‘Türkiye’deki siyasi tıkanıklık tüm demokratik kitle örgütlerinin sorunudur’

  • 09:03 23 Ocak 2019
  • Güncel
Safiye Alağaş-Rengin Azizoğlu
 
İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 12 Ocak’ta kardeşi ile görüştürülmesinin siyasi bir hamle olduğunu ve bunun tecrit koşullarının kaldırılması anlamına gelmediğini belirten İHD İstanbul Cezaevi Komisyonu Üyesi Avukat Zeynep Ceren Boztoprak, “Türkiye’de siyasi bir tıkanıklık var ve bu sadece açlık grevleri yapanların sorunu değil Türkiye’deki tüm demokratik kitle örgütlerinin sorunudur” dedi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle başlattığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemini 77 gündür sürdüren Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekilli Leyla Güven’in durumu ağırlaşırken, eylem birçok cezaevine yayıldı.
 
Tutsakların devam ettirdiği süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerinin izlenmesi ve herhangi bir ağır hak ihlali yaşanmaması için ilgili baroların cezaevi ve insan hakları komisyonları ile ilgili sağlık örgütleri tarafından “Açlık Grevlerini İzleme Koordinasyonu” kuruldu. 
 
‘Leyla’nın tutukluluğu AİHM kararlarına aykırı’
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu Üyesi Avukat Zeynep Ceren Boztoprak, Türkiye genelinde açlık grevlerini izleme ve herhangi bir yaşam hakkı ihlali yaşanmaması için düzenli takip amacıyla bir koordinasyon oluşturduklarını hatırlattı. Bu temelde her ilde oluşturdukları koordinasyonun çalışma düzeni çerçevesinde düzenli olarak cezaevlerini ziyaret ettiklerini vurgulayan Zeynep Ceren, mümkün olduğunca tutsakları ziyaret etmeye çalıştıklarını dile getirdi.
 
Açlık grevinin 57’nci gününde Leyla Güven ile görüştüğünü ifade eden Zeynep Ceren, “Şunu söylemek gerekiyor ki Leyla Güven’in şuan cezaevinde tutuklu olması bir hak ihlalidir. Çünkü kendisi milletvekili bu konuda AİHM kararları mevcut. Yasal düzenleme de bu yönde olmasına rağmen hala tutukluluğu sona erdirilmiyor. Milletvekili faaliyeti engelleniyor. Kendisini ziyaret ettik. Görüşe infaz koruma memurunun yardımıyla geldi. Epey kilo kaybı yaşadığını gözlemledik. Tansiyon kontrollerinin düzenli yapıldığını, ihtiyaçlarının idare tarafından mümkün mertebe karşıladığını söyledi. Ancak bunlar çok yeterli değil. Bir kişi açlık grevine girmişse hekimlerin tespitleri doğrultusunda 10’uncu gününden itibaren düzenli olarak kan tahlillerinin yapılması gerekiyor. B1 vitaminlerinin verilmesi gerekiyor. Ancak Türkiye’de B1 vitamini olmadığı için B12 alınabiliyor. Dolayısıyla Leyla Güven B12 vitaminini kullanıyordu. Sıvı alabiliyordu” dedi.
 
‘Kritik aşamayı da geçmiş durumda’
 
Ziyaretlerinden bir gün önce idare tarafından cezaevinin kapısına ambulans getirildiğini öğrendiklerini kaydeden Zeynep Ceren, “Leyla Güven idarenin kendisine ‘Bir ihtiyacınız olursa, hastaneye gitmeniz gerekirse kapıda ambulans bekliyor’ dediğini aktardı. Cezaevi ve savcılık tarafından ziyaretler de olmuş. Fakat açlık grevine ya da talebe ilişkin herhangi bir ifadede bulunulmamış. Bizim ziyaretimizde durumu kötüye gidiyordu. Şimdi kritik aşamayı da geçmiş durumda. Bundan sonra bir müdahale olmaması ya da bir yaşam hakkı ihlali gerçekleşmemesi için talebinin kabul edilmesi ve bu grevin sona erdirilmesi gerektiğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Bütün siyasi mekanizmalar ortadan kalkmış durumda’
 
İnsan hakları savunucuları olarak açlık grevi eylemlerini onaylamadıklarını ancak siyaset imha edildiğinde başka çıkar yol olmadığından insanların bu yola başvurduklarını söyleyen Zeynep Ceren, “Bütün siyasi mekanizmalar ortadan kaldırılmış durumda. Leyla Güven örneğinde de böyledir. Tutuklanmaya yönelik bir gerekçe yok. Bir gerekçe olması halinde de zaten milletvekili yani dokunulmazlığı var. Hukuken cezaevinde olması mümkün değil. Siyasi araçlar imha edildiği için insanlar bu yola başvurmak durumunda kalıyorlar. Şu anda 200’leri aşan bir sayıyla karşı karşıyayız. 16 Aralık 2018’de ilk ekip süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı. 5 Ocak itibariyle de son grup açlık grevine girdi. Cezaevinden aldığımız bilgiler bu sayının da artacağı yönünde. Bu doğrudan bir yaşam hakkı ihlalidir. İdare de buna göz yumuyor. Hem talep karşılanmıyor hem de birçok cezaevinde eylemcilere yönelik yapılması gereken tetkiklerin hiçbiri yapılmıyor. Örneğin vitaminin verilmediğini biliyoruz. Şırnak Cezaevi’nde idare B12 vitaminini bile temin etmiyor. Onun dışında düzenli tansiyon ölçümü yapılması gerekmektedir. Tansiyonun gelinip mahpusun bulunduğu yerde yapılması gerekirken neredeyse bütün cezaevlerinde ‘Buyurun revire gelin’ ya da ‘Koğuşun dışına çıkın tansiyonunuzu ölçelim’ diyorlar. Bu durum hekimlerin verdiği tavsiyeler açısından da sağlık hakkı açısından da sorun” diye konuştu.
 
‘Vitamini vermemek ölüme göndermek demektir’
 
Bazı tutsakların yakınlarının B1 vitaminini yurtdışından getirdiğini ancak bunların açlık grevindeki tutsaklara verilmediğinin altını çizen Zeynep Ceren, şunlara dikkat çekti: “Açlık grevi eylemi ilk defa yaşanmıyor. Dünyada da Türkiye’de de bu eylem tarzının çok sayıda örneği var. 19 Aralık gibi bir süreç yaşandı bu ülkede. Çok ciddi zayiatlara sebep oldu. Fakat bunlar görmezden geliniyor. Dünya çapındaki bütün hekimlerin tavsiyesine göre B1 vitamini olmazsa olmazdır ve verilmek zorundadır. Cezaevi yönetimi bunu temin edemiyorsa mahpusun yakınları tarafından temin ediliyorsa cezaevi yönetimi vitamini vermek zorunda. Vitamini vermemek demek kişiyi ölüme göndermek demek. Doğrudan yaşam hakkı ihlalini kendi eliyle ortaya koyması demek bunların hukuki ya da tıbbi açıdan bir karşılığı yok.”
 
‘İmralı Cezaevi’nde uzun bir zamandır tecrit var’
 
Bu grevin sebebinin siyasi tıkanıklık olduğunu ve tıkanıklığı açmanın yolunun da siyasi mekanizmaları işler duruma getirmek olduğunun altını çizen Zeynep Ceren, “İmralı Cezaevi’nde çok uzun zamandır bir tecrit uygulanıyor. Abdullah Öcalan ağırlaştırılmış müebbet ile ceza almış bir mahpus. Tüm ağırlaştırılmış müebbette mahkum olan mahpuslar gibi onun da infaz yasasından kaynaklanan 15 günde bir aile ziyareti, telefon görüşmesi, avukatlarıyla mesai saatleri içerisinde sınırsız bir şekilde görüşmesinin sağlanması gibi hakları var. Yalnızca Abdullah Öcalan değil İmralı Cezaevi’nde kalan mahpuslar açısından da böyle bir hukuksuzluk var. Biz diyoruz ki Anayasa ve hukuk karşısında herkes eşit. Kişinin kim olduğuna bakılmaksızın bu haklarının temin edilmesi gerekir” diye konuştu. 
 
‘İmralı görüşmesi siyasi bir hamle’
 
Kardeşi Mehmet Öcalan’ın 12 Ocak’ta PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüştürülmesinin siyasi bir hamle olduğunu dile getiren Zeynep Ceren, şöyle devam etti: “Buna yönelik bir yorumumuz olamaz. Ancak tecrit koşullarının kaldırılması demek bu demek değil. Tecrit koşullarının kaldırılması demek haklarının iadesi demek. Mahpusun bu haklardan sınırsızca faydalanmasını sağlamak demek. Çünkü Anayasa’da ayrımcılık yasağı var. Bu doğrudan bir ayrımcılıktır. Bunu hukukçuların da insan hakları savunucularının da kabul etmesi mümkün değildir. Açlık grevinin devamına dair bir karar alındı. Bu hepimiz açısından üzücüdür. Hiç kimsenin sağlığına zarar gelmesini istemeyiz. Bunun ortadan kaldırılması için de mücadele edilmesi gerekir. Bu sadece şu anda açlık grevleri yapanların sorunu değil Türkiye’deki tüm demokratik kitle örgütlerinin sorunudur. Bu siyasi tıkanıklığı aşmanın yolu bu hukuksuzluğa hep birlikte karşı çıkmak. Açlık grevlerini yüceltme gibi bir durumumuz yok fakat durum sadece açlık grevi değil. Durum siyasi tıkanıklık. Bunun aşılması için daha çok sese, demokratik kitle örgütlerinin harekete geçmesine Türkiye’nin ihtiyacı var diye düşünüyorum.”
 
Komisyon olarak cezaevlerini ziyaret etmeye devam edeceklerini belirten Zeynep Ceren, ziyaretlerini rapor haline getirdiklerini de ekledi.