İHD İzmir nöbetini ‘Hasta mahpuslar için barış’ başlığıyla gerçekleştirdi

  • 18:50 3 Şubat 2023
  • Güncel
İZMİR - İHD İzmir Şubesi, bu ayın Barış Nöbeti eylemini “Hasta mahpuslar için barış” başlığıyla düzenledi. 
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi her ayın ilk Cuma günü düzenlediği Barış Nöbeti’nin üçüncüsünü dernek binasında gerçekleştirdi. 14.00-18.00 saatleri arasında “Hasta mahpuslar barış istiyor” başlığı ile gerçekleştirilen nöbet eylemini Barış Vakfı, İmece-Der, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve yurttaşlar ziyaret etti. Nöbet esnasında hasta tutsakların yaşadığı sorunlara ve hasta tutsakların neden barışa ihtiyaç duyduğuna ilişkin sohbetler yapıldı.  Nöbet eyleminin ardından Konak Eski Sümer Bank önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasında “Hasta mahpuslar ölüyor suça ortak olma” pankartı açıldı. Açıklamayı dernek adına Ahmet Çiçek okudu. 
 
‘İttifakların tutum belgelerinde siyasi tutsaklara yer verilmedi’
 
Ahmet, seçim çalışmalarının arifesinde ittifakların kendi tutum belgelerini açıklamaya başladığını ancak bu belgelerde insanca yaşam koşullarının yok edildiğinin ve Türkiye’deki cezaevlerinde siyasi tutsaklara uygulanan toplumdan soyutlama politikasının yer almadığını belirtti. Bu durumun insan haklarını ve barış savunucularını tedirgin ettiğini ifade eden Ahmet, “İnsan hakları, nerede ve hangi koşulda olursa olsun herkese eşit bir şekilde uygulanmalıdır. Bu uygulamaya hapishanedeki kişiler de dâhildir. Türkiye’de toplam 399 hapishane ve 341.097tutuklu- hükümlü mahpus bulunmaktadır. Adalet Bakanlığı 2023’te 20 hapishane yapılacağını söylüyor. Böylece neredeyse her ile 5 hapishane düşmektedir. Bu hapishanelerde 651’i ağır olmak üzere, 2023 İHD verilerine göre 1517 hasta mahpus bulunmaktadır. İHD’nin tespit edebildiği kadarıyla 2022’de 34’ü şüpheli ölüm olmak üzere en az 78 mahpus yaşamını yitirmiştir” dedi. 
 
‘Ayrımcılığa uğrayan tutsakların çoğunluğu siyasi tutsaklar’
 
Türkiye’deki ayrımcılığa maruz kalan tutsakların çoğunluğunun siyasi tutsaklar olduğunun altını çizen Ahmet, “Bu kişilerin içinde  gazeteciler, aydınlar, muhalif siyasi parti üyeleri, gençler, kadınlar, LGBTİ+’lar, insan hakları savunucuları, sosyalistler, Kürtler sayılabilir. Devletin manevi şahsına hakaret, Cumhurbaşkanına hakaret gibi suçlamaların hiçbirinin gerçeklikle alakası yoktur. Herkesin örgüt üyesi olarak görüldüğü ve bundan dolayı insanlara keyfi cezalar verildiği bir ortamda seçime gidilmektedir. Toplumu düşmanlaştıran bakış açısı ve hapishanelerdeki hak ihlallerini gündeme almayan tutum belgeleri bu topluma eşitlik ve barış getirmez” ifadelerine yer verdi.
 
‘Devletler tutsakların sağlığa erişimini sağlamalıdır’
 
Ahmet, açıklamanın devamında şunları belirtti: “Devletler, özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişilerin sağlığa erişim hakkı konusunda özgür bireylerle eşit şartlarda bulunmasını sağlamakla yükümlüdürler ve sözleşmeler Anayasanın 90. Maddesi ile garanti altına alınmışlardır. Birleşmiş Milletler resmi belgesi olan ve üye ülkelerce de kabul edilen Türkiye’nin bir kişinin kararıyla çıktığı İstanbul Protokolünde “Tutuklu ve hükümlü konumda da olsa her hastanın kendi doktorunu seçme ve raporlarının bağımsız bilirkişilerce hazırlanmasını isteme hakkı vardır. İstanbul protokolünden çıkışa neden olan kararı veren bir anlayışın hasta tutsakların serbest bırakılmasında son karar mercii olması doğru değildir. Sorunlara bireysel, toplumsal haklar ve ulusların kendi kaderini belirleme bağlamında yaklaşım gösterildiğinde, keyfi uygulamalar son bulur ve ağır hasta ve hasta mahpuslar birçok haklarını kullanabilir. Böylesi bir yaklaşım yavaş yavaş hapishanelerin boşalmasını sağlayabilir. Bu da Türkiye’deki barış ortamının oluşmasına katkı sağlar.  Barış herkesin hakkıdır. Barış, birçok sorunun çözümüne katkı sağlayacağı gibi hapishanelerdeki sorunların düzelmesine de katkı sağlar.”
 
Basın metninin okunmasının ardından açıklama sona erdi.