İki kadın farklı ülkeler ve farklı zamanlar: Leyla’yı tanıyor gibi hissediyorum

  • 09:05 16 Ocak 2019
  • Güncel
Beritan Canözer
 
DİYARBAKIR -10 yıl boyunca İngiltere’de, 3 buçuk yıl da İrlanda’da cezaevinde tutulan ve şuan Avrupa Parlamentosu Milletvekili olan Martina Anderson, cezaevinde verdiği mücadeleye değinerek, Leyla Güven ile hiç tanışmadığını ama onu tanıyor gibi hissettiğini belirtti. Martina, “Özellikle Leyla’yı ve yapmaya çalıştığı şeyi anlayabiliyorum. Halkı barış içinde yaşasın diye kendini feda ediyor" dedi.
 
İngiltere’de 2014 yılında yapılan seçimle Sinn Fein Partisi’nden milletvekili seçilen Martina Anderson, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle 70 gündür süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eyleminde bulunan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekilli Leyla Güven ile dayanışmak amacıyla Diyarbakır’da gelen heyette yer aldı. Leyla Güven ve tutsakların devam ettirdikleri açlık grevini yerinde incelemek üzere İngiltere, İrlanda, İtalya ve Almanya'dan Diyarbakır'a gelen 7 kişilik heyetin, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'ne girişleri ise polis tarafından engellendi. 
 
‘10 yıl boyunca İngiltere’de cezaevinde kaldım’
 
2014 yılından beri Avrupa Parlamentosu’nun seçilmiş milletvekilli olan ve Sivil Hakları Komisyonu’nda yer alan Martina, aynı zamanda Filistin delegasyonunun başında bulunuyor.  Avrupa veya dünyanın neresi olursa olsun herhangi bir sorun yaşandığında oraya yetişmeye çalıştığını belirten Martina, “Ben de 13 buçuk yıl boyunca cezaevinde kaldım. 1988 yılında bir barış anlaşması yapılmıştı, bu anlaşma sonrasında birçok siyasi tutsak serbest bırakılmıştı. Serbest bırakılmadan önce 10 yıl boyunca İngiltere’de bir cezaevinde kaldım. Burada kalırken ailemin benim yanıma gelmesi çok zor oluyordu. Çünkü ailem İrlanda’da yaşıyordu ve beni görmeye gelmeleri çok zor oluyordu. 3 buçuk yıl da İrlanda’da bir cezaevinde kaldım. Bu cezaevinde kadın tutsaklar için bir koğuş yoktu ve 600 erkekle aynı cezaevinde kaldım” dedi. 
 
‘Türkiye’deki ihlaller İngiltere’nin yaptıklarıyla çok benzer’
 
Cezaevinde yaşadıkları zorluklardan söz eden Martina, “İrlanda’daki cezaevinde yani kadınların olmadığı cezaevinde tuvaletimiz bile yoktu ve bunları düşündüğümde gerçekten korkunç. Onları yaşarken biri bana seçileceğimi ve parlamentoya gireceğimi ve inandığım hareketi savunacağımı söyleseydi asla inanmazdım. Cezaevi süresi boyunca ailemle iletişim kurmam çok zordu. 13 ay boyunca 600 erkeğin bulunduğu bir cezaevine götürüldüm. Baro’ya gittiğimizde Tahir Elçi’nin fotoğrafını gördüm ve aklıma avukatım geldi. Beni ve benim gibi olan tutukluları savunan bir avukatımız vardı. Bir gün ailesiyle yemek yediği sırada bir İngiliz ajanı tarafından infaz edilmişti, eşi ise yaralanmıştı. Türkiye’deki ihlaller de İngiltere’nin zamanında yaptığı şeylerle çok benzer. Aynı cezasızlık işleminin burada da uygulandığını görüyorum” ifadelerini kullandı.  
 
‘Lağım pisliğiyle yaşamak zorunda kaldık’
 
Cezaevinde günde 6 kez çıplak aramaya maruz kaldığını vurgulayan Martina, “13 ay sonra başka bir cezaevine götürülmüştüm ve orada bulunan kadın tutukluların zihinsel bir istikrarı yoktu, psikolojik sorunlar yaşadıklarını fark ettim” diye konuştu. Tutulduğu cezaevinde lağımların taştığından söz eden Martina, maruz kaldıkları uygulamayı şöyle anlattı:  “Ve bizler o lağım pisliği içinde kalmak zorundaydık. Biz kadınlar regl olduğumuzda bize gerekli malzemeler verilmezdi. Bir süre sonra cezaevinde tek tip üniforma giymemiz gerektiği söylendi. Biz İrlandalı tutsaklar ‘Bu üniformaları bize giydiremezsiniz ancak sırtımıza çivileyebilirsiniz’ diyerek bunu protesto etmiştik. Üniformalar verilmediği için ve kıyafetlerimiz alındığı için çıplak kaldık.” 
 
‘Leyla’yı ve yapmaya çalıştığı şeyi anlayabiliyorum’
 
Bu eylemleri sırasında yalnızca bir battaniye kaldıklarını ve bu eyleme de “çıplak battaniye eylemi” adını verdiklerini söyleyen Martina, “İrlandalı tutukluların tuvaleti kullanmalarına izin verilmedi ve aylarca dışkıları ile aynı hücrede kalmak zorunda kaldılar. Tüm bu uygulamalar açlık grevlerine dönüşmüştü. Tutsaklara başka bir seçenek bırakılmamıştı” dedi. 
 
Martina, Avrupa Parlamentosu’na her gidişinin kendine yaşatılanları hatırlattığını ve daha demokratik bir dünya için savaşmaya devam etmesi gerektiğini anımsattığını dile getirdi. Türkiye’de de baskı ve savaşın olduğunu, yaşananları göz ardı edemeyeceğini ifade eden Martina, “Çok benzer durumlardan geçtik. Özellikle Leyla’yı ve yapmaya çalıştığı şeyi anlayabiliyorum. Leyla, halkı barış içinde yaşasın diye kendini feda ediyor. Bu çok kutsal bir şey” ifadelerini kullandı. 
 
‘Leyla’yı tanıyor gibi hissediyorum’
 
Cezaevlerinde yaşanan baskıları da takip ettiğini vurgulayan Martina, “Yalnızca cezaevindekiler değil, aileleri de onları görmeye gittiklerinde bu baskıyı yaşıyorlar. Leyla Güven ile hiç tanışmadım ama onu tanıyor gibi hissediyorum. Çünkü ikimizde halkımız ve partimiz için kendimizi feda etmekten korkmayan ve mücadele eden kadınlarız. Annelik ne demek bilmiyorum ama Leyla’yı ve kızı Sabiha’nın ne hissettiğini biliyorum. Leyla Güven annesini ve kızı da anneannesini kaybetti. İrlanda’nın sizi umursadığını bilmenizi istiyorum. Dün Leyla Güven’in 68’inci günüydü ve 1981 yılında 14 Temmuz’da açlık grevini başlatan Bobby Sand açlık grevinin 66’ncı gününde yaşamını yitirmişti. Ondan sonra birkaç tutsak daha açlık grevinde yaşamını yitirdi. Açlık grevinin yalnızca greve girenlere zarar vermediğini, ailelerini de etkilediğini biliyoruz” diye kaydetti. 
 
‘İmralı görüşmesi direnişi kırmaya yönelik bir jest’
 
Leyla’nın ve diğer tutsakların sesini duyurmak için çabalayacağını, mücadele edeceğini ve her yerde Leyla’yı anlatacağını ifade eden Martina, “Bu grevi bitirmenin tek yolu barışçıl bir diyalog geliştirmek ve demokrasiyi harekete geçirmektir. 226 politik tutsak çok alçak gönüllü bir taleple aslında açlık grevindeler şuanda. Talepleri nedir? 20 yıldır İmralı’da tutulan Kürt Lideri Sayın Abdullah Öcalan’ın üzerindeki mutlak tecridin kaldırılması. Bir hükümetin normalde bunu istemesi gerekir. Bir çözüm sürecinin başlamasını ister ancak Türkiye’nin bunu istemediği çok açık. Dün Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeyi düşündüğümüzde aslında bu görüşmenin açlık grevi eylemcilerini kandırmak, direnişlerini kırmak amaçlı yapılan jest olduğunu görebiliyoruz. Ama bundan sonra ne yapmak istedikleri tamamen grevcilere bağlı. Ancak şunu söylemek isterim ki taleplerini tümüyle destekliyorum” dedi.