DEM Parti Kadın Meclisi buluşmalar başlatıyor

  • 09:01 9 Mart 2025
  • Güncel
 
Melek Avcı
 
ANKARA- Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı asrın çağrısının ardından barışı ve demokratik toplumu inşa etmek için kadınlarla bir araya geleceklerini ifade eden Halide Türkoğlu, “Sayın Öcalan çağrısını yaptı ve bu çağrıdan sonra devlete sorumluluklar düşüyor ama kadınlara da her bir kesime de sorumluluklar yükleniyor. O yüzden bu sorumluluk hepimizin” dedi. 
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve demokratik toplum” çağrısının yankıları sürüyor. Çağrı tüm dünyada olumlu karşılanırken, devlet, iktidar bu yönlü henüz bir adım atmış değil. Demokratik toplum çağrısı ve barış mücadelesinin önemli bir aktörü olan kadınlar, süreçteki aktif rollerini artırmaya yönelik çalışmalara hız veriyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi, önümüzdeki hafta itibariyle Meclis'teki kadın siyasetçilerle bir araya gelmeyi hedefliyor. Bununla birlikte, kentlerde kadınların barış mücadelesine dair daha güçlü bir dil geliştirilmesi için medya ve yerel düzeyde de önemli buluşmalar düzenlemeyi planlıyor.
 
DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısına ilişkin JINNEWS’in sorularını yanıtladı. 
 
"Sayın Öcalan 'bu olanakları, bu fırsatları yaratabilirim' dedi ve bütün sorumluluklarıyla bir cesaretle de bu süreci örebileceğini, bu yeterliliğe de sahip olduğunu gösterdi."
 
* Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 27 Şubat’ta ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı duyurdu.  İlk elden Kadın Meclisi olarak bu çağrıyı nasıl ele aldınız?
 
Uzun zamandan beri çağrıdan önce de bu ülkenin anti-demokratik politikaları savaş politikaları hep gündemimizdeydi. Çatışmaların, savaşların kadınların hayatlarına nasıl şiddet olarak döndüğünü biliyoruz. Bu yönüyle de ele aldığımızda uzun yıllardır biz kadınlar bir barış mücadelesi yürütüyoruz. Sayın Öcalan'ın çağrısı aslında bu barış mücadelesinin nasıl haklı bir mücadele olduğunu bir kez daha kadınlar cephesinden göstermiş oldu. Bu sorunların çözülebilmesi için demokratik siyasetin, demokratik müzakerelerin yapılabilmesi için hem Meclis’in burada rol alması ama aynı zamanda toplumun her bir kesiminin savaş siyaseti yerine aslında barışı konuşabilmesi bizler için önemli.  Sayın Öcalan “bu olanakları, bu fırsatları yaratabilirim” dedi ve bütün sorumluluklarıyla bir cesaretle de bu süreci örebileceğini, bu yeterliliğe de sahip olduğunu gösterdi. Bu, hem yürüttüğümüz mücadele açısından hem de bu ülkede o değişim umudunu kaybetmeyen bir kesim olan biz kadınlara güç veren bir şey. Çünkü mevcut olanı kabul etmeyen, savaş politikalarını, militarizmi, cinsiyetçiliği reddeden bir mücadelemiz var. 
 
"Çatışmaların, savaşların kadınların hayatlarına nasıl şiddet olarak döndüğünü biliyoruz. Bu yönüyle de ele aldığımızda uzun yıllardır biz kadınlar bir barış mücadelesi yürütüyoruz. Barışı elbette ki kadınlar istiyor ama barışla birlikte biz kadınlar demokratik bir topluma da ihtiyaç diyoruz.  O yönüyle kadın mücadelesi açısından çok tarihi bir fırsattır. "
 
* Peki, böylesi bir çağrının toplumun geniş kesimlerinde nasıl bir karşılık bulacağını öngörüyorsunuz? Toplumun farklı kesimlerinin bu çağrıya yaklaşımı sizce nasıl şekillenecek?
 
Biliyoruz ki ülkenin bu şekilde kurgulanma, cumhuriyetin kendini var etme halinin kendisi hep tekçilik üzerine inşa edildiği için hep bir kırım politikasıyla karşı karşıyayız. Her seferinde kadınların kazanımları saldırı altında ve şunu görüyoruz savaş, çatışma sürdüğü sürece hem bedenlerimiz hem kimliğimiz hem farklılıklarımız sömürülme halini çoklu bir şekilde yaşıyor. O yönüyle Sayın Öcalan’ın başlatmış olduğu “Barış ve Demokratik Toplum”  çağrısının başlığı da çok önemlidir. Barışı elbette ki kadınlar istiyor ama barışla birlikte biz kadınlar demokratik bir topluma da ihtiyaç diyoruz. Bu yönüyle devlette de bir takım değişimlerinin olması gerekiyor. Belki de yıllardır aslında mücadele yürütürken bu değişimlerin ne olacağını biz kadınlar ifade ediyoruz; tekçi kodlardan, cinsiyetçilikten arınması, topluma karşı mücadele eden, düşman olarak gören o zihniyetten arınması gerekiyor. Bunların her biri bizim mücadele gerekçemiz ve bugün de bu mücadeleyi daha çok büyütmek için bu çağrıyla birlikte moral, motivasyonumuz ve sorumluluklarımız var. Savaşın içerisine demokratik bir toplum inşa etmek çok zordur çünkü kutuplaştırma, inkarcılık vardır, şiddet gün be gün büyür, cinsiyetçilik, kadın kırımı toplumun içerisinde de hücrelerine kadar yayılır. Savaş politikaları kadınların kazanımlarına ve kimliğine de bir saldırıdır. Kadınlar alanlarda her 8 Martlarda, 25 Kasımlarda bu iktidarın kadın düşmanı politikalarını teşhir ederken, bu iktidarın savaşın içerisinde kadına biçtiği rol, aile ve eş üzerinden gidiyor. O yüzden barış süreçlerinde toplumda bir değişimin, devlette bir değişimin yollarının örülmesi, demokratik siyasetin mücadele hatlarının genişleme hali, kadın özgürlük mücadelesinin de daha çok büyüdüğü ve toplumsallaştığı dönemleri içerir. 
 
Özgür çalışma koşulları
 
O yönüyle kadın mücadelesi açısından çok tarihi bir fırsattır. Çünkü Kürt sorununun demokratik çözümünü konuşacağız. Kürt sorununun demokratik çözümü için siyasal ve hukuksal zeminlerin yaratılması gerekecek ve bunun mücadelesini yürüteceğiz. Bugün iktidarın ilk etapta yapması gerekenleri de dinlendiriyoruz. Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecrit kısmi olarak kalkmış olabilir ama bunu hukuksal, siyasal boyutu dediğimizde hala keyfi bir rejim var ortada. Şimdi hükümetin de devletin de bu konuda adımlar atması lazım. Sayın Öcalan’ın özgür, çalışır koşullarını hayata geçirmek gerekiyor. Burada barışı örmek, toplumsallık çok daha büyük bir hitap alanı bulacaktır. Bu sadece Türkiye'yle sınırlı olan bir şey olmayacak elbette. Çünkü barış ya da savaş dediğimiz kararlar ya da süreçlerin kendisi toplumları etkileyen süreçlerdir. O yönüyle, bu ülkenin gerçekten kazanmasını, kadın mücadelesinin büyümesini istiyorsak Kürt sorununu demokratik yolla çözmek zorundayız.  Bütün inkarcılık bu sorunun demokratik çözümünü esas almayan yönetim akıllarından, savaş konseptini sürdürmeye çalışan akıldan bağımsız gelişmiyor ve  bu akılla da mücadele etmek gerekiyor. Orta Doğu, küresel kadın hareketleri için de önemli bir çağrı olduğunu görmek lazım. 
 
"Sayın Öcalan hem Kürt halkının özgürlük mücadelesinde hem de Kürt kadın özgürlük mücadelesinde ciddi bir emeğe sahip. Kürtlerin özgürlük ve eşitlik sorununu ele alırken de kadınların özgürlük ve eşitlik sorundan bağımsız hiçbir zaman ele almadı. Bizim için barışı inşa etmek, savaş politikalarını ortadan kaldıracak her türlü zemini yaratmak esastır."
 
* Yapılan her üç İmralı görüşmesinde heyet, Abdullah Öcalan’ın kadınlara dair de ciddi analizler yaptığını ve bu konu üzerinden ciddi mesajlar verdiğini söyledi. Buradan baktığımızda barışta kadınların üzerine düşen rol ve misyon nedir? 
 
Sayın Öcalan hem Kürt halkının özgürlük mücadelesinde hem de Kürt kadın özgürlük mücadelesinde ciddi bir emeğe sahip. Kürtlerin özgürlük ve eşitlik sorununu ele alırken de kadınların özgürlük ve eşitlik sorundan bağımsız hiçbir zaman ele almadı. Paradigmasının kendisi de demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, yerel demokrasi dediğimiz o hakların her biri aslında kadın özgürlükçü ilkeden bağımsız gelişmedi ve gelişmiyordu. Bugün de heyetlerin aktarımda şunu görüyoruz; sosyalist olmanın ilkesi kadınla nasıl konuşmaktan geçiyorsa, yani kadınla konuşmayı bilmiyorsanız sosyalist değilsiniz diyorsa ya da demokratik toplum inşasında kadın özgürlükçü ilkeyi esas alamıyorsan bir demokratik toplum da inşa edemeyiz. O yönüyle hem bu çağrıda hem yıllardır Sayın Öcalan’ın savunmalarında o inşa ettiği paradigma, kadın özgürlük mücadelesini esas alıyor. Erkek egemenliğine karşı mücadele etmeyi esas alıyor. Kadın katliamlarına karşı bir isyan aynı zamanda. Sayın Öcalan’ın bunun ortadan kalkması için yeni bir yaşam modeli tahayyül etmemizi sağlayan çözümlemeleri var.  
 
Kadınlar olarak Sayın Öcalan’ın çağrısını sahipleniyoruz ama aynı zamanda şunu da yapıyoruz; bu çağrıyı, Türkiye'deki, Kürdistan'daki kadın özgürlük mücadelesinden, sosyalist feminist mücadeleden ayrı bir yerde ele alamayız. Bugün eğer iktidar ondan önceki iktidarlar da dahil olmak üzere bu cumhuriyetin kurgusunda inkar, ret politikalarıyla savaş rejimlerini derinleştirilmişse bu savaşın ilk hedefinde hep biz kadınlar olduk. Her türlü işkenceye maruz kaldık. Sadece siyaseten ya da politik duruşumuzdan kaynaklı değil, savaşın olduğu yerde aile içerisinde de ciddi anlamda artıyor. Ayrımcılık, taciz, tecavüzler, çocuk katliamları daha da artıyor. Çünkü bir yandan devletin ya da iktidar dediğimiz o kurumsallaşmaların kendisi sadece bir kimlikle savaşmıyor, o kimlik şahsında toplumla savaşan bir yerde ve bunu yaparken o toplumu çökertmek isterken de kadınları çökertiyor. O yönüyle bu bilinçle bu politik akılla hareket etmemiz lazım. Bizim için barışı inşa etmek, militarizmle mücadele etmek, savaş politikalarını ortadan kaldıracak her türlü zemini yaratmak esastır. 
 
* Kadın Meclisi nasıl bir rol oynayacak? 
 
DEM Kadın Meclisi de bu çağrıyla birlikte kendi rolünü oynayacak, buna dair her türlü çalışmaları yapacak. Temel gündemimiz bu. İster devlet adım atsın, atmasın. Biz kadın özgürlük mücadelemizden de vazgeçmeyiz, adım attığı zaman da kadın özgürlük mücadelemizi nasıl büyütürüz, bu barış politikasının içerisinde kadınların özne olacağı süreçleri nasıl örebiliriz, çözüm süreçlerinde bu özneyi nasıl ifade edebiliriz bunu yaratmak gerekiyor. Bunları yaratamadığımızda her türlü süreçte ister savaş süreci olsun ister çözüm süreçleri olsun erkek egemen iktidar ve erkek egemen akılla gittiğinde orada bir çözüm yaratmıyorsunuz, yine inkar politikalarının devreye girdiği dönemleri görmüş oluyoruz. Mesela Sayın Öcalan’ın çağrısında çok önemli bir şey vardı: Kimliklerin tanınması, özgür ve eşit olarak tanınması. Bu şu demek, Kürt sorununun çözümü üzerinden evrensel olan birçok şeyi de hayata geçiriyor, temel insan haklarından kimliklerin tanınmasına, kültürel haklardan, siyasal haklara kadar. Bu kimliklerin özgürlüğü ise bizler de kimliklerimizden kaynaklı daha fazla şiddet politikalarına maruz kalıyorsak Türkiye'nin gerçekten demokratikleşme meselesini esas alan bir dönüşümden bahsediyoruz. Kadın mücadelesi yürütenler olarak Türkiye'de bu mücadeleyi büyüten, ortak buluşmaları sağlayan her bir kadın örgütüyle, her bir feminist örgütle, yok sayılan kadın kimlikleriyle yan yana gelmeye çalışacağız. Bu süreci ancak bu şekilde demokratik zeminle genişletebiliriz. 
 
"Bu devleti yönetenler ya da bu medyada savaşın dilini bu şekilde yenilgi olarak ifade etmeye çalışanlara şunu söylemek lazım; Kürtler yüz yıl boyunca inkar edildiler ama bugün 21’inci yüzyılda o inkar ettiğiniz Kürtler bütün dünyada tanınıyor. 21’inci yüzyılda geldiğimiz aşamada eğer Kürtler bu kadar inkara rağmen Orta Doğu'da kurucu bir özneyse burada Sayın Öcalan’ın almış olduğu rol ciddi bir fırsattır.”
 
* Yapılan demokratikleşme çağrısını ana akım medya ve bazı kesimler bir “pes etme, yenilgi” olarak lanse etmeye çalışıyor. Özellikle süreçte bir pozitif dil kullanılması çağrınız vardı bu tarz yaklaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Çok erkek egemen bir bakış açısı. Rekabetçilik! Kim yendi, kim kazandı meselesi üzerinden götürmek. Sonuçta bu topraklarda savaşla birlikte Kürtler, Türkler, Araplar, Aleviler, kadınlar, gençler, yaşlılar birçok kesim kaybetti ve kaybetmeye de hala devam ediyor ne yazık ki. Bu savaşın kazanını var mı deseniz, belki de kendi iktidarını ayakta tutmaya çalışan ya da savaş sanayisinden beslenen kesimden başka kimse yoktur. Ama bu savaşla gerçekten o imha etmeye çalıştığınız kesim kaybetmiş mi oldu? Bir kere bu devleti yönetenler ya da bu medyada savaşın dilini bu şekilde yenilgi olarak ifade etmeye çalışan, bunu bir manipülasyon haline getirmeye çalışanlara şunu söylemek lazım; Kürtler yüz yıl boyunca inkar edildiler ama bugün 21’inci yüzyılda o inkar ettiğiniz Kürtler bütün dünyada tanınıyor. Bütün dünyada mücadelesiyle, inşa ettiği sistemiyle, kadın özgürlük mücadelesiyle, Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu modelle birlikte 26 yıldır İmralı Cezaevi’nde tecrit altında olmasına rağmen bütün dünya Sayın Öcalan'ı tanıyor. O yönüyle bu gibi manipülasyonlara, hiçbir kazandık ya da kaybettik gibi bir söylemin içerisine asla girmemek lazım. 
 
Sonuçta onurlu bir barışın kendisi bütün halkları ilgilendirir ve bütün halklar burada kazanır. Bunu bu şekilde ifade etmek mevcut süreci doğru okumakla ilgili bir şey. Doğru okuyamıyorsanız her türlü manipülasyonu yaparsınız. Ama 21’inci yüzyılda geldiğimiz aşamada eğer Kürtler bu kadar inkara rağmen Orta Doğu'da kurucu bir özneyse burada PKK'nin aldığı rol Sayın Öcalan’ın almış olduğu rol hem Türkiye halkları açısından hem Kürtler açısından hem Orta Doğu coğrafyası açısından da ciddi bir fırsattır. Bu fırsatı iyi değerlendirmek gerekiyor. Bu fırsatın oluşabilmesi için de demokratik siyaset ve hukuk alanlarının genişletilmesi gerekiyor. Şimdi bu manipülasyonu yapanlar kendi görev ve sorumluluklarından bahsetmiyorlar. Sonuçta bir çağrı var ve bu çağrıyla birlikte herkes rol ve misyonunu hayata geçirecek. Eğer bir değişim gerekiyorsa ve bu değişimi yapmak istiyorsak ve bunu biz demokratik bir değişim üzerinde yürüteceksek iktidarın da yerine getirmesi gereken görev ve sorumluluklar var. Bence medya iktidarın ne yapması gerektiğini konuşmalı. Bu sürecin içerisinde kurucu özne olacaksa artık adım atması gerekir. 
 
Fırsatlar ve sorumluluklar
 
Kürt sorununun demokratik çözümü nasıl olur? Yıllardır medyaya çıkanlardan, kimi diyor ki silahla olur. Silahla olmuyor işte, görüyorsunuz. Nasıl olacak, demokratik çözüm alanları nedir? Hukuksal boyutu nedir? Siyaset bunu ne zaman konuşacak? Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu ne zaman konuşmaya başlayacak? Bunu hatırlatmak lazım. Bugüne kadar silah vardı diyerek bütün demokrasi talep edenleri, bütün özgürlük mücadelesi yürütenleri, bu iktidara muhalif olanları terörize etmeye çalışıyorlardı. Şimdi bu süreçte eğer ki PKK ben silah bırakırım diyorsa ve bunun hukuksal siyasal düzenini hayata geçirin diyorsa o zaman burada her bir siyasetçinin, yöneticinin, toplumsal kesiminde oynayacağı rol, bunu nasıl daha hızlı bir şekilde hayata geçirebiliriz, buna dair çözümler neler olabilir diye konuşmaktır. Parlamentonun bunu artık ciddi anlamda ele alınması gerekiyor. Keza Sayın Öcalan üzerindeki de bu hukuksuz tecrit sisteminin tamamıyla ortadan kaldırılması ve gerçekten bir çözüm olması gerekiyorsa Sayın Öcalan'ın da kendi örgütüyle, halklarla birlikte yapacağı bu barış sürecini birlikte yürütebilmesi için özgür ve çalışma koşullarının sağlanması gerekiyor. İşte tam da burada mesele başlıyor. Yoksa hani yenilgi ya da yenilmek değil, asıl hesap sorulması gereken şey her bir toplumsal kesimin; neden süreci yönetemiyorsunuz, neden bu sürecin aklına uygun politikalar hayata geçmiyor? Çünkü böyle bir fırsat var işte, aklı başında olan bir devlet bu fırsatı değerlendirir, çözüm olanaklarını oluşturur ve bu şekilde aslında bir toplumun barışla buluşmasını da sağlamış olur. Artık ilk yapılması gereken devletin ve iktidarın bu konuya dair adımlarını atmasıdır. 
 
"Kadınlar kentlerde barışı konuşacak... Yerel demokrasi orası. Orada da barışın ruhu, dili, toplumsallığı oluşur. Sayın Öcalan çağrısını yaptı ve bu çağrıdan sonra evet devlete birtakım sorumluluklar düşüyor, yerine getirilmesi gereken ama topluma da, kadınlara da, her bir kesime de sorumluluklar yükleniyor."
 
* Siz de vurgu yaptınız parlamentonun rolünü oynaması gerektiğine ilişkin ve bu minvalde siyasetçi kadınlarla bir araya geleceğinizi duyurdunuz. DEM Parti Kadın Meclisi olarak önünüzde bir takvim var mı neler yapacaksınız?
 
Barış ve demokratik toplum çağrısını çoklu bileşenli bir DEM Parti Kadın Meclisi olarak ilk etapta oluşturacağımız heyetimizle birlikte haftaya Meclis’te partisi bulunan kadınlarla yan yana gelmeye çalışacağız. Bazı partilerin kadın vekilleri de yok, o partilerin de daha çok kadın kolları ya da kadın alanında çalışan siyasetçileriyle yan yana gelmeye düşünüyoruz. Bunu yapmamızın sebebi şu, birincisi biz kadınlar siyasette barışın dilini oluşturmak istiyoruz ve belki de bunu en rahat yapabilecek kesimlerin başına yine kadınlar geliyor. Farklı dünya görüşüne sahip olabiliriz, farklı ideolojilere sahip olabiliriz, birimize muhalif de olabiliriz ama barışı istiyorsak bu barışın bir dili olur. En azından Meclis’te kadınlar bu barışın dilini inşa etsinler. Burada sorumluluk almak açısından erkek egemen akılla hareket edilen bir yerde değil, barışla kadınların daha çok kazanacağını, halkın daha çok kazanacağını ifade eden bir yerde bir tutum alma üzerinden temaslarımız olacak. Olumlu, olumsuz geçer ya da bizim gibi düşünsünler diye yapmayacağız bu temasları ama kadınların gündemine girmesi lazım. Parlamentoda görev alan ya da parlamentoda siyasi partisi olan her bir kadın siyasetçinin gündemine girmesi için bu temaslarda bulunacağız. 
 
Kadınlar kentlerde barışı konuşacak
 
Siz de belirttiniz medyada bir yandan rekabet, bir yandan savaş, bir yandan bu işin biraz daha ruhuna aykırı bir dil gelişiyor. O yüzden medyada çalışan kadın gazetecilerle yan yana gelerek bu süreçte kadınların barış mücadelesini hem görünür kılmak hem de medyada o dilin değişmesi için rol almalarına ilişkin görüşeceğiz. Barışta rol alabilmek için basına bir takım görevler düşüyor. Nasıl ki demokratik siyasette barışın dilini kadınlar inşa etsin istiyorsak, bu topluma seslenen gazetecilerin, basın çalışanlarının da burada rol almasını isteyeceğiz ve siyasetten de duruşumuzu göstereceğiz. Bunu yaparken de sadece Meclis odaklı olsun da istemiyoruz. Bir de yerel siyaset var. O yönüyle de yerelde çalışan aslında basın çalışanlarıyla da yan yana geleceğiz. Her biriyle ortak buluşmalar söz konusu olacak. Sonrasında kadın platformlarıyla, kadın kent konseyleriyle yan yana geleceğiz çünkü yerel demokrasi orası. Orada da barışın ruhu, dili, toplumsallığı oluşur. Düşünebiliyor musunuz kentlerde kadınların barışı konuştuğunu? Sonrasında aydın yazar akademisyenlerle, kadın akademisyenlerle yan yana gelişimiz olacak çünkü gerçekten barışın kadın perspektifini gündem yapmak istiyoruz.  Yani sadece masaya, şu söyleme ya da şu şartta sığdırılmış bir süreçten bahsetmek istemiyoruz. Gerçekten kadınların toplumsal taleplerinin barış talibini görünür kılmak ama bununla da her bir kesime ulaşıp gündemleştirmek istiyoruz. Yine emek örgütleri ve sendikaların kadın yapılarıyla buluşmalar söz konusu olacak. Bir de bu sürecin hukuksal düzlemi var dedik. Özellikle kadın hukukçularla, baroların kadın komisyonlarıyla yan yana gelişlerimiz olacak. İlerleyen etaplarda da farklı halklar, inanç kesimlerinden kadınlarla buluşmalar olacak. Bu buluşmaların temel gündemi, kadınların barış mücadelesi ve barışın dilini inşa etme üzerinden gelişecek. 
 
* Vurgulamak istediğiniz son şey ne olur? 
 
Sayın Öcalan çağrısını yaptı ve bu çağrıdan sonra evet devlete birtakım sorumluluklar düşüyor, yerine getirilmesi gereken ama topluma da, kadınlara da, her bir kesime de sorumluluklar yükleniyor. O yüzden bu sorumluluk hepimizin üzerinde ve bu sorumluluğu yerine getirmek ve bu kararlı duruşu bütün herkese göstermek gerekiyor. Dediğim gibi devletler çok daha kendilerine göre manipülatif hamleler yapabilir ama biz ne istediğimizi biliyoruz. Toplum ne istediğini biliyor, kadınlar ne istediğini biliyor. O yönüyle de bizim atacağımız adımlar, bizim yürüteceğimiz çalışmalar bu sürecin temel ruhunu barındırıyor.