‘İnsanlığa karşı suç olan işkence mutlak olarak yasaktır’

  • 14:25 26 Haziran 2019
  • Güncel
HABER MERKEZİ - 26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü kapsamında yapılan ortak açıklamada, orantısız güç kullanımı müdahalesinin arttığını ve işkencenin toplumun her kesimi tarafından hissedildiği vurgulandı. 
 
“26 Haziran İşkence İle Mücadele Ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” kapsamında Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği, ve il baroları'ın da aralarında bulunduğu birçok kurum ve sendika Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve İzmir'de ortak basın açıklaması gerçekleştirdi. 
 
Ankara
 
Ankara'daki açıklama, İHD Ankara Şubesi önünde gerçekleşti. Açıklamaya, Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi, Ankara Tabip Odası (ATO),  Sosyal ve Sağlık Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şube ve İHD Ankara Şubesi katıldı. Açıklamaya çok sayıda kurum temsilcisinin yanı sıra Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Ankara’da belirli tarihlerde kaçırılanların yakınları katıldı.
 
‘Hiçbir koşul gerekçe olamaz’
 
Kurumlar adına ortak basın metnini okuyan İHD MYK üyesi Nuray Çevirmen, Dünya Hekimler Birliği tarafından 1975 yılında kabul edilen Tokyo Bildirgesi işkence ve kötü muamele konusunda, tıbbi etik açısından ve tıbbın işkenceye karıştırılması karşısında net bir tutumu içerdiğini belirtti.  Bildirge de  çok net biçimde hekimin işkence uygulamasına ya da zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı işlemlere ne olursa olsun, destek vermeyeceği, göz yummayacağı ve katılmayacağının vurgulandığını belirten Nuray, “ Yine işkence sırasında hekimin hazır bulunmasını yasaklamış¸ hasta ile baş başa kalmak için de tam bir klinik bağımsızlık ortamının sağlanmasında ısrar etme startı getirmiştir. Birleşmiş milletler Tıbbı Etik İlkeleri ise bütün sağlık çalışanları için aynı durumu içermektedir ve sağlık personeli için bağlayıcıdır ve istisnası yoktur. Başka deyişle hiçbir koşul bu ilkelerin uygulanmaması için gerekçe olamaz” ifadelerini kullandı. 
 
'Ankara Emniyeti tek bir açıklama yapmadı'
 
Ardından söz alan HDP Kocaeli ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, Ankara emniyetinden yapılan işkence iddialarını sosyal medyada duyurduktan sonra tüm dünyanın buna duyarlı olduğunu ancak Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün bu konuda herhangi bir açıklama yapmadığını ifade etti.  Ömer, “Halfeti de işkence yapıldı tek bir açıklama yapılmadı. Ankara emniyetindeki iddialar da çok ağırdı. Soru önergesi verdik İnsan Hakları Komisyonuna dilekçe ile başvurdum ama tek bir cevap yok. İşkence  iddialarını araştırmayarak bir yere varamazsınız. Kimse kimseyi korumasın. Bunun üzerine gidilir alt karmadakiler de üst karakterleri koruduğu için sıkıntı yaşar” dedi.
 
'Kral çıplak diyeceğiz'
 
Ankara’da kaçırılan insanlar olduğunu 6 insanın ise kayıp olduğunu hatırlatan Ömer, “Yakınları kamu görevlileri tarafından kaçırıldığını iddia ediyor. ‘Ben devletim beni karıştırma diyorlarsa bu araştırılmalı. Binlerce mobese kamerasının olduğu anlarda Ankara’nın  göbeğinde 3 insan kaçırıldı Ankara emniyeti tek bir açıklama yapmıyor. Adalet bakanlığı tek bir açıklama yapmıyor. İçişleri Bakanlığı araştırma yapmadığı için 4 aydır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine cevap verilmiyor. Bu kaçırılan insanların istemce altında olduğu iddia ediliyor. Bu hikâye çok uzun. Ama bugün günü ise ve kral çıplak diyeceğiz. Yakından takip edeceğiz. Türkiye demokratik bir hukuk devleti olana kadar da açıklamaları bekliyor olacağız” şeklinde konuştu. 
 
‘Çok şey istemiyorum bir açıklama bekliyoruz’
 
Eşi Salim Zeybek’ten 126 gündür haber alamayan Fatma Betül Zeybek de İHD’ye başvuru yaptığını ve birçok kuruma gittiğini aktardı. Meclise giderek parti gözetmeksizin tek tek dolaştığını söyleyen Fatma, şunları söyledi: “Gerekli her yere başvurduk ama henüz bir araştırma açıklama yok. Keşke olsa. Basının da yeterli ilgisini göremiyoruz. Adalet bakanlığından iç işleri bakanlığından açıklama bekliyoruz. Elimiz kolumuz bağlı beklememiz isteniyor bekleyemiyoruz. İnsanları insan olmaya davet ediyorum. Çok şey istemiyorum. Birlik olmaya çağırıyoruz. Daha ne yapalım. Destek veren her kese teşekkür ediyoruz. Gözümüz kulağımız kapıda telefonda sosyal medyada. Çok zor beklemek.”
 
Diyarbakır
 
Diyarbakır’daki açıklama ise, Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde gerçekleşti. Açıklamaya, İHD Diyarbakır Şubesi, TİHV Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabip Odası, Hak İnisiyatifi katıldı. “İşkence bir insanlık suçudur, işkenceye hayır” pankartının yer aldığı açıklamayı kurumlar adına Diyarbakır Tabip Odası üyesi Elif Turan yaptı.
 
‘Kötü muamele mutlak olarak yasaktır’
 
Elif, 1997 yılında BM Genel Kurulu’nun İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme’sinin taşıdığı önem nedeniyle 26 Haziran’ı İşkence Görenlerle Dayanışma Günü olarak ilan edildiğini hatırlattı. İnsanlığa karşı bir suç olan işkencenin mutlak yasak olduğunun altını çizen Elif, “Öncelikle yıllardır bıkmadan, usanamadan ısrarla dile getirdiğimiz bir hakikati yetkililere bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: İşkence ve kötü muamelede bulunmak mutlak olarak yasaktır. İnsan hakları hukuku bakımından işkence yasağı normu, yaşam hakkının ve kişinin, hiç kimsenin dokunma hakkı olmadığı bedensel ve zihinsel bütünlüğünü koruma talebinin bir sonucudur” dedi. 
 
‘Aşırı ve orantısız güç kullanımı artmıştır’
 
İşkencenin gündelik hayatın içinde herkes tarafından hissedilir, yaygın bir pratik hale getirilmekte olduğunu vurgulayan Elif, Türkiye’de son yıllarda, kişileri cezalandırmaya, yıldırmaya aracı olarak işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının büyük artış gösterdiğine işaret eden ciddi ve geniş alana yansıyan tespitler ve iddiaların bulunduğunu kaydetti. Elif, “Resmi gözaltı merkezlerinde, resmi olmayan gözaltı yerlerinde, sokakta, cezaevlerinde hemen her yerde işkence uygulamaları, yanı sıra toplantı ve gösterilerde güvenlik güçlerinin ‘işkence’ düzeyine ulaşan ‘aşırı ve orantısız güç kullanarak müdahalesi’ yaygınlaşmıştır” diye belirtti. 
 
‘İşkence herkes tarafından hissediliyor’
 
Elif, toplumun farklı kesimlerinde iktidarın kontrolünü ve baskısını artırmak, dehşet ve korku yaymak amacı ile işkencenin ve diğer kötü muamele biçimlerinin uygulandığına tanık olduklarını söyleyerek, “Diğer taraftan, insan hakları ile ilgili yasalar alanında –işkencenin ve diğer kötü muamele biçimlerinin yasaklanmasına ilişkin düzenlemeler de dahil olmak üzere- son dönemde son derece yıkıcı ve uzun süreli etkileri olabilecek gelişmeler olmuştur. Sadece içinde bulunduğumuz aylarda Urfa Halfeti ilçesinde ve Ankara’da işkenceye maruz kalan insanların kendi ya da yakınlarının ve avukatlarının mahkeme tutanaklarına da yansıyan anlatımları, kendi kurumlarımız dahil ilgili kurumların raporlarında belgelenen işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının gündelik hayatın içinde herkes tarafından ne denli hissedilir ve ne denli yaygın bir pratik hale getirildiğini ortaya koymaktadır” diye belirtti. 
 
İstanbul
 
İstanbul’da ise İHD İstanbul Şubesi’nde açıklama yapıldı. Açıklamaya, TİHV İstanbul Temsilcisi Ümit Efe, İHD İstanbul Şube sekreteri Leman Yurtsever ve Ceza İnfaz Sistemi Sivil Toplum Derneği (CİSST) üyesi Berivan Korkut katıldı.  Açıklamayı Leman Yurtsever okudu.
 
Ümit Efe ise, Kürt sorunun da sivil ve siyasal çözüm arayışlarının yerini çatışmaya bırakıldığını ifade ederek, “2015 yılından bugüne, şiddet politikasının her gün yükseldiği bir ortamda çaresizlik ve sıkışma hissi toplumun geneline yayılma riski taşımaktadır. Belirsizlik ve öngörülemezliğin de baskın olduğu bu koşullar karşısında insan hakları mücadelesinin etkili bir tarzda sürdürülmesi, insan haklarının ‘kurucu rolü’nü öne çıkaran bir yaklaşımın geliştirilmesine ve kamusal alanda yaygınlaştırılmasına bağlıdır.  Ve insan eliyle gerçekleştiği için önlenebilir olan Türkiye ve dünyadaki bu kötücül sürecin son bulması ve insan haklarına dayalı bir ortak yaşam idealini geliştirmek için çok daha fazla çaba göstereceğimiz aşikârdır” dedi. 
 
İzmir
 
Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinde bulunan Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde yapılan ortak açıklamaya TİHV, İHD İzmir Şubesi, İnsan Hakları Gündemi Derneği, SES İzmir Şubesi, İzmir Tabip Odası,  ÇHD, ÖHD, Halkların Köprüsü Derneği, Hak İnisiyatifi İmece Dostluk ve Dayanışma Derneği katıldı. ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek, direne direne kazanacağız’ sloganlarının atıldığı açıklamayı TİHV Yönetim Kurulu üyelerinden Cuşkun Üsterci okudu.
 
Cezaevlerinde 2000 yılından bu yana tutsaklara  yönelik uygulamaların son  yıllarda daha da ağırlaştığına dikkat çekilen açıklamada, ayrıca cezaevlerindeki hasta tutsakların maruz bırakıldığı hak ihlallerine değinildi. Açıklamada, İHD verilerine göre 12 Nisan 2019 tarihi itibari ile cezaevlerinde toplam 456 ağır hasta tutsağın bulunduğu belirtilirken mülteci ve sığınmacılardan idari gözetim kararı verilenlerin tutulduğu “Geri Gönderme Merkezleri”nde de aynı şekilde işkence ve kötü muamele iddialarına karşın denetimin yapılmadığı vurgulandı. 
 
Ortak açıklamada yer alan rapor kısmında ise işkence suçları şu şekilde sıralandı:
 
“* 18 Mayıs 2019 tarihinde Urfa’nın Halfeti ilçesine bağlı Dergili Mahallesi’nde 51 kişinin gözaltına alınması ile başlayan süreç mutlak işkence yasağı ihlallerinin hangi boyutlara ulaştığının özel bir örneğini oluşturmaktadır. Kurumlarımızın inceleme ve gözlemlerinin yanı sıra, konu ile ilgili Urfa Barosu tarafından oluşturulan heyetin cezaevinde yaptığı birebir görüşme, adli raporlar, ayrıntılı anlatımlar, gözlem ve incelemelere dayalı olarak gözaltına alınan şahısların işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına maruz kaldıklarının doğrulandığına yer verdikleri rapor konuyu açıklıkla ortaya koymaktadır. Söz konusu raporda, görüşmeleri gerçekleştiren avukatların gözlemleri ile esas olarak uyumlu ters kelepçe, göz bağı, başa çuval geçirme, elektrik verme, kaba dayak, falaka, cinsel işkence, hakaret, kendisine ve yakınlarına (özellikle kız çocuklarına ve eşlere) yönelik tehdit uygulamaları gibi anlatımlar yer almaktadır.
 
* Yine, 26 Mayıs 2019 günü kamuoyuna ve basına yansıyan Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlar Soruşturma Bürosundaki işkence iddialarına ilişkin Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezi, Cezaevi Kurulu ve İnsan Hakları Merkezi tarafından yapılan görüşme incelemelere ilişkin raporunda yer alan bilgiler mutlak işkence yasağı ihlallerinin ulaştığı boyutun bir başka özel bir örneğini oluşturmaktadır. Heyet işkence iddiaları ile ilgili olarak isimleri bildirilen 6 kişiyle 27 Mayıs 2019 günü Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlar Soruşturma Bürosunda kapalı bir odada görüşmelerini gerçekleştirmiş, görüşmeler sonucunda “anlatımların bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kişilerin darp, cebir izi bırakılmayacak şekilde işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldıklarının doğrulandığını” raporlarında yer vermiştir.
 
* Ayten Öztürk’ün Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan ve daha sonra İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen davanın 13 Haziran 2019 tarihindeki duruşmasındaki anlatımları ise kendi başına işkence ve zorla kaybetme girişimleri konusunda etkin, tarafsız ve bağımsız soruşturma sürçlerinin derhal başlatılması gerekliliğinin çok özel bir örneğidir. Zira bu son derece ciddiye alınması gereken bu anlatımında, Ayten Öztürk 8 Mart 2018 tarihinde Lübnan’da gözaltına alınarak Türkiye’ye iade edildiğini, ancak resmi bir gözaltına işlemi yapılmaksızın (zorla kaybetme), bir yerde 6 ay boyunca maruz kaldığı işkence yöntemlerini ifade etmiştir.
 
* Yakın tarihimizin ve aslında uygarlığımızın bir karadeliği olan zorla kaybetme örneklerinin özellikle yeniden yaşanması son derece endişe vericidir. Sadece 2019 yılında ulaşılabilen bilgilere göre Gökhan Türkmen 137 gündür, Özgür Kaya 132 gündür, Yasin Ugan 132 gündür, Erkan Irmak 128 gündür, Salim Zeybek 124 gündür, Mustafa Yılmaz 126 gündür zorla kaybedilmiş olmalarına karşın hiçbir etkili soruşturma süreci başlatılmamış durumdadır.”
 
Raporun sonuç kısmında ise,  “Şiddetin her türünün sistematikleştiği ve sıradanlaştığı, uzun yıllardır sorgulanan hukukun üstünlüğü kavramının, kökleştirilen OHAL zihniyeti ve kalıcılaştırılan OHAL sürecindeki gelişmelerle önemli ölçüde işlemez hale geldiği açıktır. Kâğıt üstündeki kadarıyla bile mevcut olmayan anayasal ilkelerin, yasal kural ve güvencelerin işlevlerini önemli ölçüde yitirdiği, siyasi iktidarı eleştiren ve karşı çıkan her kesimin ‘haklara sahip olma hakkı’ yani bir anlamda vatandaşlık hakkından mahrum bırakıldığı, sorumlu kamu görevlilerinin her türlü cezasızlık güvencesinden yararlanır hale geldiği bir ortamda işkence gündelik hayatın içinde herkes tarafından hissedilir, yaygın bir pratik hale getirilmiştir” denildi.