Kürdistan’ı hedef alan özel savaş politikaları: Cenazelere saldırı

  • 09:02 20 Ekim 2022
  • Dosya
Öznur Değer 
 
HABER MERKEZİ - “Ölülerimizden korkuyorlar” sözünü söyleyen Kürt siyasetçi Aysel Doğan’ın cenazesine yapılan saldırı iktidarın “Kürt düşmanlığı”nın en belirgin örneklerinden. Kürdün ölüsüne bile tahammül edemeyen iktidar, Kürtlerin cenazelerine saldırarak Kürtleri hafızasızlaştırmak istese de başta Cumartesi Anneleri olmak üzere Kürtlerin tarihi direnişi mücadeleye yeni soluklar katıyor.    
 
“Ölülerimizden korkuyorlar, şehitlerimizden korkuyorlar… Çünkü tarih burada yatıyor… Benim kemiklerim toprağa düştü. Doğru yerde, doğru zamanda, zulme karşı direnerek… Sorun, bir devletin bu kadar alçalmasıdır. Sorun, zulmün ve zalimin ‘dur’ dediği yere gelmesidir. Bu korkaklıktır ve bu korkaklığa bin defa lanet okuyorum. Senin gecen ve gündüzün hep bizim korkumuzla olacak. Ama biz asla korkmayacağız. Çünkü biz gökyüzünü ve yeryüzünü insanlığın yaşam alanına çevireceğiz” demişti cenazesine saldırılan Kürt siyasetçi Aysel Doğan. Değerlerine yönelik saldırıları anlattığı bir demecinden alıntıladığımız bu sözler Aysel Doğan olmak üzere Kürt’ün ölüsünden bile duyulan korkuyu özetliyor. 
 
Varlığına tahammül edemediği Kürt’ün ölüsünü de rahat bırakmayan “düşman” zihniyetinin yarattığı özel savaş politikalarına dair hazırladığımız dosyamızın son dizisinde cenazelere yönelik saldırılara yer verdik.  
 
Ölüye tahammülsüzlük
 
Savaş hukuku veya ahlakı olarak uluslararası çapta yer alan etik kuralları ne yazık ki Türkiye’de geçersiz. Ortaçağ karanlığında bile gerçekleşen birçok savaşta ölen askerlerin takası için anlaşmalar yapılır ve “düşman” bile olsa ölüye saygı duyulup cenazesine zarar verilmezken, bugün Türkiye’nin yarattığı güncel “savaş” ahlaksızlığına tanıklık ediyoruz. Kürt’e yönelik uygulanan özel savaş politikalarının çoklu boyutları arasında şüphesiz “ölüye saldırı” da yer alıyor. Dirisine tahammül edemediği Kürt’ün ölüsünden bile intikam alan bir siyasi zihniyet ile karşı karşıyayız.   
 
Gömülme hakkı
 
Gerek dini inançlarda gerekse de hukuki anlamda yaşamını yitiren her insanın gömülme hakkı vardır. Bu hak yaşamını yitiren insana duyulan saygının temel göstergelerindendir aynı zamanda. Ancak son yedi yıldır Türkiye’de gömülme hakkı engellendiği gibi son üç yılda cenazelere yönelik saldırılar da artmış durumda.  
 
AİHM’den ‘özel hayata müdahale’ kararı
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bir cenazenin istenilen mezarlığa gömülmesinin engellenmesi üzerine yapılan başvuruyu karara bağlayarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 8’inci maddesinde düzenlenen “özel hayat ve aile hayatına müdahale” olduğuna hükmetti. Yine Ölüm Sonrası Hatırayı Koruma Doktrini ile Ölüm Sonrası Kişiliğin Korunması Teorisi de kişinin ölümden sonraki manevi haklarını korumaya yönelik olarak ele alınıyor.  
 
Ekin Wan şahsında kadın bedeni teşhir edildi
 
10 Ağustos 2015’te Muş’un Varto ilçesinde bir çatışmada hayatını kaybeden YJA-STAR’lı Kevser Eltürk’ün (Ekin Wan) cenazesi polislerce çıplak bir şekilde dijital medyaya servis edilmişti. Yaşamını yitiren Ekin’in bedeninin teşhir edilmesi kısa sürede Kürdistan ve Türkiye gündemine oturmuş, yükselen tepkiler üzerine Muş Valiliği yaptığı açıklamada, Ekin’in bedeninin teşhir edildiğini kabul ederek sorumlular hakkında soruşturma başlatıldığını duyurmuştu. Başlatılan soruşturma sonuç vermezken aradan geçen 7 yıla rağmen Ekin’in bedenini teşhir edenler hala cezalandırılmadı.
 
Cezasızlık cesareti doğurdu
 
Ekin’in faillerinin cezasız bırakılması üzerine 3 Ekim 2015’te Şırnak’ta Hacı Lokman Birlik’in bedeni yaralı bir şekilde zırhlı araca bağlanıp, sürüklenerek katledildi. Ekin’de olduğu gibi Hacı Lokman’ın failleri de cezasız bırakıldı.
 
Hatun Tuğluk’a saldırı
 
12 Eylül 2017’de Ankara’da yaşamını yitiren Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un yaşamını yitirmesinin ardından cenazesine yönelik yapılan ırkçı saldırı, Kürtlere yönelik tahammülsüzlüğün bir göstergesi olarak tarihe geçti. 13 Eylül’de dini vecibelerinin ardından Ankara’da İncek Mezarlığı’na götürülen Hatun Tuğluk’un cenazesine, mezarlıkta bir grup tarafından ırkçı saldırı düzenlendi. Saldırının ardından gömülen cenaze çıkarılarak memleketi Dersim’e gönderildi. Hatun’un cenazesi gerçekleşen saldırı üzerine Dersim’de defnedildi.
 
Faillere yine cezasızlık ödülü
 
Saldırının ardından faillerden Murat Alp’in gözaltına alındığı karakolda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile çekilen fotoğrafının dijital medyaya yansıması saldırının Süleyman Soylu’nun talimatıyla gerçekleşmiş olduğu düşüncesini akıllara getirdi. “Buraya Ermeni gömdürtmeyiz” diyerek cenazeye saldıran 19 kişi hakkında başlatılan soruşturma sonucunda Ankara Gölbaşı 2’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın ilk duruşmasında ise Süleyman Soylu ile fotoğrafı medyaya yansıyan fail Murat Alp tahliye edildi. Karar duruşmasında ise faillere, "hakaret" ve “inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasının engellemesi” suçlarından 10 ay 15 günden 4 yıl 8 aya varan cezalar verildi.
 
Bu durum hafızalara kaydedilirken, cezaevinde tutulan Aysel Tuğluk’un ise demans hastalığına yakalanmasına yol açtı.
 
Bir Dersimli Kürt: Aysel Doğan
 
Yine Kürt cenazelerine olan tahammülsüzlüğün güncel örneklerinden biri de Kürt siyasetçi Aysel Doğan. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla 1999 yılında Avrupa’dan Türkiye’ye 2’nci Barış Grubu üyesi olarak gelen Aysel Doğan, uzun yıllar kaldığı cezaevinde kansere yakalandı ve Almanya’da tedavi gördüğü hastanede 11 Mayıs’ta yaşamını yitirdi. Ardından Almanya’dan memleketi Dersim’e getirilen Aysel Doğan’ın cenazesine binlerce insan katıldı. Dersim’de Cemevinde yapılan dini vecibelerinin ardından gömülmek üzere mezarlığa götürülen Aysel’in cenazesine katılmak isteyen kitle polis tarafından engellendi. Kitleye saldıran polis aralarında HDP’li vekillerin olduğu çok sayıda kişiyi yaraladı. Kitlenin cenaze törenine katılması engellenirken, ortaya çıkan fotoğraf Kürt’ün ölüsüne bile yapılan zulmü resmetmiş oldu.
 
Yıllar önce söylemişti!
 
Yine gerçekleşen saldırı Aysel Doğan’ın, “Ölülerimizden korkuyorlar, şehitlerimizden korkuyorlar… Çünkü tarih burada yatıyor… Benim kemiklerim toprağa düştü. Doğru yerde, doğru zamanda, zulme karşı direnerek… Sorun, bir devletin bu kadar alçalmasıdır. Sorun, zulmün ve zalimin ‘dur’ dediği yere gelmesidir. Bu korkaklıktır ve bu korkaklığa bin defa lanet okuyorum. Senin gecen ve gündüzün hep bizim korkumuzla olacak. Ama biz asla korkmayacağız. Çünkü biz gökyüzünü ve yeryüzünü insanlığın yaşam alanına çevireceğiz” sözlerini hatırlattı.
 
Bodrumlarda yakıldılar
 
Yine cenazelere yapılan saldırının bir başka boyutu ise cenazeleri ailelere teslim etmemek ve olabildiğince kaçırmak. 2015-2016 yılları arasında Nusaybin, Cizre, Şırnak, Sur başta olmak üzere birçok Kürdistan kentinde ilan edilen özyönetim sonucunda başlayan sokağa çıkma yasakları sırasında İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre Şırnak’ta 288 kişi devletin askeri güçleri tarafından katledildi. Cizre’de iki evin bodrumunda onlarca insan diri diri yakılarak katledildi ve cenazelerinin çıkarılması dahi engellendi. Onlarca sivili katledenler ise yargı karşısına çıkmadığı gibi yargı kararları yargılanmaların önünü kapattı.
 
7 gün sokakta bekletilen bir Kürt’ün cenazesi
 
Yine bu sürecin hafızalara kazınan iki resmi ise Taybet İnan ve Cemile Çağırga idi. Şırnak’ın Silopi ilçesinde 19 Aralık 2015’te komşusundan evine dönerken vurularak katledilen Taybet’in (57) cenazesi 7 gün sokakta kaldı. Taybet’in katledildiğini gören eşinin kardeşi Yusuf İnan, Taybet’in yardımına koşarken vurularak katledildi. Yine Taybet’in eşi Halit İnan da yardıma koşarken vuruldu ve yaralı olarak kurtuldu. Taybet’in yardımına koşan herkesin hedef alınmasının yanı sıra katledilen bir Kürt kadının cenazesinin 7 gün boyunca sokak ortasında bekletilmesi tarihin utanç sayfalarında yer almış oldu. Taybet’in cenazesinin sokak ortasından alınmasına ancak 7 gün sonra izin verilebildi.
 
Buzdolabında bir çocuk!
 
7 Eylül 2015’te Cizre'deki evinin kapısının önünde vurularak katledilen 10 yaşındaki Cemile Çağırga, küçük bedeni üç gün boyunca derin dondurucuda bekletilen bir çocuk olarak hafızalara kazındı. Katledilen onlarca çocuktan biri olan Cemile’nin cenazesinin morga kaldırılmasına günler sonra milletvekillerinin girişimiyle izin verildi. Cenazesi çürümesin diye derin dondurucuya konulan Cemile’nin annesi Emine Çağırga, BBC Türkçeye verdiği bir demecinde olayı şöyle özetlemişti: “… Cizre'den de patlama ve silah sesleri geliyordu. Ne olup bittiğini görmek için kapının önüne çıkıp baktık. Birden bize de ateş edilmeye başlandı. Avluya kaçtık. Cemile önümde düştü, ben de üzerimize yağan kurşunlardan korunmak için Cemile'nin üzerine kapattım kendimi. Kalktığımda Cemile'nin yaralandığını gördüm. Bağırdım yardım istedim ama Cemile kollarımda can verdi. O gece kızımın cesedini koynuma alarak uyudum. Sabah saçlarına ve ellerine kına yaktım. Sonra onu yıkayıp kefenledik. Cesedi bozulmasın diye, kayınbiraderimin evindeki derin dondurucuyu getirip kızımı içine koyduk. Üç gün boyunca kızımın cesedini buzlukta beklettik. Daha sonra da milletvekilleri gelince cenazesini hastanenin morgunu götürdük."
 
Saldırılar kimsesizler mezarlığıyla devam etti
 
Özyönetim direnişinin ağır sonuçları cenazelere yönelimlerle kendini gösterirken sonrasında saldırıların gerçekleştiği bölgelerden çıkan cenazelerin kimsesizler mezarlığına defnedilmesi ise cenazelere yönelik saldırının başka bir boyutu olarak kendini gösterdi. Günlerce morgda bekletilen cenazeler ailelere verilmezken, yüzlerce cenaze kimsesizler mezarlığına gömüldü. 2015 ve 2016’dan bu yana onlarca cenaze hala ailelere teslim edilmedi. Bir kısmı kimsesizler mezarlığına defnedilen cenazelerin bir kısmının akıbeti ise bilinmiyor. Ailelerin tüm başvurularına rağmen aradan geçen yedi yılda çok sayıda kişinin cenazesi teslim edilmezken, cenazelerin bir kısmı ise uzun yılların ardından yürütülen mücadele sonucunda ailelere teslim edildi. Çok sayıda aile, yakınlarının cenazesini almak için verdiği mücadeleyi sürdürüyor.   
 
Cenazelerin gömülmesine tahammül edilmiyor
 
Yine cenazelere saldırı konusunun en güncel örneklerinden biri de HGP ve YJA-STAR’lıların cenazelerine yönelik yapılan saldırılar. Yaşamını yitiren HPG ve YJA-STAR’lıların cenazeleri ailelerine haber verilmeksizin veya ailelerin girişimlerine rağmen günlerce morgda bekletiliyor. Yanı sıra ailelerin mücadeleleri sonucunda teslim alınan cenazelerin gömülmesine izin verilmeyerek, cenazelere yönelik işkence devam ettiriliyor. Cenaze törenine katılım sağlanmasına da izin verilmez ve şiddetli müdahaleler yapılırken, kimi zaman cenazeler adeta ailelerden kaçırılarak defnediliyor.
 
Mezar taşlarından intikam!
 
Bir şekilde defin işlemi gerçekleşen Kürt cenazelerinin mezarlıkları tahrip edilerek, mevcut düşmanlık yeni bir boyuta ulaştı. Özelde son iki yılda çok sayıda Kürt savaşçının mezar taşları askerler tarafından kırılarak veya tahrip edilerek adeta taşlardan intikam alınmaya çalışıldı.  
 
Taşınan kemikler
 
Yine cenazelere yönelik bir başka tahammülsüzlük örneği ise Ekim 2020’de açığa çıktı. Bitlis’teki Garzan Mezarlığı’ndan çıkarılarak İstanbul’daki Kilyos Mezarlığı’nda kaldırıma gömülen 282 cenazenin tespit edilmesi, Kürt’ün kemiklerine olan tahammülsüzlüğün başka bir resmi olarak belleğe kazındı.  
 
Kemikler torbalarda teslim ediliyor
 
11 Nisan 2020’de Diyarbakır Adliyesi’nde HPG’li Agit İpek’in cenazesinin üç yıl aradan sona kargo ile annesi Halise Aksoy’a verilmesi ile Sur’da yaşamını yitiren Hakan Arslan’ın kemiklerinin 29 Ağustos’ta Diyarbakır Adliyesi’nde karton ile babası Ali Rıza Arslan’a verilmesi, Kürt cenazeleri ve kemiklerine yapılan son saldırılar arasında yer aldı.    
 
Kemikler üzerine kurulu festivaller!
 
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından katledilen yüzlerce insanın cenazesinin bulunduğu Sur’da “Sur Kültür Yolu Festivali” gerçekleştirmesi ise ölüye saygısızlığın son boyutu oldu. Ölüler üzerinden festival yapılması toplumda büyük eleştirilere neden olurken, devlet aklı bir kez daha kendini göstermiş oldu.  
 
Saldırılara karşı soluksuz direniş
 
Ölüler, cenazeler ve kemikler üzerinden devletin saldırıları devam etse de 90’lardan bu yana çocukları ve yakınlarının kemiklerini aramaktan bir an olsun vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri ile kayıp yakınları başta olmak üzere Kürtler mücadele serüvenine devam ediyor. 
 
Özel savaş politikalarını derlediğimiz dosya haberimizde devletin alışılmışın dışındaki saldırılara ev sahipliği yaptığını hatırlatırken, bunun karşısındaki soluksuz direnişi de görmüş olduk.
 
Bitti.