Kürdistan’ı hedef alan özel savaş politikaları: Ölüm evine dönüşen cezaevleri

  • 09:01 19 Ekim 2022
  • Dosya
 
Öznur Değer
 
HABER MERKEZİ - Kürdistan’daki yaşamı hedef alan ve Kürtlerin imhasını amaçlayan özel savaş politikalarının en önemli ayaklarından birini cezaevleri oluşturuyor. Son bir yıl içinde 50’yi aşkın tutsağın yürütülen politikalar çerçevesinde yaşamını yitirmesi, bu belirlemeyi doğrular nitelikte.
 
“Bir köle olarak yaşamaktansa bir özgürlük savaşçısı olarak ölmeyi tercih ederim” demişti yıllar önce Yılmaz Güney. Tam da günümüz köleleştiren siyasi ve erk zihniyetine karşı meydan okuyarak yaşamlarını yitiren ve tutsak edilen on binleri, yüz binleri ve hatta milyonları tasvir ediyor bu söz. Özgürlük için mücadele eden ve bu talebini ısrarla haykıran binlerce tutsağın direniş alanına çevirdiği cezaevleri, Kürtlere yönelik devreye konan “özel savaş” politikalarının en önemli ayaklarından. Dün uyuşturucu ve fuhuş politikalarını işlediğimiz dosyamızın bu bölümünü ise cezaevi politikalarına ayırdık.
 
Ölüm evine dönüşen cezaevleri!
 
Özel savaşın kurumsallaştığı yerlerden olan cezaevlerinde son bir yılda 40’ı aşkın tutsak yaşamını yitirirken, yılın yalnızca bir ayında 7 tutsak cezaevinde katledildi. Özelde hasta tutsaklara yönelik ince bir politika halini alan uygulamalar sonucunda hasta tutsaklar tedavi edilmeyerek ölüme terk ediliyor. Adli Tıp Kurumu (ATK) ise siyasi iktidarın güdümünde, cezaevi koşullarını kaldıramayacak durumda olan hasta tutsaklara “Cezaevinde kalabilir” raporları vererek bu katliama ortak oluyor. Onlarca siyasi tutsak ATK’nin siyasi tutumu ile cezaevinde yaşamını yitirdi. Yine bu katliamların ortakları arasında büyük paydaya sahip olan bir kesimi ise cezaevi yönetimi oluşturuyor. 1 Ocak 2021’de yürürlüğe giren yönetmelikle oluşturulan, tutsakların “iyi hal durumlarını değerlendiren” İdare ve Gözlem Kurulları da kendilerine tanınan sınırsız yetki ile tutsakların ölüme sürüklenmesinde büyük bir paya sahip. Özelde ileri yaşta, hasta ve müebbet hapis cezası alan tutsaklar hakkında absürt gerekçelerle “iyi halli değil” değerlendirmesi yapan ve tahliyeleri engelleyen bu kurul kararları, cezaevinde tutulan siyasi tutsaklara yönelik uygulamaların en açık örneği.
 
Cezaevinde Kürt olmak 
 
Cezaevlerinde çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu tutsaklara dönük baskı sadece fiziki katletme şeklinde olmuyor. Tutsakların dilini, kültürünü yaşatması disiplin cezalarıyla karşılık bulurken, Kürtçe konuşmak ve yaşamak “fiili yasak”  halini alıyor. Tutsaklara, Kürtçe ezgiler eşliğinde halay çektikleri, zılgıt çaldıkları için disiplin cezaları veriliyor, bu disiplin ve hücre cezalarıyla tutsakların infazları yakılmaya çalışılıyor. Bu anlamıyla yalnızca “dışarıdaki” Kürt değil, cezaevinde bulunan Kürt de iktidarın “Kürt düşmanlığı”ndan nasipleniyor.
 
İmralı tecrit sistemi
 
Şüphesiz cezaevlerindeki özel savaş politikalarının başlangıç noktası olarak İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne dikkat çekmek gerekir. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 24 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulduğu İmralı’da hukuk normları hiçe sayılırken, en temel ve yaşamsal haklar da çiğneniyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının ihlal edildiği İmralı Cezaevi’nde Türk hukuk sistemi yeniden şekil aldı. Ve bu kapsamda PKK Lideri de adada bulunan diğer isimler Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım en temel hakları olan aile ve avukat görüşmelerini gerçekleştiremiyor. Ancak İmralı’da başlayarak tüm topluma yayılan tecrit siyaseti, direnen halklar tarafından teşhir edilmeye devam ediliyor.   
 
Hasta tutsaklar
 
İnsan Hakları Derneğinin (İHD) “2021 Yılı Türkiye Hak İhlalleri” raporuna göre, 2021 yılında cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısı 326 bin 243’e çıktı. Cezaevleri kapasitesinin 288 bin 798 olduğu belirtilen raporda, 326 bin 243 kişiden 12 bin 995 kişinin kadın, 2 bin 447 tanesinin ise çocuk olduğu kaydedildi. Rapora göre, cezaevlerinde 37 bin 445 tutsak fazlalığı bulunuyor. Yine veriler, cezaevlerinde 651’i ağır olmak üzere bin 517 hasta tutsak bulunduğunu ortaya koyuyor. 2021 yılında cezaevinde 57 kişinin yaşamını yitirdiğine dikkat çeken İHD, 2022 yılı içinde ise şimdiye kadar 62 kişinin hayatını kaybettiğini raporladı. Yaşamını yitiren tutsakların büyük oranı ileri derece rahatsızlıklarına ve cezaevinde yaşamlarını idame ettirememelerine rağmen ATK’nin “Cezaevinde kalabilir” şeklindeki raporları sonucunda tahliye edilmeyerek ölüme terk edildi.
 
Tedavi hakları engellenerek ölüme sürüklendiler
 
Tedavi hakları engellenerek ölüme sürüklenen kimi tutsaklar şu şekilde:
 
12 Kasım 2021: 33 yaşındaki Bangin Muhammed, İskenderun T Tipi Cezaevi’nde ağır hasta olduğu halde tedavisi yapılmadığı için hayatını kaybetti.
 
15 Aralık 2021: İzmir Aliağa Şakran T Tipi Cezaevi’nde 65 yaşındaki Abdülrezzak Şuyur ilerlemiş akciğer kanserine rağmen tahliye edilmediği için kaldığı hücresinde yaşamını yitirdi.
 
15 Aralık 2021: İHD'nin ağır hasta tutsaklar listesinde bulunan yazar Halil Güneş, Diyarbakır 2 Nolu Cezaevi’ndeki hücresinde hayatını kaybetti.
 
21 Ocak:  Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde hastalığı gerekçesiyle tek kişilik karantina hücresinde tutulan 70 yaşındaki Ramazan Turan, hayatını kaybetti.
 
30 Ocak: Bolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Mehmet Hanifi Bilgin, tahliyesine 5 ay kala yaşamını yitirdi.
 
2 Şubat: Ağır hasta tutsak Turgay Deniz (39), tutuklu bulunduğu Metris Cezaevi’nde fenalaşması üzerine kaldırıldığı Yedikule Göğüs ve Hastalıkları Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.
 
20 Şubat: Kırıklar F Tipi Cezaevi’nde bulunan ağır hasta tutsak 82 yaşındaki Yusuf Bekmezci, 47 gün kaldığı yoğun bakım ünitesinde yaşamını yitirdi.
 
11 Mart: Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Bedri Çakmak, cezaevinde mide kanserine yakalanmasına rağmen infazını tamamlamasına 1 yıl kala yaşamını yitirdi.
 
24 Mart: Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan kanser hastası 82 yaşındaki Abdo Baran, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
 
14 Ağustos: Elazığ 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde bulunan yüzde 96 engelli hasta tutsak 68 yaşındaki İbrahim Yıldırım, tahliyesine 10 gün kala hayatını kaybetti.
 
19 Ağustos: Urfa 2 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan ağır hasta tutsak 67 yaşındaki Bazo Yılmaz yaşamını yitirdi.
 
12 Ekim: Rize Kalkandere L Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Süphan Çabuk (34), rahatsızlanması üzerine kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.”
 
‘İntihar’ adı altında şüpheli ölümler
 
Tedavi hakları engellenerek ölüme sürüklenen tutsakların yanı sıra cezaevinde “intihar” olarak yansıyan şüpheli şekilde yaşamını yitiren çok sayıda tutsak var. “İntihar” veya “kalp krizi” denilerek ölümlerinin üstü örtülen bazı tutsaklar şöyle:
 
9 Aralık 2021: Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan siyasi tutsak Garibe Gezer, tecride alındığı süngerli odada yaşamını yitirmiş şekilde bulundu. İdare tarafından “intihar” ettiği ileri sürülen Garibe, gardiyanlar tarafından tecavüze uğramıştı. Dosyada önce gizlilik kararı alan savcılık daha sonra takipsizlik kararı vererek Garibe’nin ölümünün sorumlularını yargılamadı.
 
19 Aralık 2021: Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan siyasi tutsak Vedat Erkmen, kaldığı hücrede şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Cezaevi idaresi Vedat’ın “intihar ettiğini” iddia etti.
 
20 Mart: Iğdır S Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Sinan Kaya, şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.
 
22 Mart: Van F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Şervan Can Güder şüpheli şekilde hayatını kaybetti.
 
23 Mart: Elazığ T Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan 17 yaşındaki Umut Bulut, şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.
 
8 Mayıs: Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Yusuf Akmısır, şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.
 
15 Mayıs: Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Ferhat Doğan, şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.
 
11 Temmuz: Sakarya L Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu olan Meryem Serçe,  şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.
 
21 Temmuz: Diyarbakır 2 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Kadri Ekici, şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.
 
29 Temmuz: Batman M Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Taner Atmaca, şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.
 
15 Ağustos: Giresun Espiye L Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Mehmet Candemir (60), şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.
 
6 Eylül: Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan Emel Hacıoğlu şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.
 
İnfaz yakma politikası
 
Cezaevlerinde özel savaş politikası kapsamında yaygın şekilde görülen uygulamalardan biri de “infaz yakmalar”. Özelde tahliyesine az kalan veya müebbet hapis cezası alan tutsakların infazlarının yakılıyor olması, uygulamanın vahametini de gözler önüne seriyor. Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde tutulan çok sayıda siyasi tutsağın infazı cezaevi idaresi tarafından yakılırken, Bayburt M Tipi Kapalı Cezaevi Müdürlüğü, birkaçı dışında cezaevinde bulunan tüm kadın tutsakların infazını yaktı. Bayburt Cezaevi’nde infazı yakılan 12 tutsağın isimleri şu şekilde: Delila Roj Erkmen, Ayfer Başlığ, Gurbet Ceylan, Ela Kamış, Neslihan Çetin, Sevda Arcan, Sibel Kaya, Şehriban Akdere, Serfiraz Demirer, Gülsüm Koç, Mülkiye Doğan ve Fecriye Benek.
 
Hızını alamayan cezaevi tahliye edilenlerin de peşine düştü
 
Yine Bayburt Cezaevi idaresi tutsak olan 12 kadının infazını yakmakla birlikte farklı tarihlerde Bayburt Cezaevi’nden cezalarını bitirerek tahliye edilen yazar Leyla Saraç, Berivan Gürhan ve Gamze Demirbaş’ın da infazını yaktı. Leyla, Berivan ve Gamze, infazları yakıldığı gerekçesiyle farklı tarihlerde gözaltına alınarak yeniden tutuklanıp cezaevine gönderildi.
 
İnfaz yakmaya yeni kılıf
 
1 Ocak 2021 tarihinde “Gözlem Ve Sınıflandırma Merkezleri İle Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik”te yapılan değişiklik sonucunda cezaevlerinde oluşturulan İdare ve Gözlem Kurulları, yeni hak ihlallerinin önünü açarak beraberinde yeni işkence yöntemlerini getirdi. İdare ve Gözlem Kurulu, cezaevi müdürünün başkanlığında, gözlem ve sınıflandırmadan sorumlu ikinci müdür, idare memuru, cezaevi doktoru, psikiyatrist, psikolog, sosyal çalışmacı, öğretmen, başgardiyan ile kurum müdürü tarafından teknik personel arasından seçilen bir görevliden oluşuyor. Aldığı hapis cezasının yatarını bitirerek koşullu salıverilme hakkı tanınan siyasi tutsaklar, çıkarıldıkları kurul tarafından haklarında verilen “iyi halli değil” raporu gerekçe gösterilerek tahliye edilmiyor. Yine tutsaklara 12 Kasım 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanan “Hükümlülerin iyi hal değerlendirmesi objektif esaslara bağlanacak” hükmü yok sayılarak soyut, düşünceye dayalı sorular sorulup pişmanlık dayatılıyor.
 
Ya pişmanlık ya tutsaklık!
 
Birçok cezaevinde derin bir şekilde uygulanarak onlarca tutsağın tahliyesinin önünü alan bu uygulamanın en yoğun yaşandığı yerlerden biri Sincan Kadın Kapalı Cezaevi. Burada tutulan 9 tutsak, cezasını bitirdiği halde idarenin keyfi dayatmaları ve keyfi gerekçeleri sonucunda tahliye edilmiyor. Pişmanlık dayatması nedeniyle kurula çıkmayı reddeden, tahliye edilmesi gereken ancak absürt gerekçelerle tahliyesi aylardır engellenen 9 kadının ismi şöyle: Hanım Yıldırım, Rojdan Erez, Jiyan Ateş, Dilan Oynaş, Sedef Demir, Berrin Sarı, Mukkades Kubilay, Zeynep Bingöl, Sabite Ekici.
 
Bir mücadele intikamı: Aysel Tuğluk
 
Kürt kadın mücadelesine yönelik gerçekleşen saldırılar sonucunda tutsak edilen sayısız siyasetçiden bir olan Aysel Tuğluk, direnen Kürt kadınının güncel resmi. Annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine yönelik gerçekleşen ırkçı saldırının ardından iki yılı aşkın bir süredir demans hastalığıyla mücadele eden, cezaevi koşullarında giderek hastalığı ağırlaşan Aysel’in ATK raporlarıyla “işkence” altında tutulması, direnen kadından intikam alma “fırsatına” dönüştü adeta. Eşbaşkanlık sisteminin ilk uygulayıcısı olan Aysel, ardılları olan binlerce kadına “kadın özgürlük paradigması” çerçevesinde öncülük etti. Tam da bu misyonuyla hedef alınan Aysel, tedavi edilmeyerek cezalandırılmak isteniyor. Aysel’in durumu her geçen gün ağırlaşırken hala cezaevinde tutuluyor olması “Kürt” ve “kadın” düşmanlığının geldiği aşamayı gösteriyor. Yanı sıra aynı rahatsızlık gerekçesiyle 28 Şubat sanıklarından Çevik Bir’in tahliye edilmesi ise ikili hukuk sisteminin Kürtlere yansımasının bir örneği olarak karşımızda duruyor.
 
Tutsakların direniş meşalesi alevleniyor
 
Yalnızca bir kısmını sıralayabildiğimiz cezaevlerindeki özel savaş politikaları belirtilenlerin de ötesinde. Bir “düşman siyaseti” halini alan bu uygulamalara karşı tutsaklar yine de direnmekten geri durmuyor. 
 
Yarın: Cenazelere saldırı