Sebahat Tuncel’den mahkemeye: Sizden daha özgürüz
- 13:38 6 Ekim 2022
- Hukuk
ANKARA - Kobanê Davası’nda konuşan Sebahat Tuncel, mahkeme heyetine, “Beni yargılıyorsunuz ama ben sizden daha özgürüm. Ceza tehdidi altındayım ama biz sizden düşünsel olarak daha özgürüz. En azından biz itiraz ediyoruz, bu kürsüyü özgürlükler için kullanmaya çalışıyoruz” dedi.
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 20’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 17’nci duruşma periyodu, 7’incı oturumuyla Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü.
Sincan Cezaevi'nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı.
‘Kimseden şikâyetçi değilim’
Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşma, 6-8 Ekim olaylarında Adana’da kendine ait işyerinin camlarının kırılmasından kaynaklı davaya müşteki olarak eklenen Hamza Dağ’ın dinlenmesiyle başlandı. Dükkânının camlarının kimler tarafından kırıldığını bilmediğini belirten Hamza, tutuklu siyasetçilerden şikâyetçi olmadığını ve davaya katılma talebinin olmadığını ifade etti.
Mahkeme heyetinin iddia makamının mütalaasını okuduğu sırada tutuklu siyasetçiler, mahkeme heyetine, “Hiçbirimize mütalaa verilmedi” diyerek, mütalaanın kendilerine verilip öyle okunmasını istedi.
Mütalaanın ardından HDP eski MYK üyesi Alp Altınörs söz aldı. Figen Yüksekdağ’ın “Yıkılacak Duvarlar” isimli şiir kitabının imha edilme kararına tepki gösteren Alp, şiirlerin yakılamaz olduğunu söyledi. “Kalemle yazılanı balta ile kesemezsiniz” şeklindeki Rus atasözünü anımsatan Alp, Figen’in şiirlerini de yok edilmeyeceğini kaydetti.
‘Cinayet davası değil’
Kobanê Davası dosyasında yaşanılan usulsüzlüklere dikkat çeken Alp, “Kumpasa karşı hakikat mücadelesi verdik. Gerçekte ne olduğunu anlatmak için bu davayı bir imkân saydık. İddia saikleri hiçbir iddialarını doğrulamazken biz bu iddiaları çürüttük. HDP MYK çağrısının uluslararası bakımında meşruluğunu tartışmasız bir şekilde ortaya koyduk. İŞİD’e karşı yapılan bir sosyal medya çağrısı suç kabul edilerek, ağır cezalar almamız isteniliyor. Bu iki yıl boyunca buzdan duvarları nefesizmizce eritmeye çalıştık. Bu bir cinayet davası değildir, bu bir ifade özgürlüğü ve siyaset yapma hakkıdır. Tüm dostlarımıza çağrımızdır; bu davanın etrafından örülen koru duvarları yıkma için birleşelim. İŞİD’e karşı mücadele ettiğimiz için izlere bedel ödettirilmek istenilmektedir. Demokratik güçlerin buna sessiz kalmayacağını düşünüyorum” dedi.
‘HDP bir fikirdir bu fikre müdahale edemezsiniz’
HDP’nin bu yıl 10 yaşına basacağını ifade eden Alp, HDP’nin 12 Eylül darbesinin ezilenlere karşı getirilen barajı aşarak ezilenlerin sesi olduğunu belirtti. Alp, “Bugün yine Kobanê kumpas davası, parti kapatma davası ile egemenlerin yoğun kuşatması altındadır. HDP bu 10 yılda Türkiye siyasetinde kalıcılığını kanıtlamıştır. HDP birleşik özgürlük fikridir ve bu fikre müdahale edemezsiniz ki Emek ve Özgürlük ittifakı bunun en büyük örneğidir” şeklinde konuştu. 10 Ekim Ankara Gar katliamının 7’nci yıldönümünde yaşamını yitirenleri anan Alp,“10 Ekim’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. 10 Ekim davası ile yapılan yargılamada, katliamın arkasındaki siyasi bağlantılar karanlıkta bırakılmıştır” diye belirtti.
Kobanê Davası’nın, kurgulanmış bir dava haline geldiğini, iddia makamının mütalaasını çürütmelerine rağmen, mahkeme heyetinin ön yargılı yaklaştığını dile getiren Alp, “Bizler halkın vicdanında zaten suçsuz” dedi. Alp, iki yıldır devam eden haksızlığa son verilmesini talep etti.
‘Adalet beklemiyoruz’
Ardından Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski eş genel başkanı Sebahat Tuncel beyanlarda bulundu. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması gibi bir dert olmadığını dile getiren Sebahat, sözlerine şöyle devam etti:“Savunma hakkı sadece gelip burada savunma yapmak değil. Hukuku destek almak noktasında bir koşul yokken adil ve bağımsız bir yargılama devam ediyormuş gibi gösteriliyor. Defalarca sizi reddettik ama bizim ret gerekçelerimiz sizin reddimize ret ile cevap vermeniz bu sorunları ortadan kalkmıyor. İktidarın toplumsal muhalefeti baskı altına almasında yargı sistemi araç haline getirilmiş durumda. İktidar bize baskı yapamaz ama size yapıyor verdiği demeçler ortada. Hukuk sistemi öyle bir hale geldi ki kimse adalet beklemiyor zaten. Ankara’da bir sanatçı ‘ölürüm Türkiyem’ şarkısını söylemediği için katlediliyor. Bu politik bir cinayettir, yine Kürtçe şarkı dinlediği için insanlar katledildi. Hala sorumlular açığa çıkarılmış değil. Toplumdaki kutuplaştırma, düşmanlaştıran, kendisinin her şeyin sahibi, ama karşısındaki itiraz ettiği için ‘terörist’ ilan ediliyor.”
Kürt meselesini mahkeme salonlarında çözemezsiniz
2015’ten bugüne sistematik olarak Kürt kurumlarına dönük baskılar bugünü ördü. Yargının verdiği kararlara bakın, Türkiye’yi mafya düzenine dönüştürdüler. Bu bütün Türkiye halklarının sorunu, halkı açlığa mâhkum ediyorlar, önümüzdeki seçim dönemi bu değişecek. Bu düzen değişmediği sürece ne buradan adalet çıkar, ne demokrasi olur ne barış. Hak ve özgürlüklerin olmadığı, demokrasinin işlemediği bir yerde adaletten söz edebilir misiniz? KHK’larla yönetiliyoruz hala, bir KHK rejimi devam ediyor. Her şey siyasaldır bu davada olduğu gibi. Bu dava sürecine de yansıyor. İddianamenin hazırlanmasından sonraki süreçte, gelen evraklar dosya ilerledikçe eklenen evraklarda net görüyoruz. Kürt meselesini mahkeme salonlarında çözemezsiniz. Erdoğan ne diyor, ‘Biz o sorunu çözdük’ diyor. Ne yapmış kabinesine iki Kürt koymuş. Bunlar Kürt sorunu savunmuş mu, anayasal hakları savunmuş mu? O iki Kürt bakan hakikatin açığa çıkarmak için ne yapmışlar? Musa Anter davasını düşürdüler, bunun peşine düştüler mi? 40 milyon Kürdü nasıl görmeyeceksiniz? Biz her zaman haklının, devletin yok saydığı insanların yanında olduk o yüzden bu kürsülerde yargılanıyoruz. Elbet bir gün gerçek sorumlular açığa çıkarılacak, Ape Musa’nın da sorumluları açığa çıkarılacak. Bu dosyada bu kadar insanın yaşam hakkı elinden alınmış, kim aldı bunları? Gerçek failler henüz ortada yok. Bu davayla siz gerçekleri gizlemek istiyorsunuz. Eğer yargıda adil olsaydınız dönemin AKP'lileri de getirecektiniz. Gelen belgelerin hepsi siyasi amaca hizmet ediyor. Savcı Altun tam tamamlayamamış sizde buradan eksiklikleri tamamlayıp ceza vermek istiyorsunuz.”
‘Kürdistan bölgesine gitmek neden suç olsun?’
Tanıklardan Hicran Ayverdi’nin ifadelerine değinen Sebahat, Hicran Ayverdi’nin kendilerine dair hiçbir beyanı olmadığını ama 2018 tarihinde beyanlarda bulunduğuna vurgu yaptı. Sebahat, “Belli ki Diyarbakır’a getirilip ifadesi alınmış. Verdiği ifadelerin kurgu olduğu çok net. Hicran Ayverdi benim için ‘herkes onu gerilla Sebahat’ diye tanır demiş. Cezaevinden çıkmak için kendisine bazı şeyler söylendiği çok açık. Cezalandırılma üzerinden bir yaklaşım olduğu çok net. Bunu devlet yapıyor, bazı kişileri siyaset dışına atmak için yaptıkları şey. Siz bunu delil olarak dosyaya koymuşsunuz ama bunu tutuklanma gerekçesi de yapıyorsunuz. Siz nasıl ki suçlu olduğumuzu kanıtlamaya çalışıyorsunuz, onlarda aynı şeyi yapıyor, ama değiliz. Hicran Ayverdi, kadro olduğumu İmralı’da yapılan görüşme notlarında öğrendiğini söylemiş o zaman getirin görüşme notlarını ben de okuyayım. Ama notları istememe rağmen talebimi karara bile almadınız. Suçum olmayan şeyler için kendimi neden kanıtlamaya çalışayım. Yurt dışına çıkmam kadar normal bir şey yok. O zaman pasaportu olan herkesi suçlu ilan edin. Neden Kürdistan bölgesine gitmek suç olsun? Ama siz bunu önden suç olarak çiziyorsunuz. Seyahat özgürlüğümüzü ortadan kaldırıyorsunuz, örgütlenme, düşünce ve ifade özgürlüğümüzü ortadan kaldırıyorsunuz” şeklinde konuştu.
‘Siyaset yaptığım için neden suçlu ilan ediliyorum’
DAİŞ’e karşı Kobanê halkı ile dayanışma içerisinde olmaları kadar normal bir şey olmadığını ifade eden Sebahat, “Yine söylüyorum Kobanê halkını, kadınların direnişlerini selamlıyorum. Ben politik bilinci edindiğimden beri erkek egemen düzenin değişmesini istiyorum. Bunun için örgütlenme yapıyorum ama örgütlenme yaptığım için ‘terörist’ ilan ediliyorum. Bunu kabul etmiyorum. Biz şiddet ortadan kalksın diye çabaladık, ama şimdi onlarca insan sokakta öldürülüyor. Her gün suçlu üretiliyor. Şiddeti toplumsallaştırdılar, ben siyaset yaptığım için, mitingde konuştuğum için suçlu ilan ediliyorum. Ayıp ya gerçekten savcı beye ayıp! Sesim olsa şarkı da söylerdim her yerde ama bu ülkede sanatçılarda özgür değil. Böyle bir süreçte insan doğal olarak öfkeleniyor. Böylesi bir Türkiye’nin kimseye faydası yok. Siz beni yargılıyorsunuz ama ben sizden daha özgürüm. Ceza tehdidi altındayım ama biz sizden düşünsel olarak daha özgürüz. En azından biz itiraz ediyoruz, bu kürsüyü özgürlükler için kullanmaya çalışıyoruz. Bu haksızlığa ve zulme neden ortak oluyorsunuz. Sizde benim kadar biliyorsunuz ki; bir tweetle bu iş olmadı, hiçbirimizin azmettirme ile alakası olmadığını biliyorsunuz. Ama bu hukuksuzluğa nasıl ortak oldunuz onu anlamaya çalışıyorum. Hala zaman var, dosyadan çekilin, bu dosyası hazırlayan çete çıktı” ifadelerini kullandı.
‘Nagihan’a sıkılan kurşun Kürt kadınlarına sıkılan kurşundur’
Sebahat’in ardından siyasetçilerden Ayşe Yağcı beyanlarda bulundu. Nagihan Akarsel’in Süleymaniye'de katledildiğini yeni duyduklarını belirten Ayşe, “Nagihan, bütün ömrünü Kürt kadın aydınlanmasına emek veren bir arkadaşımızdır. Bu kurşun Kürt kadın aydınlanmasına ve Kürt kadınlarına sıkılan bir kurşundur. İran’da Jîna Mahsa Amînî’nin katledilmesiyle denk getirilmesi aklımızda soru işareti bırakıyor” ifadelerini kullandı.
Ardından Kürtçe beyanlarda bulunan Zeynep Ölbeci, iddia makamının mütalaasına katılmadığını, daha öncede tahliye taleplerinde savcının hakkında kopyala yapıştır iddiaların olduğunu kaydetti.
Beyanların ardından duruşmaya, 14.20’ye kadar ara verildi.