İnfaz tamamlansa da tahliye yok
- 09:09 21 Ocak 2023
- Hukuk
AMED - Tutsaklara 3 kez hücre cezası verilerek infazlarının yakıldığını söyleyen MED TUHAD FED Yöneticisi Avukat Aslıhan Bulut, bu durumun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu vurguladı. Aslıhan, tutsaklara yönelik hak ihlallerinin son bulması gerektiğini vurguladı.
Cezaevlerinde tutsaklara yönelik baskılara ve yaşanan ihlallere yer gün yenileri eklenirken, tutsaklara yönelik tecrit, infaz yakma, hasta tutsakların tahliye edilmemesi ve daha birçok sorun derinleşerek devam ediyor. Son dönemde tahliye edilmeleri gerekirken, farklı bahanelerle infazları yakılan tutsakların durumuna ilişkin Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD FED) Yöneticisi avukat Aslıhan Bulut, ajansımıza konuştu.
Gerekçe: Önceden verilen disiplin cezaları
Cezaevlerinde tutsakların infazlarının yakılmasında artış olduğuna dikkat çeken Aslıhan, buna bir örnek olarak Düzce T Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan tutsakların tamamının infazının yakıldığını söyledi. Aslıhan, “30 yıllık tutsaklardan Resul Baltacı’nın tahliyesi engellendi. Buradaki engelleme gerekçesi de daha öncesinden verilen disiplin cezaları. Bununla birlikte Bayburt Kadın Kapalı Cezaevi’nde de aynı şekilde birçok tutsağın infazının yakıldığına tanık oluyoruz. İnfaz yakmaların gerekçesi geçmişteki disiplin cezalarının daha sonra hücre cezalarına dönüşmesi ve bununla birlikte 3 hücre cezası alan tutsakların TMK kapsamına giren suçlardan dolayı infazlarının yakılıp koşullu salıvermelerin engellenmesiyle karşı karşıyayız” dedi.
‘Tahliyeler geciktiriliyor’
Tutsaklara yönelik TMK kapsamında 3 defa hücre cezası verilerek, infazlarının yakılmasının eşitlik ilkesine aykırı olduğuna dikkat çeken Aslıhan, adli tutuklular için ise böyle bir durumun yaşanmadığına işaret etti. Aslıhan, “Şu hususa özellikle değinmek gerekiyor; 30 yıl cezaevinde bulunan tutuklular, TCK 125’ten verilen cezalarda aslında uygulanması gereken infaz yasası o dönem mevcut infaz cezasıdır. Bu nedenle tutuklular en fazla 30 yıl cezaevinde geçirebilir. 30 yıl sonrasında tahliye edilmesi gerekir. Burada tutukluların cezası 36 yıla çıkarılarak koşullu salıverilmeleri 6 yıl geciktiriliyor” ifadelerini kullandı.
‘Yasa uygulanmalı’
Düzce Cezaevi’ndeki tutsakların tamamının infazının yakılmasına değinen Aslıhan, şunları dile getirdi: “Burada da cezaevinin verdiği hücre cezalarında aslında hukuka aykırı hücre cezalarının verildiğini görüyoruz. Cezaevi 2017 yılında verilen bir disiplin cezasını infaz edemediği için daha sonraki yıllarda daha önceki hücre cezası infaz edilmediği gerekçesiyle yine en üst ceza olan hücre cezasını vermiş. Aslında cezaevinin kendi sorumluluğunda olan bu cezanın infaz edilmemesi tutsaklara yükletiliyor. Tutsakların hücre cezasını çektirip çektirmemesi ve diğer disiplin cezalarının çektirilip çektirilmemesi tutsakları ilgilendiren bir durum değil. Bununla ilgili bir Yargıtay kararı var. Bunun üzerine müvekkilimiz Resul Baltacı hakkında yaptığımız başvuru ile birlikte tüm hücre cezaları kaldırıldı. Bu kaldırılma gerekçesi de cezaevinde hücre bulunmaması nedeniyle hücre cezalarının çektirilmemesi, iyi halli olmasını geciktirmesi ve bunun sorumluluğun cezaevinde olması. Tutsağa koşullu salıvermesini engelleyecek şekilde bir yükletilmede bulunması aslında cezaevinin sorumluluğunda olan bir durum ve müvekkilin bu durumda aleyhine olan yasanın uygulanmaması gerekiyor. Bu nedenle tüm hücre cezaları kaldırıldı.”
İnfazı tamamlansa da tahliye yok
Hücre ve disiplin cezalarının kaldırılmış olmasına rağmen infaz hakimlerine yapılan başvurularda müddetnamenin düzeltilmediğini söyleyen Aslıhan şöyle devam etti: “Düzeltilmeme gerekçesiyle hücre cezaları kaldırılmış olsa dahi 3 hücre cezası almış olanlar 17. Madde kapsamına girdiği için infazların koşullu salıvermelerin engellenmesi gerekçesiyle reddedildi. Mevcut reddetme gerekçesini biz Anayasa Mahkemesi’ne götürdük. Henüz bir sonuç alamadık. Bununla birlikte mevcut hücre cezalarının tamamıyla ilgili ayrı ayrı Yargıtay’a kanun yararına bozma başvurusunda bulunduk. Bu kanun yararını bozma başvurularında Düzce Savcılığı’nın talebiyle birlikte Yargıtay’a gönderilmesi söz konusu olduğu için Düzce Savcılığı’na iki farklı dosya hakkında olumsuz dönüş yapıldı. Şimdi burada şunu değerlendirmek de gerekiyor. Zaten Düzce Cezaevi’nde bulunan tutsaklar, hücre cezası aldığı dönemde işkence görmüş, ayakta sayım dayatması nedeniyle hücre cezaları verilmiş. Aynı savcılıktan tekrar talepte bulunduğumuzda zaten hukuka aykırı gerekçelerle reddediliyor. Bu ret gerekçesi nedeniyle infaz hakimliği de aynı şekilde talebimizi kabul etmiyor. Müvekkiller, hala infazı tamamlanmış olmasına rağmen tahliye edilmiyor.”
12 Eylül döneminden kalma işkence: Ayakta sayım
Cezaevinde 30 yılını dolduran tutsaklara yönelik özle bir muamele uygulandığını kaydeden Aslıhan, Espiye L Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki tutsakların yaşadıklarını buna örnek olarak gösterdi. Aslıhan, Espiye Cezaevi’nde iyi halli olmadığı öne sürülerek tutsakların tahliyesinin 3 ay ertelendiğini, sonra yeniden 3 ay daha ertelendiğini ifade etti. Aslıhan, Bayburt Kapalı Kadın Cezaevi’nde de benzer bir durumun yaşandığına işaret ederek, şu sözleri kullandı: “Bayburt Kadın Kapalı Cezaevi’nde tüm tutsaklara geçmişe dayalı olarak verilen hücre cezaları gerekçe gösterilip infazları yakıldı. Daha sonra tahliye olan Leyla Saraç tekrar tutuklandı. Geçmişe dönük bir infaz yakma söz konusu olduğu için. Aslında özel bir muamele olduğunu görüyoruz. Bu da, siyasi tutsaklara uygulanan bir muamele aslında. Burada mevcut hukuk sisteminin işlerliğini de değerlendirmek gerekiyor. Düzce Cezaevi’nde ayakta sayım gerekçesiyle hücre cezaları verildi. Günde iki kez sayıma geliniyor. Ayakta sayımı kabul etmeyen tutsaklara her gün hücre cezası veriliyor. Aynı şekilde Bayburt Cezaevi’nde binlerce hücre cezası verilmiş. Mardin Kapalı Cezaevi’nde kadın tutsaklara 7, 8 ayı bulan hücre cezaları verilmiş. Ayakta sayımın 12 Eylül döneminden kalan bir işkence yöntemi olduğunu, bir askeri nizam, askeri düzen sağlama çabası olduğunu görüyoruz. Ayakta sayımla ilgili şunu da değerlendirmek gerek. Aslında genel bir uygulama yok. Cezaevlerinin kendi inisiyatifine bırakılmış bir yönetmelikle düzenlenen bir uygulama olduğu için her cezaevi kendi özelinde farklı uygulamalar geliştirebiliyor. Bunlar da cezaevi idaresinin, müdürlerinin yaklaşımları ile farklı uygulamaları geliştirebiliyor. Adli tutsaklar böyle bir uygulama olmadığını görüyoruz.
'Baskılar bir an önce son bulmalı'
Siyasi tutsakların, ailelerinden ve avukatlarından uzak olan kentlerdeki cezaevlerine sürgün edilmesine değinen Aslıhan, son olarak şu şekilde konuştu: “Sürgün edilip ailesinden, avukatlarından uzak yerlere götürülen tutsaklara özel bir muamele olduğunu görüyoruz. Son dönemde açılan birçok cezaeviyle bu uygulama yaygınlaştı. Antalya, Bodrum, Manavgat S Tipi gibi cezaevleri, Diyarbakır’dan veya Kürdistan bölgesindeki cezaevlerinden kilometrelerce uzakta. Bu nedenle siyasi tutsaklara uygulanan hak ihlallerinin, baskıların bir an önce son bulması gerekiyor."