
‘Kadın Yazı ve Yazarlık’ çalıştayı sona erdi: Yazarlık her zaman kökünü doğadan alır
- 17:45 3 Kasım 2019
- Güncel
DİYARBAKIR - DTK tarafından gerçekleştirilen “Kadın, yazı ve yazarlık” çalıştayı sona erdi.
Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) “Kadın, yazı ve yazarlık” konulu çalıştay gün boyu sürdü.. Çalıştaya, DTK Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekilli Leyla Güven, Diyarbakır Milletvekilleri Semra Güzel ve Saliha Aydeniz, Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivistleri, kadın yazarlar ile çok sayıda kadın katıldı. Çalıştayın gerçekleştiği salona “Deng û Penûsa Azad Jina Têkoşer a Nemir e!” yazılı pankart asıldı. Çalıştay kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Çalıştayın açılış konuşmasını Leyla Güven yaptı.
‘Kürt kadınları yok oluşa karşı direniyor’
Çalıştayın ilk oturumunda TJA aktivisti Ayşe Gökkan’ın “Kürt kadın yazarların tarihi” ve “Kürt kadın yazarların yaşadığı sorunlar” konulu sunum ile başladı. Yazarlıktan önce dengbêjliğin var olduğuna dikkat çeken Ayşe, dengbejliği de kadınların geliştirdiğini belirtti. Ayşe, “Kürt kadınları dengbejliğin ve yazarlığın ilk adımını atmıştır diyebiliriz. Kadınların yazdığı eserler şimdi karşımıza anonim olarak çıkıyor. Çünkü kadınların yazdığı eserler isimsiz yayınlandı. Kadınlar o yılların şartlarından kaynaklı eserlerinde isimlerinin olmasını istemedi. Gizli tuttu. Şimdiki anonim denilen eserleri aslında kadınlar yazmış. Dengbêjlik geleneği ile Kürt kadınlarının kültürlerine sahip çıkıp, yok oluşuna karşı direniyor. Buna örnek olarak Meryem Xan’ı verebiliriz. Meryem Xan, dengbêjlik yapabilmek için mücadele verir. Yine Ayşe Şan sürgün edilir, Dengbêj Gazin 7 yıl boyunca gizli bir şekilde dengbêji söylüyor. Yani dengbêjliği kadınlar başlatır ancak, ona yasaklanır” diye konuştu.
‘Kitaplarda erkeklerin kadına çizdiği roller var’
Erkek egemen devletin kadını hem yazma hem de söyleme konusunda durdurmaya çalıştığını dile getiren Ayşe, devletin bunu başaramadığını söyledi. Ayşe, “Bazı kaynaklara baktığımızda kadına biçilen rol, ev ve ev işi, kocasının yanı olarak karşımıza çıkıyor. Yine kitaplarda erkeklerin kadınlara biçtikleri roller ve 'ideal kadın' profilleri var. Erkeğin diliyle kadınlara bir rol biçiliyor. Buna karşı dikkatli olmak lazım. Erkeğin bu yaklaşımına karşı, kadın örgütlenmeli, okuyucu kadın yazarları desteklemeli, kadın yazarlar birbirini desteklemeli. Kadınlar daha fazla yazmalı” diye belirtti.
Kadınlar deneyimlerini paylaştı
Verilen ara ardından çalıştay ‘Kürtçe Yayınlarda Cinsiyetçilik’ başlığıyla sürdü. Moderatör Cevahir Sadak Düzgün, en büyük sıkıntılardan birinin anadilde eğitim olduğunu vurgulayarak bu etkinin yazılara da yansıdığını söyledi. Cevahir, hem yasaklı bir dil kullanmak ve hem de kadın olarak bunu yapmanın zorluklarını kaydederek katılımcı kadınların kendilerini tanıtmalarını istedi. Ardından kadınlar kendilerini tanıtarak yaşadıkları zorlukları ve deneyimlerini paylaştı.
‘Her söylemde cinsiyetçi bir anlam saklı’
Son olarak Cevahir şunları aktardı: “ Her yazıda belki de bilmeden cinsiyetçi sözleri kullanmakta ısrar ediyoruz. Cinsiyetçilik kapitalizmin bize yüklediği bir anlamdır. Ne kadar her yazıda övücü fiziksel güzellikten bahsedilse de her söylemde cinsiyetçi bir anlam saklı ancak bunu fark etmiyoruz. Eleştirel yaklaşımımızı, dilimizi geliştirmemiz gerekiyor. Biz ne kadar kapitalizme karşı durduğumuzu anlatmaya çalışsak da popülizme olan sempatimiz açığa çıkıyor. Aslında kapitalizmle iç içeyiz. Bu anlamda kültür ve yazım alanında gelişen her etkinliğe katılım yapmamız gerekiyor” dedi.
‘Onlar bize mekanın önemsiz olduğunu öğrettiler’
‘Zindanlarda Kadın ve Yazarlık’ başlıklı konuyu ise Xece Şen Moderatörlüğünü üstlendi.Cezaevlerinde bulunan kadın yazarları temsilen sunum yapacağını belirten Xece, cezaevlerinde fiziki, sözel ve psikolojik bir baskı ve sömürge söz konusu olduğunu dile getirdi. Zindanlarda düşünce özgür olursa duvarlar da kalkar. İnsanlar isterse yapar. Zindanlar bir anlamda mezarlıktır ama özgür düşünerek örgütlenmek, direnmek mezarlık anlamını sonsuza dek yok eder. Zindanlarda öyle bir direniş söz konusudur ki özelikle kadınlarda daha çok özgürlük hissiyatı gelişir. Felsefe, sosyoloji, toplum yaşamında büyük bir derinleşme yoğunlaşma ve araştırma söz konusudur. İçerde olmalarına rağmen dışardakilerden daha özgür olabilirler. Onlar bize mekanın önemsiz olduğunu öğrettiler, yeter ki biz isteyelim” ifadelerini kullandı.
‘Kadınların yazıları hala engelleniyor’
Cezaevlerinde tutsakların birbirinden kopması için her şeyin yapıldığını söyleyen Xece, siyasi kadın tutsaklar üzerinde yoğun bir baskının olduğunu vuruladı. Xece, “Sürgün ediliyor, arama yapılıyor, kitapları yazıları elinden alınıyor. Onların yazmaya olan heveslerini kırmaya çalışıyorlar. Ama biz Kürt kadınları her zaman inadımızı direnişimizi gösterdik. 500’e yakın tutuklu arkadaşın kitabı var. Ama sayılı birkaç arkadaşın kitabı basılmış. Diğer yazılara ne oldu belli değil maalesef. Kadınların yazıları hala engelleniyor ve yok ediliyor” diye kaydetti.
‘Kadın tutsaklar büyük mücadele veriyor’
Xece’nin ardından 27 yıl sonra tahliye edilen Ferda İldan dışardan cezaevlerine bakıldığında tutsakların rahat olduğunu ya da dinlendiğinin düşünüldüğünü ifade eden Ferda, cezaevlerinde tutsaklar olarak okumalar yaptıklarını ve düzenli bir yaşam şekillerinin olduğunu aktardı. Ferda, “İçeride yazmanın önünde çok fazla engel var. Ancak kadın tutsaklar buna rağmen büyük bir mücadele vererek kitaplarını bastırabiliyor. Tutuklu kadın yazarlara destek olarak kitaplarını yayınlamak için destek sunulmalı” dedi.
‘Zindanların sesi olmak için elimizden geleni yapmalıyız’
Ardından söz alan Leyla Güven, egemenlerin tüm dünyada önce kadınları vurduğuna değinerek, ‘kadın uyanırsa toplum uyanır’ denildiğine değindi. Gözaltı ve tutuklamalarda bile kadın kotası uygulandığına değinen Leyla, “Tutuklu vekiller arasında, belediye eşbaşkanları arasında en çok kadın arkadaşlar alınmıştır. Toplum içerisinde kadının geldiği düzey ve eylem ve etkinliklere katılım biçimine göre değerlendiriyor. Zindanlar uslandırma ve işlevsiz kılma yerleri olarak belirlenmiştir. Özgürlük tutsakları bedellerle o duvarları anlamsızlaştırdılar. Dışarda bulunan bu kağıdın içeride başka bir anlamı olduğunu cezaevine girdiğimde anladım. Cezaevlerinde her şey daha farklı bir anlama sahiptir. Bu kadar büyük bir emek karşısında dışarıdaki bizler ne yapıyoruz? Bu bizim kendimize olan yaklaşımımızdır. Biz kadın bakış açısıyla yaşamı var etmeye çalışan kadınlar olarak zindanlarda zor koşullarda üretilen ürünleri ne kadar sahipleniyoruz? Ulaşması gereken her yerlere ne kadar ulaştırabiliyoruz? Bu çalışma buna bir özeleşti niteliğinde olur umarım. Zindanlardaki arkadaşlarımızın sesi olmak için elimizden geleni yapmalıyız” şeklinde konuştu.
'Anonim dendiğinde bilinmelidir ki o kadındır’
Çalıştayın son başlığı olan ‘Yazma ve Yayın Teşviki’ konusunu ise Dilan Aydın aktardı. Herkesin kendini anlatma biçiminin farkı olduğunu söyleyen Dilan, yaşadığımız Mezopotamya coğrafyasında her zaman zorluk ve savaş olduğunu ve bu sebeple hep bu konuların anlatıldığını kaydetti. Dilan, “Coğrafyada olan savaş en çok kadını etkilemektedir ki onun yanında toplumda kadına yönelik ayrı bir baskı vardır. Her zaman kadın etkilenmiş ve engellenmiştir. Anonim dendiğinde bilinmelidir ki o kadındır. İsmi saklanan, hikayesi anlatılamayan her daim kadındır. Yazarlık her zaman kökünü doğadan alır. Bu özelikle Kürtlerde belirgindir. Eski şairler, dengbêjler ve yazarlarımız her zaman eserlerinde doğayı yansıtmıştır, Kendimizi anlatamadığımızı söylüyorsak bu izim eksikliğimizdir. Doğamızdan, dilimizin ve kültürümüzün zenginliğinden yararlanmalıyız. Kültürel anlamda büyük miraslarımız var. Onları araştırmak ve zenginliğinden yararlanmamız gerekiyor. Kimsenin bizi teşvik etmesini beklemeden kendimizi yazmaya, yazdığımızı paylaşmaya teşvik etmeliyiz. Kadınlar bu konuda birbirine destek olmalı” diye belirtti.
Çalıştay kadınların tartışmaları ardından son buldu.