Yazar Nêrgiz Îsmayîl: Devrimde kadının kalemi olmalı!

  • 09:01 12 Ağustos 2024
  • Kültür Sanat
 
Roza Metîna 
 
HABER MERKEZİ - Yazmayı kendisi için bir “Koşu” olarak tanımlayan Yazar Nêrgiz Îsmayîl, devrimde kadının kaleminin olması gerektiğinin altını çizerek “Kadınlar kendi dilini korumazsa varlığını da koruyamaz” dedi.
 
Qamişlo’nun Hilêlî Mahallesi’niden olan yazar ve gazeteci Nêrgiz İsmayil, Kürt dili ve edebiyatının gelişiminde önemli bir emeğe sahip. Aynı zamanda gazeteci de olan Nêrgiz,  kalemiyle  birçok Kürtçe eser yayımlayarak Kürt dili ve edebiyatına katkı sunuyor. 
 
Nêrgiz, edebiyata, dile ve çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
Çocukluğa dair: Neden orada teller var?
 
Öncelikle çocukluğuna ve kafasındaki sorulara değinen Nêrgiz, “Çocukluktaki algılamalar ölünceye kadar bizimle yaşıyor. İnsan çocukluğunda farklı süreçler yaşıyor. Bu çocukluk sürekli insanın aklında kalıyor. İnsan ne yaşasa da o algı insanın geri dönüyor. Yaşımız ilerledikçe çocuklukta kafamızda geçen sorular hep vardı ve bunlara cevap arıyoruz, bu sonucu çıkarıyorum ben. Çocuklukta farklı, gençlikte farklı bir şekilde bu sorular kendini tekrarlıyor. Yine büyüdüğünde de bu sorular farklı bir biçimde tekrarlanıyor. Ancak bu sorular hep kalıyor ve cevap arıyor. Benim çocukluğumdaki sorular da biraz  zorluydu. Örneğin ‘Şu askerler orana de yapıyor? Şu teller orada neden var? Niye seslerini yükseltiyorlar? Neden bizi rahatsız ediyorlar? Neden Nisêbîn’deki çocuklar bu telleri geçiyor?’ gibi. Yine çocukluğa dair bazı anılar var. Nisêbînli kız çocuklar telleri geçip geliyorlardı. Birlikte oynuyorduk. Ben onlara soğan veriyordum, onlar da bana turp veriyorlardı. Oynadığımız zaman askerler oluyordu. Seslerini yükseltip ‘Biradan gidin’ diyorlardı. Biz de kendimize ‘Neden bize seslerini yükseltiyorlar’ diye soruyorduk. Yine ben kendi kendime ‘bu çocuklar niye gidiyor ben neden geri dönüyorum’ diye  soruyordum” dedi. 
 
Okulda anlamadığı bir dil!
 
“Sorular hiç bitmiyordu” diyen Nêrgiz “Neden kurşun sesleri geliyor ve evimize değiyor kurşunlar diyordum. Yine ‘Neden okula gidiyorum, öğretmenin konuştuğu dili neden anlamıyorum’ diye soruyordum. Hangi dil olduğunu bilmiyordum. Eve geldiğimde annemi anlamıyordum. Nenem, dedem güzel stranlar söylüyorlardı. Ne söylediklerini anlıyordum. Çünkü verilen karar da böyleydi. Yine ‘Bu kararı kim vermiş’ diye soruyordum. Neden zorla okula gidiyorum, neden okulda dayak yiyorum, neden ben ağlıyorum ama bazı arkadaşlarım ağlamıyor’ diye sorup duruyordum. Bunların tümü çocukluğumda hep aklımda olanlardı” ifadelerini kullandı. 
 
‘Sorularımıza cevap ararken çabuk büyüdük’
 
Özgürlük hareketini tanıdıkça sorularına cevap bulma yolunun açıldığını düşünen Nêrgiz, devamla şunları belirtti: “Ben çocukken babama zulüm ediyorlardı. Ben yine ‘Neden evimize baskın yapılıyor ve babamı götürüp dövüyorlar neden babam kanlı bir şekilde eve geliyor’ diye soruyordum. Diyebilirim ki bu sorularımıza cevap aramak bizi çok erken büyüttü. Birçok kez ‘Acaba biz çocuk olduk mu’ diye soruyorum.  Bu sorulara cevap aradığımız için biz erken büyüdük. İşgal koşulları, anadil yasağı, ulusal kıyafetlerin, kültürünün yasaklanması çocukluğumuzdaki görüntülerdi. Bu görüntü, tablo içerisinde büyüdük. Bu sorular aynı zamanda psikolojik bir boğulma, travma durumuydu da. Ancak benim için Ulusal Kurtuluş Mücadelesi bir şanstı. Ev ev halk içerisinde dolaşıyorlardı. Ev ev Kurdustan’ı tanıtmaları bizim için bir şanstı. O zaman kadın devrimciler evimize geliyordu.  O zaman da ben sorularıma cevap arıyordum. Onlar cevaplıyordu. Bu şekilde bana aydınlık bir kapı açıldı. Kültür sanat kapıları bana açıldı. Gruplar vardı katıldı. Özel günlerde kutlama yapıyorduk.  Bugünkü gibi kutlamalar serbest değildi. Korkarak kutlamalar yapıyorduk. Evlerde kısık bir sesle kutluyorduk. Kürtçe söylediğimiz stranlar, okuduğumuz şiirler benim için önemliydi.  Çok mutlu oluyordum. Artık sorularına cevap olacak bir kapı buldum diyordum.”
 
İlk kalem tutuş
 
İlk yazmaya nasıl başladığını da anlatan Nêrgiz, şöyle dedi: “O dönemde Edalet arkadaş vardı. Cizîra Botanlı bir arkadaştı. Yurtsever bir ailedendi. Köylerin boşaltılmasından kaynaklı Qamişlo’ya geçmişlerdi. O da o zaman mücadele içerisinde yer almaya başlamıştı. Onun benim  hayatımda özel bir yeri var. Onun sayesinde ilk kez kalem tuttum ve Latin harfleri ile Kürtçe yazdım. Latin hafrtaliri öğrendim. O dönemde okulu daha çok sevdim. Bana yaz dediğinde ‘Ülkem Kurdistan’dır’ yazıyordum ve bu çok hoşuma gidiyordu. Ancak bunun ne anlama geldiğini çok bilmiyordum.  Annem de bu cümleyi kuruyordu. Ancak okula gittiğimizde zorla farklı bir dil öğretiyorlardı. Öğretmen zorla bize bir şeyler söyletiyordu. Söylemediğimizde de bizi dövüyordu.”
 
‘Kalemimle arkadaş olduk’
 
Hayatını, duygularını şarkılarla da dile getirebileceğini söyleyen Nêrgiz, yazmayı tercih ettiğini belirterek, “O dönemde ben kalemimle arkadaş oldum. Artık ne yaşıyorsam, ne zorluk görüyorsam, korkularımı, düşüncelerimi kalemimle dile getiriyordum. O dönemde duygularımı da yazıyordum. Birçok soruyla yazmaya başladım. Çelişki ve arayış içerisinde yazmaya başladım. Hayatımı, duygularımı şarkılarla da dile getirebilirdim ama yazmayı tercih ettim. Çocukken yazmaya başladım. Newroz üzerine, Amed üzerine ve başka birçok şey üzerine şiir yazdım. Cizîra Botan üzerine de yazdım. Ülkemi özlüyordum ve ülkeme olan hasretimi yazıyordum. İpin ucunu yazmakla tuttum ve şimdiye kadar da sürüyor. Ancak hala da hakkını verdiğimi çocukluk sorularıma cevap tam bulduğumu söyleyemem. Hala da cevap arıyorum” dedi. 
 
‘Yazmak beni bir koşunun içine çekiyor’
 
Sorularının onu küçük yaşta yazmaya yönelttiğini belirten Nêrgiz, şöyle devam etti: “Benim için en büyük sorun ve en güzel olan şey ne? Bir soruya cevap verdiğimde bir sürecin geçtiğini görüyorum. Verdiğim cevapların da kendi içinde farklı sorular ürettiğini görüyorum. Yani yazmak beni bir koşunun içine çekiyor. Bir yere ulaşırım tamamdır, artık bu koşu biter diyorum. Ancak keşfettiğim şey hala koşmadığımı gösteriyor, daha başında olduğumu görüyorum. Yazmak böyle bir duygu oluşturuyor. Bir sevda, bir aşk gibi koştum diyorum. Ancak sonrasında daha çok koşmalıyım diyorum, hala aşkın sonu gelmemiş diyorum. Bu yüzden de bu sorular yumağı içinde yazmayı seçtiğim için mutluyum. Sorularıma cevap aramak küçük yaşta yazmaya yöneltti.”
 
 Dil ve edebiyat ilişkisine dair
 
Dil ve edebiyat arasındaki bağa dikkat çeken Nêrgiz, “Bir halkın kimliğinin nasıl tanımlandığı kuşkusuz çok önemli. Elbette bir halkın kimliği dili ile tanımlanır. Dilin de gelişmeye ihtiyacı var. Bu yüzden anadilde okul ve üniversitelerin açılması önemli. Çocuklar aile içinde Kürtçe konuştuğunda ve Kürtçe düşünmeye alıştığında dil gelişir. Edebiyat da dilin süsüdür. Edebiyat dili bedenleştiriyor. Edebiyat olmadan dil de toplum içerisinde çok görünür olmaz. En büyük sorunumuzu birçok seminer ve çalıytaylarla tartışıyoruz. Şimdi bizim yeni bir edebiyata ihtiyacımız var. Toplumun kökü dil üzerinedir. Hangi ülke kendi  dil ve edebiyatından vazgeçip başka bir dilin insafına kendini bırakır? Kürtçe düşünmezsek nası Kürtçe edebiyatı geliştirebiliriz? Ben böyle tanımlıyorum. Nasıl susuz ve havasız yaşayamazsak, dil ve edebiyat olmadan da yaşayamayız. Dil ve edebiyat ikiz gibi. Dil ve edebiyatımız üzerine o kadar kırım var. O yüzden dili geliştirmek önemli. Her açıdan kendi dilimize sahip çıkmalıyız. Tüm lehçelerimizi korumalıyız. Kürt halkının gerçekliği üzerine hikayelere baktığımda Kürt halkının hafızasının ne kadar zengin olduğunu görüyorum. Anne ve babalarımızın ne kadar çok şey hafızasında koruduğunu görüyorum. Zorlu bir çalışma ancak diyorum ki dil edebiyatsız olmaz. Buna inanıyorum” ifadelerini kullandı.  
 
‘Dilimizi bırakmamalıyız’
 
Kürtlerin kendi köklerinden vazgeçmemeleri gerektiğini dile getiren Nêrgiz, “Diğer önemli bir konu da ne kadar modern bir çağdan geçsek de esas, orijinal dilimizden vazgeçmemeliyiz. Birçok ülke modern bir süreçten geçiyor ancak dillerden vazgeçmiyorlar. Köklerinden vazgeçmemişler. Kendi dillerinde okuma, yazma ve eğitimi geliştiriyorlar. Sorun sadece kitap basmak olmamalı. Bu ürettiğimiz edebiyat gerçekten de dilimizi besleyebilir mi. Kürtlüğün özünü koruyabilir mi, önemli olan bu” şeklinde konuştu. 
 
Karşılaşılan sorunlar
 
Karşı karşıya kaldıkları sorunlara da değinen Nêrgiz, şunları ifade etti: “Başka sorunlar da var. Eğer belirtmezsem eksik kalır. Alanda da karşı karşıya kaldığımız en büyük sorunlardan biri; Kürtçe okullar var, Kürtçe üniversiteler var, fakülteler de var, her ev adeta bir Kürtçe okul olmuş  ancak bazı aydın ve yazarlar ‘devlet Kürtçeyi meşru görmezse neden şiirlerimizi, öykülerimizi, anılarımızı Kürtçe yazalım’ diyor.  Bunlar dilini sevmiyor. Kendileri dillerini meşru görmüyor. Bu büyük bir sorun. Bu tutumu kanser hastalığı gibi tanımlıyorum.”
 
‘Dilimizi korumazsak varlığımızı da koruyamayız’
 
“Benim bir köküm ve toplumumun bir özelliği var” diyen Nêrgiz, “Dilim kırımla yüz yüze kalmış. Eğer dilimizi korumazsak ve kabul etmezsek varlığımızı da koruyamayız. Çağdaşlık adı altında orijinal söylemlerimizi unutmamalıyız. Örneğin ‘Yüreğimi kararttın’ orijinal bir Kürtçe. Çağdaşlık adı altında bu orijinal söylemlerin unutulması bize yabancılaşmayı dayatır. Bu da kuşkusuz mücadele işi” değerlendirmesi yaptı. 
 
Eserleri
 
Eserleri hakkında da bilgi veren Nêrgiz, “Şimdiye kadar bir roman, 6 hikaye, 4 şiir ve bir anı kitabım yayımlandı. Binlerce değil milyonlarca Kürtçe eser basmak önemli. Benim eserlerim yaşadıklarımdan ortaya çıktı. Bir şey görmediğimde duyguya dönüştürmediğimde yazamam. Kadının kalemi de devrimde olmalı. Kadının kendisi diline ve kalemine sahip çıkmalı. Yine kadın bu günkü gerçekliğine sahip çıkmalı” dedi. 
 
Bu günkü edebiyatta kadının yeri
 
Edebiyatta kadının rol ve misyonuna dikkat çeken Nêrgiz, şöyle dedi: “Edebiyatta kadının rol ve misyonu Rojava’da günlük olarak tartışılıyor. Birçok seminer ve panelde bu tartışılıyor. Toplumun hafızası çok önemli. Hafızamızda hangi dil, hangi arayış var bu önemli. Şimdi bir mücadele içerisindeyiz. Bir kadın devrimi gerçekleşti ancak kadının tümden özgür olduğunu söyleyemeyiz. Edebiyat alanında güçlenmesi gerek. Gerçekten birçok eser ortaya çıktı, kadınların birçok kitabı yayımlandı. Kürtçe de burada gelişmiş ama yeterli değil. Kadın kendi kalemine sahip çıkmazsa kanımca en büyük eksiklik bu olur. En büyük felaket de bu olur. Burada kadınların eserlerini az görüyorum.”
 
Nêrgiz Îsmayîl kimdir?
 
Nêrgiz Îsmayîl Qamişlo’nun Hilêlî Mahallesi’nde dünyaya geldi. 9’uncu sınıfa kadar Arapça okudu. Küçük yaşta nazik, sıcak ve coşkulu duyguları  gelişkindi. Yaşama çok yönlü bakıyordu. Küçük yaşta nene ve dedesinden etkilendi. Onların geceleri anlattıklarını dinliyor, şarkılarını ve onların hikayelerini dinlediğinde etkileniyordu. Küçük yaşta Qamişlo’da kültür sanat çalışmalarına dahil oldu. “Kulîlkên Kurdistanê” grubuna önce katılır daha sonda da Koma Botan’a. Özel günlerde şiirler okur ve aynı zamanda folklor grubunda da yer alır. Yine oyunculuk da yapar. 
 
Genç yaşta kadının özü üzerine yazmak ister. Edebiyat alanında bu konu onun için esas olur. Yine basın çalışmalarında da yer alır.  Nêrgiz, Aso Dergisi’ni çıkaran ilk kadın. 24 Mayıs 2015 tarihinde ilk sayısının basımını yapar. Bunun yanında da Sewt El E Heyat Dergisi’ni de Arapça olarak yayımlar. 
 
Rojava’daki raydoyo yayıncılığında da yer alır. Özellikle de FM radyoda. Bunun yayında basında seslendirme ve dublaj da yapar hala da devam ediyor. Çok güzel bir nesil de geliştirir. Birçok eser ortaya çıkarmış hala da akan bir nehir gibi durmuyor, üretime devam ediyor. Doğaya, topluma ve kadına karşı hassas duyguyarı çok gelişkin. 
 
Yayımlanan eserleri
 
Arapça olarak iki ayda bir yayımlanan Afaq Almeraa Dergisi’nin editörlüğünü yapıyor. Bunun yanı sıra şu eserleri mevcut:
 
* Xelata Xewna Min – Şiir 
 
* Hisret – Şiir
 
* Mêşîn – Şiir
 
* Stêrvana – Düz yazı
 
* Guliyên Eşqê – Şiir
 
* Çirrik - Roman
 
* Rûpelên Jînê – (6 ciltten oluşuyor)