Kimyasala tepkiler büyüyor: Yeni bir soykırım girişimi
- 09:22 21 Ekim 2022
- Güncel
İSTANBUL - Türk Hükümeti’nin kimyasal silah kullanarak gerçekleştirdiği saldırıları “yeni bir soykırım girişimi” olarak değerlendiren hak savunucuları ve siyasetçiler, sessiz kalınmasının da rıza göstermek anlamına geldiğini belirterek, herkesi duyarlılık göstermeye çağırdı.
Türk Hükümeti’nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ortaklığı ile Güney Kürdistan’ın Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük 17 Nisan'da başlattığı saldırılar 6’ncı ayını geride bıraktı. Savaş sürecindeki 6 ay içerisinde bölgeye yönelik savaş suçu sayılan çok sayıda kimyasal silah kullanıldığı da gündeme gelmiş ve konuya dair kimi görüntüler yayınlanmıştı. Son olarak da Fırat Haber Ajansı'nda (ANF) yer alan haberde, Halk Savunma Merkezi’nin (HSM) 6 aylık süreçte yaşanan kimyasal silah saldırılarına dair yaptığı açıklamada 14 Nisan-14 Ekim tarihleri arasındaki TSK’nin 2 bin 467 kez yasaklı bomba ve kimyasal silah kullandığına dikkat çektiğine yer verildi. Bu silahlar arasında taktik nükleer, termobarik, fosfor ve sinir gazı bombalarının bulunduğu belirtilen açıklamada, bugüne dek gerçekleşen saldırılarda 44 HPG ve YJA STAR’lının yaşamını yitirdiğine yer verildi.
Yine yayınlanan görüntülerde de kimyasal silah kullanıldığının kanıtları görüldü. Yaşananların ardından Kürdistan, Türkiye ve dünyanın her yerinde halklar alanlara çıkarak saldırıları protesto etti. Öte yandan Milli Savunma Bakanlığı ise yayınlanan görüntülere rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) saldırılarda kimyasal silah kullanmadığını iddia etti.
Hak savunucusu ve siyasetçiler, saldırılara karşı ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
'Kimyasal silah hala kullanılıyor’
Kimyasal silah kullanımının çok ciddi bir sorun olduğunu belirten İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, kimyasal silah kullanımının önlenmesi için uluslararası çalışmaların varlığına dikkat çekti. Bunca çalışmaya rağmen kimyasal silahların kullanımının hala sürdüğünü söyleyen Gülseren, "Devletler tarafından en çok imzalanan anlaşma, 1993 tarihli Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’dir. Bu sözleşmenin önemi, dünyada tüm kimyasal silahların yok edilmesini ifade eder. Kimyasal silahların üretilmesi ve stoklanması yasak. Bir an evvel yok edilmesi de bu sözleşmenin gereğidir. Ancak, yapılan araştırmalarda, dünyada var olan kimyasal silahların yüzde 90’ının Rusya ve ABD’ye ait olduğu tespit edilmiş. Yine kaynaklar bu stokların yüzde 11’inin imha edildiğini gösteriyor. Diğer bölüm hakkında da herhangi bir bilgiye ulaşmak çok kolay değil. 187 ülkenin taraf olduğu bu sözleşmeye rağmen hala bu alanda iyi bir denetim yapılmadığını biliyoruz. Hem üretimi hem de stoklanması bakımından böyle bir realite var. Ama özellikle kullanımının takibi konusu oldukça sorunlu" ifadelerini kullandı.
‘Sessiz kalmak rıza göstermek demektir!’
Gülseren ayrıca Garê saldırısında da kimyasal silah kullanıldığını ve bunu TSK komutanının, "O kadar gaz yoğunluğu vardı ki içeride kaç kişinin öldüğünü tespit edemedik" sözleri ile itiraf ettiğini de hatırlattı. Neredeyse tüm ülkelerin imzaladığı pek çok insan hakları belgesi olmasına rağmen yaşam hakkı, işkence yasağı gibi mutlak korunması gereken alanlarda dahi uluslararası alanda yeterince ses çıkmadığının altını çizen Gülseren, “İnsanların yaşamını birebir etkileyen bu ağır ihlallere karşı dahi uluslararası sözleşmelerin ve hukukun getirdiği yükümlülüklere rağmen sessiz kalınıyor olması bu ihlallerin devam etmesine rıza gösterildiği anlamına da geliyor. Kimyasal silah kullanımı da bu alanlardan bir tanesi, 187 ülkenin imzaladığı ve hem üretilmesini hem stoklanmasını hem de kullanılmasını tamamen yasaklayan bir sözleşme olmasına rağmen kullanımına ilişkin yeterince araştırma yapılmıyor ve denetlenmiyor” şeklinde konuştu.
Gülseren, toplumdaki duyarlılığın geliştirilmesine de ihtiyaç olduğunu dile getirerek, toplumun kimyasal silah ve etkilerine dair bilgilendirilmesi gerektiğini söyledi.
‘Türkiye savaş yöntemlerinden bir an önce vazgeçmeli!’
Kimyasal silah kullanımının bir insanlık ve savaş suçu olduğunu kaydeden Halkaların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm ise uluslararası ve insan hakları sözleşmeleri açısından kabul edilebilecek bir durum olmadığını vurguladı. Züleyha, Kürt sorununda demokratik çözüme işaret ederek, savaş politikalarının çözüm olmadığının anlaşılması gerektiğini söyledi. Züleyha, “Savaş hiçbir yerde çözüm üretmemiştir. Bugün dünyada da kapitalist krizin getirdiği nükleer savaş tehdidi ile karşılıklı açıklamalar yapılıyor. Topyekun, halkların geleceklerinin yok edildiği bir durumdan bahsediyoruz. Hem Türkiye'nin hem de tüm dünyanın savaş yöntemlerinden bir an önce vazgeçmesini, sorunlarını barış yöntemi ve halkların iradesi ile çözülmesi gerekiyor" diye belirtti.
OPCW’ye tepki: Sessizliğin kaynağı çıkar meselesi
Ajansımızın ulaştığı OPCW’nin savaş suçuna karşı net bir şekilde "harekete geçmeyeceği" tutumunu da eleştiren Züleyha, "Dünyada uluslararası kurumlarda da ülkelerin çıkarları devreye giriyor. Bağımsız olması gereken kurumlar, birçok meselede kendi ülke çıkarları ile hareket ettiklerini çok yakından biliyoruz. Biz Birleşmiş Milletler’in de Avrupa Konseyi'nin de bu konuda yaklaşımlarını biliyoruz. Bağımsız olması gereken kurumlar hep bir taraftan tutum alıyorlar. İnsan haklarından, demokrasiden ve özgürlükten yana bir tutum almıyorlar ve sessizleşebiliyorlar. Bugün de bu sessizliğin kaynağı çıkar meselesi oluyor. Siz bu görevler ile kurulduysanız, bunu yapma iddiası taşıyorsanız, halkların geleceği açısından meseleye bakmanız gerekiyor. Meseleye savaş meselesi üzerinden bakması gerekiyor ve buna göre de kendi görev alanı, sorumluluğu ne ise buna ilişkin de bir tavır alması gerekiyor. Başvurunun devletten gelmesi gerekmiyor. Bu konuda kendisine gelen bir durumda harekete geçmesi gerekiyor" şeklinde konuştu.
‘2019’dan beridir kanıtlar var!’
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Meclis üyesi Roza Kahya da 2019 yılının Ekim ayından beridir Türkiye’nin kimyasal silah kullandığına ilişkin kanıtlar olduğuna dikkat çekti. Roza, “O tarihte BM Kimyasal Silah Müfettişleri, TSK’nin Suriye’nin kuzeyinde sivillere karşı beyaz fosfor kullandığı iddialarına ilişkin bilgi topladıklarını duyurdu. HDP’nin önergesinde, 18 Ekim 2022’de medyaya düşen görüntüler ve öncesinde de Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki yerel kaynaklardan kamuoyuna ulaşan bilgiler göz önüne alındığında, TSK’ye bağlı birliklerin kırsal bölgelerde kimyasal niteliğe haiz araçlara ve uluslararası hukuka aykırı operasyon yöntemlerine ağırlık verdiği iddiaları ifade edilmektedir” dedi.
‘Yeni bir soykırıma niyetlenildi…’
Roza, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Yayınlanan görüntüler ile tünel girişlerinde yoğun dumana sebep olan bazı cisimlerin bırakılarak bölgeden uzaklaşıldığı ve uzaktan bu cisimlerin patlatılarak tünellerin içine kimyasal bir tür gazın sevk edildiği görülmektedir. TSK envanterinde kimyasal silah bulunmadığı konusunda hükümet kaynaklarınca sıkça açıklamalar yapılsa da, bu tür kimyasal araçların basit ürünlerden imal edilebileceği ve kayıt dışı olarak kullanılabileceği bilimsel ve uluslararası kaynaklardan bilinmektedir. Sosyal medyada paylaşılan görüntüler kimyasal silah kullanıldığını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açığa çıkartmıştır. Kürt hareketine karşı topyekun savaş, kimyasal silahların yoğun kullanılmaya başlanmasıyla yeni bir soykırıma niyetlenildiği görülüyor.”
Suçun dile getirilmesi engelleniyor!
Yayınlanan görüntülerde kimyasal silah kullanıldığını ifade eden Türk Tabipler Birliği Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Şebnem Korur Fincancı hakkında jet hızıyla soruşturma başlatıldığına da dikkat çeken Roza, “Buradan anlıyoruz ki, devlet işlediği savaş suçunun dile getirilmesini dahi engellemek istemektedir” diye ekledi.
Roza son olarak sol-sosyalistler olarak Kürt halkına yönelik sömürgeci savaşa karşı tüm halkları taraf olmaya çağırdı.