'CPT tecritten haberdar, sözünü tutmuyor'
- 09:07 6 Ekim 2022
- Hukuk
Dilan Babat
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük kesintisiz süren 24 yıllık tecridi değerlendiren Avukat Rengin Ergül, İmralı’da Abdullah Öcalan’a özgü yasaların devrede olduğunu kaydetti, “Aslında o tecridi kırmanın tek yolu hukuktan geçmiyor. Tecridin kırılmasının yolu aslında halktan, halkın taleplerinden ve halkın ısrarcı olmasından geçiyor” diye ekledi.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) koordinatörlüğünde 1985 yılında NATO Gladiosu ve Almanya ile geliştirilen, 1990’larda İngiltere, 1996’dan itibaren İsrail ve Yunanistan, 1998’lerde Suudi Arabistan, Mısır, İran, Suriye, Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Konseyi (AK), Fransa, İtalya, Hollanda, Rusya ve son olarak 1999’da İsviçre ve Kenya’nın dâhil edilmesiyle “uluslararası” bir boyut kazanan ve 15 Şubat 1999’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesiyle sonuçlanan uluslararası komplo 24 yılı geride bıraktı. Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılmasıyla başlayan süreç, etkisi ve sonuçları itibariyle hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’da toplumsal ve siyasal gelişmeleri ortaya çıkardı.
Hala ağırlaştırılmış tecritle devam eden süreci, Avukat Rengin Ergül değerlendirdi.
‘Cezalandırma içerisinde cezalandırma’
Abdullah Öcalan ile görüşmek isteyen avukatlara Adalet Bakanlığı tarafından “sudan” gerekçelerle görüşme taleplerinin reddedilmesini ihlal olarak değerlendiren Rengin, verilen disiplin cezalarının içeriğini bilmedikleri için itiraz edemediklerini söyledi. Rengin, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin zaten kararları var. Bir mahpusa disiplin cezası verildiğinde mümkün olduğu kadarıyla aile ile dışarı ile iletişim hakkına müdahale edilmemesi gerektiği noktasında ve yine başka kararları var. Hapishane içerisindeki yani bir mahpusun disiplin cezaları ile yıldırılmaya çalışılması da sürekli aynı mahpusa aynı disiplin cezalarının verilmesini de cezalandırma içinde cezalandırma olarak adlandırarak ihlal veriyor bu konularda. Türkiye önceden belirlenmiş hiçbir belirleyene uyumuyor. Şu an iktidar bütün belirleyenleri, bütün kıstasları, ilkeleri kendi belirliyormuş çizgisinde. Zaten kendi belirlediği çizgiler doğrultusunda hareket ediyor ve hiçbir şekilde belirlenmiş kurallara göre hesap vermiyor” dedi.
‘Tecridin kırılmasının tek yolu halkın ısrarcı olması’
Barış iradesi ve Kürt halkının taleplerine kastedildiğinde İmralı’da tecridin ağırlaştırılmaya başlanıldığını gözlemlediklerini dile getiren Rengin, 24 yıllık tecridin her seferinde siyasal iktidarlara göre farklı sebeplerinin olduğuna vurgu yaptı. Rengin, AKP’nin hukuku “kendi sopası” gibi kullanmaya çalıştığına dikkat çekerek, “Barış iradesine kastedildiğinde İmralı’nın yolları kapatılıyor, İmralı’daki tecrit artırılıyor. AKP iktidarı Sayın Öcalan’ın Kürt halkı nezdinde değerinin çok iyi farkında olduğu için de zorda kaldıkları zaman, stratejik olarak görüşmeleri esnetebiliyorlar. En büyük örnek, cezaevindeki açlık grevleri sonrası bu grevlere karşı koyamadıkları için İmralı’nın yolunu açmak zorunda kalmışlardı. Aslında o tecridi kırmanın tek yolu hukuktan geçmiyor tecridin kırılmasının yolu aslında halktan, halkın taleplerinden ve halkın ısrarcı olmasından geçiyor. Siyasal partilerin, muhalefetin bu talepleri dile getirmesinden geçiyor” diye belirtti.
‘Öcalan’ın iradesine dönük kasıttır’
Geçtiğimiz aylarda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AK BK) Abdullah Öcalan’a dönük Türkiye’den savunma istemesine karşı Türkiye’nin Abdullah Öcalan için “umut hakkından muaf tutulduğu” şeklindeki yanıtını hatırlatan Rengin, Abdullah Öcalan’a dönük tecrit ve umut hakkının hukuken aynı çerçevede ilerlediğini kaydetti. Rengin, “Umut hakkını zaten defalarca dile getirdik bir mahpusun bir gün tahliye olabileceği bilgisine sahip olması diyebiliriz. Sayın Abdullah Öcalan nezdinde bu yasa değiştirildiğinde idam cezası kaldırılıp ağırlaştırılmış müebbet cezasına çevrildiğinde zaten bu Sayın Öcalan kastedilerek yapıldı. Ağırlaştırılmış müebbet rejimi, yani ölünceye kadar infaz sisteminin Türkiye'ye gelişi Sayın Abdullah Öcalan’ladır. Sayın Abdullah Öcalan’ın iradesine kasıtladır, onu yok etmeye dönük bir değişiklik ve bir istisnadır. TMK’yı kapsar ama sadece Sayın Abdullah Öcalan'ı kapsamıyor. TMK kapsamında yargılanan ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan bütün mahpusların müddetnamesinde ‘ölünceye kadar’ diye ifade edilir. Bildirimlerimizde bunu ifade ettik. Biz bu istisna rejiminin Öcalan'a getirildiğini, bu rejimin günbegün yayıldığını, Türkiye’de koşullu salıverme imkanının olduğunu ama Sayın Abdullah Öcalan ve diğer siyasi mahpusların ve bugün baktığımızda aslında FETÖ yargılamalarındaki cemaat mensuplarının da bundan muaf olduğunu ifade ettik. Ve şunu da söyledik; Türkiye bizimle istatistikleri paylaşmıyor. Çünkü bunun istisna olmadığını ortaya koyacak en iyi şey rakamlar olacaktı. Avrupa Bakanlar Komitesi Türkiye'den rakamları istedi ama Türkiye hala bizimle paylaşmadı” sözlerini kullandı.
‘İktidarın politikasını değiştirmesi gerekiyor’
Rengin, Abdullah Öcalan’a dönük ağırlaştırılmış tecride karşı 22 ülkeden 350 avukatın İmralı’yı ziyaret etmek için yaptıkları başvuru ve açıklamalara işaret ederek, PKK Lideri’nin uluslararası kamuoyu ve hukukçular tarafından anlam taşıdığını, yaşanan hukuksuzluğun da görüldüğünü kaydetti. Hukukçuların tecridin kaldırılması ve Abdullah Öcalan ile görüşme talebi olduğunu kaydeden Rengin, “Zaten Türkiye'nin yasaları infaz kanunları buna izin veriyor ama buna bir cevap alamadılar. Yine bizlerin defalarca yaptığı başvurular var, bizler de bundan bir sonuç alamadık. Türkiye’den 700’ü aşkın avukat başvurdu, Rojavalı avukatlar başvurdu, çok kıymetli ve çok değerliydi. Rojavalı avukatların da başvurularına bir yanıt gelmedi. Bu şu anlama geliyor; çok açık siyasal iktidar bir politika değişikliğine gitmediği sürece Adalet Bakanlığı’nın kişisel olarak ya da bakanlığın bir özerk yapı olarak farklı bir karar vereceğini, farklı bir yol açacağını beklemiyoruz. Dolayısıyla burada iktidarın politikasının değişmesi gerekiyor ve bu politikanın değiştirilmesi konusunda muhalefetin daha ciddi baskı uygulaması gerekiyor. Kamuoyunun bu sahip çıkmayı daha görünür kılması gerekiyor. Yoksa bizim yaptığımız hukuki başvuruların, hukukta bir karşılığı var elbette ama yine de kamuoyu nezdinde bir karşılığı var. Bir kazanım olarak, geleceğe dönük bir kazanım olarak her zaman bir karşılığı var ama sonuç alıcı olması açısından her zaman kamuoyunun bu taleplere sahip çıkması, muhalefetin bütün araçları kullanması gerekiyor.”
‘Yapıların gidişatından biz ‘kaygı’ duyuyoruz’
Avrupa İşkencenin Önlemesi Komitesi’nin (CPT) tutumuna da dikkat çeken Rengin, “CPT’nin şöyle bir yapısı var kuruluş itibariyle CPT hükümetlerle ‘pazarlık’ yapmaya açık bir kurum. Aslında kimi zaman ülkelerle reformlar konusunda, cezaevinde atılacak adımlar konusunda gelişme sağlarsa ziyaret ettiği ülkede bu raporları yayınlamayabilir, böyle bir yetkisi de var. Dolayısıyla CPT’nin görünür yaptıklarının yanında bir de görünmeyen bir arka planı var. Türkiye hükümeti ile İmralı nezdinde bir görüşme yapıp yapmadığı, adım atmaya zorlayıp zorlamadığını bilmiyoruz. Orada yapılan görüşmelere dair bir tahminde bulunmaktan öteye geçemeyiz. Ancak kamuoyu nezdinde yayınladığı raporlarda ya da ziyaret planlarını açıkladığında gördüğümüz şey CPT’nin kendi işlevini yerine getirmekte yetersiz kaldığı. Bu yetersizliği belirleyen saiklerle ilgili bir sürü tahminde bulunabiliriz. Ancak Avrupalı kurumların şu açıklamasına biz çok aşinayız ‘kaygı duyuyoruz’. Bugün Avrupalı kurumların geldiği noktada kendi işlevlerini yerine getirme noktasında attıkları adımlar, yayınladıkları açıklamalar konusunda öyle yetersiz bir pozisyona, denetleyicilik noktasından o kadar etkisiz bir role geldiler ki artık o yapıların gidişatından biz kaygı duyuyoruz” şeklinde konuştu.
‘Öcalan’a özgü yasalar’
CPT ve diğer kurumlara defalarca bildirimlerde bulunduklarının altını çizen Rengin, Abdullah Öcalan’ın CPT için, “CPT bu tecritten haberdar” sözlerini anımsattı. Rengin, şunları söyledi: “Sayın Öcalan ilk defa İmralı’ya götürülürken haberdardılar ve gayri resmi sözler var. CPT’nin Sayın Öcalan’a, ‘Burayı ziyaret etmeye devam edeceğiz, sizin üzerinizde kurulan rejimi takip edeceğiz’ sözleri var. CPT, halk nezdinde ciddi bir anlamı olan Sayın Öcalan'a verdiği sözü tutmuyor şu an. Sayın Öcalan'ın bir özne olarak Türkiye tarafından bilerek hapsedildiği, tecrit altında tutulduğu, umut hakkından yoksun bırakıldığı ona özgü yasalar yapıldığı çok açık.(Burada Kürt halkını kastetmiyorum) Türkiye kamuoyunun şunu görmesi gerekiyor; bir yasa metnine Öcalan hariç yazmadıkları sürece yasada yapılan bütün o değişiklikler yarın onlara uygulanma tehlikesi taşıyor ve bugün uygulanıyor zaten. O yüzden bugün binlerce ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü var, o yüzden bugün S tipleri var yaygınlaşıyor, adli mahpuslar dahil cezaevinde işkence ile öldürülüyor. Dolayısıyla bunu görmek, buna sahip çıkmak, karşı çıkmak gerekiyor. Kürt halkına şunu söyleyebilirim; Sayın Öcalan'a atfettikleri anlam doğrusunda bu taleplere sahip çıkmayı daha görünür kılmaları gerekiyor. Biz hukukçular başka Kürt hukukçular olarak enternasyonal hukukçular da buna dahil başvurular yapmaya devam ediyoruz. Ancak bizim yaptığımız başvurulardan sonuç alabilmek için anayasanın, yasaların bu kadar dışına çıkmış bir hükümet tarafından sonuç alınabilmesi için kamuoyunun buna sahip çıktığını göstermesi gerekiyor.”