Cudi yürüyüşüne çağrı: Doğa hepimizin, korumalıyız
- 09:03 15 Eylül 2022
- Ekoloji
Zelal Tunç
VAN - Hakkari ve Van Gölü kıyısındaki kirliliğe ve doğa talanına dikkat çekmek amacıyla gözlem ve incelemelerde bulunan ekolojistler, Cudi’deki yıkıma karşı, 17 Eylül’de yapılacak yürüyüşte yer alacaklarını söyledi. Ekolojistler, her kesimden yurttaşın bu yürüyüşe katılması için çağrıda bulundu.
İktidarın savaş politikalarının bir boyutu olan ekolojik yıkımın yoğun yaşandığı Şırnak ve ilçelerine bağlı ormanlık alanlarda aylardır “güvenlik” iddiasıyla korucular tarafından ağaç katliamına devam ediliyor. Cudi Dağı’nı çevreleyen ormanlık alanda yaşanan yıkıma karşı, ekoloji örgütleri, Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Tevgera Jinên Azad (TJA), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi öncülüğünde 17 Eylül günü “Savaşa, doğa talanına karşı yürüyoruz” şiarıyla yürüyüş düzenlenecek.
Yürüyüşe katılım için birçok kentten farklı kesimlerden çağrılar yapılırken, bu çağrılardan biri de 6 gündür Hakkari ve Van Gölü kıyısındaki kirliliğe dikkat çekmek amacıyla gözlem ve incelemelerde bulunan ekolojistlerden geldi.
‘Van Gölü bizimdir’
Doğa İçin Sanat Derneği üyesi Göksen Elzeltürk, birçok kentte doğa katliamını ve kırımını fotoğraflayarak, yaşanan talanı, sanatın gücüyle kamuoyuna duyurmaya çalıştıklarını söyledi. Göksen, 6 gündür Hakkari ve Van’da yaşanan ekolojik sorunlara dair gözlem yaptıklarını söyledi. Hakkari’de 4 gün süren gezileri sonucunda tanık oldukları, yaşadıklarına dair basın açıklaması yaptıklarını ifade eden Göksen, şu çağrıda bulundu: “Çok sayıda evsel atık, balçıkla doldurulmuş zemin üzerinden sizlere sesleniyorum; Doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde, nerde yaşarsak yaşayalım, Van Gölü bizimdir ve ona sahip çıkalım. Kirletilmesine izin vermeyelim.”
‘Birçok yere giremedik’
Hakkari’de edindiği izlenimi paylaşan Göksen, “Hakkari ilinde maden ve taş ocaklarıyla ilgili kirlilikten söz ettik. Çukurca’ya gittiğimizde taş ocakları yüzünden nefes alamadık. OHAL’den dolayı birçok yere talep etmemize rağmen girmemize izin verilmedi. Önlem alınmazsa yaşamın temeli olan suyu, doğayı kaybedeceğiz. Bunlara sahip çıkmamız gerekiyor” dedi.
‘Talanın önüne geçelim’
Birçok ekoloji derneği gibi kendilerinin de 17 Eylül’de Cudi Dağı’nda yapılacak yürüyüşte yer alacaklarını ekleyen Göksen, “Ülkenin doğasının kurtulması için sivil inisiyatiflerin, sivil kurumların, STK’lerin çok önemli olduğunu, yerel halkın bilmeyen, görmeyen insanlara ulaştırmasını ve tavır oluşturması gerektiğini düşünüyorum. Örgütlü bir şekilde bu talanın önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu çalışmalar doğu ve batı arasında bir diyalog oluşturulması gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘Kürdistan’daki olayların üstü hep örtülüyor’
Halkevleri Kent ve Ekoloji Çalışma Grubu’ndan Ayşe Baykal ise şu ifadeleri kullandı: “Doğu, batı halkı diye bir şey olamaz, çünkü biz batılılar olarak yıllardır yüzümüzü hep doğuya döndük. Evet direniyoruz, her yerdeyiz. Halkevleri olarak İkizdere, Akbelen’e gidiyoruz ama buradan eleştirimizi vererek doğuya gelemedik. Biz burada yaşananları bilmiyorduk. Çünkü basın yansıtmıyordu. Batıda bir yer olsa hemen yaygara koparken, Kürdistan’daki olaylar hep üstü kapatılıyor. Fotoğraf çekmek yasak, ‘o’ alanlara gitmek yasak.”
‘OHAL bu bölgede devam ediyor’
Ayşe devamında, “1980’li yıllardan bu yana burada 12 Eylül’den bu yana tamamen OHAL’in gölgesinde. Dolayısıyla rant şirketlerinin, sermayedarların buraya gelmesi çok önemli. Onlar için önemli olan tek şey para, insan yaşamı önemli değil. Kişisel olarak bunu belirtmek istiyorum. Bu bölgeye yapılanlar planlı hareketlerdir. Bölge kentlerine, batıdaki insanların yönünü dönmesi lazım. Çünkü burada insan yaşamının korunması tamamen fasa fiso” diyerek, bölge kentlerindeki doğa yıkımına karşı duyarlılığın önemini vurguladı.
‘İhbar ediyorum; devlet suç işliyor’
Anayasanın 56’ncı maddesine göre, “Dengeli, temiz bir çevrede yaşamak her vatandaşın hakkıdır. Özgür bir çevrede yaşamak her vatandaşın hakkıdır. Olmuyorsa bu vatandaşların ve devletin görevidir” maddesini hatırlatan Ayşe, “Ne İzmir’de ne Akdeniz’de ne doğuda ne de batıda bizler bunu görmüyoruz. Evet, batıda bizleri dinlemiyorlar ama burayı hiç bilmiyoruz. Herkesi çevreyi korumaya davet ediyorum. Devlet çevreyi koruma görevini yapmıyor, biz yapmak zorundayız. Devlet görevini yapmıyor, suç işliyor. Kolluk kuvvetinin bizi koruması gerekirken, sermayedarları koruyor ve suç işliyor. 56’ncı maddeye göre suç işleniyor, ben de bunu ihbar ediyorum” ifadelerine yer verdi.
Yürüyüşe davet
Bölgede yaşanan doğa katliamına dair ise Ayşe şunları söyledi: “Doğadaki diyalektikten söz etmek gerekirse Van Gölü kıyısında yaşanan kirlilikte hayvanlar otluyor. Bu hayvanın eti sütü batıya da gidiyor. Dolayısıyla bu doğa talanı hepimizi ilgilendiriyor. Eskisi gibi değil. Artık batıda da tüm kesimler olarak yan yana geliyoruz. Çok geç bunun farkına varmış olabiliriz, ama kesinlikle bir uyanma var. Bu hava hepimizin. Türkiye halkları eşitliği diyorsak eğer; tüm kesimleri 17 Eylül’de Cudi’ye yapılacak yürüyüşe davet ediyorum. Çünkü bu yaşam alanlarımızı savunma mücadelemizdir. Özgürlük mücadelemizdir. Biz barış istiyoruz. Eğer yaşasın halkların kardeşliği diyorsak, bunu sağlayabilmek için tüm Türkiye halklarını yürüyüşe davet ediyorum.”