Tutsak kadınlar: Kulaklarda o üç anlamlı kelime kaldı ‘jin, jiyan, azadî’

  • 09:15 8 Ekim 2022
  • Güncel
Dilan Babat
 
ANKARA - Sincan Cezaevi’nden politik tutsak kadınlar adına, İran’da katledilen Jîna Mahsa Amînî için yazı gönderen tutsak Elif Çetinbaş, “Çölün ortasına atılmış her bir kara çarşaf zihniyetin temsili olarak hafızalara kazındı.  Kulaklarda ise o üç anlamlı cümle kaldı, ‘Jin, jiyan, azadî” dedi. 
 
İran’da 16 Eylül’de “ahlak polisleri” tarafından katledilen Jîna Mahsa Amini için İran’da kadınlar öncülüğünde başlayan direniş devam ediyor. Evrenselleşen ve tüm dünya kadınlarının tek bir ağızdan söylediği “Jin, jiyan, azadî” sloganı, İran sokaklarında da kadınların dilinden rejime karşı yankılanıyor. Devam eden direnişe ve Jina’nın katledilmesine ilişkin Sincan Cezaevi’nde bulunan kadınlar “Saç yoksa günah da yok” diyerek saçlarını kesti.
 
Sincan Cezaevi’nde bulunan politik tutsak kadınlar adına Elif Çetinbaş avukatı aracılığıyla Jîna ve daha nice katledilen kadınlar için ajansımıza bir yazı gönderdi.
 
Tırnak makasıyla saçlarını kestiler
 
Bulunduğu cezaevinde tüm ısrarlı taleplerine rağmen 3 yıl sonra ilk defa koğuş değişikliği yapıldığını belirten Elif, hiçbir arkadaşının talep ettiği yere götürülmediğini ifade etti. Elif, “Buna rağmen değişimler iyi oldu diyebiliriz. Değişim güzeldir, canlı olmanın devrimi değişime ihtiyaç duyar. Değişimlerin olduğu günlerde, gündemimizde Jîna Emini (Mahsa Amini) vardı. Adı Jîna (yaşam) olan bir kadının öldürülmesi, zemini haklı sebeplere dayanan öfkemizi daha da körükledi. Politik tutsak kadınlar olarak bir şeyler yapmak istedik. ‘Saç yoksa günah da yok’  diyerek bizler de saçlarımızı (makas verilmediği için) tırnak makaslarıyla kestik” diye aktardı. 
 
‘İpek Er, Gülistan Doku, Pınar Gültekin…’
 
Saç kesmenin Kürt halkının kültüründe, zamansız ve haksız ölümler karşısında kadınların yas tutma şekli olduğunu kaydeden Elif, “Hatta bu öylesine yaşamı etkilemiştir ki olumsuz bir şey yaşandığında kötü haber, ‘saçı kesilesice anlamına gelen por kûre’ diye başlayan bir cümle ile aktarılır. Saçlarımızı analarımız gibi ‘gömmesek de’ yasımızın sembolü olarak kestik. Ama saç kesmenin, İpek Er’in katilinin serbest bırakıldığı, Gülistan Doku’nun yıllardır akıbetinin bile belli olmadığı, Pınar Gültekin’in cani katilinin cezasızlıkla ödüllendirildiği bir dünyada yeterli olmadığını biliyoruz. Daha fazlasını yapmalıyız. İsimlerini belirttiğimiz kadınlar Türkiye'de son yıllarda katledilen yüzlerce kadından sadece birkaçı. Daha nice yaşam katledildi, katlediliyor… Bilindiği üzere kadınların öldürülmesini daha da kolaylaştırmak isteyen ve failleri cezasız bırakmak isteyen zihniyet, ‘İstanbul Sözleşmesi’nden de çıktı. Kadınlar, ‘kimsenin namusu olmayacağız’ dedikçe çıldıran eril zihniyet hunharca saldırılarına devam ediyor ve ahlak bekçiliğinin sınırlarını zorladıkça zorluyor. Erkeklerin ve devletlerin ahlak bekçiliği, kadınların katliamlarıyla sonuçlanıyor” ifadelerini kullandı. 
 
Farklı kıtalarda tek ses: ‘Jin, jiyan, azadî’
 
Elif, mektubun devamında şunları söyledi: 
 
Nitekim İran’da rejim ve iktidar başörtüsünü kadınlara bir silah olarak kullanıyor. Tetiği de irşat güçlerine yani ‘ahlak polisleri’ne çektiriyor. Tahran Üniversitesi’nde okuyan Jîna Emini de olduğu gibi. 22 yaşındaki Jîna 13 Eylül’de Tahran’da başörtüsü denetimi yapan ‘ahlak polisleri’ tarafından gözaltına alındı ve 3 gün sonra işkence ile katledildi. Hükümet daha öncede işlediği cinayetlerde yaptığı gibi, ‘sağlık sorunu vardı’ yalanı raporlaştırdı. Fakat Jîna’nın ailesi cesur davrandı ve diğerlerinde farklı olarak bunun bir cinayet olduğunu yüksek sesle haykırdı. Böylece dünya, ses çıkarmanın, itiraz etmenin önemini ve değişimini artık elzem olduğunu kavradı. Ve hızla başta Kürdistan eyaletinin başkenti Senendec’te ile Jîna Amini’nin doğduğu yer olan Saqız’da protestolar başladı ve kısa sürede dünyaya yayıldı. Aynı anda farklı kıtalarda kadınlar aynı sloganı attılar. ‘Jin, jiyan, azadî’ yani ‘Kadın, yaşam, özgürlük.’ 
 
Bu dayanışmanın bir örneğini de geçtiğimiz yıllarda Minbiç’te görmüştük. Çoğunluğunu Kürt kadın savaşçıların oluşturduğu ve enternasyonal kadınların da destek verdiği birlikler aynı kadın düşmanı, gerici zihniyete karşı omuz omuza mücadele etmiş ve DAİŞ’in esir aldığı kadınları özgürleştirmişlerdi. DAİŞ’in kara çarşaf giymeyi dayattığı anda, zılgıt çekip, ‘Jin, jiyan, azadî’ diyerek üstlerindeki karanlığı çıkarıp çölün ortasına atmışlardı. Çölün ortasına atılmış her bir kara çarşaf zihniyetin temsili olarak hafızalara kazındı.  Kulaklarda ise o üç anlamlı cümle kaldı, ‘Jin, jiyan, azadî.’
 
Kadınların mirasıdır teslim olmamak
 
Aynı slogan bugün dünyanın birçok yerinde Jîna için atılıyor. Jîna’nın Kürt olduğu artık herkes tarafından biliniyor. Hatta İran hükümetinin mezhepçi, etnik narsizmini ve Fars faşizmini iyi bilenler Jîna’nın öldürülmesinde Kürt olmasının payı olduğunu özellikle vurgularlar. Doğrusu bu vurgu kadın ve Kürt olan bizler içinde şüphe taşımaz. Kendimizden de biliriz bu cinsiyetçi, kırımcı, faşizmin fütursuzluğunu. Jîna daha çocukken karşılaşmıştır bu faşizmle. Jîna’nın ismi Kürtçe olduğu için yetkililer İran’da bu isimle kayıt yapılmasını yasak olduğunu söylemiş ve onun yerine de Mahsa ismini kabul etmiştir. Bilindiği gibi en temel insan haklarından biri de insanların kendi kimliklerine sahip çıkmasıdır. Fakat bu bile ilk elden gasp edilmiştir. Bu yüzden Jîna’nın ölümünü kendi ismi ve kimliğiyle protesto etmek çok daha anlamlı ve önemlidir. 
 
Bir diğer önemli konu ise; gerekli değişim ve dönüşümü sağlanıncaya dek protestoların sürekli kılınmasıdır. Aksi halde yas tutmaya devam edeceğiz. Zira 2015’te Rojhilat (Doğu Kürdistan kendi Mahabad’da istihbaratçıların tecavüz girişimi sonrası otelin 4’ncü katından kendisini atan 25 yaşındaki Farinaz Hasravani’nin ölümü sonrası) isyan çıkmış binlerce kişi söz konusu oteli ateşe vermişti. Yine Jîna’nın işkence ile katledilmesinden günler önce Merivan’da Şiiler Resuli adındaki bir kadının daha kendisine tecavüz etmek isteyen devlet görevlilerinin saldırısı sonucunda kendisini balkondan attığı haberleri duyduk. Kadınların mirasıdır teslim olmamak. Her iki kadında kendilerine yapılan bu saldırıyı kabul etmemiş direnmişlerdir. Kadınların direnişlerinden etkilenen halk her iki olayda da isyan etmiş, günlerce bu zihniyeti protesto etmiştir. Ancak hükümet türlü zorbalık ve sindirme politikalarıyla isyanları bastırmıştır. Jîna için yapılan protestolardan sonuç alıncaya kadar sürdürülmesi bu açıdan önemlidir.
 
Özgürlük sembolü meşalesiyle yolumuzu aydınlatmalıyız
 
Kadınların öncülüğünde başlayan bu haklı isyan özünde tüm ezilenlerin isyanıdır. Politik özgürlüğün gasp edildiği fikir ve yaşam özgürlüğünün fütursuzca ihlal edildiği, örgütlenme, ifade ve inanç özgürlüğü taleplerinin bile en ağır cezalarla cezalandırıldığı din kisvesi altında kadınlara zulmedildiği, rüşvetin yolsuzluğun, yoksulluğun ve yasakların tavan yaptığı İran’da halkın protestoları hükümet tarafından ‘dış güçler’ kışkırtması olarak ifade ediliyor. Türkiye’de aynı olan olay ve olgular insanı şaşırtmasa da sürekliliği ‘artık yeter’ dedirttiriyor. Dünya’da giderek derinleşen tüm krizlerin altında doymak bilmeyen sermaye güçleri, ulus-devlet modeli altındaki cinsiyetçi, faşist yönelimler ve dinin gölgesi altındaki mezhepçi narsistler var. Dikkat edilirse bunların hepside kadın düşmanlığında ortaklaşır. Ortak kadın düşmanlığına karşı başta kadınlar olmak üzere ‘Demokratik toplum özgür kadın’ şiarıyla tüm demokratik güçleri, emekçiler ve ezilenlerle Jîna’nın ‘özgürlük sembolü’ olduğu meşaleyi elimize alıp yolumuz aydınlatmalı ve gerekli olan değişimi gerçekleştirmeliyiz. ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganıyla birlikte yürüyeceğimiz bu yolda kararlılığımız önemli. Tüm bu eril iktidar, despotik, cinsiyetçi ve faşist gerici zihniyetleri ancak güçlü bir kararlılıkla alt edebiliriz.
 
Şimdiden hepimize serkeftin…
 
Sincan Cezaevi’nde bulunan politik tutsak kadınlar adına Elif Çetinbaş.