Sevda Karaca: Meclis'i kadınların olduğu her yere taşıyacağız
- 09:12 22 Nisan 2023
- Siyaset
Gülistan Dursun
DÎLOK - Dîlok’ta diğer partilerin kadınlara yönelik cinsiyetçi, halklara karşı ırkçı söylemlerde bulunan Ümit Özdağ, Abdulhamit Gül ve Şehzade Demir gibi isimlerin karşısında Yeşil Sol Parti’nin adaylarından olan Sevda Karaca, AKP-MHP tek adam rejiminin ülkeyi geri dönülmez bir “karanlığa” götürdüğüne dikkat çekerek “Kadınların mücadelesini Meclis’e, Meclis’i kadınların olduğu her yere taşımak istiyoruz” dedi.
14 Mayıs seçimlerine 22 gün kala partilerin hazırlıkları da aralıksız sürüyor. Sayılı günlerin kaldığı tarihi seçime partiler hazırlıklarına hız kesmeden devam ediyor. Önemli bir noktada duran Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşeni olan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) en çok kadın aday göstererek dikkatleri üzerine çekiyor. Kadın adaylarının ilk sırada olduğu birçok kentten biri olan Dîlok’ta Yeşil Sol Parti adayı Sevda Karaca. Eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yanı sıra HÜDA-PAR Genel Sekreteri Şehzade Demir ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ gibi kadınlara dönük cinsiyetçi ve ayırımcı politikalar ve söylemlerle öne çıkan isimlerin karşısında yer alıyor Sevda.
Gazetecilik, kadın mücadelesi ve aktif siyaset…
Sevda Karaca, Adana’da 1984 yılında tekstil işçisi bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünü tamamlayan Sevda, henüz öğrenciyken gazetecilik mesleğine merak duyar ve 2007 yılında Evrensel gazetesinde gazetecilik mesleğine başladı. Hayat Televizyonu’nun kuruluşunda da yer alan Sevda, televizyonun Ankara temsilciliğinin ardından, Yayın Koordinasyonu üyesi oldu. televizyonun, işçi emekçi kadınları konu alan ve kadın mücadelesinin öne çıkarıldığı “Ekmek ve Gül” programının sunuculuğunu ve koordinatörlüğünü de yapan Sevda, 2010 yılından bu yana Evrensel gazetesinin kadın eki olarak yayımlanan Ekmek ve Gül Dergisi’nin editörlüğünü yapıyor.
Kadın mücadelesi ile de tanınan Sevda, aynı zamanda Emek Partisi (EMEP) Genel Yönetim Kurulu üyesi. Evrensel gazetesinde “Nar” ismiyle köşe yazıları yazan Sevda, Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ Komisyonu’nun da kurucu üyeleri arasında yer alıyor. Sevda, Das Osteuropa’nın 2017’de hazırladığı ve içerisinde 21 ülkeden gazeteci, sendikacı, insan hakları örgütü temsilcisi kadınların bulunduğu, “Doğu Avrupa'yı Değiştiren Kadınlar” listesinde de yer aldı.
Sevda ile Türkiye ve Kurdistan’da yükselen kadın mücadelesinin yanı sıra Dîlok’taki seçim atmosferini ve çalışmalarını konuştuk.
Mücadelenizi nasıl siyaset alanına taşıma kararı aldınız? Gerekçeleri neler? Elbette bu coğrafyada her mesele siyaset ile iç içe ama bunun özgün nedenlerini sormak isterim.
Bu ülkede siyaset denilince akla takım elbiseler, yüksek sesle bağırarak konuşan erkekler, büyük görkemli ofis koltukları, lüks araçlar, parlamento, deri koltuklar gibi kavramlar geliyor. Ama ben kendimi bildim bileli bu hayatta karşı karşıya kaldığımız her şey siyasetin konusu oldu. Yani ben tekstil işçisi bir ailenin kızıyım. Daha çok küçük yaşlarda bu ülkede özellikle ihracata dayalı büyüme ekonomisinin tekstil alanında işçiler için ne kadar büyük bir sömürü sistemi yarattığını kendi çocukluğumdan biliyorum. Yani benim annemle babam günde 12, 14 saat çalışıyorlardı. Biz 3 kardeşiz ve ben evin en büyük kız çocuğuyum. Neredeyse ben annem babam mesailerini bitirsinler de eve gelip biraz uyuyabilsinler diye hem kardeşlerime bakan hem okula giden bir çocuktum. Ve belki de daha o günden beri insanların kafasında şöyle sorular oluyor, yani televizyonda dizileri izlerken şaşaalı hayatlar görüyoruz da ben niye annemi babamı haftada sadece bir gün o da birkaç saat görebiliyorum. Örneğin bu ülkede çok önemli kriz süreçleri yaşandı. Ve o kriz süreçlerinde hem annemin hem babamın işten atıldıkları süreçte, kiradan elektrik faturasına, bizim okul servis paramızdan, beslenmemize yönelik ne kadar büyük kaygılar yaşadıklarını bizzat kendi hayatımdan biliyorum. Ve bunların her birinin siyasetin bir konusu olduğunu 16 yaşında Emek Partisi’nde örgütlendikten sonra daha bilince çıkartmış oldum. İnsan hayatından çıkardığı sonuçlarla belki öğreniyor.
* Kadın mücadelesinden de gelen birisiniz. Bu anlamıyla aslında kadın sorununa ve kadın özgürlüğünü sağlamanın yoluna da hakimsiniz. Size göre iktidarın kadın politikası nedir? Bu politikalar toplumsal bir sorun olan şiddeti nasıl besliyor?
Yani bu ülkede çok ağır bir şiddet var. Bu şiddet yalnızca canımızı elimizden alan bir şiddet değil. Bize dayatılan yoksullukta, kirayı nasıl ödeyeceğimi düşünmem de, kadınların, annelerin çocuklarını göremiyor olmaları da bir şiddettir. Babaların bütün o koşuşturma ve emek sömürüsü içerisinde sertleşen duyguları böyle, aynı zamanda biriken öfkelerini, patronlara, ustabaşılarına değil de dönüp evde kadınlara, çocuklara çıkartıyor olmasının kendisi de politikanın bir konusuydu. Ben çok uzun yıllar üniversitede gençlik mücadelesi de yürüttüm ve gençlik mücadelesi döneminde de halkın işçi, emekçi çocuklarının büyük üniversitelerde ya da taşra üniversitelerinde ne kadar büyük sorunlarla karşı karşıya kaldığını biliyorum. Bizzat mücadelenin önünde yer almaya zorunlu kılan temel şeylerden bir tanesi Ekmek ve Gül deneyimimiz oldu. Çünkü kadınların bütün bu dertler yaşanırken sorunu ortaya koyma becerisini örgütlü bir güce dönüştürebilmek için bu ülkede çok sabırlı, sebatkar olmak gerekiyor. İlmek ilmek örmek gerekiyor. Kadın mücadelesini ve o ilmek ilmek örme sürecinde aslında çok şey öğrendim. Kadınlardan ve bütün o mücadeleden bugün Emek ve Özgürlük İttifakı'ndan Yeşil Sol Parti’den Antep milletvekili adaylığına getirdi. Bu hiç benimle ilgili bir durum değil. Yani bu toplam mücadelenin ortaya koyduğu bir gereklilikti.
* Yeşil Sol Parti’si çatısı altında, Meclis’te nasıl bir mücadele vereceksiniz?
Bu ülkede 42 buçuk milyon kadın ve kız çocuğu yaşıyor. Bir sürü seçim analizi yapılıyor. O rakamlarda çok çarpıcı bir şey var o da kadın seçmen sayısı, erkek seçmen sayısından 1 milyon fazla. Biz çok iyi biliyoruz ki kadınların yaşadığı bu ağır eşitsizlik ortamı kadınlara vaat edilenden, onlara söylenenden başka türlü düşünme, başka türlü o vaatleri değerlendirme, süzgeçten geçirme olanağı da sağlıyor. Çünkü bir şeyin gerçek olup olmadığının tartısı hayattır. Ve hayatla en çok içli dışlı olanlar kadınlardır. “Biz TOGG’dan bahsediyoruz, onlar soğandan bahsediyor” diye büyük Türkiye hikayesi yazanların aslında bizimle nasıl dalga geçtiğini, onurumuzla da, aklımızla da nasıl dalga geçtiğini ilk anlayanlar ve bunu ilk öfke duyanlar kadınlardır. Çünkü o soğanın eve girmemesi kadınlar için çok büyük bir yoksulluk, ağır bir şiddet, büyük bir moralsizlik, depresyon içe kapanmaya neden olduğunu kadınlar kendi hayatlarından biliyor. Bu topraklarda hiçbir zaman kadınlarla erkeklerle eşit olmadılar. Evet, bu topraklarda eşitlik mefhumunun yasal güvenceye kavuşturulması süreçleri çok yeni. Bütün bunların ağır sorunların derinleşmesini biz özellikle son 21 yıldır yaşadık. Çünkü 21 yıldır AKP iktidarı bir yandan kendisini neoliberal, muhafazakar ve sermaye partisi olarak konumlandırıyor. Diğer taraftan da hem emek sömürüsünü derinleştirmek, hem de bu emek sömürüsünü derinleşirken öfkeye, toplumsal hareketlere bir dirence karşı bir yumuşatma yastığı olarak da kadınları kullanıyor. Bu ağır sömürü koşullarını eşlik eden, aynı zamanda özelleştirme süreçleri yaşadık.
Muhafazakar değerleri bu toplumun üstüne boca etti ve bu gerici, muhafazakar değerlerde de en çok aslında kadınların hakları gündem oldu. Kadınları sadece eş ve anne olarak tanımlıyor olmaları kadın düşmanlığıyla ilgisi olduğu kadar halk düşmanlığıyla da ilgisi var. Vatandaşlar 3 çocuk doğurup devlete hibe edecek. Kadınlar doğum, kuluçka makineleri, yaşanan bütün sorunlar karşısında sabır gösterecek, şükür gösterecek varlıklar olarak konumlandırdı. Kadın mücadelesini ayrışmış, ayrıksı bir mücadele olmaktan öte bütün bu topluma düşman iktidarlar karşısında en büyük yaralarını alan, cefasını çeken kesimler olarak bir öncü rol üstlenmek ile bağlantılı görüyorum. Kadın mücadelesi aynı zamanda iş cinayetlerine karşı da bir mücadele, çocuk istismarına karşı olduğu kadar eğitimde özelleştirmeye de karşı olan bir mücadele. Kadın mücadelesi bir taraftan bütün bu muhafazakâr uzlaştırma politikalarına karşı olduğu kadar inanç özgürlüğü mücadelesidir de. Yani bunların arasındaki bağı en iyi ve en gerçek bütün yönleriyle ortaya koyabilme becerisi gösterebiliyor olmasının kadın haklarına yönelik saldırılarla diğer bütün salgıları arasındaki o açık bağla ilgili oldu.
* 2 milyonu aşkın kişinin yaşadığı Dîlok’ta 14 milletvekili çıkacak. Listelere baktığımızda AKP’den 2 CHP’den 3 İYİ Parti’den 3 ve Yeşil Sol Parti’den ise 7 kadın aday gözüküyor. Yine diğer partilerin adaylarına baktığımızda erkek yapı hakim. Ümit Özdağ, Abdülhamit Gül gibi… Cinsiyetçi, milliyetçi, tekçi yapıya karşı Yeşil Sol’un ilk sıra milletvekili adayısınız. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeşil Sol Parti, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçim çatı partisidir. Emek ve Özgürlük İttifakı sadece seçim için değil, seçimlerin ötesine geçen bir mücadele platformudur. Daha seçim gündemi, aday listeleri belli olmamışken, bu ülkenin bütün halkları, mücadele güçleri, inanç ve kadınların özgürlüğünü, çocukların haklarını, doğayı, suyu, toprağı savunanalar yani bu ülkede ne sorun varsa onun karşısında dimdik ayakta duranlar Emek ve Özgürlük İttifakı etrafında birleşti. Çünkü çok açık bir gerçeğimiz var. Karşımızda devletin bütün olanaklarını kullanarak topyekun hepimize savaş açmış olan bir iktidar ve onun karşısında duruyormuş, muhalefet ediyormuş gibi duran ama aslında tüm söylemleriyle, politikalarıyla, iktidar politikalarına yedekleyen çeşitli ittifaklar var. Emek ve Özgürlük ittifakının en büyük farkı bu ülkede yıllardır birikmiş olan mücadele deneyimlerinin bağrında taşıyor olması tam da bu yüzden aslında. Ortaya koyduğumuz mücadelenin sözcülüğünü yapacağız.
Emek ve Özgürlük İttifakı’ndan Antep'te Yeşil Sol Parti listesinden birinci sıra adayıyım. Sadece Antep'te değil, ülkenin çeşitli yerlerinde de çok sayıda birinci sıra kadın milletvekili adayı var. İttifakın Antep'te 7 kadın adayı var. Profillere baktığımızda da çok genç, çok renkli aynı zamanda mücadelenin farklı alanlarının da bir parçası olan oldukça cesaretli ve bu karşımızdaki güçlere bütün o karanlığını, mafya, çete ilişkilerine karşı mücadele veriyoruz. Biz sözümüzü de öyle kuruyoruz. Ama karşımızdaki güçler de çok sembolik. Antep'te Cumhur İttifakı en gerici güçlerle yaptığı ittifakın en temel göstergelerini sembolik olarak Antep'te ortaya koydu. HÜDAPAR’ın Genel Sekreteri, Cumhur İttifakı'nın listelerinde üst sıralarda. Bu şehirde eski Adalet Bakanı, Cumhur İttifakı'nın birinci sıra adayı. Biz şunu söylüyoruz, Cumhur İttifakı’nın listeleri, patron listeleridir. Burada pandemi döneminde işçileri canı pahasına çalıştıran, deprem döneminde insanlar henüz sevdiklerinden haber alamıyor iken, onları tehditle korkutarak işe çağıran, memleketine her tarafı kapanmış iken servisler çalışmıyorken, kilometrelerce işçileri kar içinde yürütüp işe çağıranlar, mesela kadın işçilere kadın oldukları için iş vermeyip fabrikaları evlerin içine taşıyıp çoluk çocuk onları sömürenler listesi burası. Ama bir taraftan da kendini bir muhalefet gücü olarak ortaya koyan Millet İttifakı'nın listesinde de pek fark yok. Muhalefet olmanın en temel dayanağı olan, yani yoksullardan, halktan, emekçilerden, barıştan, kadınlardan yana bir liste gördüğümüz yok. Bu kenti temsil edecek nitelikte kimse yok. Bizim ittifakımız yoksulların, emekçilerin, kadınların, gençlerin, çocukların ittifakıdır.
* Dîlok’ta seçim atmosferi nasıl, ne tür tepkiler var? Biraz çalışmalarınızdan söz eder misiniz?
Seçimin 2 yönü var. Bir taraftan halkımızla buluşmak büyük bir coşkuyla seçim büroları açmak. Bu seçim bürolarını halkının buluşma noktasına çevirmek için mücadele göstermek. Şehrin 4 bir tarafında her mahallede seçim bürosu açılışları yapıyoruz. Bir de bununla birlikte bu şehrin çok önemli bir mücadele geleneği var. Yani bugün işçi emekçi mücadelesi her ne kadar bütün iktidarlar özel olarak bu mücadeleyi bastırmaya, sindirmeye çalışsa da önemli bir damar olarak süre giden bir işçi mücadelesi damarı var. Biz işçi örgütleriyle, sendikalarla da buluşuyoruz. Ama diğer taraftan da her mahallede, her iş yerinde işçiler, emekçilerle buluşmak için de çalışmalar yapıyoruz. Kadınlar en önemli dayanağımız ve gücümüz ev bu kapsamda buluşmalar yapıyoruz. Tek tek bu kentte adalet ve barış mücadelesinin sembolü olan isimlerle, ailelerle buluşuyoruz. Gençlerle buluşacağız yakın bir zamanda.
* Seçime çok az bir süre kaldı. Bu seçimi kadınlar açısından tarihi önemde kılan nedir? Seçmenlere, özellikle kadın ve genç seçmene çağrınız ne olur?
Karşımıza tek adam iktidarı var. Ve bu iktidar devletin bütün olanaklarını kendine zimmetlemiş haliyle, patronları arkasına almış, kadın düşmanlarını kendisine yedeklenmiş bu ülkeyi tümüyle geri dönülemez bir biçimde karanlığa götürmek istiyor. Buna izin vermemek gibi bir sorumluluğumuz var. Giderek daha fazla örgütlenerek, korku duyanların korkusunu gidererek kadınları, gençleri de kazanarak artık onları def edeceğiz. Kadınlar için tek adama karşı çok kadın olmak gerekli. Çünkü tek adam iktidarının okların ilk yönelttiği hep biziz ve okları yönelttiği de bizim canımız. Yani hayatlarımız gerçekten de hayatımıza, haklarımıza sahip çıkmak istiyorsak başka şansımız yok.
Önümüzdeki dönemin parlamentosu oldukça önemli bir yerde duracak. Evet, tek adam iktidarı çok uzun yıllardır getirdiği yasalarla, düzen değişiklikleriyle Meclis’i iyice kadük hale getirmişti. Ama önümüzdeki dönem parlamento seçimlerinde o ittifak güçlerinin karşısında gerçekten emeğin, kadınların, gençlerin, yoksulların, çocukların sesini ortaya koyabilmek için çok güçlü olmaya ihtiyacımız var. Mesele sadece sandalye meselesi değil. “Kürt sorununda demokratik çözümün yolu nasıl olacak, hangi güçlerle olacak ve buna halkın katılımı, barış sürecinin toplumsal ulaşmasının dayanakları ne olacak” tartışması en önemli gündem maddelerinden biri olacak. İstanbul Sözleşmesi'nde somutlaşan ama sadece bununla tarif edemeyeceğimiz eşitlik, özgürlük, şiddete karşı korunma haklarımızın dayanakları neler olacak? Çocukların eğitim hakkı, çocukların erken evlendirilmesi, çocukluklarını yaşaması, haklarına ilişkin bütün düzenlemeler nasıl gerçekleşecek? Bütün bunların karşımıza belki günde çok kez çıkacağı ve böyle kol kola yan yana durarak hem Meclis’te hem sokakta mücadele etmek durumunda olduğumuz bir parlamento süreci de yaşayacağız. Kadınların mücadelesini Meclis’e, Meclis’i kadınların olduğu her yere taşımak istiyoruz. Bu işçiler, Aleviler ve Kürtler için de geçerli. Bunu gerçekleştirmek için herkesin yüzünü Emek ve Özgürlük İttifakı’na dönmekten başka çaresi yok.