30 ülkeden 2 bin avukatın talebi İmralı'ya gitmek
- 09:01 27 Eylül 2022
- Güncel
Rozerin Gültekin
İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek için Adalet Bakanlığı’na mektup gönderen avukatların içerisinde yer alan ELDH Eş Genel Sekreteri Ceren Uysal, kendileriyle birlikte dünyada 30’un üzerinde ülkeden 2 bin avukatın başvuru yaptığına dikkat çekerken, “2 bin avukat aynı meşru talebi dile getirmiş oldu” dedi.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 23 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek için girişimler sürüyor. Bu girişimlerden bir tanesi PKK Lideri ve İmralı’daki diğer isimler Veysi Aktaş, Hamili Yıldırım ve Ömer Hayri Konar'a dönük avukat görüş yasağına karşı Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) öncülüğünde, aralarında kurum temsilcileri ve baro başkanlarının da bulunduğu 29 baroya kayıtlı 775 avukatın, 10-17 Haziran tarihleri arasında avukat ziyareti gerçekleştirmek talebiyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı başvuru oldu. Ardından 14 Ağustos’ta Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları İçin Avrupa Avukatlar Birliği (ELDH) öncülüğünde, 22 ülkeden 350 avukat Abdullah Öcalan ile görüşmek için Adalet Bakanlığı’na mektup gönderdi. Ve son olarak Fas, Filistin, Federe Kürdistan, Irak, Lübnan, Mısır, Kuzey ve Doğu Suriye ile Ürdün’den 756 avukatın Adalet Bakanlığı’na Abdullah Öcalan ve İmralı’da kalan 3 isimle görüşmek için başvuruda bulunduğu duyuruldu.
İmralı’da yaşanan tecride karşı başvurular yapan ELDH Eş Genel Sekreteri Ceren Uysal, yaptıkları başvurunun amacına dair değerlendirmelerde bulundu.
‘İmralı hukuktan da tecrit edilmiş’
İmralı’da ve yaşamın her alanında uygulanan tecridi “insanlık suçu” olarak tanımlayan Ceren, tecridin birçok mahkeme kararı ile hem “insanlık suçu” hem de “işkence suçu” olarak ele alındığına işaret etti. Ceren, “Kısa süreli tecridin bile insanların üzerlerinde yarattığı psikolojik ve fizyolojik etkiler bilinmektedir. Bunu İmralı gibi kesintisiz tecrit uygulanan bir yere uyarladığınızda sonucu çok daha ağır oluyor. Hukuk uygulamasında da tecrit uygulamasında da tecrit var. Türkiye'de yürürlükte olan yasaların dahi uygulanmadığı, kişiye özel prosedürün gerçekleştiği bir rejimden bahsediyoruz. Yıllara yayılmış, sistematik olarak infaz rejiminin işkenceye dönüştürüldüğü bir uygulama biçimi tecrit” dedi.
‘Topluma mesaj verilmek isteniyor’
Tecridin amacına dikkat çeken Ceren, tecritle beraber topluma mesaj verilmeye çalışıldığını dile getirdi. Ceren, “Sayın Öcalan’ın Kürt halkı açısından nasıl bir anlam ifade ettiği bilinmekte. İktidar ve iktidar içerisinde değişen odaklar kabul etsinler ya da etmesinler, burada bir realite söz konusu. İşlenen fiillerle ilgili bir uygulama olmadığı çok açık. Bir fiil o ülkenin ceza kanunu kapsamında suç teşkil ediyorsa o suçun cezası vardır. Bunu aşan bir uygulama yapıldığında sadece kişi cezalandırılmaz bu yolla tüm topluma mesaj verilmek istenir. Bu bir tehdit, mesaj, sindirme ve kimlik ezme aracı olarak kullanılıyor” sözlerine yer verdi.
‘Türkiye kendini Avrupa hukuk sisteminden bağışık görüyor’
Ceren, Türkiye hukukunda yıllardır sorun olduğunu belirtirken, yargının artık “çürüdüğünü” vurguladı. “Yargıdaki kaos durumuyla” hukuksuzluğun da yaygınlaştığının altını çizen Ceren, “Bugün yaşadığımız tek örnek İmralı konusundaki bilinçli sessizlik, görmezden gelme, kendini meşru hissetme meselesi değil. AİHM kararlarını tanımadığını söyleyen bir Cumhurbaşkanı gerçeğinden bahsediyoruz. Türkiye kendini dahil olduğu Avrupa hukuk sisteminden bağışık görüyor ve kendine bir yaptırım uygulanmayacağının rahatlığıyla hareket ediyor. Bu gücü de yapılan göçmen anlaşmalarından alıyor. Türkiye Avrupa Birliği’nin sınırlarını korumakla görevli bir polis devlet. Bunun için bir yandan finansman desteği alıyor, diğer yandan Türkiye’nin insan hakları ihlalleri görmezden geliniyor” değerlendirmesinde bulundu.
‘Minareyi çalan kılıfını hazırlar’
Türkiye’nin Asrın Hukuk Bürosu’nun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne yaptığı başvuruya kısa sürede kısa bir cevap vermesine ilişkin konuşan Ceren, cevapta hukuksal bir açıklama yapılmadığını ifade etti, şunları ekledi: “Türkiye’nin pozisyonu minareyi çalan kılıfını hazırlar pozisyonu. Bu meselenin tek bir kişiye karşı geliştirilen bir pratik izlenimini ortadan kaldırmak amacıyla umut hakkının kendisinin TMK kapsamında tüm ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar yönünden geçerli olamayacağını ileri sürdü. Ancak tartışmanın kendisi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası. Tanımlanan istisnanın kendisi hukuk dışı. Devlet açık bir şekilde politik ve ideolojik Türkiye’nin egemen anlayışının dışında kalan görüş ve eylemleri benimseyen kim yakalandıysa umut etmesin mesajını veriyor. Bizim bu tartışmayı uluslararası alanda güçlü bir şekilde yürütmemiz gerekiyor.”
‘Sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar’
Ceren, Türkiye’ye sivil toplum örgütlerinin (STÖ) Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne yaptığı başvuruya cevap vermesi için verilen sürenin bitmesine rağmen bir cevap vermemesine de işaret etti. Bunu Türkiye’nin STÖ’leri muhatap almak istememesi olarak değerlendiren Ceren, “Defalarca AİHM dosyaları için süre isteyerek dosyaları sürüncemede bıraktılar. Hüküm kuruluncaya kadar devletin cevap vermesini beklediğimizi biliyoruz. Bazı arkadaşlar Türkiye cumhuriyetinin uluslararası hukuku dolanma yöntemlerinden biri olarak tanımlıyor. Yani ellerinde geldiğince sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar” diye konuştu.
‘2 bin avukat aynı meşru talebi dile getirdi’
ELDH olarak İmralı’da yaşanan hukuksuzluklara karşı harekete geçtiklerini ve görüşme gerçekleştirmek için Adalet Bakanlığı’na başvurduklarını hatırlatan Ceren, İmralı sürecinin uzun zamandır takipçisi olduklarını paylaştı. Ceren, takip sürecine dair şu bilgileri verdi: “Türkiye’deki hak örgütlerinin CPT’ye başvurusunun akabinde benzer bir başvuru yapmamız gerektiğinin sonucuna vardık. Ardından ELDH, Hollanda merkezli Avukatlar için Avukatlar ve Avrupalı Demokrat Hukukçular beraber CPT’ye başvuru gerçekleştirdik ama biz de bir yanıt alamadık. Devamında Türkiye’de avukatlar ziyaret için başvuru yaptılar. Biz de kendi çalışmamızı bunun bir parçası olarak gördük. Hapishane ziyareti yönetmeliği 25’inci maddesi Avrupa'dan hukukçuların Türkiye hapishanelerinde tutuklu bulunan kişileri ayrım gözetmeksizin ziyaret etme hakkı veriyor. Biz bu hakkın kullanılması için başvuruda bulunduk. Avrupa Barolar Birliği’ne, Uluslararası Barolar Birliği İnsan Hakları Komitesi’ne, Türkiye Barolar Birliği’ne de yolladık ve CPT’yi bilgilendirdik. Sadece bizim yaptığımız 350 imza 22 farklı ülkedendi. Diğer imzaları da kattığımızda dünyada 30’un üzerinde ülkeden faklı kimliklerden gelen farklı alanlarda çalışan 2 bin avukat aynı meşru talebi dile getirmiş oldu.”
Yargı süreci
Başvurularına olumlu bir yanıt gelmesi durumunda İmralı’ya bir delegasyon göndereceklerini söyleyen Ceren, olumsuz bir yanıt gelmesi ya da başvurunun cevapsız bırakılması durumunda da hukuki olarak itiraz edeceklerini dile getirdi. Ceren, “Önce başvurabileceğimiz ilk yargı yoluna başvuracağız, oradan da ret aldığımız durumda Anayasa Mahkemesi ve AİHM’e kadar gidecek yol söz konusu. Çünkü biz yönetmelik maddesine dayanarak bu talebi yapıyoruz. Umarım verilen mesaj alınmıştır. Hiçbirimiz hukuki yollarla uğraşmak zorunda kalmayız ve sağlık koşullarda talep ettiğimiz ziyareti gerçekleştirebiliriz” dedi.