Avukatları duruşmada istemeyen hakim: Siz mi mağdursunuz, şüpheli mi?

  • 10:45 22 Mayıs 2019
  • Hukuk
DİYARBAKIR - Kayapınar’da boşanma aşamasında olduğu Müzeyyen Boylu’yu katleden Mesut Issı çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Diyarbakır Barosu’ndan doğru mahkemede yer alan Avukat Öykü Çakmak, kendilerini ısrarla duruşma salonuna almak istemeyen hakimin “Katılanlar olarak siz mi daha çok zarar gördünüz, siz mi daha çok mağdursunuz yoksa şüpheli mi daha çok mağdur?” diye sorduğunu kaydetti.
 
Diyarbakır Barosu'na kayıtlı ve Çınar ilçesinde avukatlık yapan Müzeyyen Boylu, bir buçuk yıl önce boşanma davası açtığı doktor Mesut Issı tarafından katledildi. Müzeyyen’i katleden Mesut Issı’nın Diyarbakır Sulh Ceza Hakimliği’nde alınan sorgusuna, Rosa Kadın Derneği, İnsan Hakları Derneği (İHD) ile Baro’dan bazı avukatlar alınmazken, sadece 15 avukatın katılmasına izin verilmişti.
 
Sorguda bulunan Diyarbakır Barosu avukatı Öykü Çakmak, sanığın duruşma salonuna çelik yelekle getirildiğine dikkat çekerek, kadın avukatların bir tehdit olarak görülmesine ilişkin algı oluşturulmak istendiğini söyledi. 
 
‘Duruşma salonundan atılmak istendik’
 
Sürekli kadın cinayetlerinin politik olduğunu söylediklerini belirten Öykü, bu durumun katledilen meslektaşları Müzeyyen’in duruşmasında da açıkça görüldüğünü kaydetti. Öykü, “Onlarca meslektaşlarımız ve kadın arkadaşlarımız bu davayı takip etmek istedi. Müzeyyen’in failinin katilinin karşısında erk unsuru ile ortaya çıkmış bir kadın katliamının hiçbir şekilde sebebinin olamayacağını vurgulamak ve Müzeyyen’i savunmak üzere bulunduk. Fakat mahkeme hakimliğinin bu dosyaya bakış açısı klasik anlamda bir devlet otoritesi olarak cinayetin sebepleri üzerine yoğunlaştığını fark ettik. Nitekim mahkeme kadın kurumları olarak Baro, İnsan Hakları Derneği ve Rosa Kadın Derneği adına orada örgütlü olarak bulunma tavrımızı dahi hoş görmeyen, anlamayan, kabul etmeyen ve hukuki anlamda hiçbir gerekçesi olmamasına rağmen bizi dışarı atmaya çalışan bir tavır içindeydi. Bu sebepten dolayı birkaç defa görüşme zorunda kaldık” dedi.
 
‘İç hukuk ve uluslararası hükümler açıkça çiğnendi’
 
Hakimin yasal dayanağı olmamasına rağmen katılım talebini reddettiğini vurgulayan Öykü, “Yazılı yaptığımız katılma dilekçesini ret edeceğini dolayısıyla sorgu aşamasında dahi katılan bir tarafın bulunmasına gerek olmadığını ifade etti. Biz de böyle bir kararı kabul etmemizin mümkün olmayacağını belirttik. Orda olan yüzlerce meslektaşımız ile birlikte salonun el verdiği ölçüler kadarıyla katılmak istedik ancak salon talebimiz de reddedildi. Kurumlar adına katılma talebimiz ret kararıyla hızlıca tutanaklara geçirildi. Gerek 6482 yasa gerek İstanbul Protokolü ve CEDAV’ın açık hükümleri gereği sivil toplum örgütlerinin kadına yönelik her türlü ayrımcılığı önlemede ve şiddete dönük her türlü savunma argümanı geliştirmede duruşmalarda bulunma ve diğer sayısızca aşamada kadın örgütlerine alan tanınması gerektiğini ve temsil sağlanması gerektiğini açıkça ifade eder. Buna rağmen iç hukuk ve uluslararası hükümlerin açıkça çiğnendiğini ve bunu hakime de suç işleme noktasında bulunan tavrında belirterek ifade ettik” diye konuştu.
 
Hakimden sanığa: Geçmiş olsun hoş geldin
 
Katılma taleplerinin reddinin ardından duruşmada farklı olaylar yaşandığına dikkat çeken Öykü, avukatlar olarak duruşmaya girdikleri anda sanığın orda bulundurulmadığını ve yaptıkları itiraz üzerine sanığın salona getirildiğini belirtti. Öykü, “Hakimin şüpheli salona girdikten sonra kendisi tarafından ‘geçmiş olsun Mesut bey hoş geldiniz’ şeklinde bir beyanı oldu. Bizler orada bir kez daha dehşete düştük. Her ne kadar bazı gerçekliklerin farkında olsak da. Bu kadar alenen bir suçun ve suçlunun övüldüğünü adeta cinayet sonrası sanki bu işin mağduru olan bir tarafmış gibi ‘geçmiş olsun, hoş geldin’ ibaresinin kullanılması devlet erkinin duygu ve düşüncesinin nasıl bir dayanışma içerisinde olduğunu gözler önüne serdi. Sorgu hakimliği açısından bir hukuk skandalıydı diyebilirim. Katılma talebimiz reddedilmesine rağmen özel vekil olarak yüzlerce avukat olarak katılmak istediğimizi ve ailenin rızasını aldığımızı söyledik. Hakim, ‘bunu da kabul etmiyorum salonu boşaltın’ dedi. En üst halden itirazlarımızı ilettik. Salonu terk etmeyeceğimizi, suç işlendiğini ve bunu asla kabul etmeyeceğimizi ve özel vekillik ilişkimiz sebebi ile salonda bulunmaya hakkımız olduğunu söyleyerek salonu terk etmedik” diyerek yaşananları anlattı.
 
Duruşma salonunda yaşananların bununla sınırlı olmadığına vurgu yapan Öykü, “Israrlarımız sonucu hakim bize bu kadar ısrar etmemizin şüphelinin beyan vermesini güçleştirebileceğini, bu ısrarın çok anlamlı olmadığını üç kişinin de katılabileceğini aktardı. Bu da yetmezmiş gibi hakim bizlere ‘Bu katılanlar olarak siz mi daha çok zarar gördünüz, siz mi daha çok mağdursunuz yoksa şüpheli mi daha çok mağdur?’ diye sordu. Böyle bir soruyu asla kabul etmeyeceğimizi, cevap vermeyeceğimizi ve böyle bir kıyaslamanın bile bazı zihniyetlerin açıkça ifadesi olduğunu ifade ettik” diye belirtti.
 
Şüpheliye çelik yelek!
 
Öykü, duruşma gününü şu şekilde anlattı: “Şüphelinin, şüpheli vekilinin beyanlarını dinlemek, tutukluğa ilişkin ve diğer taleplerimize ilişkin salona geçtik. Bu süreçte de tabi bir takım sıkıntılar yaşadık. Bunlardan en önemlisi şüpheli baskı altında olduğunu ve beyan vermek istemediğini kaydetti. Bunu asla kabul edemezdik ve orada bulunan meslektaşlarımla şüpheliye en ufak bir müdahalede bulunmadan bütün soğukkanlılığımızla mesleki duruşumuzu koruyarak bir tavır sergiledik. Buna rağmen çelik yelek giydirilmesi bile kendisine sanki orada bulunan kadın avukatların varlığı sebebiyle yapılmış gibi bir algı yaratılmaya çalışıldı. Aynı algı şüphelinin vekili olan avukat tarafından da ifade edildiğinde buna karşı tekrardan söz alarak bu tavrın suçtan kurtulmakla birlikte bir ajitasyon süreci olduğu vurgusu yapıldı. İlerleyen süreçte adil yargılanma hakkı üzerinden bir tartışma gündeme getirmek maksadıyla tamamen kötü niyetli bir algı yaratıldı. Absürt ama bir erkek aklından beklenecek kurnaz bir yaklaşımdı. Bu yaklaşımı her alanda teşhir etmeye devam edeceğiz.
 
‘Direnen kadın gerçekliği var’
 
Hukukçu kimliğimizi vicdani ve ahlaki duruşumuzla, kendi ideolojimizle, insani perspektifimizle ve kadın bakış açımızı yaşama katmak, bu temelde bu salonlarda bu yargılamalar içerisinde kadın tarafı açısında var olmaya devam edeceğiz.  Şüpheli açısından yapılan tartışmaların ve bu tartışmaların sadakat yükümlülüğü ihlali üzerinden bütün erkek dosyalarında bütün kadın cinayeti ve şiddeti dosyalarında olduğu gibi dile getirilmesi bizler açısından ilkesel olarak tartışmaya açık bir konu değildir. Direnen kadın gerçekliği karşısında bunu canıyla ödetme hareketi olduğunu biliyoruz. Diliyorum ki yargılamaları gerçekleştirecek yargıçlarında bu konuda duyarlı olması ve objektif bir bakış açısıyla yaklaşması olacaktır. Her koşulda ailenin yanında yer almaya devam edeceğiz ve her platformda bunu dile getireceğiz.”