Francesca Trasatti: Tecrit bir işkence rejimidir

  • 09:05 31 Ocak 2023
  • Güncel
 
Melek Avcı - Dilan Babat 
 
ANKARA - Potera al Popolo (Halkın Gücü) partisi üyesi Francesca Trasatti, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Tecrit açık bir şekilde bir işkencedir ama biz, tecridin işkence olduğunu söylediğimiz için değil, uluslararası hukuk ve insan hakları belgeleri tecridin işkence olduğunu söylediği için bir işkence rejimidir” dedi. 
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 24 yıldır tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan ağırlaştırılmış tecrit, Türkiye tarafından 15 Şubat uluslararası komploya katılan devletlerin sessizliğinden ‘güç’ alınarak sürdürülüyor.  CPT ziyaretlerinin amacına ulaşmaması ve son ziyarete dair raporun açıklanmaması ile birlikte hem Kürt halkının hem de uluslararası kamuoyunun endişeleri arttı. Binlerce başvuruyu yanıtsız bırakan Adalet Bakanlığı ve CPT’nin tutumuna ilişkin ise kınamalar ve karşı eylemler devam etmekte. Bir taraftan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) tecride karşı Meclis önünde başlattığı Adalet Nöbeti sürerken diğer yandan tecride ve hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek için Türkiye’ye uluslararası delegasyon heyeti geldi.
 
Aralarında hukukçu, gazeteci ve akademisyenlerin bulunduğu, 7 farklı ülkeden gelen 36 kişilik Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon üyeleri 25 ve 27 Ocak tarihleri arasında İstanbul, Ankara ve Amed’de ziyaretler gerçekleştirdi. Delegasyon ziyaretleri sonrasında İstanbul’da gerçekleştirdikleri forumda çözümün “Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü”nde olduğu belirtildi.
 
Delegasyonda yer alan Potera al Popolo (Halkın Gücü) partisi üyesi Avukat Francesca Trasatti, tecride ve tecridin uluslararası boyutlarına dair konuştu.
 
‘Amaç Öcalan’ı kamuoyunun gündemine sokmamaktır’
 
Türkiye’nin Abdullah Öcalan ile görüşme başvurularını ve uluslararası toplumun da çağrılarını görmezden gelmesinin nedeni olarak, Abdullah Öcalan gündemini kamudan uzaklaştırmaya çalışma çabası olarak değerlendiren Francesca, “Türkiye şöyle bir strateji izliyor, onlar için Öcalan ile ilgili meseleler ne kadar az konuşulur ve ele alınırsa o kadar iyidir. Türk hükümeti için kamuoyundan uzaklaştırmanın en iyi yolu sessizlik ve sorulan sorulara cevap vermemekten geçiyor, çünkü biliyorlar ki olumsuz bir cevap verirlerse dahi bu hemen gündeme girer. Ulusal ve uluslararası kamuoyu tartışmalarının merkezi haline gelerek konu üzerinde durulur. Herhangi bir söz, yanıt bekleyen kamuoyunun ilgisini çekecektir ve hükümet büyük olasılıkla bunu istemiyor ve gündeme dahi taşımaktan kaçıyor” diye konuştu.
 
'Sözler yerine getirilmedi'
 
15 Şubat komplosunun başlangıcından bu yana CPT'nin Kürt halkına ve dünyaya verdiği sözleri yerine getirmediğini dile getiren Francesca, son ziyaretine ilişkin raporlarını bu kadar gizli tutmalarının endişe verici olduğunu söyledi. Francesca, bu raporların neden yayınlanmadığını sorarak şöyle konuştu: "CPT kesinlikle verdiği sözleri tutmuyor ve tecrit ve koşulları her geçen yıl daha da kötüye gidiyor. Örneğin, CPT'nin 2019'da yaptığı ziyaret ve en son gerçekleştirdiği ziyaret arasındaki farklar açık bir şekilde görülüyor.  2019 yılında CPT İmralı Adası'na ziyaret gerçekleştirdikten hemen sonra, Öcalan'ın avukatlarıyla iletişimi sağlandı. Değil mi? Bu görüşme ise avukatları ile son görüşmesi oldu. Şimdi gerçekleştirdiği ziyarete baktığımızda 2019 ziyaretinin aksine CPT tek bir kelime dahi etmedi. Hatta Öcalan ile görüşüp görüşmediğine dair bile elimizde net bir bilgi yok. Paylaşılanlara göre Sayın Öcalan'ın CPT ile görüşmediğine yönelik söylentiler söz konusu ama tabi ki bunların doğruluğunu bilemiyoruz, CPT bir açıklama yapmadığı için sadece söylenti boyutu ile biliyoruz. Diğer nokta ise yapılan ziyaretin raporları paylaşılmadı. Önceki ziyaretlerin raporları yayınlanırken, bu rapor neden yayınlanmıyor bu durum çok endişe verici. Sayın Öcalan'ın CPT heyeti ile görüşmediği duyumlarından sonra durum daha karmaşık bir hale geldi. CPT'nin hareket ve davranış biçimi bizi gerçekten endişelendiriyor.”
 
‘Tecrit rejimi tüm dünyada giderek büyüyen bir sorun’
 
 
Tecridin uluslararası boyutunun da çok ciddi olduğunu kaydeden Francesca, bu tecrit sisteminin adeta “örnek” alındığını belirtti. Tecridin giderek büyüyen bir sorun olduğunu söyleyen Francesca, “Sayın Öcalan'a umut hakkı tanınmıyor ve bu yalnızca Türkiye'de değil, kendi ülkemizde İtalya'da da söz konusu. İtalya'da bir tecrit rejimi var fakat Öcalan uzun süre tutuklu ve tecrit halinin simgesi haline gelmiştir. Şu anda bu tecrit rejimine karşı hızla tezahür eden bazı önlemler ve politikalar geliştirdik ama ne yazık ki bu siyasi muhaliflerin tecrit rejimi tüm dünyada giderek büyüyen bir sorun haline geldi. Tutsaklar bu tecrit rejimi nedeniyle açıklık grevlerine giriyorlar mesela şu an tecrit altında açlık grevinde olan bir tutsağımız var. Bunu 2 aydır sürdürüyor, fakat İtalya hükümetinden bir dönüş yok. Size şöyle söyleyeyim Türkiye'nin uyguladığı tecrit rejimi bir nevi diğer ülkeler için örnek bir laboratuvar haline geldi. Bunu görüp uyguluyorlar. Bu, çok endişe verici. Tutukluların ve özellikle birçok siyasetçinin topyekûn tecrit edilmesi maalesef bana umut vermiyor” diye konuştu.
 
‘Uluslararası araçların yaptırım yöntemi yalnızca para talep etmek’
 
Tecride karşı uluslararası boyutta çok büyük eksiklikler olduğunu dile getiren Francesca, uluslararası kurumların, ülkelere para cezaları vermekten öteye gidemediğini ifade etti. Francesca, sözlerini şöyle sonlandırdı: "Tecrit açık bir şekilde bir işkencedir ama biz, tecridin işkence olduğunu söylediğimiz için değil, uluslararası hukuk ve insan hakları belgeleri tecridin işkence olduğunu söylediği için bir işkence rejimidir. Ancak bu sorunla gerçekten yüzleşmek için herhangi bir yaptırım aracımız ve yasal aracımız yok çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi uluslararası kontrol mekanizmaları gibi araçlar, yalnızca devletlerden ihlallerin karşılığında paralar istemekle yetiniyor. 'Bu kabul edilemez, insan haklarını ihlal ettiniz, bu yüzden bir miktar para ödemeniz gerektiğini' söylüyorlar. Bu yeterli değil asla yeterli değil. Asıl soru şu ki, insanların kendilerini devletin yönlendirdiği işkenceden koruyacak bir araç yok ve bu gelecek için yapmamız üzerinde çalışmamız gereken temel meselelerden biridir. Çünkü bu tür bir yaptırım aracını elde etmek için uğraşmamız gerekiyor. İnsanlar bizden yüksek sesle bunu talep etmelidir, çünkü hükümetler asla bir lütuf gibi topluma barışı ve huzuru hediye etmeyecek."