Gülistan Kılıç Koçyiğit: Bıçak kemikte dediğimiz noktadayız
- 09:01 31 Ocak 2023
- Siyaset
Melek Avcı
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması talebiyle Meclis önünde başlatılan Adalet Nöbeti’nin önemine dikkat çeken HDP Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Bu ülkede eşitlik, özgürlük, demokrasi ve barış istiyorsak hepimizin öncelikle tecride karşı ses çıkarması gerekiyor. Artık bıçak kemikte dediğimiz bir noktadayız” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP), aylardır haber alınamayan ve disiplin cezaları ile avukat ve ailesi ile görüştürülmeyen PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı 1 Ocak’tan bu yana Meclis önünde Adalet Nöbeti’nde. 27 gündür devam eden nöbette yer alan HDP milletvekillerinin, Adalet Bakanlığı’na yaptığı çağrıya karşılık tek bir cevap alınamazken, görüşme başvuruları da yanıtsız bırakıldı.
HDP Mûş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, nöbetin amacına ve tecride ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Cezaevindeki bütün haklarını tanımak zorundasınız’
Tecridin her geçen gün derinleştiğini söyleyen Gülistan, burada yaşam hakkına bir kasıt olduğunu belirtti. Gülistan, “Eğer Türkiye Cumhuriyeti, kendisini bir anayasa ile sınırlandırmışsa ve ben bir hukuk devletiyim diyorsa, bu hukuku herkese yönelik uygulamak zorunda. Kişilere yönelik özel hukuk geliştiremez, ayrımcı tutum sergileyemez. Anayasa’nın en temel maddelerinden biri de mutlak ayrımcılığı yasaklamak. Bu anlamıyla siz herhangi bir insanı farklı bir konumda değerlendiremezsiniz. Onu cezaevine koymuş olabilirsiniz ama onun cezaevindeki bütün haklarını, bütün hukukunu tanımak zorundasınız. Ailesiyle, avukatlarıyla görüş de bu hakların başında geliyor. Zaten ulaşılamaz, erişilemez bir ada cezaevinde tutulması başlı başına bir hukuksuzluktur. Halkların Demokratik Partisi olarak bütün bu hukuksuzluğa daha fazla göz yummamız ve sanki bu hukuksuzluk yokmuş gibi davranmamız mümkün değil. Sokakta birçok eylem ve etkinlik yaptık. Tecridin bir hak ihlali olduğu, kalkması gerektiğini ve bir insanlık suçu olduğunu ifade ettik. Bununla beraber Meclis’teki bütün kürsü konuşmalarımızda bunu, binlerce defa dile getirdik. Fakat geldiğimiz noktada ne AKP hükümeti ne onun Adalet Bakanlığı’nın hiçbir adım atmadığını görüyoruz” dedi.
‘Adalet Bakanlığı’nın söyleyecek sözü yok’
Yapılan başvurulara yanıt verilmediğini dile getiren Gülistan, bu durumun zamana yayarak sürüncemede bırakılıp üstünün örtülmeye çalışıldığına işaret etti. İktidarın, Abdullah Öcalan’ı topluma unutturma politikasına sığındığını ifade eden Gülistan şu sözleri kullandı: “Artık bıçak kemikte dediğimiz bir noktadayız. En son bazı gelişmeler olmuştu CPT ile ilgili. Ondan sonra bir Adalet Nöbeti başlatma kararı aldık ve Adalet Bakanlığı önünde başladık. Bir süre sonra Adalet Bakanlığı önüne gitmemiz engellendi. Meclis’in Dikmen kapısına sonar da basın girişine taşıdık bu eylemimizi. Temel talebimiz Sayın Öcalan ile görüşmek. Bu çok açık ve net. Sağlığından endişeliyiz, kaygı duyuyoruz. Gün geçtikçe kaygılarımız da derinleşiyor. 25 gündür parlamentoda grubu bulunan 3’üncü büyük parti olarak sokaktayız, eylem yapıyoruz, nöbet tutuyoruz, Adalet Bakanlığı’na sesleniyoruz, hükümete sesleniyoruz. Ama hiçbir şekilde geri dönüş alamıyoruz. Bu, Adalet Bakanlığı’nın ne kadar büyük bir haksızlık ve hukuksuzluk zemininde olduğunu gösteriyor, çünkü söyleyecek sözleri yok. Ne diyebilirler, ‘evet ben Sayın Öcalan’ı ve onunla kalan 3 kişiyi mutlak tecrit altında tutuyorum, çünkü Sayın Öcalan Kürtler, Türkiye ve Ortadoğu açısından çok önemli. Onun her sözünün toplumsal bir yankısı var. Ben de o sözün toplumla buluşmasını engelliyorum’ diyecek hali yok. Bu anlamda bu hukuksuzluğa hiç yanıt oluşturmayarak devam ettirmeye çalışan bir akıl var.”
‘CPT geldi gitti koşullar değişti mi’?
Böylesi hassas bir konunun kimsenin iktidar ve keyfine bırakılamayacağının altını çizen Gülistan, AKP ve Adalet Bakanlığı’nın her saniye suç işlediğini vurguladı. Uluslararası kurumların da bu işkenceye sessiz kaldığını belirten Gülistan, “Bir kurumun işe yarayıp yaramadığını, raporların gerçek anlamda caydırıcı olup olmadığını, sonraki pratikleri üzerinden değerlendirebiliriz. Şimdi CPT, çok uzun süredir Türkiye cezaevlerini ziyaret ediyor. Bu cezaevlerinden biri de İmralı Cezaevi. Sayın Öcalan ile birçok siyasi mahpusla görüşmeler gerçekleştiriyor. En son yaptığı görüşmenin raporunu da Türkiye’nin izniyle açıklamıştı ve orada bir dizi hak ihlalini de kendileri sıralamıştı. Temel haklarının ihlal edildiğini, koşulların çok kötü olduğunu ifade etmişlerdi ve Türkiye’nin bunu düzeltmesi yönünde taleplerini ilettiklerini söylemişlerdi. Ama o günden bugüne geldiğimizde hiçbir değişiklik olmadığını görüyoruz. Şimdi CPT tekrar geldi Türkiye’ye, tekrar gitti, cezaevlerini ziyaret etti. İmralı Cezaevi’ne gitti. Peki, ne değişti? Hiçbir şey değişmedi. Hala Sayın Öcalan’dan haber alamıyoruz. Hala orada bulunan diğer mahpuslardan haber alamıyoruz, tecrit derinleşmiş, ağırlaşmış durumda. Bu ülkenin cezaevlerinde en temel insan haklarına ulaşmak mümkün değil, sağlıktan tutalım da yaşam hakkına kadar bütün haklar askıya alınmış durumda. Her gün cezaevlerinden tabutlar çıkıyor” ifadelerine yer verdi.
‘İşlevselliği kalmayan CPT tecritten sorumludur’
“CPT ne işe yarıyor gerçekten? CPT 'nin tuttuğu raporların nasıl bir karşılığı var? Gerçekten bu raporlara dayanarak Türkiye’ye karşı nasıl bir caydırıcı önlem alıyor? Türkiye'yi bu süreçte nasıl geri adım atmaya ikna ediyorlar? Türkiye’nin yönünü demokrasiye, insan haklarına, evrensel değerlere dönmesi için nasıl bir basınç uyguluyorlar?” şeklinde sıraladığı hiçbir soruya yanıt alamadıklarını söyleyen Gülistan şöyle devam etti: “O zaman burada sadece kendisi açısından raporlamalar yapan elinin altında bazı raporları tutan ama bu raporlardan hiçbir şekilde mağdurların, cezaevindeki insanların yararlanamadığı, onların yaşam hakkının, en temel haklarının korunmadığı bir süreçle karşı karşıyayız bu anlamıyla. Türkiye’deki birinci dereceden muhatabımız olan hükümetin, Adalet Bakanlığı’nı bu sürecin sorumlusu olarak ifade ediyoruz. Fakat uluslararası kurumların da bu suça, bu hukuksuzluğa, bu tecride ve bu insanlık suçuna göz yumarak ortak olduklarını, bu sürece katkı sunduklarının da altını çizmemiz gerekiyor. Şimdi biz çok basit bir soru sorduk, CPT 'ye tamam son görüşmenin raporunu açıklamayın. Kurallarınız gereği Türkiye’nin izin vermesi gerekiyor. En azından Sayın Öcalan’la görüşüp görüşmediğinizi ifade edebilirsiniz. Çünkü bu raporun içeriğine dair bir şey değildir ama bunu bile topluma, Türkiye halklarına, Kürt halkına açıklamaktan imtina ettiler. Bu anlamıyla ben caydırıcılık anlamında çok bir işlevselliğinin kalmadığını düşünüyorum. Hem de Türkiye’deki bütün bu süreçlere göz yumarak bir şekilde buradan gerçekten caydırıcı adımlar atmayarak gerçek anlamda Türkiye’nin yönünü demokrasiye ve hukuka dönmesini sağlamayarak bu sürece ortak olduklarını bu anlamda tecritten de sorumlu olduklarını ifade etmek yanlış olmayacaktır.”
‘Görüşme sağlanana kadar eylemler sürecek’
Yurttaşların haklarından sorumlu olduklarını kaydeden Gülistan, “Halkın temsilcileri olarak. Her bir yurttaşın yaşamından, sağlığından, esenliğinden sorumluyuz. Bir taraftan gidip Meclis’te yasaları yapıp bir taraftan da yasaların çiğnenmesine göz yummamız mümkün değil dedik ve böyle nöbetimizi başlattık. Nöbetimiz devam ediyor ama önümüzde bir 15 Şubat var, Uluslararası komplonun ve Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinin yıl dönümü. Bu anlamıyla birçok yerde bunu protesto etmek amacıyla eylem ve etkinlikler gerçekleştirilecek. Yürüyüşler gerçekleşecek Ankara'ya doğru ve Türkiye’nin her yerinde, bulunduğumuz örgütlü olduğumuz her yerde de basın açıklamaları, yürüyüşlerle bu süreci protesto edeceğiz. Bizim nöbet eylemimiz de belli bir süre sonra yürüyüş eylemine dönüşmüş olacak. Çünkü vekiller de Yüksekova’dan bir de Nusaybin’den başlayan koldaki yürüyüşlere katılacak. Biz de o yürüyüşlerin içerisinde olacağımız için yürüyüş şeklinde devam edecek. Sonraki süreçte de yeniden eğer tecrit kalkmazsa eğer Sayın Öcalan’la bir görüşme gerçekleşmezse yeniden oturup bundan sonra ne yapacağımızı da parti kurullarımızda tekrardan oturup değerlendireceğiz” şeklinde konuştu.
‘Bir hukuksuzluk diğer hukuksuzlukların da önünü açar’
Hukuksuzluğa sessiz kalınmaması gerektiğini vurgulayan Gülistan sözlerini şöyle sonlandırdı: “İnsanların tek bir yerde yaşanan hukuksuzluğa göz yummasının bütün hukuksuzluk süreçlerinin önünü açtığını asla unutmamak gerekiyor. Bu ülkede bir insanın yaşamı, sağlığı, güvenliği risk altındaysa ve tehdit altındaysa özellikle de siyasi bir aktör Sayın Öcalan gibi Kürt sorununun çözümünde rolünü oynadığında çok hızlı bir şekilde Türkiye’yi barışa ulaştırabilecek birinin, Kürt halkının irademdir dediği, milyonlarca imza verip irademdir dediği bir kişiyi siz eğer cezaevinde tutuyorsanız ve toplumun diğer kesimleri buna yönelik bir söz üretmiyorsa burada büyük bir problem vardır. Bu gelecekte herkesin hakkının, hukukunun, sağlık ve yaşam hakkının ihlal edileceğinin göstergesidir. Çünkü bir hukuksuzluk diğer hukuksuzlukların da önünü açar. Bir kereden bir şey olmaz denilen bir ülke gerçeğini gördüğümüzde bunların nasıl bütün bir sistemi alt üst ettiğini artık neredeyse anayasanın askıya alındığı bir sürecin başlangıcı olduğunu gördük. Bu ülkede eşitlik, özgürlük, demokrasi ve barış istiyorsak hepimizin öncelikle tecride karşı ses çıkarması gerekiyor. Artık 24. yılını bitirip 25 yıla kapı aralayacak ve gerçek anlamda dünya tarihindeki en önemli, en uzun bir mahpusluk tarihini oluşturan Sayın Öcalan’a yönelik bu hukuksuzluğa herkesi ses çıkarmaya davet ediyoruz. Oraya tepki göstermek aslında bu ülkenin demokrasisine, barışına ve ortak yaşam iradesine sahip çıkmak anlamına geliyor. Bu anlamıyla amasız, fakatsız nerede olursa olsun, kime karşı olursa olsun Türkiye kamuoyunun bu zulme ve bu faşizan tutumlara yanıt oluşturması gerekiyor.”