” ifadelerini kullandı.
 
‘Eren ve Aslı’ya yönelik linç olgusu nefret suçu kategorisine giriyor’
 
Linç kültürünün beraberinde getirdiği fişleme olgusunun kişilerde yaratacağı etkiyi, “Haklarınızın görünmez eller tarafından tırpanlaması” sözleriyle yorumlayan Necmiye, Türkiye toplumunun linç toplumuna nasıl dönüştüğüne dair ise şunları söyledi: “Bu soru toplum ve tarih bilimcilerinin uzun çalışmalarını gerektiren türden. Tanıl Bora’nın ‘Linç’ adlı incelemesi gibi epey çalışma ve sonrasında başka yazılar ve tartışmalar var aslında. Bu arada ‘linç’ kavramının içeriği de genişledi. Sanal dünya yok iken ‘linç’ daha çok sürüye dönüşmüş grupların fiziksel saldırılarının adıydı. Sanal dünya ise sözel dünya. Sözün değeri bir yandan yükselirken, bir yandan da insan eliyle yerin dibine batırıldı. Bu arada yeni bir hukuk terimi de doğdu: Nefret suçları. Sanıyorum Eren Keskin ve Aslı Erdoğan’a yönelik linç olguları nefret suçu kategorisine giriyordur. Biliyorsunuz, toplumun mağdur kesimlerine yönelik sözel suçlar nefret suçu kategorisine giriyor. Kadınlar da bu kesimlerdendir ve bizlere saldırırken bazen bu yön de devrededir. Saldırganlar kadınların fiziksel tepki vermeyeceğini bilir. Uzun vadeli düşünme kapasiteleri olmadığından, günün birinde o maskelerin bir bir düşürülebileceğini de hesaba katmıyorlar sanırım. Katsalar bile arkalarının sağlam olduğunu varsayıyorlardır.”
 
‘Yeni bilimsel disiplinlere ihtiyaç gösterecek kadar kötülük dolu’
 
“Keşke sosyal medya ve aslında her tür medya çok çeşitli güç odakları tarafından manipüle edilmese de ‘doğrudan demokrasi’ denen toplumsal yaşamı gerçekleştirmenin yollarına dönüştürülebilse” diyen Necmiye, “Şu an ne yazık ki bazı yeni bilimsel disiplinlere ihtiyaç gösterecek kadar kötülük dolu. Kısaca diyebilirim ki onsuz da yapamayız. Sosyal medya, öğrenmemiz gereken hayat becerilerinden biri ve ‘kem söz sahibine aittir’ gibi kadim bir felsefi tavır var” diye ekledi.
 
‘Sıfatınız solcu da olsa yolunuz nefret suçu furyasıyla kesişebiliyor’
 
Linç durumlarında tetikleyici trol gruplarının hazır bulundurulduğunun çok açık olduğunu yineleyen Necmiye, “Ancak, yine tecrübeyle sabit, düşünsel katmanlarda belirleyici besin kaynaklarından yoksunsanız, sıfatınız ‘solcu’ da olsa yolunuz nefret suçu furyasıyla kesişebiliyor. Konu geniş, somut olgu fazlalığı var. Bütün mağdur ve maruz kesimlere sağlam sinirler ve sağlam akıllar dilerim” diye konuştu.
 
Aslı Erdoğan asıl röportajda aslında neler söyledi?
 
La Repubblica'daki mülakatın başlığı "Aslı Erdoğan: Bize okulda da Kürt düşmanlara karşı doktrin (öğreti) veriliyor" şeklinde olsa da mülakatın içinde başlıktaki bu ifadeler tam olarak yer almıyor.
Gazetenin muhabiri Marco Ansaldo, Aslı Erdoğan'a şu soruyu soruyor:
 
"Suriye'deki işgali eleştirenler neden soruşturmaya, mahkemeye, tutuklamaya maruz kalıyor?"
 
Aslı Erdoğan bu soruya şöyle cevap veriyor:
 
"Bakın, Avrupalılar maalesef Türk basınını takip etmiyor. Bunu yapabilselerdi, yapılan endoktrinasyonun (beyin yıkamanın) nasıl işlediğini anlarlardı."
 
Gazetenin muhabiri bu noktada "Endoktrinasyon mu?" diye soruyor. Aslı Erdoğan bu soruya da şöyle yanıt veriyor:
 
"Kesinlikle. Okuldan itibaren, kitaplar aracılığıyla. Türkiye Cumhuriyeti bir ideolojiyle iç içe geçmiştir, Kemalizm ideolojisiyle. Bu, Mustafa Kemal Atatürk döneminde işe yarıyor olabilirdi. Ama sonra aşırı milliyetçiliğe doğru kaydı. Türkiye hep tehdit altında gibi konumlandırılıyor. Bu görüntü bugün dinle birleştiriliyor ve sonuç olarak savaşta ölenler 'şehit' haline geliyor. Ölenlere, 'ülke için öldükleri' söyleniyor. Hayır, onlara şunu söylemek gerekir: Sen ülken için değil bir hükümet için ölüyorsun."