Meral Danış Beştaş: Büyükelçinin bu siyasi cinayetteki payı nedir?
- 12:30 12 Ekim 2022
- Siyaset
ANKARA - HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Bağdat Büyükelçisi Ali Rıza Güney'in Nagihan Akarsel katliamına yönelik itirafını anımsatarak “Büyükelçinin bu siyasi cinayetteki payı nedir? Bu konuda açıklama yok. Komşu ülkelerin topraklarını cinayet işleyecek saha olarak arka bahçe olarak görüyorlar” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, gündemdeki gelişmelere dair Meclis’te basın toplantısı düzenledi.
‘Tarihi bir cezasızlık politikası var’
İzmir’de Onur Gencer tarafından katledilen Deniz Poyraz’ın bugün görülen duruşmasında yaşanan arbedeye değinen Meral, duruşma salonunda kitleye polisin biber gazı sıkmasının kabul edilemez olduğunu belirtti. Meral, “Deniz Poyraz’ın ailesi bu davada mağdurdur, müştekidir müdahildir. HDP bu davanın müdahilidir. Bu yapılan tabi ki müdahil makamına yapılmıştır. Yani katledilen tarafa hem mahkeme tarafından hem katil tarafından. Maalesef benzer tüm olaylarda olduğu gibi bu olayda da katil korunuyor. Bu konuda tarihi bir cezasızlık politikası var” dedi.
‘Katliam siyaseti mahkeme salonuna geldi’
Meral, bugün mahkemede failin dehşet verici bir şeyi gündeme getirdiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: “ Katil Onur Gencer, kapatma iddianamesinde ‘benim bu cinayeti neden işlediğim yazılıyor’ kapatma iddianamesini getirin dedi. Bu azmettirenleri aslında ilan etmektir. Biz hep şunu söyledik, partinin il binasının içine girip bir arkadaşımızı katleden zihniyet o tetiği çeken el gücü iktidarın söyleminden ve yürüyüşünden alıyor dedik. Onlardır bunu azmettiren dedik. Bu kutuplaştırıcı ve nefret dili artık insan öldürmeye kadar vardı dedik. Hakkımızda yalan asılsız iftiralarla hazırlanan iddianamelerden ve siyasi belgelerden biri kapatma davası katliama sebep oldu. Bu yine katilin sözüdür ‘orada kim olsaydı öldürürdüm Deniz Poyraz vardı’ dedi. Dava cuma gününe ertelendi ve dava yeri de değiştirildi Şakran’a aktarıldı. Biz bugün yaşananların, yargının içinde bulunduğu durumun, HDP’ye saldırıların amacını ve sonuçlarını, iktidarın bütün bunları onayladığını ve desteklediğini, katliam siyasetinin mahkeme salonlarına kadar geldiğini söylemek istiyorum.”
9 Ekim eylemlerine yönelik polis şiddeti
9 Ekim PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük komplonun 24’ncü yıl dönümünde Hakkari’nin Yüksekova ilçesine açıklama yapmak isteyen kitleye saldıran ardından HDP’li milletvekili Habip Eksik’in ayaklarının kırıldığını anımsatan Meral, saldırıda “insan öldürmeye” tam teşebbüs filinin bütün unsurlarının bulunduğunu kaydetti. Meral, “Hukuken yapabilecekleri her şeyi yapıp kişi ölmemişse tam teşebbüs hali vardır. Bu herhangi bir adli olayda olsaydı, Ankara’nın İzmir’in İstanbul’un sokaklarında 20-30 kişi bir şahsa saldırsaydı, ayaklarını üç yerden kıracak kadar linç etseydi, kafasına coplarla vursaydı şu anda o saldırganlar ‘insan öldürmek ‘suçundan içerde tutuklu olurdu. Herhangi bir olaydan bahsediyorum. Trafik kazası bile olsaydı kasıt var mı yok diye tutuklanmış olurdu. Ne oldu? Vekilimiz şu anda hastanede, bacağında üç kırık, ameliyat edildi ve tedavisi aylarca sürecek. Daha ne olacağını bilmiyoruz? Kalkabilecek mi? Yürüyebilecek mi? bilmiyoruz. Sonuç ne? İçişleri Bakanı daha doğrusu suç işleri bakanı çıkıp açıklamanın demokratik siyaset olmadığını iddia etti” diye belirtti.
Neyin suç olduğuna iktidar karar veremez
İçişleri Bakanı ve Hakkari Valiliğin 9 Ekim’i kınamanın suç olarak ilan ettiğini kaydeden Meral, şöyle devam etti: “Bir protesto hakkını suç ilan etti. Biz size mi soracağız. Hangi açıklamayı yapacağımızı neyi konuşacağımızı, nasıl siyaset yapacağımızı kime soracağız? Biz bir partiyiz parti olarak siyasetimizi söylemimizi belirleyeniz. Bizi denetleyecek olan tek makam var o da halktır. Biz seçimlerde o sandıklara girip girmemeye göre değerlendiririz siyasetimizin doğruluğunu. Bunu belirleyecek bir bakan tanımıyoruz. Kabul etmiyoruz. 9 Ekim’e gelince evet 9 Ekim uluslararası bir iş birliğidir. Evet, 9 Ekim, Uluslararası bir komplo günüdür. Evet 9 Ekim Kürt meselesinin çözülmemesi için, uluslararası güçlerin Türkiye’nin de içinde bulunduğu, ABD’nin de içinde bulunduğu birçok uluslararası organizasyonun ve devletin içinde bulunduğu bir operasyondur. Bunun biz bugün söylemiyoruz ki. Biz bunu 24 yıldır söylüyoruz neyin suç olduğuna iktidar karar vermez.
Hakkari Valiliğine: Nereye kaçacaksın
Ceza yasaları, bağımsız tarafsız yargı karar verir. Biz 9 Ekim’i protesto ediyoruz ve etmeye de devam edeceğiz. Bunu kimseye sormuyoruz. Siz bunun suç olduğunu mu düşünüyorsunuz? Olur ya, bunun yetkilisi var. Mahkemeler var, savcılar var. Tutanak tutarlar, gerekirse her mimiğimize fezleke düzenleyen savcılar gidip gerekeni yapsın. Sen vekil mi öldüreceksin? Geçmişte vekilimiz de öldürüldü. Mehmet Sincar. Öldürmekten lince geldik. Aynı noktaya geri geldik. 9 Ekim uluslararası bir işbirliği ve planla bir düzenekle, Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinin önünün açılması amacıyla Suriye’den çıkartılmasıdır. Barışın egemen olmasını istemeyenler, çözümü istemeyenler, Kürtlerin bir şekilde eşit ve özgür yurttaşlık talebini karşılanmasını istemeyenler, Ortadoğu’yu kendi arka bahçesi olarak görenlerin bir komplosudur. Kınıyoruz. Bin kere daha kınıyoruz. Buna Soylu, siz kınayamazsınız diyemez. Biz kınarız. Varsa bir mekanizma, hukuk devleti demokratik bir düzen olsaydı gereği yerine getirecekti. Hala tek bir polis hakkında soruşturma yok. Hala tek bir polis tutuklanmadı. Öldürmeye teşebbüsten söz ediyorum. Basit bir suçtan değil. On binlerce insanının oy verdiği bir vekilin öldürülmek istenmesinden söz ediyorum. Kameralar yok, biz suçlanıyoruz. İşte bu AKP’nin Türkiye’yi getirdiği tablodur. Tabii biz şunu yine söyleyelim. Vali bey, 8 ay kaldı gitmene. Nereye kaçacaksın? Gerçekten cevabını bekliyoruz. Dosyalar tek tek açılacak. Nereye gideceksin, kalacak bir yer bulacak mısın? Biz bunun karşısında yürümeye devam edeceğiz. Direnmeye, mücadele etmeye devam edeceğiz.
Kırılan kemiklerimiz bile önünüzde eğilmeyecek
Dimdik ayaktayız HDP kurullarıyla tabanıyla her yerde dimdik ayakta olmaya mücadele etmeye devam edecek. Kırılan kemiklerimiz bile sizin karşınızda dimdik duracak., Siz ezilip gideceksiniz ama o kemiklerimiz asla önünüzde eğilmeyecek. Torbaya koyduğunuz kemiklerde kırdığınız kemiklerde dimdik ayakta duracak.
Nagihan Akarsel’in katledilmesi
Nagihan Akarsel nerede katledildi? Federe Kürdistan Bölgesinde Süleymaniye kentinde. Genç bir kadın bir gazeteci, akademisyen ömrünü kadın mücadelesine adanmış bir akademisyen bir suikaste uğradı, katledildi. Niye Türkiye’yi ilgilendiriyor? Çünkü Türkiye vatandaşı, burada yaşadı. Gazetecilik yaptı. Hangi sebeplerle oraya gitti, elimde bir dosya yok. Ama Türkiye vatandaşı olduğu ve buradan gittiği sabit. Daha önce Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçi katledildi Türkiye vatandaşı. Bunun MİT bağlantısına dair ses kayıtları çıktı. Bir sürü, çarşaf çarşaf bilgi çıktı Türkiye ile ilgili. Türkiye de soruşturma açtı. Ankara’da Cumhuriyet Başsavcılığında gizliliği devam eden bir soruşturma dosyası bulunuyor. 10 yıldır bir gelişme yok açıklama yok.
Türkiye adına cinayet işliyoruz diyor
Mehmet Zeki Çelebi yine Süleymaniye’de katledildi silahlı saldırı sonucu. Orada da ses kayıtları ortaya çıktı ve MİT bağlantısı olduğu iddia ediliyor. Bu bağlantıları yan yana getirmenizi rica ediyorum. Bu dosyalara ilişkin şöyle bir durum var. Bunların hepsi suikast hepsi siyasi cinayet bunu sadece biz söylemiyoruz. Bunu Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Ali Rıza Güney söylüyor. Nasıl bir akıl tutulması bu kadar korkunç bir suçu itiraf etmek. Gerçeklikten kopmuş durumdalar. ‘Operasyonları sınır gözetmeksizin yaparız diyor. PKK odaklı ve PKK ile iltisaklı olan odaklar hedeftir’ diyor. Türkiye devleti adına cinayet işliyoruz diyor. Ben dışarıda dünyanın neresinde olursa olsun insan öldürüyorum diyor. bunu savunuyor değil mi? Ben yanlış yorumlamıyorum. Bu itiraftır, tehdittir, yasadışıdır. Aynı zamanda uluslararası hukuk ilkelerini yerle bir etmektir. Bu suikasti büyükelçi açıklaması ile sahiplendi mi? Soruyorum kendisine buradan. Hangi bilgilere sahiptir? Bu cinayeti kim işledi? Hangi bağlantılarla işledi? Büyükelçinin bu siyasi cinayetteki payı nedir? Bu konuda açıklama yok. Komşu ülkelerin topraklarını cinayet işleyecek saha olarak arka bahçe olarak görüyorlar.
Büyükelçiden cinayeti sahiplenmesi konusunda bir izahat istendi mi?
Hakikaten kabul edilebilir, izah edilebilir bir yanı yok: Bu suikast Türkiye’nin bilgisi dahilinde mi işlendi yanıt istiyoruz. Değilse neden büyükelçi sahiplendi? Buna da yanıt istiyoruz. Dışişleri Bakanı konuşmadı. Büyükelçiden bu cinayeti sahiplenmesi konusunda bir izahat istedi mi? bu cinayeti sahiplenmesi konusunda? Yoksa bakanlığın da mı bilgisi var? Mevlüt Çavuşoğlu’na soruyoruz. Büyükelçinin bir kadın akademisyenin bir eski gazetecinin öldürülmesi sahiplenen bir yerden konuşmasına dair acil bir açıklama istiyoruz. Öldürme meselesine gelince devletler yargı olmadan insan öldüremezler. Devletlerin öldürmesinin tek bir meşru alanı vardır. İdam cezası olan ülkelerde mahkemeler idam cezası verir. Hukuk içinde uygulanır. Türkiye'de idam cezası yok. AHİS ek protokollerine göre o artık kabul edilmiyor. Peki nedir? Diyelim ki merhum Akarsel ya da başka biri, Türkiye dışında Türkiye ne yapacak? Kendisine karşı suç işlendiğini düşünüyorsa, iade isteyecek. Bunun yolları var.soruşturma açacak, dava açacak. Bütün bu hukuksuzluğa rağmen bunu söylüyorum.
Çiller’in elinde olduğu gibi suikast listesi mi var elinizde?
Bütün ülkeler ülkelerinde var ya da yok iade anlaşmalarını biliyorlar. Türkiye’den giden milyonlarca insanı, herkes öldürülecek mi diyecek. Türkiye’de herkes terörist ilan ediliyor. Terörist olup olmama arasında çok ince bir sınır kaldı artık. Muhalifseniz teröristsiniz, iktidardan yana iseniz makbulsünüz. Bu açıklama derhal izah gerektiren bir açıklamadır. Soruyorum, daha kaç kişiyi öldüreceksiniz? Çiller’in elinde olduğu gibi suikast listesi mi var elinizde? Büyükelçinin açıklamasına göre Nagihan Akarsel cinayeti bir yargısız infazdır. Adaletin ve hukukun olduğu devletler suikast yapmaz, yargılar. Bu devlet olmanın gereğidir.
Bu cinayet uluslararası bir suçtur ve yargılanmayı gerektirir
Diğeri de 90'ların faili belli cinayetleri şimdi AKP MHP eliyle devam ettiriliyor. Bu uluslararası ceza mahkemesi statüsüne göre uluslararası bir suçtur ve yargılanmayı gerektirir. Eskiden OHAL valileri vardı cinayetleri sahiplenen şimdi büyükelçiler OHAL valilerin yerini aldı. Bu cinayetin de takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz.
Sansür yasası
Meclis gündemine gelecek olursak sansür yasası muhalefetimize rağmen devam ettiriliyor. Ucube bir yasa, elle tutulur hiçbir yanı yok. Ana akım medyayı ve yandaşı fotokopicisi haline getirdi AKP. Basını böyle görüyor. Nefessiz bırakma yasası, susturma yasası. Hakikaten bu yasayla halktan gerçekleri yolsuzlukları, rüşvetleri, dolandırıcılıkları, üçer beşer maaşları saklamak için getirdiler. Muhalif gerçek basın bunları yazıyordu. Gerçek basın hakikatin peşinde olmasaydı, biz Ruhsar Pekcan’ın bakanlıkta neler yaptığını bilmeyecektik. Zehra Taşkesenlioğlu'nun bilmeyecekti çete mafya bağlantılarını bilmeyecektik. Bunlar yazılamayacak. Kadın katilleri yargılanmayacaktı. Sosyal medyada hashtag’ler basınç uygulanmasaydı bunları bilmeyecektik. İşte bu teklifle basın özgürlüğünü mutlak anlamda bitirme yasası olarak planladılar. Türkiye basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 149’uncu sırada. Hala bu rakamdan utanması gerekenler sansürü dayatıyorlar.
Yıkım ekibi
Bir torba yasa var yine ucube bir yasa. Seçim çalışmaları başladı bu torba yasalarla devam edecek. Tek adam rejiminin yansımalarını görüyoruz. Müjde diye 2 bin liralık icra takiplerini düşüreceğiz diyorlar. Ben utandım okurken utanması gerekenler yerine ben utandım. iki bin borcu var diye icralık olmuş vatandaş. Bunu affedeceğim diye müjde veriyor. Onu icralık yapan sensin, bu bir af filan değil. Sen yandaşlarına milyon dolarlar transfer ederken, iki bin lira için vatandaş icra takibi ile uğraşıyor bunu müjde diye veriyor Tabi ki gerçek bir çözüm yok. Tabi ki yandaşlara sunulan paketlerin açıklanmasını istiyoruz. Sayıştay raporlarında çarşaf çarşaf yayınlandı. Kaç kişi bunları öğrenebildi? Bir sansür var. AKP yandaşları dışında borçlu olmayan var mı biliyorum. Borcu olmayan yok. Yandaş değilsen korumuyorsan, hepimizin borcu var bu enflasyon ve pahalılık dışında ama yandaşların yok. Tarihin en büyük borç batağını yaşıyoruz.
Sorunun temeli Alevi inancının yok sayılmasıdır
Son olarak Alevi meselesinde sözde bir açılım yapılıyor. Yeni bir başkanlık kuracaklarmış. Bu mesele Türkiye’nin tarihsel haksızlıklardan bir tanesi. Bir kere Alevi sorunun temelinde inanç kimliklerine dair tüm yurttaşlık hakları alıkonularak, eşit yurttaşlık ilkesinin uygulanmadığı tek tipçi yönetim anlayışıdır. Sorunun temeli de Alevi inancının yok sayılmasıdır. Burada AKP öncesine dayanıyor bu sorun. Ama AKP’de bunu çok maharetli bir şekilde yok saymayı devam ettirmiş, kutuplaştırmayı derinleştirmiştir. Bir nefret öznesi olarak Alevi kimliğini kullanmıştır.
Dedelik hala yasaktır, dedeliği yasaklamak, Aleviliği yasaklamaktır
Geçmişe gitmek istiyorum. 1924 yılında tekke ve zaviyeler kanunu adı altında Alevilerin kutsal makamlarına el konuldu. 98 yıl önce. Hepsi kapatıldı. Yasaklandı. Aynı kanunla alevilerin inanç önderlikleri yani dedelik yasaklandı. Bu kanun hala yürürlükte ve hala dedelik yasaktır. Bunu yasaklayan zihniyet çok iyi biliyor dedeliği yasaklamak cemi yani Alevilerin bir araya gelmesini yasaklamak anlamına geliyor. Cemi yasaklamak aleviliği yasaklamaktır. Bugün Alevilik devlet tarafından kuruluşundan bu yana yüz yıldır yasaklanmış bir inançtır. Hiç bir iktidar bu kanunu kaldırmamıştır değiştirmemiştir kimse dokunmuyor ama değiştirmemiştir. Alevi çalıştayı yapanlar günlerce tartışmalar yapılmamış gibi alevileri folklorik halk oyunu ekibi gibi ele alıyor. Bu bir inanç topluluğu, milyonlarca alevi var bu ülkede. Kültür bakanlığında bir başkanlıkla temsil edilmesi müjde olarak veriliyor. İnanılmaz bir şey, büyük bir hakaret bu. Kültür turizm faaliyeti olarak görüyorlar. 2 Kürt bakanla Kürt sorununu çözmüşlerdi ya, onlarda kürtlüklerini kabul etmiyorlar. Kürtlüklerini kabul etseler bakan olamazlardı, Kürtler her şey olabilir ama Kürt olamaz. Şimdi de cemevi başkanlığı ile alevi sorununu çözdük diyorlar. Bu başkanlık ancak ve ancak Aleviliği inkar başkanlığı olabilir. Bunu da söyleyeyim. Alevilerin bu ülkenin temel dinamiklerinden biri olduğu hakları ve talepleri olduğunu, bunun karşılanması için 10 yıllardır bir mücadele yürütüldüğü bunun sulandırıldığını, yok sayıldığını, bu düşüncenin tekçi inkarcı ve asimilasyoncu olduğunu ve böyle değerlendirdiğimizi ifade etmek istiyorum. Alevilerin talepleri kesinlikle yasal güvenceye alınmalıdır.
Alevi katliamlarına ilişkin Hakikat Komisyonu kurulmalı
Cemevlerine statüsü tanınmalıdır. Anayasal güvenceye alınmalıdır. İkincisi alevi inancına ait mekanların envarterinin çıkarılması ve tarihi öneme sahip mekanların koruma altına alınması gerekiyor. Alevilere yönelik her türlü asimilasyon politikasına son verilmesi gerekiyor. Alevilerin doğasının, coğrafyasının HES projeleriyle tahrip edilip hafızasızlaştırılmasına son verilmelidir. Alevilere yönelik kamuda işe alımlarda uygulanan ayrımcılık son bulunmalıdır. Alevi bilmem kim de memur var diyorlar. Bunu hiç açmayalım, kaybedersiniz. Alevilerin üst düzey makamlara alınmadığını biliyoruz. Son olarak Koçgiri, Dersim, Maraş, Çorum ve Sivas gibi geçmişte yaşanan alevi katliamlarıyla ilgili ayrı ayrı hakikat komisyonları kurulmalı, gizli arşivler açılmalı ve dava süreçleri yeniden ele alınmalıdır. Alevi inancına mensup insanların kendi anadillerinde ibadet imkanları sağlanmalıdır.”