
Eren Keskin: Bizim görevimiz Leyla Güven'i yaşatmak
- 15:15 20 Ocak 2019
- Güncel
İSTANBUL- "İnsan Hakları Bağlamında Tecrit ve Açlık Grevleri" panelinde konuşan İHD Eş Genel Başkanı avukat Eren Keskin, kendilerini muhalif olarak tanımlayan kamuoyunun bir sınav vermesi gerektiğini belirterek, Leyla Güven'in eylemine neden ilgi gösterilmediğini sordu. Eren, "Bizim görevimiz Leyla Güven'i yaşatmak. Ama Güven'i yaşatabilmek için de İmralı'daki hukuksuzluğun son bulması gerekiyor" diye ekledi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması talebiyle açlık grevine giren Demokratik Toplum Kongresi(DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven ve diğer siyasi tutsakların durumuna dikkat çekmek amacıyla Beyoğlu'nda bulunan şubelerinde panel düzenledi. "İnsan Hakları Bağlamında Tecrit ve Açlık Grevleri" konulu panelde, "İnsan hakları bağlamında tecrit ve açlık grevleri" pankartı ve "Tecrit işkencesine son", "Açlık grevindeki insanlarımınız sesini duyun" ve "Hapishanelerde ölüm istemiyoruz" dövizleri asıldı.
Panelde, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri ve İstanbul Tabip Odası (İTO) Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ekmez konuşmacı olarak yer alırken çok sayıda kişi de izleyici olarak katıldı.
'Onun talepleri çok net'
Açılış konuşmasını İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri yaptı. Açlık grevlerinin hak aramanın bir yöntemi olarak ortaya çıktığını belirten Gülseren, "İnsan hakları savunucuları açlık grevinin olmamasından yanadır. Çünkü hapishanelerde keyfi uygulamalar, tecrit ve kötü muamele gibi uygulamalar oluyor. Bugün ise tecrit uygulamasının giderek ağırlaştığını söylemek mümkün. Hem hapishanelerde hem de ceza infaz alanlarında çok yaygın uygulanıyor" dedi. Bir işkence haline gelen tecridin mutlaka ortadan kaldırılması gerektiğinin altını çizen Gülseren, "Leyla Güven açlık grevinin 74 gününde. Onun talepleri çok net. Tecridin son bulmasının yani işkencenin ortadan kaldırılmasını istiyor. Öcalan a uygulanan tecridin barış talebiyle de alakası çok net bilinen bir şey. Güven hem bir işkence olarak tecridin kalkması gerektiğini hem de Öcalan olan uygulamanın Türkiye'nin barışı ile ilgili gündemi yeniden bize hatırlatıyor. Bu nedenle bunun toplumda yankı bulması çok önemlidir" dedi.
'30 cezaevi, 236 kişiye ulaştık'
Ardından söz alan İHD Hapishaneler Komisyonu üyesi Zeynep Ceren Boztoprak, açlık grevlerinde yapılacak hak ihlallerinin engellenmesi için bir platform oluşturduklarını belirterek, "Türkiye ve Kürdistan'daki cezaevlerini ziyaret ediyoruz. Bugüne kadar 30 cezaevinde 236 kişiye ulaşıldı. Cezaevleri idareleriyle görüşüyoruz hak ihlalleri olmasın diye ancak bunlar yaşanıyor. Bunu gözlemledik. B1 vitamini verilmiyor. Tıbbi bakım gerektiği gibi uygulanmıyor" diye belirtti.
'Neden Leyla Güven için sokağa çıkmıyorsunuz?'
Türkiye'de cumhuriyetten öncesinden bu yana muhaliflerine yönelik tecrit uygulamasını bir yöntem olarak devam ettirildiğini belirterek konuşmasına başlayan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, tecridin İttihat ve Teraki Partisi anlayışının muhaliflere yönelik uygulaması olduğunu söyledi. Tecriti izolasyon olarak nitelendiren Eren, şöyle devam etti: "Ben burada Leyla Güven'in neden ölüm orucuna başladığının tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Leyla Güven İmralı Cezaevi'ndeki uygulamalara karşı, Öcalan'ın ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmesinin engellenmesine karşı, ondan yıllardır haber alınamamasına karşı bir eyleme başladı. O nedenle bunu da mutlaka tartışmak gerekiyor. Ve ben bu tür durumlarda kendilerini muhalif olarak tanımlayan kamuoyunun bir sınav vermesi gerektiğini düşünüyorum. Neden bu coğrafya da Nuriye ve Semih'in açlık grevine haklı olarak gösterilen ilgi Leyla Güven'in açlık grevine gösterilmiyor? Bu soruya kendisine ben muhalifim diyen herkesin cevap vermesi gerekir. Bu sorunun cevabını kendimize verebiliyor muyuz? Veremezsiniz. Bu gün Leyla Güven'e karşı bu ilgisizlik neden? Korku asla değil. Nuriye ve Semih için insanlar sokaklara döküldüğünde aynı süreçler vardı. OHAL vardı. Ama insanlar sokaktaydı. Neden Leyla Güven için sokağa çıkmıyorsunuz? Neden İHD bugün bu etkinliği yaptı. Ve siz neden buraları doldurmuyorsunuz? Bu soruyu kendilerine ben muhalefetim diyenlerin sorması gerekiyor. Bu sorunun cevabını verdiğimiz gün biz doğru birliktelikler kuracağız."
'Tecrit Öcalan oraya gittiğinden beri var'
İmralı Cezaevi'ni en başından beri tanıyan avukatlardan biri olduğunu vurgulayan Eren, Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yapan 12 avukattan bir olduğunu belirterek, "O dönem başımıza gelmeyen kalmadı. Kendi kurumumuzda bile tartışıldık. 6 ay evlerimize gidemedik. Ve biz o zaman şunu gördük. İmralı Cezaevi Türkiye devleti yasalarına göre yaratılmıyor. Tecrit Öcalan oraya girdiğinden beri var. Biz o zaman savcıya başvurduğumuzda savcı derdi ki komutana başvurun. Yasaya göre yetki savcının elinde olması gerekirken savcı yetki ben de değil diyorsa ortada bir sorun vardır. O nedenle bir kere bu yapının tartışılması gerekiyor. Türkiye kendi iç hukukuna ve bütün uluslararası sözleşmeler aykırı davranıyor" şeklinde konuştu.
'Bizim görevimiz Güven'i yaşatmak'
İmralı'da olan diğer tutukların da aileleri ile görüştürülmediğine değinen Eren, "Güven bütün bu hukuksuzluğa karşı açlık grevi yapıyor. Bütün bunlara karşı ölümü göze aldığını söyledi. Bizim görevimiz ise Güven'i yaşatmak. Ama Güven'i yaşatabilmek için de İmralı'daki hukuksuzluğun son bulması gerekiyor. Bizim de bunun için toplumsal muhalefeti ön plana çıkartmamız gerekiyor. Bu tepkiyi göstermek neden sadece Kürtlere kalıyor. Bu sorunu cevabını da ben Türkiye kamuoyuna bırakmak istiyorum" diyerek konuşmasını sonlandırdı.
İTO Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ekmez de açlık grevindeki tutsakların tedavi imkanına sahip olmadığını söyledi. Kendilerinden bağımsız heyetler olarak açlık grevine girenlerin durumunu takip etmelerinin istendiğini ifade eden Murat, şunlara dikkat çekti: "Ancak Türkiye cezaevlerinde açlık grevine girenlerini sağlığını takip etmek pek mümkün değil. Bizler doktorların cezaevine biran önce alınmasını ve açlık grevine girenlerin bağımsız hekimlerce takip edilmesini öneriyoruz."
Serbest Kürsü
Panelin ikinci oturumu serbest kürsü şeklinde devam etti. Burada söz alan Zeynep Calıhan hem Barış Anneleri adına hem de cezaevinde iki çocuğu olan bir anne olarak konuştuğunu belirtti. Leyla Güven ve diğer bütün tutsakların direnişini selamladığını belirten Zeynep, "Leyla Güven cezaevinde kararlıdır. Bizim de ona inancımız sonsuzdur. O orada açlık grevinde. Ve biz dışarda hiçbir şey yapmıyoruz. Bizim de elimizi taşın altına koymaları gerekiyor. Sokağa çıkmamız lazım" diye ifade etti.
'Tehlikeleri göze almak gerekiyor'
Daha sonra Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) İstanbul İl Yöneticisi Gülcan Taşkıran, Leyla Güven'in direnişini selamladığını ve Leyla'nın direnişinin politik gündemleri arasında olduğunu belirtti. Uzun yıllar cezaevinde kaldığını belirten Gülcan, "Cezaevinde biri ölüm orucuna giriyorsa yapabileceği başka hiçbir şey kalmamıştır anlamına geliyor bu. Mahpus bu kararı vermişse artık sokaktan hiçbir ses gelmiyordur. Sokakta tecridin kaldırılması için bir yaprak kımıldamadığı için bu durumu bertaraf etmek için ölüm orucuna yattı Leyla yoldaşımız. O yüzden bizlerde partimiz olarak bu alanda yapılan bütün çalışmalarda aktif olarak yer almak istiyoruz. Sokak ayağını örmek için bütün tehlikeleri rahatlıkla göze almak gerekiyor" ifadelerini kullandı.
'Açlık grevi çığlığın kendisidir'
Ölüm orucu direnişçisi olduğunu belirten bir diğer konuşmacı Fadime Akalın ise "Ben 264 gün ölüm orucuna girdim. Müdahaleye uğradım" dedi. "Bir tutuklu niye açlık grevine başlar?" sorusunu soran Fadime, "Aslında açlık grevi çığlığın kendisidir. Başka şeyler yapıyordur, duyulmuyordur. Açlık grevi yaşamı değersizleştirme ve intihar değildir. Biz intihar yöntemlerini biliriz. Asarız kendimizi, bıçaklarız yada başka bir şey yaparız. İntihar etmenin yöntemleri vardır. Açlık grevi şu demektir. Benim bir bedenim vardır. Düşman beni alır hapse koyar. O bedeni topluma silah olarak kullanır. Ben de derim ki o beden benim. Ben bu bedeni sana karşı silah olarak kullanacağım. İşte açlık grevi böyle bir şeydir. Ölüm orucu böyle bir şeydir" diye konuştu.
Açlık grevi ve ölüm oruçların etki yaratması için toplumun buna yanıt vermesi gerektiğini altını çizen Fadime, "Biz yaşamayı yemek yemek olarak düşünmüyoruz. Yaşamayı siyasal bir özne mücadele olarak görüyoruz. Açlık grevi bir çığlıktır ve bu çığlığa ses verin" dedi.