Tecride karşı duruş: Ortaklaşma örgütlülük sokak!
- 09:04 25 Aralık 2022
- Güncel
İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecride karşı, ortak eylemsellik, örgütlülük, sokağa çıkma vurgusu yapan HDK Eşsözcüsü Esengül Demir, Türkiye’deki tüm ötekilere, halklara, ezilen sınıflara ve kadınlara çağrı yaptı.
1999 yılından bu yana özel olarak inşa edilen İmralı Adası’nda tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit her geçen gün daha da derinleşmeye devam ediyor. PKK Lideri ile birlikte İmralı Adası’nda tutulan diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’dan 22 aydır hiçbir haber alınamıyor. 3 yıldır avukatları ile görüştürülmeyen Abdullah Öcalan için Kürdistan, Türkiye ve dünyanın birçok yerinden binlerce avukat görüşme gerçekleştirmek için Adalet Bakanlığı’na başvurularda bulundu, mektuplar gönderdi. Avukatlarının tüm girişimlerine rağmen 22 aydır ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmeyen ve hiçbir haber alınamayan PKK Lideri için dünyanın dört bir yanında gerçekleştirilen eylem ve etkinliklerle tecridin son bulması çağrıları yapılıyor.
Tecridin sonlandırılma çağrıları sürüyor
Son olarak da Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ve bileşenleri ile demokratik kurum temsilcileri ortaklığında 2 Aralık’ta, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nin (ÖHD) Beyoğlu’nda bulunan şube binasında basın toplantısı gerçekleştirildi. PKK Lideri’nin Kürt sorunu ve mevcut savaşa karşı demokratik çözüm sağlayacağının altını çizen kurum ve kuruluşlar, bir an önce Abdullah Öcalan ile görüşme gerçekleştirilmesi çağrılarını bir kez daha yineledi.
HDK Eşsözcüsü Esengül Demir, 22 aydır haber alınamama hali, tecridin son bulmasının önemi ve PKK Lideri’nin halklar için nasıl bir “çözüm gücü” olduğunu değerlendirdi.
Tecride karşı eylemsellik sürdü
Esengül, PKK Lideri’nden 22 aydır haber alınamadığını hatırlatarak, yaşanan “hukuksuzluğa” işaret etti. Tecridin her daim sürdüğünü ancak zaman zaman PKK Lideri’nden sağlık durumu ile içinde bulunduğu koşullara dair bilgiler aktarıldığını belirten Esengül, “Fakat 22 aylık zaman dilimi içerisinde avukatlarının, ailesinin, siyasetçilerin defalarca yaptığı başvuruların hepsinin geri çevrildiğini ve herhangi bir yanıt verilmediğini biliyoruz. Kamuoyu tecride karşı uzun süredir çalışmalar yürütüyor. Hem Avrupa’da yürütülen kampanyalar var hem Türkiye ve Kurdistan’da yürütülen çalışmalar var. İnsanların sokağa çıkıp buna dair yürüttüğü eylemlikler gerçekleşti” diyerek tecride karşı yapılan eylemlere dikkat çekti.
‘CPT açıklama yapmak yerine sessizliği tercih ediyor!’
Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) İmralı Ada’sına gittiğine dair hiçbir bilgiye ulaşılamazken, bu eylemlilikler ve kamuoyu baskısı arından AKP hükümetinin, “CPT Ada’ya gitti” diye bir açıklama yaptığını ifade eden Esengül, “CPT’den gelen hiçbir bildirim yok. Hükümetin CPT’nin oraya gittiğine dair bir açıklaması vardı. Dolayısıyla avukatları da haklı olarak CPT’nin bu konuda bir açıklama yapmasını istedi. Bunun için de yine çeşitli girişimlerde bulunduklarını biliyoruz. En son Asrın Hukuk Bürosu’nun yaptığı açıklamada CPT’nin Ada’ya gidişinde, Sayın Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirmediğine dair duyum aldıkları paylaşıldı. Yine kendisini ifade etme koşullarının yaratılmadığını öğrenmiş oluyoruz. CPT gibi bir kurum hükümetlerin talepleri üzerine Türkiye’deki cezaevi ve mahpusların koşullarını yerinde incelemek ve bunun üzerine bir rapor hazırlamak amacıyla geliyor. Yine hükümetlerin talepleri doğrultusunda açıklama yapıyorlar. Bunları çevreleyen, bağlayan uluslararası hukuk kuralları var. Dolayısıyla bunun gereğini yerine getirmeleri gerekirken sessizliğini korumaya devam ediyor, yaşadığımız durum budur” değerlendirmesini yaptı.
Tecrit neden kaldırılmalı?
“Tecrit koşulları en ağır şekliyle devam ediyor” diyen Esengül, uluslararası kurumların da üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları “gereğince” yerine getirmediğinin altını çizdi. Esengül, “Zaten iktidarın bu konudaki pervasızlığını gayet iyi biliyoruz. Kamuoyu buna dair hem açık ve net bir açıklama yapma beklentisi içerisinde hem de bu tecridin kaldırılmasını istiyor” sözlerini kullandı. Esengül, tecridin ne için kaldırılması gerektiğini ise şu sözlerle sıraladı: “Hukuk ve insanlık dışı, gayri ahlaki bir uygulama. Dolayısıyla kaldırılması gerekir. Siyasi kimliği olan bir aktör, birey, Kürt halkının kendisini ‘Önderlik’ olarak tanımladığı bir kimliğin, siyasi görüşlerinden dolayı ve üstelik belirli yasalar çerçevesinde yargılanması sonrasında o yasalarda da olmayan bir sistem, yaklaşım ve tutumla tecrit edilmesi meselesi başlı başına bir problem zaten. Buradan doğru kendisine insanım diyen, uluslararası insanlık değerleri, normlarına, hukukun üstünlüğüne inanmış olan ve hukukun herkes için gerekli olduğunu düşünen her bir bireyin buradan karşı çıkması gerekir.”
‘Tüm halklar tecride karşı çıkmalı!’
Tecrit politikasının tüm topluma uygulanmak istendiğine işaret eden Esengül, “Sayın Öcalan ve İmralı Cezaevi’nde tutulan diğer siyasi tutsaklara dönük bu yaklaşımın siyasi bir yaklaşım olduğunu, özellikle Kürt halkını, toplumsal muhalefeti kontrol etme, yönetme, şekillendirme ve onlar üzerinden tahakküm kurmak üzere geliştirilmiş bir politik yaklaşımdır, tutumdur. Buradan da karşı çıkmak gerekiyor. Türkiye’nin bu despotik, hukuk tanımaz, kendiliğindenci tavrı karşısında uluslararası kamuoyunun tavırsız, tutumsuz kalması ve buna göz yumma meselesi var” dedi. Türkiye’nin uluslararası güçlerden onay ve destek alarak tecrit politikasını sürdürdüğünü vurgulayan Esengül, “Türkiye’deki despotik iktidar, tek adam rejimi, hegemonik ve zora dayalı iktidarın Türkiye halkları ve toplumu üzerindeki baskısı, kendi çizgisine çekme noktasındaki yaklaşımı karşısında uluslararası kamuoyunun da bunda katkısı, rolü olduğunu görüyoruz. Buradan doğru da tecride topyekün Türkiye’deki bütün ötekilerin, halkların, ezilen sınıfın, kadınların karşı çıkması gerekir” çağrısında bulundu.
Tecrit politikasının amacı iktidarı sürdürmek
Öte yandan tecridi yalnızca da birkaç siyasi bireyin tutsak edilmesi ve hak gaspı olarak görmemek gerektiğine dikkat çeken Esengül, “Sayın Öcalan ve diğer tutsaklar üzerinde uygulanan bu tecrit politikasının aslında kendi hayatlarını esir alma politikası olduğunu görmek lazım. Çünkü son bir yıldır, iktidarın toplumsal muhalefet üzerindeki baskısının daha da fazla arttığını görüyoruz. Dolayısıyla tecrit siyasetine sadece Kürtlere, siyasetçilere, Sayın Öcalan’a dönük bir tecrit olgusu olarak bakmak bizi büyük bir yanılgıya düşürür. Onun üzerinden toplumun bütün kesimlerini kontrol etme, baskı altına alma ve ikinci yüzyıla girerken Türkiye’nin bu despotik, tek adam rejimine dönüşmüş haliyle yeni bir evresine geçme arzusu var. Yani iktidarının devamlılığını sağlayacak, yeni döneme hazırlanan ama toplumu da teslim, esir almış bir yönetim, yönelim, yaklaşım, eğilimi ve kurgulanmış bir politik stratejik yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.
Sokağa çıkılmalı
Tecride karşı yürütülecek ortak mücadelenin, toplumun kendi hayatları için vereceği mücadeleyle eşdeğer olduğu yorumunu yapan Esengül, “İktidarı, kendi yasalarını uygulaması için zorlamak durumundayız. Çünkü bu yasa koyucular sonuçta bu toplumun bileşkesi. Kendi yasalarını uygulamayan bir iktidar, kendisini de inkar etmiş oluyor. Bu konuda zorlamak lazım. En önemli basınç oluşturacak şey budur. Tecride karşı ve diğer bütün toplumsal kazanımlar için ortak eylemsellik ve örgütlülük, sokağa çıkmaktan geçiyor” dedi.