10 Ekim’in ardından 7 yıl: Susma değil isyan zamanı

  • 09:04 9 Ekim 2022
  • Güncel
Melek Avcı
 
ANKARA - Ankara Garı’nda 10 Ekim 2015’te gerçekleşen ve 103 kişinin katledildiği bombalı saldırının üzerinden 7 yıl geçti. Avukat Mehtap Sakinci Coşgun, “Davanın sahiplenilmesini istiyoruz. Katledilenlerin aileleri ve yoldaşları yalnız bırakılmasın. Sadece yıldönümlerinde değil, her zaman hatırlayalım, unutmayalım” dedi.
 
Ankara Garı’nda DAİŞ üyesi iki canlı bombanın 10 Ekim 2015’te gerçekleştirdiği bombalı saldırının üzerinden 7 yıl geçti. DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği, TMOBB ve HDP’nin de aralarında bulunduğu pek çok sivil toplum örgütü ve siyasi partinin çağrısıyla Ankara Tren Garı önünde düzenlenen Emek, Barış, Demokrasi Mitingi’ne yönelik gerçekleşen saldırıda olay günü 100, daha sonra aldığı yaralar nedeniyle tedavi altındayken 3 kişi olmak üzere 103 kişi katledildi.
 
Geçen 7 yılda gelinen nokta ise, binlerce ihbara rağmen harekete geçmeyen iktidarın kolluk kuvvetlerine tek bir soruşturma açılmaması ve firar eden sanıkların boş sandalyelerinin önünde ailelerin verdiği mücadele oldu. Katliamda eşini kaybeden ve 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Başkanı Mehtap Sakinci Coşkun, geçen 7 yılı anlattı.
 
‘Yıllardır kamusal sorumluluk işletilmiyor’
 
Bu geçen 7 yılın zamansal karşılığı olsa da katliamın daha dün gibi yaşadığını belirten Mehtap, gelmeyen adaletin 7 yıllık süreçte her geçen yılda aileleri biraz daha umutsuzluğa sürüklediğini söyledi. Mehtap, “Aileler olarak hiçbir zaman vazgeçmedik ve adalet isteme iradesi her geçen gün dayanışmayla daha da büyüdü.  Ama bu ülkede maalesef bu konjonktürde kazanımlarımız hiçbir zaman çok ciddi boyutta olmadı. Kötü başlayan bir soruşturma süreci, devamında kötü bir mahkeme sürecine evrildi. Tutuklu sanıklar yönünden verilen kararlar geçtiğimiz ağustos ayında onaylanarak deyim yerindeyse jet hızıyla ilk derece mahkemesi kararı noktasında sabitlendi. Anayasa Mahkemesi'ne dair taleplerde bulunduk ama Anayasa Mahkemesi sürecinin de nasıl sonuçlanacağını bilemiyoruz. Yıllardır kamusal sorumluluğun işletilmesine dair talep ve şikayetlerimizin takipsiz bırakıldığı, soruşturma izinlerinin kamu görevlileri yönünden verilmediği bir davada Anayasa Mahkemesi’nden hak ihlali noktasında hala bir sonuç bekliyor durumdayız” ifadelerini kullandı.
 
‘Daha fazla sahip çıkılmalı’
 
Mehtap, bu sürecin sadece geride kalanların sorumluluğu üzerinden işletildiğini, kamu vicdanında da yer edinmiş olmasına rağmen çoğu zaman mahkeme salonlarını dolduramadıklarını belirtti. Mücadele için direncin çok önemli olduğunu söyleyen Mehtap, "Buradaki direncin temel kaynağında yaşam hakkını çok kötü bir şekilde kaybetmiş, 103 insanın ailesinin ve bedensel bütünlüğü, psikolojik bütünlüğü sarsılmış yaralı arkadaşlarımızın manevi desteği var. Yakınlarımızı kaybettik ve onları toprağa gömdük. Sadece eli toprağa dokunan insanların bu sürecin öznesi ve neferi olmaya çalıştığını görüyoruz. Yas tutma sürecini bir kenara bırakıp aileler bu mücadelenin içinde her geçen gün biraz daha çırpınıyor. Davamızın daha fazla sahiplenilmesini umuyoruz” diye konuştu.
 
‘Tüm barış bileşenlerinin canına kastedildi’
 
Kayıplarını geri getiremeyeceklerinin farkında olduklarını belirten Mehtap, mücadele süreçlerinin yalnızca dayanışmayla yükseltilebileceğini ifade etti. Mehtap, şunları kaydetti: “Bu ülkede, yani Ortadoğu ülkesi olan Türkiye'de gerçekten hak mücadelesi vermenin ne denli zor olduğunu da öğrenmiş olduk. Her sene tekrar ediyoruz, dayanışmanın daha fazla büyümesi, taleplerimizi yüksek sesle dile getirme ve her şeyden önce bu katliamın unutulmaması sözünün yerini bulması için bir şeyler yapılmalıdır. Sürecin yalnızca aileler üzerinden yürütülüyor olması ve ya bunu böyle görmek ya da sadece yoldaşlarının üzerinden götürülüyor gibi yansıması bu sürece büyük haksızlıktır. Çünkü sadece bizim değil bu ülkedeki emek ve demokrasi bileşenlerinin tamamının canına kastedilmiş bir katliamdan söz ediyoruz. O nedenle emeği kutsal gören, barışın gerçekten talepçisi olan, katliamları karşı çıkan ve katliamlara ‘dur’ demek isteyen herkesin Ankara Katliamı’nın hesabını sorması gerekir. Herkesin sesimize ses olması gerekir.”
 
‘Seçimden seçime hatırlanan bir katliam olmaktan çıksın’
 
84 ayda büyük bir mücadele ile sürecin işletildiği ve belli bir noktaya getirildiğini dile getiren Mehtap, bundan sonrasında faillerin cezalandırılması ve hesap sorulması için mücadelenin daha da büyütülmesi gerektiğinin altını çizdi. Seçim arifesine girildiğini ve birçok tartışmanın bu kapsamda yürütüldüğünü söyleyen Mehtap, “Seçim sürecinde kucaklayacağımız çok fazla kaos da olacaktır. Bundan önce ise biz seçimden seçime hatırlanan bir katliam olmasını istemiyoruz. Haziran-Kasım 2015 dönemine dair siyaseten söylenen pek çok söz oldu ve siyasetten de söylenecek pek çok şey var ama sadece seçim geldiği zaman 10 Ekim Katliamı’nın vahametini tartışıyor olmak açıkçası hem bize hem yaşamını yitirmiş insanlara hem bu konuda hala bedel ödemeye devam eden emek, barış ve demokrasi bileşenlerine de haksızlık olur. O yüzden 10 Ekim Katliamı’nı sadece yıldönümlerinde değil; Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde duruşmaları, devam eden yargılamaları takip ederek de hatırlayabilir ve hatırlatabiliriz. Bize gelmeyen adaletin hiç kimseye gelmediği bir yerde duruyoruz ve yine 7 yıl öncesinde de sözün bittiği noktadaydık. Susmanın değil konuşmanın, isyan etmenin, öfkemizi verimli olarak kullanmanın ve bu sürece dair verdiğimiz sözleri tutmanın zamanı” diye konuştu.