
‘Kurumsallaşan faşizme karşı zamanında bir çağrı’
- 09:03 21 Temmuz 2025
- Güncel
Melike aydın
İZMİR – Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ikinci çağrısı, Türkiye’nin farklı toplumsal kesimlerinden ortak mücadeleyle sahipleniliyor. Sosyalist yapılar, insan hakları savunucuları ve aktivistler, bu çağrının sadece barış değil, aynı zamanda ezilenlerin özgür ve birlikte yaşam mücadelesinin de anahtarı olduğunu vurguluyor.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 9 Temmuz’da “Demokratik Toplum Manifestosu” başlığıyla yaptığı ikinci çağrının ardından, 11 Temmuz’da Barış ve Demokratik Toplum Grubu’ndan 30 gerilla, Güney Kürdistan’ın Silêmanî kırsalında bulunan Şikefta Casenê bölgesinde düzenlenen törenle silahlarını yakarak bu çağrıya karşılık verdi. Demokratik toplum vurgusunun öne çıktığı her iki çağrı, yalnızca Kürt kamuoyunda değil; farklı siyasi çevreler, sosyalist yapılar, kadın hareketleri ve insan hakları savunucuları tarafından da olumlu karşılanıyor. Yapılan değerlendirmelerde, çağrının yerinde ve zamanında olduğuna dikkat çekilirken, devletin bu süreci boşa çıkarmaması ve somut adımlar atması gerektiği vurgulanıyor.
‘Umut hakkı artık tanınmalı’
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi yöneticilerinden Gülay Gün Bilici, 2013-2025 yılları arasında yaşanan çözüm sürecine dikkat çekerek, sürecin sürdürülebilmesi halinde silaha ayrılan kaynakların halkın refahı için kullanılabileceğini, ancak sürecin akamete uğramasıyla halkların giderek daha da yoksullaştığını ifade etti.
Bugün kanser hastalarının ilaca ulaşamadığını, eğitim hakkına erişimin giderek zorlaştığını dile getiren Gülay Bilici, “O süreçte barış adımları devam ettirilseydi, şu an yaşadığımız ekonomik buhranı bu denli derin yaşamazdık. Hemen bir değişim olacağı konusunda çekincelerimiz var. Öncelikle Meclis’te kararların alınması, yasaların değiştirilmesi gerekiyor. Toplumsal dilin de değişmesi gerekiyor. Bu dönemde atılan barış adımlarının, halkların birbirine yeniden silah doğrultmaması için topluma iyi bir şekilde anlatılması şart. Siyasilerin ve toplumun belirli kesimlerinde etkili olan kişilerin dilinin değişmesi, halkın birbirine yeniden umutla bakmasını sağlar. Devletin bu süreci desteklemesi gerekiyor ancak şu ana kadar bu konuda somut bir adım atılmış değil. Hasta mahpuslar hâlâ hapishanede ve tedavi hakkına erişemiyor. Umut hakkı artık tanınmalı. Biz insan hakları savunucuları olarak zaten barışa katkı sunacağımızı söyledik. Barışı zayi etmeyin diyoruz” dedi.
‘Faşizmin kurumsallaşması karşısında yerinde ve zamanında bir çağrı’
Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) İzmir İl Sözcüsü Gül Ekici, Abdullah Öcalan’ın yaptığı “demokratik toplum” çağrısının, Ortadoğu’da yüzyıllardır yaşayan Kürt halkının içinde bulunduğu politik çıkmazdan doğru bir açılım sunduğunu belirtti. Gül Ekici, bu çağrının aynı zamanda 40 yıldır süren savaş politikalarının da sonunu getirdiğini ifade ederek, çağrının yerinde ve zamanında yapıldığını vurguladı. Gül Ekici, devamında şöyle konuştu: “Çünkü bu topraklar, faşizmin kurumsallaştığı bir süreçten geçiyor ve bu koşullarda demokratik bir açılıma ihtiyaç duyuluyor. Savaşın sona ermesi, halkların içinde bulunduğu savaş politikaları nedeniyle maruz kaldığı yıkım ve sefaletten kurtulmasının da yolunu açacaktır. Bu, tarihsel bir çağrıdır. Bu topraklarda yaşayan halklar, bu barış çağrısına karşılık verdi ve silahların bırakılması yönünde büyük bir adım atıldı. Türkiyeli sosyalistler olarak, demokratik toplum çağrısını sahipleniyoruz. Bu çağrının, faşizme karşı birlikte mücadele ederek bu topraklara aydınlık ve güzel günleri getireceğine inanıyor ve değerli buluyoruz.”
‘Demokratik toplumun oluşturulması için birlikte mücadele edeceğiz’
Demokratik toplumun içeriğini ezilen halkların belirleyeceğini ifade eden Gül Ekici, “Çünkü bir yandan, Öcalan’ın da ifade ettiği gibi, kapitalist modernite –ya da bizim ifademizle emperyalist neoliberal politikalar– insan dışılaşmanın en uç noktalarını yaşatıyor. Biz ise bu düzene karşı insanlaşma mücadelesi veriyoruz. Bu mücadele ezilenlerin mücadelesidir ve bu nedenle ortaklaşmak zorundayız. Hep birlikte ezilenlerin haklarını almayı ve yaşanabilir bir coğrafya kurmayı hedefliyoruz. Elbette ki farklı mücadele alanlarımız olacak ama hedefimiz ve niyetimiz ortaktır. Demokratik toplumda bir emek sınıfı vardır; bizim için bu, sefalet koşullarında yaşayan ezilen işçi sınıfıdır. Asgari yaşam koşulları da dahil olmak üzere bu sınıfın mücadelesiyle Kürt halkının özgürlük mücadelesinin birleştiği bir zeminde demokratik toplumun kurulabileceğine inanıyoruz. Emek sömürüsüne karşı verilen mücadele ile Kürt halkının kültür, dil ve yaşam hakkı için verdiği mücadeleyi aynı potada buluşturmak gerekiyor. Bu mücadelenin içine ekoloji, kadın, emek ve inanç özgürlüğü gibi başlıklar da dâhildir. Bu coğrafyada artık birlikte mücadele etmekten başka yol kalmadı. Özgür ve bir arada yaşamı kurmanın yolu, ortak mücadeleyi büyütmekten geçiyor” şeklinde konuştu.
‘Barışın sonuna kadar destekçisi olacağız’
Barışın sonuna kadar destekçisi olduklarını vurgulayan Emekçi Hareket Partisi (EHP) İzmir İl Başkanı Elif Tunca ise, “EHP olarak ekstra bir taraf olacağımız bir durum yok. İşin öznesi Kürt tarafıdır ve onlar bu süreci savunuyorsa biz de yanındayız. Elimizden ne geliyorsa yapmaya hazırız. Acılar tek taraflı yaşanmadı. Selahattin Demirtaş’ın da dediği gibi, Türk askerleri öldüğünde o Türk bayrakları lüks evlere değil, boyası olmayan evlere asıldı. Herkesin canı yandı. Bu sürecin barışla sonlanması gerekiyor. Tuzu kuru olan insanların konuşması kolay ama bu barışı herkese anlatmak, herkesin sahiplenmesini sağlamak şart. Bir yandan barış süreci konuşuluyor, PKK silah bırakıyor; ama öte yandan insanlar sadece Kürtçe müzik dinledikleri için saldırıya uğruyor. Bu durum bize faşizmin hâlâ devam ettiğini gösteriyor. Devlet bu konuda adım atmıyor. Ancak bizler bu adımların atılması için mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
‘Bütün suçları devlet işledi’
Kürdistan’ın yakılıp yıkıldığını, Türkiye’nin Kürt çocuklarının mezarlarına bile saldırdığını dile getiren Barış Annesi Medine Kaymaz buna rağmen Abdullah Öcalan ve PKK gerillalarının barış için fedakarlıkta bulunarak silahlarını yakarak büyük bir kahramanlık örneği gösterdiğini kaydetti. Medine Kaymaz “Onların manifestosunu selamlıyoruz. Devlet dürüst, adil hakikatli olmalıdır. Ne suç işlenmişse devlet işlemiştir. Askerlerin yakılmasından bile devlet sorumludur. Kürtler suç işlememiştir. Silahları yakma bir mesajdır. Kimsenin kanı akmasın diye. Binlerce insan cezaevinde, cezaları biten tutsaklar bile çıkarılmıyor. 6 ay 3’er ay uzatılıyor. Artık yeter. Terör yoktur, Kürtler terörist değil yurtseverdir. 45 yıldır barış istiyoruz. Çocuklarımızla vatanımızda yaşamak istiyoruz. Gerilla kalmadı bitti deniyor ama bu bitmek değil büyük bir kahramanlık göstergesidir” dedi.
‘Abdullah Öcalan’ın dedikleri yapılsaydı farklı olurdu’
Türkiye’nin Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü sağlamak zorunda olduğunu dile getiren Medine Kaymaz “Eğer devlet şimdiye kadar başkanın dediğini yapmış olsaydı çok farklı olurdu. Ona dürüstçe yaklaşanlar haklı olduğunu biliyor. Devlet de biliyor. Bütün dünya onun terörist olmadığını biliyor. Ancak devlet samimi yaklaşmadı. Başımız diktir. Umarız ki cezaevi kapılarının açıldığı, dağdaki gerillanın indiği onurlu adil bir barışın yaşanması mümkün olur. Herkesin barışa elini uzatması gerekiyor” şeklinde ifade etti.
‘Barış içinde yaşamanın mümkün kılındığı bir sistem istiyoruz’
Halkların barış içinde yaşamalarını mümkün kılacak bir sisteme ihtiyaç olduğunu belirten Mezopotamya Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma Derneği (MEYADER) İzmir Şubesi yönetiminden Beritan Güzelyüz ise “Yüzyıllardır insanlar ölüyor, bu bir kırımdır. Savaşı erkekler çıkarıyor ama en çok kadınlar mağdur oluyor. Onlar her şeyden önce evlatlarını kaybettiler. Biz hiçbir annenin ağlamasını istemiyoruz ne asker ne gerilla annesi. Biz artık barış istiyoruz. Bu barışı sağlayacak bir sistem, demokratik bir toplum istiyoruz. Bir süreç yaşıyoruz ve bu tarihsel fırsattır. Ölümler öldürmek kolay ama barışın inşası zordur. Sürece herkesin katkı sunması gerekir” şeklinde ifade etti.