Ama toprak barışı özledi, kadın da
- 09:08 17 Ekim 2022
- Kadının Kaleminden
Yaşam kadınla başladı. İlk üretendi kadın, eşit ve özgürdü insanlık. Kadın, yaşamın kuruluşundan kovularak toplumsal, siyasal, ekonomik yaşam erkeğin rengiyle boyandığından beri aralıksız savaşların tarihi başladı.
Aysel Tuğluk
Savaşın dili, duyguları, değerleri kültürü tüm dünyada hakim olmuşken yitirilen kadın, kaybeden ise barıştı. Acımasız savaşların yaşandığı coğrafyanın kadınları olarak özledik barışı. Yalnız biz mi özledik, toprak da özledi, tarihte. Ve en çok da kadın özlüyor. Yitirdiği sevgi ve adaleti barışla bulacağını biliyordu kadın. Özlemek yetmiyor. Savaşın katı kuralları vicdanları kuşatmışken, taşlaşmışken yürekler ve yaşam anlamını yitirmişken ve her yanımızı şiddet ve nefret kuşatmışken barış mücadelesine başlamak gerekiyordu. Gerekçelerimiz var, tarih, o gün, gelecek bizi buna zorluyordu. Kadın yüreğimiz kabul etmedi savaşı ve en büyük savaşı yaşarken coğrafyamız, barışı kurduk dünyamızda. Eşit özgür bir ilişkinin barışla kurulacağını gördükçe anladıkça barışı, hep barış için yürüdük. Biliyorduk ki kaba, zor, baskıya dayalı egemenlik; kimliksizleştirme ve köleleştirmeyi, kadını iradesiz ve güçsüz hale getirerek gerçekleştirdi.
Önce kadın vuruldu. Düşürüldü ve koyu bir karanlığa gömüldü kadın ve insanlık. Savaşın tarihi böyle yazılmaya başlandı. Savaşları birileri yazdı, sadece onu yaşayan olduk biz. Savaşın acı yüzü en çok kadını vurdu. Hiç yaratmadığımız savaşın bedelini ödememiz istendi bizden. Öderken bedelini savaşın, kin ve nefretin dünyamıza girmesine izin vermedik. Ve her yerde her alanda en güçlü barışı haykıran biz olduk. Acılarını yüreklerine gömdü analarımız. Daha çocuklarının mezarlarına ulaşamamışken onlarla buluşmayı barışta aradılar. Ve bir sevda gibi düştüler barışın peşine.
Barış yürüyüşü zorlu
Kimse yaşamasın istediler yaşadıkları acıyı. Ertelendi acılar barış için. Her şeye rağmen yüreklerini kirletememişti savaş. Onlar saflığı, yüceliği, kardeşliği kirli savaşlara bulaşmayarak korumuşlardı. Ve barış bilgesi, barış çığlığını yükseltirken ilk önce kadın duysun istedi bu sesi. Kirlenmemiş bilinçlerin, ruhların barışı anlayacağını biliyordu. Çağrı ilk kadına oldu. Ve kadın çağrıyı duydu, hissetti, anladı. Biliyordu barış yürüyüşü zordu. Ve en güçlü aydınlıklar en koyu karanlıklardan doğar gerçeğiyle bin yılların egemenliğine karşı özgürlüğün, cesaretin, sevginin ve adaletin sesi olması istendi kadından.
Büyük özlemlerin sesi olmak, basit yaşamla değil yüceltilmiş yaşamla başarılabilirdi. Barış ve demokrasiyi en çok gündeme getirmesi gereken bir güç olarak, yüceltilmiş yaşam, barış yaşamı uğruna korkunç bir kavganın göze alınması istendi kadından. “Acılar yaşayabilirsiniz, aç kalabilirsiniz, yalnız kalabilir siniz” dendi. Ama özgürlüğün böyle bir bedeli de vardı. Aşkın, sevginin, barışın önü böyle açılabilirdi ancak.
İnsanlığı özüyle buluşturma yürüyüşü
Ve başladı barış yürüyüşü bu kutsal topraklarda kadınla. Coğrafya özü olan barışı hissetti. Yıllardır savaş içinde yaşamış bir halkın güçlü barış yürüyüşüdür bu. Kadının barış yürüyüşü yitirilen insanlığı özüyle buluşturma yürüyüşüydü. Emek ve coşkuyla, cesaretle, özgüvenle ve bilimle devam edilmeliydi bu yolda. Yaşamın özgürce paylaşımı olan barışla, yitirilen kadını geri getirecekti. Yaşam ve kadın yaşam ve barış ilişkisi bu kadar iç içeydi. Savaşı bir kader olarak sundular ama kader değildi. Barış ise gerçekleşemez bir düş değildi. Unutmamızı istediler barışı. Ama toprak barışı özledi. Kadın da. Ve kök saldı barış çınarları bu topraklara. Ve barış bilgesi kadına barışı anlatmaya başladı bir kere.
Toprak da özledi, tarih de
Acımasız savaşların yaşandığı bir coğrafyanın kadınları olarak özledik barışı. Yalnız biz mi özledik? Toprak da özledi, tarih de. Ve en çok da kadın özlüyor. Yitirdiği sevgi ve adaleti barışta bulacağını biliyordu kadın. Özlemek yetmiyor. Savaşın katı kuralları vicdanları kuşatmışken, taşlaşmış iken yürekler ve yaşam anlamını yitirmişken ve her yanımızı şiddet ve nefret kuşatmışken barış mücadelesine başlamak gerekiyordu. Gerekçelerimiz var, tarih, gün, gelecek bizi buna zorluyordu. Kadın yüreğimiz kabul etmedi savaşı ve en büyük savaşı yaşarken coğrafyamız, barışı kurduk dünyamızda. Eşit, özgür bir ilişkinin bağlarının kurulacağını gördükçe anladıkça barışı, hep barış için yürüdük. Biliyorduk ki kaba, zor, baskıya dayalı egemenlik, kimliksizlikleştirme ve köleleştirme, kadını iradesiz ve güçsüz hale getirerek gerçekleşiyordu.
Çağrı ilk kadına…
Ve barış bilgesi, barış çığlığını yükseltirken ilk önce kadın duysun istedi bu sesi. Kirlenmemiş bilinçlerin, ruhların barışı anlayacağını biliyordu. Çağrı ilk kadına oldu. Ve kadın çağrıyı duydu, hissetti, anladı. Biliyordu barış yürüyüşü zordu. Ve en güçlü aydınlıklar en koyu karanlıklardan doğar gerçeğiyle bin yılların egemenliğine karşı özgürlüğün, cesaretin, sevginin ve adaletin sesi olmaya başladı bir kere.
* Aysel Tuğluk’un 25-31 Ağustos 2001 tarihinde Yedinci Gündem'de çıkan yazısıdır.