Medyanın topluma yansımaları
- 09:04 29 Ocak 2023
- Medya Kritik
Aysel Işık
HABER MERKEZİ - Medyanın toplum üzerindeki rolü ve etkisi her geçen gün artıyor. Bu gücün sistemlere sağladığı ideolojik argümanlar üzerinden yaratılan algının yarar mı yoksa zarar mı getirdiği gerçeğini; kadına, çocuğa ve topluma dönük başlatılan savaşta görmek mümkün.
Medyanın kullanımı iktidarsal amaçlara göre değişmektedir. Bir yandan medya toplumsal yargıların olumlu yönde değişmesi işlevine sahip olabileceği gibi, haber yorumları ve görsel içerikleriyle mevcut toplumsal yargıları yeniden üretebilme koşuluna da sahiptir. Televizyonlarda gündüz ve gece kuşağındaki dizilerde, programlarda işlenen her bir konu ve sahnelerde kadının klişe rollerle temsil edilmesi, şiddet içeren küçültücü kadın imajına sıkça yer verilmesi gibi farklı biçimlerle toplumsal cinsiyet eşitsizliği yeniden üretiliyor. Yeniden üretilen bu roller toplumdaki ayrımcılığı derinleştirdiği gibi saldırıları da arttırmaktadır.
Medyanın sahte sevgisi
Bir halka şeklinde topluma yansıyan bu olumsuz ve özendirici durumun kadına, çocuğa dönüşü, şiddet ve katliam oluyor. Özellikle son dönemlerde romanlardan uyarlanan diziler kadını hedef alan ve erkekliği yücelten bir pozisyonda duruyor. Bunu yaparken inceltilmiş cinsiyetçilik yöntemleri uygulanırken bazen de çok açık bir şekilde çocuğa ve kadına dönük tecavüz, sahte “sevgi” adı altında sunuluyor. Uygulanan şiddet meşrulaştırıldığı gibi topluma biçilen cinsiyetçi roller medya üzerinden kurumsallaştırılıyor.
Fail profilleri
Peki, medya neden bu şekilde toplum üzerindeki yıkıcı bombardımanını çoğalttı? Hiç şüphesiz ki son dönemlerde yaşanılan ekonomik kriz, savaş ve toplumsal kargaşa bu bombardımanın ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Hemen hemen her gün şiddetin çeşitlenmiş haliyle kadın katliamları ve çocuğa yönelik taciz ve tecavüz ile gözlerimizi yeni bir güne açıyoruz. Karşımıza çıkan fail profilleri, dizilerdeki şiddet yöntemlerini kullanarak yargı önünde “iyi hal” indirimleri alıyor.
Suç işleyene ceza yok!
Cezasızlık politikaları gündemdeki yerini alırken, bu suçu ortaya çıkaran gazeteciler faillerden daha ağır cezalar alıyor. En son 14 yaşındaki bir çocuğun tecavüze uğramasının ardından devlet koruması altında kaybolması haberini yapan gazeteci Hale Gönültaş hakkında soruşturma başlatılması bunun bir örneği olurken, Hiranur Vakfı haberini yapan bir diğer gazeteci ise hedef gösterilerek neden haberi yaptığı sorgulanmıştı. Yine birçok haber sitesine erişim engeli getirilerek yasaklamalara başvuruldu. Suçu işleyenler hakkında yargı sus pus olurken gazetecilere dönük sindirme politikaları da derinleşmekte. Bir yandan bu hukuksuzluk sürerken diğer yandan soru sorması gereken gazetecilere “işine bak” denilerek hedef gösteriliyor. Birkaç örnekle sıraladığımız bu durumların saymakla bitmediği ve bitmeyeceği aşikar.
Toplumsal refleks
Bu bağlamda medya araçlarıyla topluma dayatılan bu toplumsal çürümenin karşısında durmak ve bununla mücadele etmek sadece gazetecilerin görevi değildir. Kangrene dönüşen bu sorunların karşısında toplumsal bir refleks örülmez ise mevcut durumda hiçbir mesleğin icra edilemeyeceği önümüzde duran bir gerçeklik oluyor. Sistemlerin kitle iletişim araçları yoluyla inşa etttiği ayrımcılık, ırkçılık, cinsiyetçilik ve katil erkek profillerinin tooplumda yıkıcı etkiler yaratmasının önüne geçebilmek için hakikatleri açığa çıkaran bir gazeteciliğe ve medya yönetimine ihtiyaç var. Yargılanması gerekenler gerçekleri yazanlar değildir. Yaratılan algıların yıkıcılığına dönük toplumsal farkındalık yaratmaya çalışanlar da değildir. Asıl yargılanması gerekenler toplumu kutuplaştırmaya çalışarak katliamların, tecavüz ve talanın önünü açanlardır.