Avukat Anya Lean: CPT açıklama yapmalı

  • 09:01 27 Nisan 2023
  • Güncel
Melek Avcı
 
ANKARA - Avukat Anya Lean, Türkiye’nin tecride ilişkin bugüne dek verilen tavsiyelerin hiçbirine uymaması raporun açıklanmasını gerektirdiğini belirterek, “CPT'nin kendisi farklı üye devletlerin delegelerinden oluşan bir yapı ve tüm bu üye devletlerin Türkiye ile çıkarları var. Kuruma, üye devletlerin çıkarları rehberlik etmemeli” dedi.
 
İmralı’da 24 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar ve Hamili Yıldırım’dan 25 Mart 2021 tarihinden bu yana hiçbir haber alınamıyor. En son 7 Ağustos 2019 tarihinde avukatları ile görüşebilen Abdullah Öcalan ile görüşmek için hem uluslararası alandan hem de Türkiye içinden binlerce başvuru yapıldı. Yapılan başvurulara yanıt verilmezken, art arda verilen “disiplin cezaları” ile görüşmeler engelleniyor. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), Eylül 2022’de İmralı Adası’na yaptığı ziyarete ilişkin raporu ise Türkiye’ye ilettiklerini söyleyerek raporun yayınlanıp yayınlanmama kararın Türk makamlarında olduğunu belirtmişti.
 
Türkiye’yi geçtiğimiz şubat ayında ziyaret eden Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon heyetinde bulunan Avukat Anya Lean, tecrit ve CPT’nin politikasına ve İmralı raporunun yayınlanmamasına ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
 
‘İnsanlar bir savaş içinde olduklarını biliyor’
 
Türkiye'ye yaptıkları ziyarette cezaevinde kalan insanlarla ve tutsak aileleriyle görüştüklerini belirten Anya, tecrit sisteminden etkilenen birçok insanın olduğunu söyledi. Anya, "Öncelikle cezaevlerini ziyaret edemedik ama cezaevinde çok zaman geçiren insanlarla görüştük. Aktivistler, avukatlar, gazeteciler ve en çok da cezaevi sisteminden etkilenen insanlarla görüştük. Kısacası Türk hükümetinin Kürt halkına karşı yürüttüğü savaştan kimler etkilemişse onlarla görüştük. Karşılaştığımız çoğu aile cezaevi sisteminden etkilenenlerdi ya kendileri cezaevindeydiler ya da aile üyeleri. Sadece bir değil, cezaevinde bulunan ve tecritten, sosyal izolasyon kültüründen etkilenen birçok aile var. Bu ziyaretler bizi şoka uğrattı diyemem çünkü biz zaten daha iyisini beklemiyorduk. Oradaki insanlar yanılsamalara kapılmıyor ve bir savaş içinde olduklarını biliyorlar. Yine haklarını savunmaları gerektiğini, mücadele etmezlerse şimdikinden çok daha fazla hak ihlali yaşayacaklarını, birçok haktan mahrum kalacaklarını çok iyi biliyorlar” değerlendirmesi yaptı. 
 
‘Türkiye’nin tutsaklara yönelik tutumu yasadışıdır’
 
Tutsaklara karşı işlenen hak ihlallerinin yasa dışı olduğunun altını çizen Anya, siyasi tutsaklara yapılan muamelenin hukukla uyuşmadığını belirtti. Anya, şöyle devam etti: "Genel olarak, Türkiye'nin tutsaklara yönelik tutumu şüphesiz yasa dışıdır. Yani yaşananlar hiç şüphesiz hukuka aykırıdır, tutukluların hakları sürekli olarak ihlal edilmektedir. Örneğin, polis soruşturmaları da dâhil olmak üzere cezai kovuşturmalarda savunma hakkının engellenmesi, ayrıca cezaevindeki mevcut muamele kanuna göre değil. Örneğin avukatlarla görüşme hakkı, aile bireyleri ile görüşme ya da tedavi görme hakkı sürekli olarak ihlal edilmektedir. Genel olarak siyasi tutuklulara yapılan muamelenin hukuka aykırı olduğunu söyleyebilirim. Bence gazeteciler, avukatlar, entelektüellere ve fikirlerini söyleyen insanlara karşı yürütülen bir savaş bu. İdeolojik ve politik bir savaş. Yasalar kullanılarak bu savaş yürütülüyor ve insanları hapse atmak fikirlerini söylemelerini engelleme, seslerini kısma ve onları susturmak anlamına geliyor. Gazeteci ve avukatlar olarak seslerini yükselten ağırlıklı olarak Kürtler bu nedenle en çok onların etkilenmesi şaşırtıcı değil. Bu, daha önce de söylediğim gibi, Kürt halkına karşı bir savaş var, dolayısıyla liderlerini tecrit etme girişimi de siyasi hareketin kendisini zayıflatmak için çok iyi bir araç olarak kullanılıyor. Evet, bu yüzden toplumun kendisine, Kürt toplumuna karşı bir savaş olduğunu söyleyebilirim.” 
 
‘Her şey Sayın Öcalan'la başladı ve tecrit sistemi artık tüm cezaevlerinde’
 
Cezaevlerindeki durumun PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın tecrit edilmesiyle başladığını söyleyen Anya, "Her şey Sayın Öcalan'la başladı diyebiliriz. Ve sistem artık Türkiye'deki tüm cezaevlerine yayılıyor. Ağırlaştırılmış tecridin hukuka aykırı olduğunun altını kesinlikle çizmem gerek. Hiçbir tutsak, ne yapmış olursa olsun, bu şekilde muamele göremez. Avukatlarla ve hapishane sisteminden başka şekillerde etkilenen insanlarla yaptığımız toplantılarda, bu tecrit ve politikalara karşı çıkmanın çok ama çok zor olduğunu duyduk çünkü bunların hepsi dışarıda oluyor. Demek istediğim hukuk sisteminin yasal çerçevesinin dışında yürütülüyor ve sistem içinde alınan bu kararlara itiraz etme imkânınız yok. Türkiye’nin Öcalan ile görüşmeyi neden bu kadar sert bir şekilde engellediğini anlamakta güçlük çekiyorum. Ama siyasi bir amacı olduğu ortada. Yaptığımız görüşmelerde, insanların siyasi liderlerine ne olduğunu gerçekten bilmediği için acı çektiğini deneyimledim. Dolayısıyla Türk Hükümeti, siyasi lideri izole ederek, tüm siyasi hareketi zayıflatmada 'çok iyi bir iş' çıkarıyor. Türk hükümetinin neden bu kadar sert bir tecrit uyguladığının ve tek bir cümle dahi duyulmasını engellemesinin tek nedeni bu diye düşünüyorum. Uluslararası toplumun neden tepki vermediğine gelirsek de,  tüm devletlerin Türkiye ile siyasi çıkarları, jeostratejik çıkarları ve askeri çıkarları var. Bu yüzden Türkiye'yle iyi anlaşmalar yapmayı sürdürmek için iyi bir yüz ifadesi takındıklarını tahmin ediyorum” ifadelerini kullandı. 
 
CPT’nin mevcut raporu hala yayınlanmadı
 
CPT’nin çalışmalarının işkenceyi önlemek üzerine olduğunu kaydeden Anya, raporun hala yayınlanmamasının sebebinin Türkiye olduğuna işaret etti. Anya, “CPT'nin tüm çalışmaları işkence ve diğer tüm kötü muamele biçimlerine karşı imzalanan sözleşmeye dayanıyor. Bu sözleşmede yazan şey, bir ülkeye planlı ziyaretler veya plansız ziyaretler yapılacağıdır. Bu nedenle, ülkeyi ziyaret ettikten sonra raporun CPT'nin tüm üyeleri tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. Sanırım Mart ayının sonunda olan buydu. Rapor CPT tarafından yazıldı ve kabul edildi ve bu konuda bir şeyler söylemek için Türk hükümetine iletildi. Dolayısıyla, genellikle raporu hazırlayıp üye devlete ilettikten sonra, üye devlet bu konuda bir fikir beyan etme fırsatı elde ediyor. Bir süre sonra ise üye devlet rapora ilişkin beyanlarını sunar ve raporun yayınlanmasını talep eder. Raporun yayınlanması sözleşmeye göre yalnızca üye devlet talebiyle yapılır. Geçmişte Türkiye izin vermişti ki raporlar kamuoyuyla paylaşıldı. Mevcut rapor ise hala yayınlanmadı. CPT'nin kamuoyu ve gazetecilere bu çerçeve dışında bilgi vermesine ise izin verilmiyor” sözlerini kullandı.
 
‘Tavsiyelere uyulmuyorsa raporu açıklayabilir’
 
CPT ve uluslararası kurumların raporun yayınlanması için Türkiye üzerinde baskı oluşturması gerektiğini aktaran Anya, devamla şunları dile getirdi: “Siyasi duruma baktığınızda neden sorularımıza cevap vermedikleri açık. Cevap vermeleri çok çok zor sizinle konuşamazlar, hatta bilgi bile veremezler. Ama aslında konvansiyonun işaret ettiği bir diğer nokta ise , ‘ancak Türkiye artık harekete geçmezse ve özellikle verdiği tavsiyeleri uygulamazsa' bilgi vermek zorundadır. Biliyoruz ki CPT birçok tavsiyede bulundu ama uygulanmadı. CPT bu koşullarda ancak üye devletin izni olmadan ziyaretlerine ilişkin raporu yayınlayabilir. Fakat CPT'nin bu vakada uymaya çalıştığı kanun maddesi gerçekten siyasi amaçlar için kötü diyebilirim. Mevcut raporla ilgili olarak, maalesef Türk makamlarının rapora karşı tepkisini beklemeleri gerekiyor. Ancak tüm raporlara ve eski raporlarda verdikleri tavsiyelere atıfta bulunarak siyasi baskı oluşturabilirler.
 
Süreç ve işleyiş utanç verici
 
Verilen tavsiyeler yerine getirilmedi o nedenle bu artık atabilecekleri bir adım. Uluslararası alanda bir siyasi baskı oluşturulabilir. Bunu yapmıyorlar. Bana sorarsanız Türkiye'den çekiniyorlar. CPT'nin kendisi farklı üye devletlerin delegelerinden oluşan bir yapı ve tüm bu üye devletlerin Türkiye ile çıkarları var. Bu yüzden, delegelerin de onları gönderen üye devlet tarafından verilen bir siyasi gündemi olduğunu ve delegelerden hiç birinin belirli bir adım atılması için baskı yapmayacağını tahmin ediyorum. Ancak bunun utanç verici olduğunu söylemek istiyorum çünkü kuruma, üye devletlerin çıkarları rehberlik etmemeli, sadece sözleşmenin işkenceyi önleme hedeflerini takip etmeleri gerektiğini hissetmeliler. Ama şimdi bu amaçta başarısız oluyorlar.
 
CPT açıklama yapmalıdır
 
Türkiye'ye bir çağrıda bulunacak olursam eğer, Türk makamlarını tavsiyelere uymaya ve bunu belgelemek için kendilerine sunulan rapora hızlı bir şekilde yanıt vermeye ve CPT'ye raporu vermesini söylüyorum. CPT'ye ise daha eski raporlara atıfta bulunmaları ve eski raporlar aracılığıyla mevcut durum hakkında bir açıklama yapmaları için çağrıda bulunuyorum. Bence bu yasal olarak yapılabilir.”