‘Başvuru mekanizmaları eksik, sorunlar derinleşiyor’

  • 09:01 16 Ocak 2025
  • Güncel
Pelşin Çetinkaya
 
HATAY - Deprem sonrası yaşanan sorunlara değinen SES Hatay Şube Eşbaşkanı Nilgün Aşkar, “Konteyner kentlerde mahremiyetin ve güvenliğin olmaması, kadınların başvurabilecekleri mekanizmaların eksikliğiyle birleşince, sosyal sorunlar daha da derinleşiyor” dedi.
 
6 Şubat 2023’te Mereş merkezli meydana gelen depremden en fazla etkilenen kentlerden biri olan Hatay’da izler hâlâ ilk günkü tazeliğini koruyor. Sosyal yaşantının neredeyse tamamen durduğu kentte, sorunlar her geçen gün daha da derinleşiyor. Yaşanan sosyal, ekonomik ve diğer sorunlar, depremzedelerin en temel hakkı olan yaşam hakkını tehdit eder boyuta ulaşıyor. Bu süreçte, en çok etkilenen kesimlerin başında kadınlar ve çocuklar geliyor.
 
Deprem sonrasında kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle zaten omuzlarında ağır olan yüklerin daha da artmasıyla karşı karşıya kaldı. Daha önce toplum baskısıyla birçok sorumluluk üstlenen kadınlar, deprem sonrasında 1+1’lik konteynerlerde daha ağır yüklerle mücadele etmek zorunda bırakıldı. Kadınlar bir yandan ev işlerini, çocuklarının bakımını, kendi sağlık sorunlarını ve eşleriyle ilişkilerini yönetmek zorunda kalırken, diğer yandan toplumun kendilerine yüklediği rollerin gereklerini yerine getirmeye çalışıyor. Her yeni güne adeta bir savaşçı olarak başlamak zorunda kalan kadınlar, bu süreçte hem fiziksel hem de ruhsal açıdan ciddi yaralar alıyor. Yaşam koşullarının zorluğu, geleceğe dair belirsizlikler ve toplumsal baskılar, kadınların yükünü katbekat artırıyor.
 
Depremden sonra yaşamda en çok mücadele veren kesimin kadınlar olduğunu belirten SES Hatay Şube Eşbaşkanı ve psikolog Nilgün Aşkar, mevcut sorunların kadınların sağlığını nasıl etkilediğini değerlendirdi.
 
‘Ulaşım sıkıntısından dolayı kadınlar haklarına ulaşamıyor’
 
Kentte büyük ölçüde yaşanan ulaşım sıkıntısının, kadınların temel haklarına erişimini ciddi şekilde etkilediğini ifade eden Nilgün Aşkar,“Burada ilk aklıma gelen şey ulaşım sorunu. Ulaşım sorunu, kadınların yaşamını birçok alanda etkiliyor. Kadınların haklarına ulaşımını etkiliyor” diyerek, kadınların hak sahipliği ya da kira yardımı gibi sorunlarını çözmek istediklerinde başvuru için şehrin dışında bulunan AFAD’a gitmeleri gerektiğini ve bu sürecin kadınlar için birçok engel içerdiğini belirtti. Nilgün Aşkar, “Mesela bir kadın hak sahipliğiyle ilgili bir sorunu çözmek istediğinde ya da kira yardım ilkesiyle ilgili bir başvuru yapmak istediğinde adres olarak AFAD’a gitmesi gerekiyor. AFAD da şehrin dışında bir yerde. Bir de kişi ilçeden geliyorsa önce ilçeden merkeze, daha sonra merkezden şehrin dışında bulunan AFAD’a gitmesi gerekiyor. Yani en az 50 kilometre yol gitmesi gerekiyor. Oraya doğrudan giden araç olmuyor, birkaç araç değiştirmesi gerekiyor. Kişi bir kere oranın yerini bilmesi lazım. Çünkü bunların yerini insanlar hâlâ öğrenemedi. Çünkü gidemiyorlar. İşte bu yüzden öğrenemiyorlar. Bunlar bir yana bir de bu yerlere giden araçlarda çokça para harcıyorlar. Zaten gidip gelene kadar saatler harcıyorsunuz ve oradaki işinizi çözebiliyor musunuz ya da çözememeniz ayrı bir konu” şeklinde konuştu.
 
‘Devlet Hastanelerinde birçok soruna çözüm olunamıyor’
 
Nilgün Aşkar, mevcut devlet hastanelerindeki malzeme eksikliği nedeniyle birçok soruna çözüm bulunamadığını söyleyerek, bu durumun sağlık hizmetlerine erişimde ciddi engeller oluşturduğunu vurguladı. Nilgün Aşkar, “Yine bir sağlık hizmetine ulaşmak aynı problem. Evet, ilçelerde devlet hastaneleri var ama buralarda pek çok soruna çözüm olunamıyor. Bakıyorsunuz ameliyat becerisi olan hekimler var ama malzeme eksikliğinden, elektrik kesintilerinden ya da hastanedeki diğer sıkıntılardan dolayı ‘Ben yapamam’ diyorlar. Ameliyat yapılması gereken durumlarda, malzeme eksikliği ya da ameliyat alanındaki bazı koşulların yerine getirilememesi nedeniyle hastalar başka yerlere sevk ediliyor. Ancak başka yere sevk edildiğinde, ilçenin dışına çıkılması gerekiyor. İnsanlar bu defa yine birkaç araç değiştirmek zorunda kalıyor. Kadınlar için bu çok ciddi bir sorun. Çocukların sorumluluklarını genellikle kadınlar üstlenmiş oluyor. Dolayısıyla çocuğun ruh sağlığındaki bir problem ya da genel sağlığıyla ilgili bir problem olduğunda, çocuğu hastaneye götürme-getirme, iyileştirme ve rehabilitasyon süreçlerini genellikle kadınlar yürütüyor” dedi.
 
Sorunlardan en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor
 
Nilgün Aşkar, konteynır kentlerde çok ciddi sorunların olduğunu ve bu sorunlardan en çok kadınların ve çocukların etkilendiğini belirtirken, “İlk zamanlarda Aile ve Sosyal Hizmetle, pek çok konteynır kentte bazılarına düzenli olarak bütün gün bazılarına da haftanın birkaç günü şeklinde sosyal destek hizmeti sundu. O da bölük pörçüktü. Dışarıdan görevlendirme ile gelen meslektaşlarımız oluyor. Gelip 15 gün kalıp gidiyor. Buradaki kişinin takibi ile ilgili maalesef eksiklikler oluyordu. Vakaların kendilerini güvende hissetmesi, farklı farklı kişilere anlatması, vakanın sürekliliğinin sağlanması ile ilgili zorluklar oluşuyordu. Ama yine de birileri vardı. Fakat şu an artık onlardan çok az sayıda var. Bireysel düzeyde psikolojik destek sunuyorlar. Bu konuyu birkaç kişiye yüklemişler. Dolayısıyla konteynır kente gittiğimizde kadınların bize dedikleri şey, ‘Çocukları oyalayacak hiçbir şey bulamıyoruz’ oluyor. Konteynır kentte bir toplanma alanı yok. Bir sosyalleşme alanı yok. Konteynırlar dip dibe ve çocuklar dışarı çıktığında çok sıkılıyor. Onları geliştirecek şeyler bulamıyoruz. Onların sıkıntılarıyla ilgili danışacak insanlar bulamıyoruz. Oradaki insanlara bana gelebileceklerini de söylüyorum. Ama nerede olduğumuzu bilmiyorlar. Güçlükle tarif ediyorum. Araç problemi var. Günün bilmem hangi saatinde araç kalkıyormuş. Günde sadece bir araç kalkıyormuş falan… Bunlar o kadar ciddi bir sorun ki. Kadınlar da çocuklar da bu desteklere ulaşamıyor. Bu sorunlar kişilerin bu desteklere ulaşmasını ciddi anlamda engelliyor” sözlerine yer verdi.
 
Depremzede kadınlar sağlık haklarına erişemiyor
 
Konteynerlerde yaşayan kadınların çocuklarını bırakabilecek bir yer bulamadıkları için yapmaları gereken işlerin aksadığını belirten Nilgün Aşkar, özellikle koruyucu sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan zorluklara dikkat çekerek şunları söyledi: “Koruyucu sağlıkla ilgili kanser taramaları, meme muayeneleri, mamografinin çekilmesi, HPV ile ilgili incelemeler ve tetkiklerin yapılması gerekiyor. Ancak bu işlemler şimdi tek bir merkezde, Defne’de yapılıyor. İlçelerden buraya gelmek gerekiyor ve bunu organize etmek başlı başına bir problem. İlçe sağlık müdürlükleri bu sorumluluğu üstlenmiş durumda ancak kadınların uygun bir gün bulması, belirlenen güzergâhlara ulaşması gibi sorunlar nedeniyle bu hizmetlere erişim zorlaşıyor. Kadınlar önceden çocuklarını evin bahçesine, komşuya ya da ailenin diğer üyelerine bırakabiliyordu. Ancak şu an konteynerlerde ya da küçük alanlarda yaşadıkları için bu mümkün olmuyor. Çocukları bırakacak yer bulamadıkları için hem işlerini aksatıyorlar hem de sağlık hizmetlerinden faydalanmakta güçlük çekiyorlar.”
 
‘Afetlerde kadınların ömür süresi kısalıyor’
 
Nilgün Aşkar, dışarıda kalan depremzedelerin de konteynerlerdeki depremzedelerle benzer durumda olduğunu dile getirirken, “Çünkü insanlar konteynerlerde kalmayıp da nerede kalıyor ki? Ya birkaç aile bir arada kalmış ya küçük bir kulübe bulup içinde kalmış ya da evinin önünde küçük bir yer yapıp orada yaşıyor oluyorlar. Çok zor koşullarda yaşıyorlar. Çok ağır bir iş yükü var. Benim tanıdığım birkaç aile var. Kendine oda yapmış ama mutfak dışarda ya da çeşme dışarıda. Bulaşığı dışarıda yıkayacak, yemeği orada burada yapacak. Yani bir yemeği hazırlamak saatlerce sürebiliyor. Sonrasında yağmurda bulaşığı yıkamak… Bunlar çok ağır iş yükü ve aslında sağlığa da binen bir yük. Zaten birçok araştırma da bunu ortaya koyuyor. Afetlerde kadınların ömür süresi kısalıyor. Hastalıklara daha açık hale geliyorlar. Daha erken zamanda hastalığa kapılıp ölebiliyorlar. Bu nedenle maalesef sağlık önemli düzeyde bozulabiliyor” ifadelerini kullandı. 
 
‘Kadın idareci konumunda olduğundan büyük yük altında kalıyor’
 
Toplumda iş yükünü en fazla omuzlayan kadınların depremden sonra yaşadıkları konteynerlerde daha büyük sorumlulukların da omuzlarına yüklendiğini kaydeden Nilgün Aşkar, “Mesela ben psikoloğum. İnsanlar önce çocuklar deyip bana çocuklarını getiriyorlar. Çocukla ilgili konuşunca bakıyorum ki kadın da çok perişan, kötü durumda. Bir seçim yapmak zorundayım ve o seçimi çocuktan yana yapıyorum. Kadınlara, ‘Siz de iyi değilsiniz’ diyorum. Yani tahammül düzeyi inanılmaz oranda düşüyor. Bunun çocuklara da yansımaları oluyor. İlişkilere de yansımaları oluyor. Ekonomik zorluklar inanılmaz düzeyde. Türkiye’de zaten ekonomiyle ilgili ciddi sorunlar var. İnsanlar geçinmekle ilgili sorunlar yaşıyor. Ama burada insanların elinde, avucunda birazcık bir şey vardıysa da ya da düzenli bir işi vardıysa da şimdi onlar da bozuldu. Yani bir barınma alanını doğru düzgün sağlayamamışken aman ben bu eksiğimi gidereyim derken çok ciddi bir ekonomik yük altına girmiş oluyorlar kadınıyla-erkeğiyle. Ama kadın bir yandan da evde bulup-buluşturan, kim ne yiyecek, giyeceğin peşinde koşan genel bir idareci konumunda olduğu için inanılmaz bir yük altında kalıyor. Kadınlar bir yandan ‘Çocukları nasıl idare edeceğim, aile bireylerinin stresini nasıl hafifletebilirim’ diye düşünürken ama bir yandan da inanılmaz yıpranmış oluyorlar. İki kelimesinde hemen ağlamaya başlıyorlar, duygusallaşıyorlar. Tahammül seviyeleri çok düşmüş. Bir çare de olmadığı için bir şekilde ‘ayakta durmalıyım, çocuğumun geleceğini korumalıyım’ın peşinde oldukları için kendilerine zaman ayıramıyorlar” sözlerine yer verdi. 
 
‘Burada tasarruf tedbiri uygulayamazsınız!’
 
Nilgün Aşkar, deprem bölgesindeki sorunlara dikkat çekerek, halen çözüme kavuşturulmamış birçok meselenin olduğunu belirterek,  konut, ekonomik destek, sağlık ve sosyalleşme gibi temel ihtiyaçların karşılanması gerektiğini vurguladı. Nilgün Aşkar devamında şunları söyledi:  “Öncelikle buradaki insanların konut sorununun çözülmesi gerekirdi. En kısa zamanda bu barınma sorunu çözülmeli. İnsanlar desteklenmeli. Burada bir kira desteği 7 bin 500 lira olarak belirlenmişti ve bu şekilde devam ediyor. Ancak şu an kirada kalanlara destek kesildi. Bu desteklerin kesilmemesi gerekiyor. Barınma hâlâ ciddi bir problem ve bu desteklerin devam etmesi şart. Küçük esnafın sorunları da çözülmeli. Ekonomik sorunları yumuşatmak ve en azından temel ihtiyaçların karşılanması için destek olunabilir.
 
Ulaşım çok ciddi bir sorun. Araçtan başka bir araca transfer yapıldığında daha az ücret kesilmesi gerekiyor. Bu uygulama büyükşehirlerde var, ama burada yok. Kamu binalarındaki eksikliklerin giderilmesi gerekiyor. Örneğin, hastanelerde neden hâlâ malzeme eksikliği var? Neden insanlar basit bir biyopsi ya da diş tedavisi için Adana’ya gitmek zorunda kalıyor? Bu işlemler buradaki hekimler tarafından yapılabilir, ama yapılamıyor. Adana’ya gidince de randevu almak, ulaşım ve diğer masraflar ciddi bir yük oluşturuyor.
 
İnsanların sosyalleşme alanlarına, kültürel ve sosyal etkinliklere katılma ihtiyaçları var. Şu an konteyner kentlerde bir toplanma alanı yok. İki konteyner arasında küçük bir mesafe var, insanlar birbirini duyuyor. Mahremiyet yok, güvenlik problemleri ortaya çıkıyor, şikayetler artıyor. İstismar vakalarıyla ilgili şikayetler de artışta. Kadınların bu konularla ilgili başvurabilecekleri mekanizmaların oluşturulması gerekiyor. Örneğin, konteyner kentte kişilerin şikayetlerini kolayca iletebilecekleri bir buton konulabilir.
 
Belediyelerin kültürel ve sosyal işler için ayırdığı bütçeler kapatılıyor. Deprem bölgesinde tasarruf tedbirleri uygulayamazsınız! Burada insanların bir araya gelebileceği sosyal alanlara ve desteğe çok büyük ihtiyaç var.”