
Sosyolog Neslihan Şedal: Tecrit sosyolojik bir sorundur
- 09:03 27 Mart 2019
- Güncel
Zeynep Durgut
VAN - Sosyolog Neslihan Şedal, tecridin kimliksizleştirme, hiçleştirme ve kişiliksizleştirme üzerine kurulan bir politika olduğunu ve bir bütün toplumun üzerinde uygulandığını belirterek, “Tecrit sosyolojik bir sorundur. Aslında zindanlarda yükselen direniş, yaşamı anlamlandırma ve yeniden canlandırmaya yönelik bir direniştir” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecride karşı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevleri, tüm cezaevlerine yayılarak devam ediyor. Açlık grevindeki tutsaklar yaptıkları açıklamalarda, Kürt sorununun çözümünde belirleyici rol oynayan, Kürt halkının lider olarak gördüğü Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin tüm Kürt halkının tecrit edilmesi anlamına geldiğini vurguladı.
Sosyolog Neslihan Şedal da, uygulanmakta olan tecridin sosyolojik bir sorun ve kaos olduğunu belirterek, tecride karşı çıkartılan her sesin haklı ve meşru olduğunu ifade etti.
‘Toplumsal refleks zayıf olduğu için zindan direnişleri başladı’
Özyönetim direnişlerinin başlaması ile birlikte birçok kentte fiziki ve psikolojik savaş başladığını, bunların Kürt sorunu ve Kürtler üzerindeki tecrit politikasından bağımsız olmadığını kaydeden Neslihan, “Tecride dönük toplumsal refleksin gelişmemesi sonucu zindanlarda bir direniş yükseldi. Özellikle de ömrünü kadın özgürlük mücadelesine adayan Leyla Güven şahsında tecride dönük bir direniş gerçekleşti. Tüm dünyaya yayılan süresiz- dönüşümsüz açlık grevleri başladı. Şuan da cezaevlerinde binlerce siyasi tutsak açlık grevinde” dedi.
‘Toplumun algıları ile oynanıyor’
İmralı şahsında Kürt halkının mutlak bir tecrit gerçekliğiyle karşı karşıya olduğunu dile getiren Neslihan, özellikle son 3 yıldır birçok kentin zırhlı araçların kuşatması altında olduğuna dikkat çekti. Demokratik siyasete dönük hiçbir şeyin kalmadığı, hak, hukuk ve adaletten bahsedilemeyecek bir süreçten geçildiğini vurgulayan Neslihan, “Konuşan ve demokratik siyaset yapan herkesin cezaevine atıldığı, insanların neredeyse ekonomik iflasın eşiğinde olduğunu görüyoruz. Sosyal yaşantıya baktığımız da bir kaos ve kriz haline dönüşen bir süreçten geçiyoruz. Bu, sosyolojik normları tüketen ve psikolojik olarak toplumsal olmanın önüne geçen bir saldırı sürecidir. Toplumsal değerleri izole ederek, toplumun algıları ile oynanıyor. Ama buna karşın toplumsal refleks, tecridi iyi okuyup ona göre değerlendirmelidir” diye belirtti.
‘Tecrit yalnızlığa terk etme halidir’
Tecridin tanımlamasını da yapan Neslihan, şunları dile getirdi: “Tecrit, en sık kullanılan ve görülen anlamıyla bir insanın dış dünyadan koparılarak kendi haline bırakılması olayıdır. İlişki de bulunduğu topluluktan çıkarmak, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak yalnızlığa terk etme hali olarak da bilinmektedir. Tecridi izole etme, ayrıştırma ve soyutlama olarak görüyor ve böyle değerlendiriyoruz. Tecrit insanların hayatında ömürleri boyunca üstesinden gelemeyecekleri psikolojik, ruhsal ve bedensel sorunlara yol açmaktadır. Tecrit yalıtımdır. Toplumsal kültürden, ekonomiden ve toplumsal olan dillerden tutun her şeye karşı ciddi bir yönelim söz konusu. Tecrit sosyolojik bir sorundur.”
‘Tecrit evlerimizde, sokağımızda ve yaşamın olduğu her yerde’
Tecridin bir bütün olarak halk ve toplumların üzerinde uygulandığını, kimliksizleştirme, hiçleştirme ve kişiliksizleştirme üzerine kurulan bir politika olduğunu ifade eden Neslihan, “Aslında zindanlardan yükselen direniş ile bir bütünen Kürt halkının varlığını ve kimliğini korumaya dönük bir mücadele olduğunu görebiliyoruz. Tecrit sadece Kürt halkı üzerinde değil Ortadoğu’daki ve tüm dünyadaki hak ve hukuk mücadelesi veren halklara ve toplumlara dönük de uygulanmaktadır. İnsanlar artık kendi evlerinde, sokakta, kamu kuruluşlarında ve yaşamın olduğu her alanda tecrit altındalar. Toplumlar tecrit altına alınarak aslında yaşamın olduğu her alanı yaşamsızlaştırmak istiyorlar. Zindanlarda yükselen direniş, yaşamı anlamlandırma ve yeniden canlandırmaya yönelik bir direniştir. Kısa bir sürede dünyanın birçok yerine yayılan bu direnişlerin medya tarafından görülmüyor olması tecridin başka bir boyutudur” ifadelerini kullandı.
‘Toplumsal kaos tecridin ağırlaştırılması ile beraber derinleşti’
AKP-MHP ittifakının kullandığı nefret söylemlerinin toplumu daha da kutuplaşmaya götürdüğünü, demokratik cepheyi soyutlama ve izole etmeyi amaçladığını belirten Neslihan, “Her siyasetçinin ağzından nefret ve kin söylemleri ile karşı karşıyayız. Bu da toplumu kutuplaştıran ve ayrıştıran söylemlerdir. Bu noktada zindanlardaki eylemin son bulması için toplumsal güçlerin üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirmesi elzemdir. Toplumsal kaos tecridin ağırlaştırılması ile beraber derinleşti. Toplumsal barış tecridin son bulması ile mümkün olacaktır” diye konuştu.