Kadın tutsaklar hak ihlallerini ve tecridi yazdı

  • 09:02 26 Ocak 2023
  • Güncel
 
 
İZMİR - 20 günden fazla kalınmasının sağlıklı olmadığı belirtilen hücrede yıllardır yaşayan ağırlaştırılmış müebbet tutsakları, İzmir Barosu’na gönderdikleri mektupta, insanlık dışı koşullardan bahsederek hukuki destek istedi.
 
Şakran Kadın Kapalı Cezaevinde 2 Ocak tarihinden bu yana tutsakların, PKK Lideri Abdullah Öcalan ve tüm tutsaklar üzerindeki tecrit koşulları, ayakta sayım dayatması ve artan hak ihlallerine karşı 10 günlük dönüşümlü açlık grevi devam ediyor. 1998’den bu yana cezaevinde bulunan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Mesil Demiralp ve 2015’ten beri cezaevinde bulunan Rahşan Aydın, İzmir Barosu Cezaevi Komisyonu’na 8 Ocakta gönderdiği mektupla kamuoyuna da seslenerek hak ihlallerini ve artan tecrit koşullarını anlattı. 20 Sayfalık mektupta ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü tutsakların 4 yıldır spora, sohbete, kursa çıkma haklarının gasp edildiği, havalandırmadan sadece 1 saat faydalanabildikleri, dar ve sağlıksız hücrelerin sıklıkla aranıp dağıtıldığı ve kötü muameleye maruz kaldıkları belirtiliyor.
 
Manipülasyon yok: Adli koğuşlarda da ağır hak ihlalleri yaşanıyor
 
Kadınlar mektuba hak ihlallerinin duyulmama halinin kendilerini soluksuz bıraktığını ifade ederek başlıyor. Bursa’da cezaevi personelini taşıyan araca yapılan saldırı sonrası Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cezaevlerinde işkence olmadığı ve bildirildiği halde gereğini yapacaklarını yönündeki açıklamasının aksinin yaşandığını belirten kadınlar, devletin kendi kanunlarına uyması için tutsakların bedenini yeniden açlığa yatırdığını söylüyor. İktidar partilerinin siyasi tutsakların manipülasyon ürettikleri iddiasının gerçek dışı olduğunu ifade eden kadınlar, adli koğuşlarda da önemli sorunlar yaşandığını anlatıyor. Kadınlar mektupta, “Adli mahkumların en ufak şikayetinde tehdit, hakaret, şiddet ve infaz yakılmasıyla karşı karşıya kaldığını bu nedenle kolayca korkup sindiğini, idare tarafından koğuşlara yerleştirilmiş ispiyoncular nedeniyle kendi aralarında konuşmaktan bile korktuklarını biliyoruz. Kamera kayıtlarından iddialarımızın ispatı mümkün. Biz burada personelin adli mahkumu hücreye getirip dönerken, bir yandan da ‘sen bir daha devletin memurunu şikayet et, gör bak ne oluyor’ demelerine tanık olduk… Bu bir yönüyken, diğer yönü ise adli mahkumların hak arama bilincinin gelişmemiş olmasıdır. Yani birilerinin iktidara bunu da anlatması lazım ki, dileriz anlatmak zorunda kalacağımız aynı iktidar olmasın!” sözlerine yer verdi.
 
İmralı’da yasaklar iktidarın hesabına göre engelleniyor’
 
İmralı Ada Cezaevi’nde başlayan tecrit uygulamalarının tüm cezaevlerine ve topluma yayıldığını dile getiren kadınlar her tutsağın ailesi ve avukatıyla görüşme, telefon, mektup faks gibi iletişim araçlarından yararlanma, kitap dergi gazete alabilme gibi haklarının olduğunu ancak yasalara rağmen bu hakların bazılarının İmralı’da iktidarın hesabına göre engellendiğini belirtti. Mevcut yasalara uyularak infazda eşitliğin sağlanması gerektiğini ifade eden kadınlar, “Yasakların keyfi yorumlarla sınırsız uygulanırken, zaten çok sınırlı olan yasal haklarımızın gaspına son verilmesini, bu hakların şartlara bağlanarak tepemizde ‘terbiye’ sopası gibi sallandırılmasından, kullanılmasından vazgeçilmesini istiyoruz” diye kaydetti. 
 
Kadınlar, hak ihlallerinin tüm cezaevlerinde yaşandığını dile getirerek, Şakran Kadın Cezaevi’nde yaşanan ihlalleri ise özetle şu şekilde sıraladı:
 
“* Kitap ve yayın hakları etkin kullanılamıyor, reklam alamayan (Basın İlan Kurumu) gazetelerin cezaevine alımı yasak. Gazetelerin dışarda yasak olmadığına dikkat çeken kadınlar gelen gazetelerin denetlenip sonra verildiği halde belli gazeteler sipariş bile edilemiyor. ‘Bavul’ adlı popüler kültür dergisi ve bulmaca dergisi dışında başka bir dergi alınamıyor. Dergi alabilmenin diğer yolu olan abone olmak ancak o da aylardır gerçekleştirilmiyor. Yasalarda kitap alımına ilişkin açık bir hüküm yok, gelen kitaplar ‘hediye’ başlığı altında bir genelgeyle düzenleniyor; genelgede ‘ocak, mart, mayıs, temmuz, eylül, kasım’ aylarının ilk haftasında ve yılbaşı, dini bayramların ilk haftasında ve doğum günlerinde gelen kitapların kabulü yapılabildiği belirtiliyor. Bu şekilde gelen birçok kolinin ya geri gönderiliyor ya da alınsa bile verilmiyor. Üstelik yeni gelen kuralla kitapların İSBN’sinin (Uluslararası Standart Kitap Numarası) Milli Kütüphane kayıtlarında olması gerekiyor. Kadınlar Bolu F Tipi Cezaevinde tutsak olan Ergin Atabey’in cezaevinde Kürtçe yazdığı ‘Bîhare BêdevÎ’ adlı kitabını yayınevine gönderilmeden önce savcılık incelemesinden geçmiş olmasına ve İSBN numarası olmasına rağmen verilmediğini belirtiyor. Kadınlar buna dair itirazlarının ise henüz cezaevi kayıtlarına girmedi gibi bahaneler kullanılarak oyalandıklarını dile getiriyor.  
 
* Adalet Bakanlığı talimatıyla ayda en fazla iki kez koğuş aramasının yapılabilirken gerçekte ise neredeyse 2 günde bir arama yapılıyor. Kadınların her aramada en az bir eşyalarına ‘yasadığı olduğu’ gerekçesiyle el konuyor.  Götürülen eşyalar arasında bulunan plastik örgü şişi, fermuar, radyo, kulaklık gibi eşyaların verilmeyip tutsaklar kantinden almaya zorlanıyor. Her aramada eşyaları kırılıp yerlere dağıtılıyor ve bu eşyaları onarmak, temizlemek günler alabiliyor. Buna örnek olarak da 26 ve 30 Aralık 2022’de peş peşe yapılan aramada hücreden hiç çıkmadıkları halde üstlerinin arandığını söylüyor. Kadınlar tüm uygulamalarla kendilerini değersiz hissetmelerinin amaçlandığını ifade ediyor.
 
*Ailelerinden gelen iç çamaşırlardaki teller çıkarılıyor, naylon torbalar verilmiyor, tutsaklar gelen eşyaları kucağında götürmek zorunda bırakılıyor ve kantinden poşet satın almaya zorlanıyor. Koğuşta intihar etmek isteyen için çok malzeme olmasına rağmen intihar edecekleri bahanesiyle gelen ayakkabıların, eşofmanların bağcıkları verilmiyor. Kadınlar mektupta bir adli mahpusun psikolojik sorunları olmasına rağmen ‘cezaevinde kalabilir’ raporu verildiğini ve bütün tedbirlere rağmen hücreye getirildikten 10 dakika sonra hayatına son verdiğini de belirtiliyor. Son zamanlarda adli mahkumların çamaşır suyu içerek hayatına son verdiği bahanesiyle kendilerine temizlik maddesi verilmediğini söyleyen kadınlar temizlik malzemelerini her defasında memurları çağırarak alabildiklerini söylüyor. Bunun da memurun insafına bırakıldığını belirtiyorlar.
 
*Cezaevlerinin iş yurduna dönüştürüldüğünü, adli mahpusların ayda 500 Liraya çalıştırıldığını ve iş yurdunun elektrik giderlerine bütün tutuklular ortak edildiğini belirten kadınlar hücrede sınırlı sayıda ev aletleri bulunmasına rağmen elektrik faturaları sanayi makinaları grubuna katılarak sanayi tarifesiyle ücretlendirildiklerini ifade ediyor. Dolayısıyla hiçbir geliri olmayan tutsakların elektrik faturaları aileleri tarafından ödenmiş oluyor.
 
*Tutsaklar ailelerinden uzak şehirlere sürgün edilerek aileler de cezalandırılıyor. Mektupta bir tutsağın 86 yaşındaki annesinin Bingöl’den İzmir’e 5-6 yıl sonra ancak gelebildiğini ve zor seyahat koşulları nedeniyle kaburga kemiğinin çatladığına yer veriliyor.
 
*Görüş ve ziyaret süreleri, telefon hakkının kullanımında çifte standart uygulanıyor. Uzak mesafede bulunan akrabaların görülebilmesi için kullanışlı olan görüntülü aramadan sadece adli mahkumlar faydalanabiliyor. Ziyaret süresi birçok yerde uzatılırken Şakran’da 45 dakika ile sınırlı. Telefon hakkı ise 10 dakika. Ölüm durumunda telefon ve cenazeye katılma hakkı tanınmıyor. Mektupta 2 tutsağın telefon hakkının cezaevinde telefon numarası kayıtlı yakınının vefat etmesiyle ilgili olarak bu gasp edildiği belirtiliyor. Görüş izni sadece birinci dereceden akrabalarla sınırlı, 15 günde bir olan görüş hakkı da kullanılamıyor. Telefonda birinci dereceden akrabanın dışında birinin konuşması halinde telefonun kesiliyor.
 
*Tek adam rejiminin cezaevi müdürü Meltem Babaoğlu şahsında cezaevinde devam ettiğini ifade eden kadınlar müdürün ‘mevzuat’ bahanesiyle birçok hakkı gasp ettiğini belirtiyor. Bunlara bir örnek iç posta olarak geçen koğuşlar arası görüşme ‘terör örgütlerinin örgütsel iletişim ihtimali ve bunun güvenliği zaafa uğratması’ gerekçesiyle yasak olması. Dilekçeler kayboluyor, çıkış işlem numaraları verilmiyor veya dilekçelere cevap verilmiyor, bunların arasında verilen cezalara itiraz dilekçeleri bile var. Yapılan her itirazda ise tutanak tutulup disiplin cezası veriliyor. Resmi kurumlara ancak kapalı zarfla ve takip sistemi ile yüksek ücret ödenerek gönderilebiliyor.
 
*Koğuş aramalarında eşyalarına dikkat edilmesini istemek, cinsel tacize varan üst aramalarına karşı çıkmak disiplin cezalarına neden oluyor. Çok kitap okumak tahliyenin ertelenmesi için gerekçe yapılabiliyor. Mektupta koridordaki temizlik nedeniyle penceresini açan bir kişiye karşı binada kimse olmamasına rağmen iletişim kurduğu iddia edildiği, ispatlanamayınca da ‘düzeni bozma’ suçlamasıyla ceza verildiğinden bahsediliyor. Mektupta ayrıca hastaneye giden bir tutsağın cinsel taciz boyutunda aranmasına karşı çıkması üzerine ‘tercihim olmazsın’ cevabını alarak tacize devam edildiği de yazıyor. Bütün şikayetlerde ise memurun beyanı esas alınıyor.
 
*Disiplin cezalarının tamamında aleyhte karar kuruluyor. 5275 Sayılı kanunun 26. Maddesinde yer alan ‘Hükümlü hapis cezasını yerine getirilmesi ve katlanma ve bu amaçla düzenlenen infaz rejimine uygun tutum ve davranış içinde bulunmakla yükümlüdür’ maddesindeki ‘katlanma’ durumunun onur kırıcı davranışlar şeklinde tezahür ediyor. Cezaevi personeli hiç gerek yokken azarlıyor, hakaret ediyor.
 
*Haftada 10 saatlik farklı koğuşlardakilerle sohbet hakkı hiç tanınmıyor. Spor salonuna götürülme hakkı ‘iyi halli olma’ şartına bağlı, başka koğuşlarla çıkılmasına izin verilmiyor. Havalandırmalara tek başına çıkılabiliyor. 
 
*Doktorun isteğiyle kan tahliline gönderilirken sağlıkçı veya ebe kan almamak için olay çıkarıyor, tedaviye erişimi engelliyor. Doktorun ise bu sürece sessizce seyirci kalıyor. Kadınlar yasada geçen ‘katlanma’ kelimesine atıfta bulunarak ‘Yani bizi ‘yaşattıklarına’ şükür mü etmemiz gerekiyor?’ şeklinde soruyor.
 
*Sağlığa erişim hakkı ilaçların temini hakkındaki zorlukların sıradanlaştığını belirten kadınlar yemekler açık yemeklerin açık arabalarında hijyenik olmayan koridorlarda taşındığını, denetlenmediğini ve koridorlarda farelerin dolaştığını söylüyor. Cezaevinde çöp ayıklama tesisi kurulduğundan beri yoğun sivrisinek bulunuyor, ilaçlama yapılmıyor. Uyuz vakalarına rağmen herkese aynı kelepçeler kullanılıyor. Karantina hücreleri kirli. Adli mahpusların ezici çoğunluğuna antidepresan ve uyku ilacı veriliyor. Çoğu mahkumda ilaç bağımlısı olmuş durumda. Kadınlar tüketilen uyku hapı ve antidepresan miktarının araştırılmasını talep ediyor.
 
*Farklı cezaevlerinden gelen ve görüldü ibaresi taşıyan mektuplar Şakran Cezaevi’nde el konabiliyor. Gerekçe olarak da bazı dönemlerde MİT’in bazı kelimelerin örgütsel şifre olarak değerlendirdiği belirtiliyor. İki kişi ortak tanıdıklarına aynı zarfta mektup gönderemiyor. Normal mektuplar gitmediği için iadeli taahhütlü olarak gönderilmek zorunda kalınıyor bu da mektup başına en az 20-30 Liraya mal oluyor.”
 
‘Askeri nizam dayatmaları gündemde’
 
Cezaevinin bütün bu hak ihlallerini ‘Bakanlık talimatı’ diyerek gerçekleştirdiği belirten kadınlar, "Okumayın, yazmayın, bom boş durun, gerekirse birbirinizi yiyin ve yavaş yavaş ölün. Kolay ölmediğimiz açık, ancak bu mevcut uygulamaların insanlık dışı olduğunu ve 12 Eylülde rahmet okutur aykırılıkta olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bütün cezaevlerinde bunların yanı sıra bir de askeri nizam dayatmaları gündemde’ diye belirtti.
 
‘20 gün kalınmayacak yerde yıllardır kalıyoruz’
 
Bu ceza infaz biçiminin ve koşulların sıkça gündeme getirildiğini, Türkiye ve uluslararası mahkemelerde ihlal kararları alınarak düzenlemelerde bulunması istendiğini belirten kadınlar, yine de herhangi bir iyileştirme sağlanmadığını kaydetti. Mimarisi için verilen uzman raporlarına göre en fazla 20 gün ara verilmeksizin kalabilir denen hücrelerde yıllardır yaşadıklarını aktaran kadınlar, “Bulaşık yıkayacak bir tezgâhın olmadığı, eşyalara çarpmadan adım atmanın imkansız olduğu bu hücrelerde tuvalet, banyo, çamaşır, bulaşık yıkamak için aynı bölmeyi kullandığımız, gün ışığı olsa dahi güneş almayan, havalandırmaya açılan bir kapısı olmadığı gibi, tek kanadı açılan penceresiyle yeterli hava akımı sağlanamadığından nemli ve havasız olan ve üst hat hücrelerin sorunlu altyapısı nedeniyle sürekli lağım kokusuyla ‘yaşadığımız’ bir mekandayız” şeklinde yaşam koşullarını anlattı.
 
‘Hukuki destek bazı sorunları çözebilir’
 
Kadınlar, bazı cezaevlerinde benzer nedenlerle açlık grevlerinin başladığına dikkat çekerek kamuoyundan ve barodan tutsakların sesi olmalarını talep ediyor. Kadınlar, “Son birkaç ayda aldığımız disiplin cezaları ile ilgili infaz hakimliği ve Ağır Ceza aşamasında avukat desteği almamız bile kararlarda değilse bile karar metinlerine ve duruşmalarda müdahalesiz dinlenmemizde önemli bir fark yarattı. Sahiplenme olduğu takdirde en azından itiraz mercilerin cezaevini onaylayan birer noter gibi davranmalarının önüne geçilebileceğine inanıyoruz. Aynı şekilde dilekçelerimizin kaybedilmesi son bulabilir, kimi keyfilikler ortadan kaldırılabilir. Ama elbette sorunların hukuki destek almakla hepten çözülmeyecek kadar ağır olduğunun bilincindeyiz” dedi. 
 
Kadınlar son olarak mektupta farklı sol gruplardan toplam 47 siyasi tutsak bulunduğunu da ekledi.