Kimyasala karşı ortak açıklama: Sessiz kalan herkes suça ortaktır!
- 10:54 19 Ekim 2022
- Güncel
DİYARBAKIR - Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’nde kullandığı kimyasal silahlara ilişkin yapılan ortak açıklamada konuşan DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, mücadelenin her zaman devam edeceğini belirterek, “Kürtler şimdiye kadar nasıl mücadele ettiyse, nasıl bunlara karşı özgürlük mücadelesinden vazgeçmediyse, bugün de vazgeçmeyecektir” dedi.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Tevgera Jinên Azad (TJA), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Kürdistan Komünist Partisi (KKP), Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’nde kullandığı kimyasal silahlara ilişkin Diyarbakır’da DBP Genel Merkezi Danışma Bürosu’nda basın açıklaması gerçekleştirdi.
‘Açıklamalarla yetinmeyelim’
Burada konuşan DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, Türkiye’nin Kürt halkını yok etmek adına her türlü yola başvurduğunu söyledi. Türkiye’nin son yıllarda kimyasal silah kullanımına hız verdiğini belirten Berdan, “Buna uluslararası kurumların izin verdiğini biliyoruz. Türkiye’nin kimyasal silahları bu denli kullanmasında diğer devletlerin de payı var. Öte yandan her dört parça Kürdistan’da yaşanan sessizlik buna sebep oluyor. Bununla birlikte uluslararası kurumların sessiz kalmasının da payı vardır. Sadece açıklamalarla yetinmemek gerekiyor. Eğer yetinirsek bizler de suça ortak olmuş oluruz” dedi.
Irak hükümetine çağrı
Berdan, Irak hükümetinin saldırılara sessiz kalmasına tepki göstererek, şu ifadeleri kullandı: “Irak hükümeti Türkiye’nin işgali ve kimyasal silah kullanımına karşı adım atmalı. Türkiye’ye engel olmalıdır. Herkes Kürtlere borçludur. Çünkü DAİŞ gibi bir örgütün yayılmasına engel oldu. Kürtleri denek olarak kullanıyorlar. Biz buna asla izin vermeyeceğiz. Saddam da Kürtlere yönelik kimyasal kullandı ama amacına ulaşamadı. Başûr halkı da bu katliama ses çıkarmalıdır ve alanlara inmelidir. Özgürlük mücadelesinde bedel verenlerin bu şekilde hedef alınmasına asla izin vermeyeceğiz.”
‘Saldırıları kabul etmeyeceğiz’
HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun ise AKP’nin 30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında karar altına aldığı “Çöktürme Planı” ile İmralı Adası’nda tecridi derinleştirdiğini ve savaş konseptini devreye koyduğunu hatırlattı. Remziye, “Dün basında çıkan görüntüler dört parça Kürdistan ve tüm dünyayı etkiledi. Hepimizin yüreği yandı. Ancak bizim bunu öfkeye dönüştürmemiz gerekiyor. Açıklanan bilançolara bakıldığında, son 6 ayda yaklaşık 3 bin kez kimyasal silah saldırısı gerçekleşti. Kürt halkı bu barbarlığı kabul etmeyecektir. Sakine Cansız, Nagihan Akarsel nasıl katledildiyse, bugün Başûr’da yapılanlar da bunun devamıdır. Bizler tüm dünyaya, Türkiye ve tüm Ortadoğu halklarına sesleniyoruz. Herkes katliama ses çıkarmalıdır. Kimse Kürt halkının çocuklarına bu şekilde yaklaşamaz. Bunu kabul etmeyeceğiz” dedi.
‘Kürt halkının mücadelesi haklı mücadeledir’
Dersim’de 1938 yılında gerçekleşen soykırımda da devletin kimyasal silah kullandığına dikkat çeken KKP Genel Başkanı Sinan Çiftyürek, kimyasal silahların, Kürt halkının özgürlük mücadelesini bitiremeyeceğini vurguladı. “Kürt halkının mücadelesi haklı bir mücadeledir” diyen Sinan, “Uluslararası örgütler, Kürt gençleri kendilerini DAİŞ’e karşı siper ettiği zaman nasıl alkışladılarsa, bugün kullanılan kimyasala karşı da ses çıkarmalılar” ifadelerini kullandı.
‘Herkes suçun ortağıdır’
Türkiye’nin kimyasal silah kullanma mazisinin uzun yıllara dayandığını belirten DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Kürtler üzerinde soykırım ve asimilasyon politikalarının sürdüğünü dile getirdi. Saliha, “Güney Kürdistan’da yaşanan kimyasal silah saldırıları, yüz yıllık savaş gerçekliğinin sonucudur. Onlarca defa Türkiye Kürtlerin özgürlüğünü yok etmek için kimyasal saldırıları denedi. Uluslararası hekimler heyeti, nükleer savaşın önlenmesi için rapor açıkladı. Bu raporda da kimyasal silahın kullanıldığına dair tespitlerde bulundular. Kimyasal silah kullanma mazisi için bir örnek. Bugün yine Türkiye, NATO’nun desteğiyle, uluslararası devletlerin sessizliğiyle, kamuoyunun, insan hakları mücadelesi yürütenlerin duyarsızlığından güç alarak, bu suçları işlemektedir. Hem destek sunanlar, hem duyarsız kalanlar, hem sessiz kalanlar bu suçun ortağıdır” sözlerine yer verdi.
‘Türkiye muhalefeti yaşananlara sessiz’
Kimyasal silahların defalarca kez kullanıldığı yönünde açıklamalar yapıldığına işaret eden Saliha’nın açıklamalarından satır başları şöyle: “Heyetlerin girişimlerine rağmen, buna karşı engellemeler, sessizlik, duyarsızlık, tam da bu silahların niçin kullanıldığının net ifadesidir. Heyetlerin Güney Kürdistan’a gitmesini engelleyen, kimyasala karşı maskelere el koyanlar, Güney Kürdistan topraklarını Türkiye’nin işgaline açanlar, onlarca askeri üssün oluşmasına yol açan KDP ve Barzani ailesi, bu suçun ortağıdır. KDP bunları yaparken, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte Kürdistan’a, özgür Kürt’e karşı tutumunu da sergilemektedir. Güney Kürdistan halkının ve siyasi partilerinin, dört parça Kürdistan’ın sesini yükseltmesi gerekiyor. Bu halkın evlatlarını vahşice katledenlere karşı, savaş suçlarını işleyen AKP-MHP faşist iktidarına karşı, Türkiye muhalefetinin sessiz kalması da kabul edilebilir değil. Bir taraftan bu vahşete sessiz kalanların, sonrasında hiç bir şey olmamış gibi Kürdistan’a gelip, Kürt halkından oy istemesi riyakarlıktır. Bunu da kabul etmiyoruz. Muhalefetin de görmeyen, duymayan bu duyarsızlığına karşı Kürt halkı cevap verecektir.
Halk evlatlarına sahip çıkacaktır
23 Ekim’de Erdoğan Amed’e geliyor. Bu kadar savaş suçu işleyen iktidarın başı olan Erdoğan, hangi yüzle Amed’e, Kürdistan’a geliyor. Erdoğan’ın Kürdistan’a, Amed’e gelmesini de Kürt halkı olarak istemediğimizi de ifade etmek istiyoruz. Savaşın fiziksel güçle, teknikle, kimyasalla ya da yasaklı silahlar kullanarak kazananı olmaz. Savaşı onurlu mücadele yürütenler kazanır. Bu kirli savaşı yürütenler de tarihin çöp sepetinde yerini alacaktır. Kürt’e karşı yıllardır aynı suç işleniyor. Dün Halepçe, Şenyayla, bugün Avaşîn, Zap, Metîna ve Güney Kürdistan topraklarıdır. Aynı zamanda Rojava topraklarıdır. Kürtler şimdiye kadar nasıl mücadele ettiyse, nasıl bunlara karşı özgürlük mücadelesinden vazgeçmediyse, bugün de kimyasal silaha karşı ortak mücadelesini yürütecektir. Bu halk evlatlarına sahip çıkacaktır.
Vahşete sessiz kalınmamalı
Bu halkın 50 yılık bir mücadele geleneği var. Bu 50 yıllık mücadelenin birikimi ve geleneği üzerinden bu halk özgürlüğünden vazgeçmeyecek. Halk iki gündür basında yayınlanan görüntülerin de hesabını soracaktır, özgürlüğüne sahip çıkacaktır. OPCW, WHO, BM, Avrupa Birliği’ne, sağlık örgütlerine, Lahey’e, buna ilişkin çalışma yürüten bütün kurumların kimyasal silah kullanımına dair girişimlerde bulunması gerekiyor. Eğer bu tarihi süreçte halen sessiz kalınıyorsa, bu kurumlar halen üzerine düşeni yerine getirmiyorsa, bu kurumlar kendi politikalarına ters düşüyorlardır. Bu kurumların acil kimyasal ve yasaklı silahlara ilişkin girişimleri olmalı. Buna sessiz kalmamalı. Bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin yaptığı insanlık suçudur. Kendine insanım diyen, yazarların, sanatçıların, uluslararası kurumların bu katliama, bu vahşete, bu yasakçı zihniyete sessiz kalmaması gerektiğini belirtiyoruz.
Her gün mücadelede olacağız
Kimyasal ve yasaklı silahlara karşı bizler her gün mücadelede olacağız. Bu vahşet insanlığa karşı uygulanıyor. Kürt halkı yıllardır insanlık, demokrasi ve özgürlük için mücadele yürüten bir halktır. Kürt halkı dün olduğu gibi bugün de mücadeleyi yürütecektir. Ama bu mücadeleyi birlikte yükselterek devam ettirmek gerekiyor. Her kesimin, demokrasiyi savunanlar, insanlık suçuna karşı sesini yükseltmesi gerekenler, bu suça ortak olmamak için birlikte mücadele etmelidir. Bu gündemle yarın birçok kentte açıklamalar yapılacak. Buna sessiz kalmaması gerektiğini, her kesimin, en başta Kürt halkının her yerde açıklamalara güçlü katılarak, buna karşı sesini yükseltmeli. Bizler hiçbir zaman bu savaş suçlarına, bu katliamcı zihniyete karşı sessiz kalmayacağız. Bu faşizmin istediği de sessizlik, korku yayarak kendini kurumsallaştırmaktır.”