Şebnem Korur: Bilimsel tartışma yerine linç girişimi yapıldı
- 13:05 23 Aralık 2022
- Hukuk
İSTANBUL - TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, yargılandığı duruşmada, yaptığı değerlendirmelerin arkasında durdu ve videoların bilimsel araştırmalarda kanıt olabileceğini söyledi.
Türkiye’nin Güney Kurdistan’a yönelik saldırılarında kimyasal silah kullanımına ilişkin araştırma yapılması çağrısında bulunan ve AKP- MHP iktidarı tarafından jet hızıyla hedef gösterilip tutuklanan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı, Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın “örgüt propagandası yapmak” ile suçlandığı davanın ilk duruşması Çağlayan’da bulunan İstanbul 24’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor.
Duruşma salonuna alınmadılar
Duruşmayı 700’ün üzerinde avukat gönüllü takip etmek isterken çok sayıda hukuk örgütü, sanatçı, kadın örgütü temsilcisi, siyasetçi, insan hakları savunucusu, emek ve meslek örgütü temsilcisi duruşma salonunda bulunmak istedi. Ancak salona sığmayacağı gerekçesiyle katılımcılar duruşma salonuna alınmadı. Salona girmek için bekleyen kitle ise bu durumu, alkış ve “Şebnem hoca yalnız değildir” sloganı protesto etti.
Zafer işareti ile salona girdi
Ardından duruşmaya geçildi. Şebnem, duruşmaya sol yumruğunu havaya kaldırarak ve zafer işareti yaparak geldi. Salondakiler Şebnem’i, alkışlar ve “Seni seviyoruz Şebnem hoca” sözleriyle karşıladı.
11 jandarma etrafını sardı
Bu sırada Şebnem'in etrafında 11 askerin durması dikkat çekerken, salondakiler bu duruma tepki gösterdi.
Duruşma, kimlik tespiti ile başladı. Ardından avukatlar, mahkeme başkanına salon dışında bekleyen yüzlerce kişinin olduğunu belirterek, tüm katılımcıların sığabileceği şekilde daha büyük bir salonun sağlanmasını talep etti. Mahkeme başkanı ise, “Sanık sayısının bir olması nedeniyle aynı duruşma salonunda devam etme kararı alınmıştır” diyerek talebi reddetti.
Savunma sınırlandırıldı
Daha sonra söz alan İzmir Barosu eski Başkanı Özkan Yücel, duruşmaya getirilen savunma sınırlandırılmasına tepki göstererek, “Örgüt suçları için üç avukat uygulaması istisnası getirilmiştir. Kitaplarda da geçiyor bu uygulamanın hukuk dışı olduğu. Bu uygulamadan vazgeçin. Çünkü biz Van’dan, Erzurum’dan, Türkiye’nin birçok yerinden geldik. Kısıtlayıcı bir düzenleme getiremezsiniz. Müvekkilimin avukatlarının savunmasını engellemeyin. Daha başlarken hukuka aykırı bu kararı yeniden değerlendirmenizi talep ediyoruz” diye konuştu.
Şebnem’in avukatları ile yüz yüze gelmesi engellendi
Mahkeme başkanı, usule ilişkin itirazların ardından ara karar oluşturdu. Mahkeme başkanı, savunmanın üç avukat ile sınırlandırılmasını kararının devamına karar verdi. Söz alan avukatlar, karara tepki gösterdi. Avukatlar, duruşma salonunda ve kapıda bulunan meslektaşlarının zapta geçmesini isterken, mahkeme başkanı, itirazların ardından avukatların isimlerinin zapta geçmesini kabul etmek zorunda kaldı. Şebnem’in avukatları, jandarmaya işaret ederek Şebnem ile yüz yüze gelemediklerini ve yüz yüze yargılamanın engellendiğini söyledi. Yoğun itiraz ve tartışmalara rağmen jandarma bulunduğu yerden alınmadı.
Mahkeme başkanından ‘sen’ hitabı
Mahkeme başkanının Şebnem’e “sen” diye hitap etmesi ardından Avukat Meriç Eyüpoğlu, sert tepki gösterdi. Mahkeme başkanı, “Ben nazik değilim hala, ne yapayım” sözleriyle kendini savunurken, itirazlara karşı “Sanık ama bu” diyerek, “sanık” sıfatında olanlarla bu hitapta konuşabileceğini iddia etti.
5 buçuk saat kelepçeyle tutuldu
Daha sonra söz alan Şebnem Korur Fincancı, mahkeme başkanına “Bana sen diye hitap etmeniz, hakkımda hüküm kurduğunuz anlamına geliyor” dedi. Ankara’dan kelepçeli bir şekilde getirildiğine dikkat çeken Şebnem, “64 yaşındayım pek çok hastalığım var. Benim üst düzeyde fıtığım var. İstediğimi yapabilme rahatlığını elimden almış bulunuyorsunuz. Herkes tanıktır benim tek silahım kalem. Bana kelepçeyle 5 buçuk saat yolculuk ettirdiler. İstanbul'a getirilme şartlarım adil yargılanma hakkını ihlal edecek şekildeydi. Rahat olduğu söylenen ancak insan onuruna aykırı, sağlıksız araçlarla getirildim. Elinde silahı olan biriyle hangi tehlikeyi öne sürerek beni kelepçeyle yolculuk yaptırdılar? İnsanlık onuruna aykırıdır bu” sözleriyle tepkisini gösterdi.
‘Çalışmalarım rahatsız etti’
Şebnem, gözaltına alındığı sırada gözaltının canlı yayınla kurgulandığını aktarırken, gözaltı kararı veren savcının henüz ifadesini dahi almadan suçlu olarak kendisini kabul ettiğini vurguladı. Şebnem, bu tablonun hukuki bağlamda değerlendirilemeyeceğine ve siyasi kararlarla oluşturulduğuna dikkat çekti. Kendisine destek olmak için salonun dışında ve içinde olan herkese teşekkür eden Şebnem, daha sonra çalışmalarını ve hekimliğini anlattı. Şebnem, bu çalışmaların rahatsızlık yarattığına dikkat çekti.
Bilimsel tartışma yerine linç!
İsrail ve Bahreyn’de yaptığı adli tıp çalışmalarıyla işkenceyi ortaya çıkardığını ve yargının da buradaki gibi değil tam tersi şekilde işlediğini vurgulayan Şebnem, “Yıllarımı verdiğim adli tıbba hele ki kimyasal gazlara karşı pek çok çalışma yaptım. Bir bilim insanı olarak bilimsel bir tartışma yerine linç girişiminde bulunan insanlara bir çift sözüm var, bu tarz iddiaların bağımsız ve nesnel ölçülerle tartışılması, memleketini, insanları seven hekimler olarak devlet adını verdiğimiz aygıt erki kötüye kullanabilir. Biz yurttaşlara düşen sorumluluk da kötüye kullanılan erke tedbirler almak bunun için yan yana dayanışmayla durmak ve uygulamaları titizlikle denetlemektir” şeklinde konuştu.
‘İstanbul Protokolü mücadelemin armağanıdır’
“İnsan hakları ihlalleri de hekimlik uzmanlarının çalışma alanına girmektedir. Çalışma alanımızın kriminalize edilmesi ise kabul edilemez” diyen Şebnem, “Gözlemlerim ve deneyimlerimin 15 yıllık tecrübesi ile yaptığım çalışmaların temelini hakikati ortaya koyma çabası. İstanbul Protokolü, insan hakları mücadelemin bir armağanıdır” diye ekledi. Daha sonra kimyasal kullanımına dair yaptığı değerlendirmeye dikkat çeken Şebnem, adli tıp uzmanı olarak çeşitli yöntemlerle bilimsel verilerin nasıl değerlendirileceğine dair görüşlerini paylaştı.
Videolar kanıt olabilir
Şebnem, video kayıtları ile ilgili uzmanlık alanında bazen ikincil veya sekonder kanıtlara başvurabileceğini ifade ederek, bu konudaki uluslararası rehberlere atıf yaptı. Bahreyn’deki olayda da fotoğrafların kendisine gönderildiğini, yorumladığını ve bu yaptığının ön tanı olduğunu, tanıların ancak otopsi ile ortaya çıkabileceğini kaydeden Şebnem, uluslararası rehberlerde dijital değerlendirmelerde; video ve fotoğrafların bazen primer kanıt olabileceğini, yapılan ön değerlendirmelerin ancak derinleştirilerek kesin bir adli tıp raporuna dönüşebileceği belirtti. Şebnem devamla, “Yayında belirttiğim ön görüş bir ön kanıdır. Kanıya erişebilmem için de bağımsız ve etkin bir araştırma gerekiyor. Savunma Bakanlığı yaptığını söyledi ama hayır yapılmadı. Programda birkaç cümleye sığdırmaya çalıştığım 45 yıllık hekimlik birikimim var. Bir hak savunucusu olarak toplumun haber alma hakkını gözetme sorumluluğum bulunmakta. Bu nedenle kimin aradığı hangi yayın olduğuyla ilgilenmiyorum. Bilimsel ve ifade özgürlüğü hakkımı kullandığım görülebilir ve hak tanımı suç sayılamaz. Beni de adli tıp uzmanlığından arındırmak pek mümkün değil” ifadelerini kullandı.
Şebnem savunmasını, Nazım Hikmet’in, “Yaşamak ciddi bir şeydir” sözü ve alkışlar eşliğinde bitirdi.
Milli Savunma Bakanlığı’nın talebi reddedildi
Daha sonra ise Milli Savunma Bakanlığı, katılma talebinde bulundu. Gerekçe olarak da “Milli Savunma Bakanlığı’nın suçtan zarar gördüğü” öne sürüldü. Fakat bu talep “Milli Savunma Bakanlığı’nın suçtan zarar görme sıfatı bulunmadığından” reddedildi. Bu esnada “Kimyasal silah kullanımı iddiaları asılsızdır” diyen Milli Savunma Bakanlığı avukatı, mahkeme başkanı tarafından susturulması sonrası salonu terk etti.
Duruşma, Şebnem’in avukatlarının savunmalarıyla devam ediyor.