
Fatma Kurtulan: Türkiye’nin tıkanan damarları demokratik bir Anayasa ile açılır
- 09:03 3 Eylül 2019
- Güncel
Safiye Alağaş
İSTANBUL - HDP Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan, Türkiye’nin esas ihtiyacı olan demokratik bir Anayasa, yeni yargı paketi ile yol temizliği ve bunları sağlamak için demokrasi ittifakına ihtiyaç olduğunu söyledi. Fatma, Türkiye’nin tıkanan damarlarının demokratik bir Anayasa ile açılabileceğine dikkat çekti.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan, partisinin demokratik bir Anayasa, yeni yargı paketi ve demokrasi ittifakı konusunda yürüttüğü çalışmanın önemini anlattı. Çalışmaları ve son süreçte yaşananlara ilişkin sorularımızı yanıtlayan Fatma, demokrasi ittifakının Türkiye’nin önünü açabileceğine dikkat çekti.
*HDP olarak Türkiye’de, siyasette 3’üncü yolun inşası temelinde demokrasi ittifakı çalışmaları başlattınız. Çeşitli sivil toplum kuruluşları ile görüşmeler gerçekleştiriyorsunuz. 3’üncü yol dediğiniz alternatif siyasette sivil toplum kuruluşlarının önemi nedir? Burada nasıl yer alacaklar?
HDP olarak bir program dahilinde tüm sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilere ziyaretler gerçekleştiriyoruz. Aslında iki üç ay önce yaptığımız bir planlamaydı. Şuan kayyum sonrası bir döneme tekabül etti. HDP’nin kendisi zaten 3’üncü yol rolüne sahip. Bu kapsamda tüm demokrasi güçleri ve Türkiye’nin gidişatından kaygı duyan, değişimi yönünde irade göstermeye çalışan yapılarla birlikte artık eyleme geçirme gibi durumla karşı karşıyayız. Bu anlamda böyle bir planlama çıkardık. Tüm bu yapılarla birlikte Türkiye’nin gidişatını değiştirebileceğimize inanıyoruz. Türkiye’de önemli bir mücadele dinamiği var aslında. Mücadele süreçleri de var. Her ne kadar şuan Cumhur İttifakı tüm mücadele dinamiklerini bastırdığını düşünse de alanı, mevzilerini, kazanımlarını terk edecek bir durumda olmadı, olmayacaktır da. Bunu pratikte görüyoruz. Şuan zorlu koşullara rağmen baskı dozajı çok çok artmış olmasına rağmen Türkiye’de bir muhalif çizgi, muhalif duruş var. Bunun için de sürekli faaliyet gösteren çaba gösteren insanlar var. Topluluklar var. Tam buradan ele aldığımızda, HDP’nin ortaya koyduğu seçim taktiği ile birlikte bu çizgi sahiplerine, taraftarlarında teşvik edici, cesaretlendirici bir durumu açığa çıkarmıştır. Bu çok önemlidir. Beraber muhalefet edersek, gücümüzü birleştirirsek başaracağımıza olan inanç bu dönemde özellikle seçim ve seçim sonrası süreçte de çok bariz açığa çıktı. HDP bu sorumlulukla hareket ederek 3’üncü yol olma görevini sürdürmeye kararlı. Alternatif bir çizgi ile mutlaka bu gidişatı değiştirebileceğimizin inancını geliştiriyoruz. Bunu da pratikte alanda tüm yapılarla birlikte açığa çıkarmak gibi bir sorumlulukla sürdürmeye çalışıyoruz.
*PKK Lideri Abdullah Öcalan avukatlarıyla yaptığı son görüşmede çözüme hazır olduğunu ancak devletin de adım atması gerektiğini söyledi. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Öcalan’ın 93’ten beri bu yönlü bir çabası var. İstikrarlı gittiği bir hat var. Savaşın en acımasız bütün yönleriyle çok daha derin hissedildiğinde bile barış sözünü kullanarak bir çıkış yaptığını hepimiz biliyoruz. Barış kavramının altını aynı zamanda dolduruyor. 93’ten beri kaç yılda bir bu durum açığa çıktı. Sonuçta geldi 2013-2015 yılları arasındaki sürece. Ve herkesin neredeyse elini attığında barışı yakalayabileceği bir döneme geldik. Sayın Öcalan’da ‘Eğer biraz daha çaba gösterilirse bir hafta içerisinde silahların devre dışı olabileceği ve demokratik siyasi kanalların açılabileceği bir dönem çok yakındır. Yeter ki yeterince çabalama iradesi gösterilsin. Ben buna hazırım sağlayabilirim’ demişti. 2013’te Diyarbakır Newrozu’nda gönderilen mesajını herkes biliyor. Böyle bir umut gelişirken birden Türkiye’de her şey çok tersine döndü. O gün bu gündür Türkiye gerçekten kanlı bir süreci yaşadı. Başta biz Kürtler olmak üzere toplumun her kesimi iliklerine kadar bunu hissetti, yaşadı. Bedellerini çok ağır ödedi. HDP olarak, Kürtler olarak ve kadınlar olarak süreçten derin kaygı duyduğumuzu hep söyledik. Kanlı sürecin başlaması tecridin başlamasıyla denkleşti. O süreç böyle başladı. Biz şunu söylemiştik. Bu tecrit kırılmadan Türkiye’nin önü açılmaz. Türkiye’de demokrasi ile buluşmanın kanalları açılmaz. Nitekim süreç böyle gelişti. Sonuçta Leyla Güven’in başlattığı bir açlık grevi oldu. Leyla ile birlikte tüm cezaevlerine yayılan açlık grevleri oldu. 8 insanın tecridi protesto etmek için yaşamına son verdiği bir durum yaşandı. Artık neredeyse cezaevinde toplum ölümlerin yaşanacağı bir süreç başlamak üzere iken sonunda Sayın Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirildi. Sayın Öcalan son görüşmesinde bir kez daha barışa olan inancını ve kendisinin rolü ve misyonunu hatırlattı. Bu çok anlamlı ve çok önemlidir.
Savaştan baskıdan başka bir yol daha var. O da Türkiye’nin hiç denemediği bir yöntemdir. Buna tekrar kapıyı aralamak çok önemli. Bence Türkiye’nin bundan sonra yapması gereken tam da buradan tutmasıdır. Bizim bu adımı atacak bir süreci yaşamamız lazım. Bunun için rol almamız lazım. Koşulları yaratacak bir pozisyonda olmamız lazım. Daha çok baskı, yok sayma, inkar, imha ile ne Kürtler bitti ne Kürtlerin mücadelesi bitti. Bitmediği gibi dünyanın dört tarafına yayıldı. Haklı bir mücadeledir. Nihai çözüme gidene kadar mücadele devam edecektir. Kendisini büyüterek katlanarak götürmek gibi bir zorunluluk içerisinde. Hak, hukuk, adalet ihlali ile başarıya gitmemiz mümkün değil. Türkiye’nin artık bunu görmesi lazım. Türkiye’ye yazık etmemeleri lazım. Devlet aklı da devleti, halklarını, geleceğini düşünüyorsa artık bu çağrıya kulak vermek zorundadır.
*Devletin veya iktidarın tavrına bakıldığında çözüm için bir adım atmak yerine sorunu daha çıkılmaz hale getiriyor. Burada devlet dışında kimlere rol düşüyor?
Toplumun muhalefetini teşkil eden, ‘bu gidişatı kabul etmiyorum’ diyen herkes buna dahil. Doğrudur Türkiye’nin ihtiyacı daha çok demokrasi iken bunların yaptığı baskı uygulamaktır. Örneğin şuan kayyımlara başvurmaları. Denenen bir yöntemdi ancak seçimde bunun kabul görmediği açığa çıktı. Bunda artık ısrar etmenin mantığı yok. Yönetemiyorlar. İçte ve dışta politikaları tükenmiş, iflas etmiş durumda. Her alanda kriz var. Sosyal, siyasal krizler yaşanıyor. Ekonomisi çökmüş, kadınlar isyanda, gençler isyanda. Çocuklar güvenli bir ortamda büyümek yetişmek istiyor. Herkesin isyan ettiği bir ortamda Türkiye baskı yöntemleriyle ayakta kalmaya çalışıyor. Şimdi bunu tersine çevirecek olan toplumun demokrasi isteyen kesimleridir. Yan yana gelip güç birliği yaparak, ittifakları geliştirerek demokrasi yoluna Türkiye’nin yönünü çevirmesini sağlayacak bir pratiği açığa çıkarmamız lazım. Seçim sürecinde umudumuz güçlendi. Farklılıklarımızla yan yana gelebiliriz. Dayanışırsak Türkiye’de kardeşçe yaşamanın koşullarını yaratabiliriz.
*Türkiye'de zaman zaman Anayasa tartışmaları yaşanıyor. Özellikle 2011'den bu yana 12 Eylül Anayasası’nın demokratikleştirilmesi ya da yeni bir “Demokratik Anayasa” yazılması gereksinimi sık sık dile getirildi. Siz yeni anayasadan ziyade “Demokratik Anayasa” diyerek sivil toplum kuruluşlarına gittiniz. Nasıl bir Anayasa olmalıdır? Sivil toplum kuruluşları nasıl bir Anayasa talep ediyorlar?
Türkiye’nin temel olarak handikabı mevcut Anayasa ile idare ediliyor olması. Kaldı ki artık hükümeti Anayasaya uymaya, ihlal etmeyen uygulamalara davet eder pozisyonundayız. Ancak şunu da çok iyi biliyoruz ki Türkiye hala 12 Eylül zihniyeti ile oluşturulan kanunlarla yürütülüyor. Buna itirazımız her daim oldu. Türkiye’nin doğru yönetilmesi toplumsal konsensüsle mümkün. Toplumsal konsensüsün ete kemiğe büründüğü mekanizma Anayasadır. Toplumun tüm katmanlarının dahiliyeti ile oluşması, toplumun ahenk içerisinde, demokratik bir düzen içerisinde yaşamasını sağlar. Ne yazık ki Türkiye’de bu yok. Bir askeri darbe ile oluşturuldu. Daha sonra farklı zamanlarda çok kez yama yapıldı. Ancak şu anki Anayasa inkarcıdır, reddedicidir, tekçidir. Yeniden demokratik bir Anayasa ihtiyacı var.
Toplumun tüm muhalifleri bu konuda mutabık. Herkes bunu söylüyor. Birçok siyasi parti de bunu söylüyor. Sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve kadın örgütleri. Artık bariz, belirgin bir hatta ilerleyen mücadele çizgisinde bu dile getiriliyor. Biz de bu dönemde yaptığımız çalışmalarla kurumlarla görüşüyoruz. ‘Demokratik bir anayasa nedir, nasıl olur, nasıl bir mantık ve zihniyetle oluşması gerekiyor’ yönünde kurumlarla paylaşıyoruz. Kurumlardan gelen tepki de aynen bu yönde. Yeni bir Anayasa ihtiyacı olduğu belirtiliyor. Kapsayıcı, çoğulcu bir Anayasa ihtiyacı var.
*Hâlihazırdaki siyasal güç dengelerini düşünürsek, koşullar “Demokratik bir Anayasa” yapılmasına elverişli mi?
Zaten yönetenler, dikta rejimin sahipleri, sadece kendi koltuklarını düşünenler elbette ki yeni bir Anayasa ihtiyacını hissetmezler. Biz bu ihtiyacı hissettirmek, toplumun her kesimine yaymak, değişiminin olmasını sağlamak durumundayız. Yaparsak mutlaka Türkiye’nin gündemine oturmak durumundadır. Türkiye böyle yönetilmek zorunda. Türkiye böyle gidemez. Doğru yönetilmiyor. Tıkanan damarlarını daha çok baskılama ile sürdürmeye, ayakta durmaya çalışan bir iktidar var. Elbette ki bunlardan demokratik bir Anayasayı beklemek doğru olmayacaktır. İtiraz edenler, reddedenler, demokrasiyi isteyen ve bu konuda isteklerinin bedellerini ağır ödeyenler tekrar yeniden daha güçlü bir dayanışma ve bir ittifak oluşturursa Türkiye’de koşullar oluşacaktır.
* Anayasa tartışmalarını halkların içinde tartışmaya açacak mısınız? Halklar nasıl bir Anayasa istiyor? Halkların bu noktadaki talep ve isteklerini kamuoyuna nasıl taşıyacaksınız?
HDP olarak uzunca bir süredir tabandan başlayarak, tartışmalar gerçekleştirdik. Türkiye’nin sorunlarını ve demokratikleşme ihtiyacının ne olduğunun başlıklarının çıkarmak için bir süreç yaşadık. Uzunca bir süre halkın içinde, halk toplantıları yaptık. Konferanslar yaptık. Bu konferansları hem yerellerde hem merkezde yaptık. Çok yaygın halkımızla da buluştuğumuz bir süreci geride bırakarak bu sonuca ulaştık. Şimdi toplumun tüm dinamikleriyle tartışmalar yürütüyoruz. Anayasa sadece siyasi partilerin sorunu değil. Siyasi partiler Meclis’in gündemine koyma, harekete geçirme göreviyle karşı karşıyalar. Ancak bunu toplumun tüm dinamiklerine yedirmeden, talepleri ortaklaştırmadan, dahiliyetleri sağlamadan oluşacak bir Anayasa yine tekçi bir Anayasa olacaktır.
HDP şuandaki programıyla çoklu bir yapıya sahip. Türkiye’nin aslında tüm dokusunu, dinamiklerini bir arada yaşamaya dair bir programı var. Bu anlamda aldığı bir hayli yol var. O yüzden demokratik bir Anayasa talebimizde mutlaka toplumun tüm dinamiklerini katarak anayasal güvencelerini sağlamayı talep edip bunun çabasını göstererek, açığa çıkarmak durumundayız.
*Türkiye’nin şuan en acil ihtiyacı “Demokratik Anayasa” ve bu Anayasa’nın uygulanması mı?
Evet o ve onunla birlikte bir yol temizliği dediğimiz bir durum var. Yargıyı ele alırsak şuan Türkiye’nin en çok sorunlu alanı olduğunu görüyoruz. Neredeyse bağımsız düşünen yargı organı kalmamış. Yargı buraya gelirken demokratik bir Anayasayı talep ederken, onun çalışmasını yürütürken yol temizliği dediğimiz bir durumla karşı karşıyayız. Kürt sorununu güvenlik sorunu olarak algılayan ve buna göre yasaları düzenleyen TMK çok sorunlu. Hukuk katliamını oluşturan bir alan. TCK da da öyle. Elden geçmesi gereken bölümler var. Bu anlamda biz de HDP olarak demokratik bir anayasaya giderken mutlaka yol temizliğini de sağlayarak gitmeliyiz. Mesela AKP bir yargı paketi açıkladığını söyledi. Bu tartışmalar içerisinde Meclis tatile girdi. Meclis açıldığında toplumu rahatlatacak bir yargı paketi umuyoruz. En azından çabalarımız bu yönde.
*Hükümetin hazırladığı yeni yargı paketi neler içeriyor?
Onu bilemiyoruz. Toplumun ihtiyaçları düşünülerek bir yasa hazırlanması artık tümüyle unutulmuş. Torba yasalarla gece yarıları yasalar çıkarılıyor. İçeriği toplumun tüm dinamikleri kapsamıyor. Muhalefet, komisyon sürecinden haberdar oluyor daha çok. Sadece Cumhurbaşkanı bir strateji belgesi açıkladı. Ancak bu nasıl bir tasarıya dönüşecek. Toplumun dinamikleri dahil edilecek mi? Biz siyasi partilerin görüşleri alınacak mı? O henüz muammadır.
Anayasada da yargı paketinde de toplumun ihtiyaçlarını giderecek, demokrasi kanallarını tıkayan tüm yasaların elden geçmesini talep ediyoruz.
*Son olarak siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları ile görüşmeler yapıyorsunuz. Yaptığınız görüşmelerde sivil toplum kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının yaklaşımları nasıl?
HDP’den bir beklenti olduğunu görüyoruz. HDP’nin özellikle son süreçteki demokrasiye olan inancı, bu paralelde altığı adımlar gerçekten büyük bir takdirle karşılandığını görüyoruz. HDP’nin tüm baskılara rağmen demokrasi, adalet, barış çizgisinden taviz vermeden bunların gelişimi için mücadele seyrine büyük bir saygı gösteriliyor. Belirttiğimiz bu başlığın Türkiye’nin temel ihtiyacı olduğunu, önemli olduğunu bunun adımını HDP’nin atıyor olmasının kıymetli olduğunun altı çiziliyor. Şuana kadar yaptığımız görüşmelerde demokrasi, adalet, yargının bağımsızlığı gibi Türkiye’yi rahatlatacak bir demokrasi ittifakına ihtiyaç olduğunu üzerinden mutabık kalıyoruz.
*Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu dönem biz kadınlar olarak büyük bir risk altındayız. Her zaman söyleriz kadınların en çok baskılandığı bir alan. Sarayın o tekli zihniyetinin alanlardaki yansımasını en çok biz yaşıyoruz. Artık ulu orta hunharca katlediliyoruz. Halklar olarak, inançlar olarak öyle. Aslında biraz daha gücümüzü toparlama ihtiyacı olduğunu bir kez daha hatırlatmak durumundayız. Biraz daha yüklenirsek demokrasiye ulaşabileceğiz. Türkiye’nin yönünü oraya çevirebileceğiz. Bunda inancımız güçlü olsun. İnançla birlikte mücadele azmi güçlü olsun. Bizi baskılarla yıldırmak pes ettirmek istiyorlar. Asla taviz vermeden kardeşliği, barışı, adaleti sağlamak, demokrasiyi inşa etmek için biraz daha yüklenelim. Mücadeleyi büyütelim.