
Abdullah Öcalan'ın avukatı Ebru Günay: Tecrit bir yönetim biçimine dönüştürüldü
- 09:07 17 Ocak 2019
- Güncel
Rojda Aydın
MARDİN - İmralı’daki 20 yıllık sistemsel tecridin bir yönetim biçimine dönüştürüldüğünü belirten PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarından HDP’li Ebru Günay, tecridin direnişle ortadan kalkabileceğine dikkat çekti. Ebru, “Damlanın denizde büyüme misali gibi açlık grevleri de büyüyor. Bu direnişe herkesin ses vermesi ve toplumsal özgürlük için elini taşın altına koyması gerekiyor” dedi.
HDP Mardin Milletvekili Ebru Günay, tecride ilişkin son bir yıl içerisinde yaşananları değerlendirerek, 20 yıllık süreç içerisinde savaş politikalarının arttığını ve bunun tek nedeninin tecrit olduğunu söyledi. Ebru, "Eylemin büyüğü küçüğü yoktur. Damlanın denizde büyüme misali gibi açlık grevleri de büyüyor. Bu direnişe herkesin ses vermesi ve toplumsal özgürlük için elini taşın altına koyması gerekiyor" dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle cezaevlerinde başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi devam ediyor. 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukatları ve 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana da İmralı Heyeti ile görüştürülmeyen Abdullah Öcalan ile görüşmek için yapılan başvurulara 11 Eylül 2016 ve 12 Ocak 2019 tarihinde olumlu yanıt verildi. Ailenin her iki görüşmesi de tecride karşı başlatılan açlık grevlerinden sonra gerçekleşti.
Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) tutsak Eşbaşkanı aynı zamanda Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in, süresiz-dönüşümsüz açlık grevi 71’inci gününe girerken, diğer cezaevlerinde de 250’yi aşkın tutsak ve hükümlü, süresiz-dönüşümsüz açlık grevini sürdürüyor. Abdullah Öcalan'ın avukatı HDP Mardin Milletvekili Ebru Günay, söz konusu tecrit ve buna karşı başlatılan açlık grevlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘AKP tecridi yönetim biçimine dönüştürdü'
Abdullah Öcalan üzerinde ağırlaştırılan tecridin 20. yılını geride bıraktığının altını çizen Ebru, İmralı Adası’nın dünyanın en uzun süreli tecrit alanına dönüştürüldüğünü belirtti. 2005 yılında farklı tutsakların Abdullah Öcalan'ın yanına götürüldüğünü dile getiren Ebru, aynı yıl bu tutsakların İmralı'dan sürgün edildiğini ve yerlerine başka tutsakların getirildiğini kaydetti. Ebru, "Ada cezaevi sisteminde görüşler çok az ve hakları göz ardı ediliyor. AKP, 20 yıllık sistemsel tecridi bir yönetim biçimine dönüştürdü. Olumsuz anlamda yönetim felsefesini buradan aldı. İmralı Adası’ndaki bütün olumsuzlukların nedeni AKP Hükümeti’dir. Bunu bir yönetim deneyimi haline getirerek, bütün ülkeyi yönetmeye başladı" dedi.
‘Mutlak tecrit katliam ve yıkım olarak döndü bize’
2005 yasaları ile birlikte İmralı Adası'na avukat görüşmeleri esnasında kayıt cihazı konulduğunu ve avukat görüşmelerini engelleme kararının devam ettiğine dikkat çeken Ebru, bu uygulamanın sadece İmralı Adası’nda hayata geçirildiğini ve kimsenin buna karşı ses çıkarmadığını aktardı. 2016 yılının ardından baskı ve saldırıların tüm cezaevlerinde uygulanmaya başlandığına değinen Ebru, İmralı'da yaşananlara tepkisiz kalınması nedeniyle bu saldırıların tüm cezaevlerine yayıldığının altını çizdi.
İmralı Adası’ndaki fiziki tecridin aynı zamanda siyasal ve politik sonuçlarının da olduğunu dile getiren Ebru, "Siyasal ve politik sonuçlarından biride savaşın daha da derinleşmesi, katliamların daha da yayılması. 20 yıllık o süreci gözden geçirdiğimizde savaşın en çok derinleştiği ve katliamın en çok yaşandığı dönem tecridinde derinleştiği bir dönemdi. İkisi birbiri ile çok bağlantılı. İmralı tecridi bir mutlak tecrit haline geldi ve o mutlak tecrit katliam ve yıkım olarak geri döndü bize. Sur, Cizre, Nusaybin ve Kerboran'daki sokağa çıkma yasaklarını İmralı tecridinden bağımsız olarak değerlendiremeyiz. Sadece Türkiye'de değil aynı zamanda Ortadoğu'nun tamamında bu sonucu doğurdu. Aslında oluşan ve yaşanan her şey İmralı'dan geçiyor, önce orada uygulanıyor ve sonra halka uygulanıyor" diye belirtti.
‘Eylemin büyüğü küçüğü yoktur’
Özellikle 2013 müzakere sürecinde Abdullah Öcalan'ın sarf ettiği “Sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarım sağlanmalı ki ben güçlü ve nitelikli bir barış sürecini idare edebileyim” sözlerini hatırlatan Ebru, bu koşulların sağlanmaması nedeniyle ülkenin kaosa sürüklendiğine işaret etti. 2019 yılına girerken cezaevlerinde açlık grevlerinin başlatıldığına değinen Ebru, Leyla Güven öncülüğünde başlayarak yayılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerine şuana kadar 250’yi aşkın tutsağın destek verdiğini söyledi.
Mevcut savaş politikalarına karşı bir duruş sergilenerek açlık grevlerinin başlatıldığını vurgulayan Ebru, şöyle dedi: "Bunun cezaevlerinden başlaması ayrı bir anlam ifade ediyor. 80 darbesi sonrası Amed Zindanı'nda eşsiz bir direniş sergilendi. Şuan devam eden açlık grevleri de bunun bir sonucu. Tecrit devam ederse bu ülke demokratikleşmeyecek, savaş ve katliamların artmasına neden olacaktır. Tecride karşı durmak, savaşa karşı durmaktır. 2018 yılında tecrit için çok şey yapıldı. Eylemin büyüğü küçüğü yoktur. Düşüncelerin hayat bulması çok önemlidir. Damlanın denizde büyüme misali gibi açlık grevleri de büyüyor. Bu direnişe herkesin ses vermesi ve toplumsal özgürlük için elini taşın altına koyması gerekiyor."