Kökler ve Direnişler Üzerine: Kapitalist Modernitede Karşı Kültür ve Metalaştırma

  • 09:06 2 Eylül 2022
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
Andrea Wolf Enstitüsü
 
“Farklı kültürler piyasada meta olarak görülür. Çin fast food’u ya da Hindistan yoga öğretileri gibi kültürel ögeler bütünlüklü olarak anlatılmış tarihleri ve bağlamları olmadan alınıp, satılabilir. Kapitalist pazarlarda birleşen farklı kültürlerin yanılsamaları, insanların asıl gerçekliklerini bulanıklaştırarak ve örterek küresel güç dinamiklerini, savaşları, sınır rejimlerini ve kaynaklarını kontrol etmek ve sömürmek için tasarlanır”
 
Kültür geniş bir kavramdır. Kültür hakkında konuşmak aynı zamanda kökler hakkında da konuşmaktır, fakat bununla beraber bir o kadar da sömürgecilik, asimilasyon ve kültürel direniş hakkında da konuşuyoruz demektir. İnsan olarak bizler doğamız gereği toplumsal varlıklarız ve toplumsallık kültürle şekillenir. Bu aslında bizim de doğamız gereği kültürel olduğumuz anlamına geliyor. Kürtçe “çand” kelimesi proto Hint-Avrupa dil ailesinin köklerinden gelen ‘kwei-çey’ kelimesine kadar uzanır ve çandin-çandinî dikmek, büyütmek, yetiştirmek ve bakım yapmak ile bağlantılıdır. Aynı şekilde Latin kökenli dillerde “kültür” (örneğin; İngilizce ‘culture’, İspanyolca ‘cultura’ veya Almanca ‘kultur’ gibi) kavramı tamamen aynı manada olan Latince “culture” kelimesinden gelir. Toplumsal anlamın temeli, toplumu oluşturan tüm ifade biçimlerinin ve toplumsal etkileşimin, araçların, dillerin, geleneklerin, normların, değerlerin, imgelerin, sembollerin, ritüellerin ve daha birçok benzer kavramın toplamıdır kültür. Bu gibi öğeler sadece bir iletişim sistemi değildir, bununla birlikte aynı şekilde gerçekliği kavradığımız ve nesilden nesle bilgi biriktirmemize ve paylaşmamıza izin de veren bir araçtır. Kültür düşüncelerimizi, duygularımızı ve kimliğimizi şekillendirir. Dünyada var olmamızın yollarını tanımlar ve hayata anlam vermemizi sağlar. 
 
Bu makalede kapitalist modernite sisteminde kültürün ne anlama geldiğini, onu nasıl metalaştırdığını, karşı-kültürel veya devrimci hareketlerin bu potansiyellerini nasıl sönümlendirmeye ve eritmeye çalıştığını anlatmak istiyoruz. Devrimci kültürü geliştirme sürecinde bize ilham vermeye devam eden hareket örneklerinden bahsedecek; Rojava Devriminin ve Kürt kadın mücadelesinin batı yapımı filmlerde nasıl temsil edildiğini inceleyecek ve çözümler üzerinde düşüneceğiz.  Bir anlamı ile demokratik modernite yolunda devrimci kültürü yaratmak ve savunmak için önemli olan nedir sorusunun peşine düşeceğiz. 
 
Kapitalist Modernitede kültür 
 
Kapitalist Modernite sisteminde karşı karşıya kaldığımız kültürel krizi anlamak için tarihe kısa bir göz atmak istiyoruz. Etimolojik kökleri aracılığı ile kültür kelimesinin anlamının izini sürdüğümüzde, toprakla, yeniden üretimle, beslenme ve büyüme ile yakından ilgili olan bir kültür algısına varırız. İnsanlık uygarlaşma sürecinde çeşitli araçlar, bilgiler, dil ve anlamlar geliştirirken kültür de hayatta kalmanın anlamı olmuştur. Yüzyıllar boyunca toplumlarla birlikte gelişen bir bağlılık gücü, yaratıcılık ve toplumsal direniş olmuştur. Fakat öbür taraftan kültür, ataerkil tahakküm, devlet ve kapitalizmle birlikte ölümcül bir biçimde iç içe geçmiş bir iktidar ve kontrol aracı haline gelmiştir. 
 
Sermaye birikimi burjuvazinin ortaya çıkmasını sağlamıştır 
 
Avrupa bağlamında bilim ve sanatın profesyonelleştirilmesi ile birlikte gelen Rönesans süreci, insanların hayatlarında ve kültürlerinde bir değişim yaratmış, bu değişim toplumları şekillendirerek günümüze kadar sürecek olan bir döneme damgasını vurmuştur. Hümanist vizyonu ile Rönesans, evrenin merkezine kendinden önceki dönemlerdeki gibi Tanrı’yı değil insanı koymuştur ve Amerika kıtasının sömürgeleştirilmesi sonucu Avrupa’da ortaya çıkan büyük sermaye birikimi Modern Çağ olarak adlandırılan süreci doğurmuştur. Bu süreç aynı zamanda feodalizmden mutlak monarşilerin kurulmasına geçişin yanı sıra tıpkı 1789 Fransız Devrimi gibi, 18. yüzyılda liberal devrimlerle doruk noktasına ulaşan, giderek daha fazla etki ve güç elde edecek bir toplumsal kesim olan burjuvazinin ortaya çıkması demekti. Paralel bir şekilde Silvia Federici, “Caliban ve Cadı” isimli kitabında ortak arazilerin çevrelenmesi ve cadı avları gibi süreçler ile birlikte ticaretin gelişmesi sonucu kırsal alanlarda toplumsal dokunun parçalandığını, insanların sanayi devriminin geleceğine emek olarak hizmet etmek için kırsal alanlardan ilk kent merkezlerine yapılan göçe neden olduğunu savunur. 
 
Kitle toplumu ve yeni üretim formlarıyla kitle kültürleri oluşturuldu
 
19. ve 20. yüzyıllar büyük işçi ve köylü direnişlerinin yanı sıra “kitle toplumu” olarak isimlendirilen, güçlü bir sanayileşme ve kentleşmeye yol açan durumlara da tanıklık etti. Ortak toplumsal bağları ve ortak gelenekleri olmadan bir araya gelen farklı ekonomik ve sosyal statüdeki insanların şehirlerde toplanması gibi. Basın-yayın alanındaki teknik gelişmeler, yazılı basının kamuoyunun şekillendirilmesinde etkili olmasını sağladı. Üretilen ürünleri satmak için reklamlar geliştirildi. Reklamcılık sektörü aracılığı ile güdüsel olarak bireylerde ihtiyaçlar yaratıldı. Nesnelerin ve kültürel hizmetlerin metalaştırılmasına dayanan kitle toplumu ve yeni üretim formları ile kitle kültürleri oluşturuldu. Öbür taraftan bu büyük bir fırsat anlamına geliyordu: Kültürel ifadeler; kitaplar ve daha sonrasında müzik ve filmler ile toplumun daha büyük bir kesimine ulaştırılır, fakat toplumdan gelen güncel kültürel ifadeler, toplumsal kültürün yerine kapitalist uygarlık tarafından giderek daha da standartlaşan bir kitle kültürünü yaratır. Kültürel ifade piyasanın mantığını daha fazla takip eder ve ideolojik gücü ile etki ve kitle manipülasyonu işlevini görür. 
 
Abdullah Öcalan’ın kültür ve kültürel hegemonya belirlemesi
 
Demokratik Uygarlık Manifestosu’nun ikinci cildinde Abdullah Öcalan şöyle yazar; “Kültür, hegemonik iktidar sisteminin gerçek yönetim aracıdır. Kültürel hegemonya olmadan ekonomik ve politik tekeller yönetilemez. Sadece zora ve sömürüye dayalı sistemler ancak kısa bir süre için yağma yoluyla varlıklarını koruyabilirler ve yağmalayacak bir şey kalmadığında ya çökerler ya da birbirlerine düşman olurlar. Bu yüzden, kültür kapitalist uygarlık sisteminde de yaşamsaldır. Bütün toplumsal alanların birleşik entelektüel dünyası olan kültür, öncelikle ekonomik ve politik güç ile kapitalist uygarlığı dize getirmek için asimile edilir. Daha sonra dünya topluluklarına -uluslara, halklara, ulus-devletlere, STK’lara ve firmalara- kapsamlı ve yoğun bir şekilde yayılabilmesi için bir endüstri haline getirilir. Edebiyat, bilim, felsefe, tarih, tüm sanatlar, din ve hukuk nesneleştirilir ve metalaştırılır. Kitaplar, filmler, gazeteler, televizyon, internet, radyo vb. alanlar bu endüstrinin mallarının satıldığı bir pazar işlevi görür.” 
 
Valerie Solanas erkek egemenliğini radikal ve alaycı bir üslupla eleştirir 
 
Seri üretim, reklamcılık ve kültür arasındaki ilişki, Amerikan şirketi “Campbell”in çorba kutuları gibi, ticari ürünleri gösteren fotoğrafların seri yeniden üretimi ile ünlenen Kuzey Amerikalı pop sanatçı Andy Warhol gibi sanatçılar tarafından paradigmatik bir şekilde yansımıştır. 1968 Haziran’ında radikal feminist yazar ve aktris Valerie Solanas ağır yaralanan ancak kurtulan Andy Warhol’u vurmaya çalıştı. Birçok kişi tarafından delirdiğine ve paranoyak olduğuna hüküm verilmiş Valerie Solanas, Andy Warhols’un ukalalığına ve onu bir kadın sanatçı, yazar olarak ciddiye almayan bir erkek olarak güçlü konumuna duyduğu öfke yüzünden bunu yaptığını açıkladı. Warhols’un, kimin ünlü olacağına kimin sanatının üretileceğine veya sanat sahnesinde kimlerin ünlü olmadan kalacağına karar verme gücü vardı. “Erkek Doğrama Cemiyeti Manifestosu”nda Valerie Solanas, erkek egemenliğini, kültür endüstrisini, sanatı, kapitalizmi ve devlet sistemlerini radikal ve alaycı bir üslupla eleştirir: “Büyük Sanat”ın mükemmel olduğunu biliyoruz çünkü erkek iktidarlar bize böyle anlattı ve tabii ki aksini iddia edemeyiz çünkü sadece bizimkinden çok daha üstün hassasiyetlere sahip olanlar neyin beğenileceğini algılayabilir ve takdir edebilirler (…) Çürümüş bu dünyada kültürü benimsemek, kısır mantıksız bir varoluşun korkunçluğundan kaçmak için umutsuz, çılgınca bir teşebbüstür. “Sanat ve Kültüre” duyulan saygı -birçok kadını daha önemli ve faydalı faaliyetlerden, aktif yetenekler geliştirmekten alıkoyan sıkıcı ve pasif faaliyetlere yönlendirmenin yanında- duyarlılığımıza o ya da bu bulanıklığın derin güzelliği üzerine dayalı görkemli tezleri ile sürekli olarak müdahaleye yol açar. Bu durum ‘sanatçı’nın üstün duygulara, algılara, sezilere ve yargılara sahip biri olarak kurulmasını talep eder, böylece tehlikede olan kadınların kendi duygularının, algılarının, kavrayışlarının ve yargılarının değerine ve önemine olan inançları sarsırılır.” 
 
Bu örnek küçük bir ışık tutuyor 
 
Solanas bütün bunların yerine radikal bir toplumsal değişim öneriyor ve kadınların etiğinin, gücünün ve yaratıcı potansiyelinin altını çiziyor. Fakat diğer kadınlarla örgütlenmedi ve kendi zamanının ataerkil entelektüel yeraltı sahnesinde bir yabancı olarak kaldı. Bu örnek, kapitalist tüketim kültürünün yaygınlaştığı 1960’ların batı metropollerinde olup bitenlere dair sadece küçük bir ışık tutuyor. Tüketime dayalı kitle kültürünün bazı alanlarda gelişmesi, kaynakların ve emek gücünün sömürülmesi ve sömürgecilik aracılığı ile kültüre el koyulması ile mümkün oldu. Andy Warhol gibi sanatçılar Kuzey Amerika’da kültürü karikatürize ederken, aynı sırada sömürgecilik karşıtı mücadelelerde ve özgürlük mücadelelerinde halkların kültürüne, kültürel kökenine ve söylemlerine dayalı ısrarlar çok önemli roller oynadı (oynamaya devam ediyor). 
 
20’inci yüzyılın sonlarında kapitalist sistem daha da gelişti 
 
20’inci yüzyılın sonlarında ve şimdiye kadar olan süreçte kapitalist sistem çok daha fazla gelişti. Soğuk Savaş’ın bitişinin ardından ABD’yi dünyanın en büyük gücü olarak bırakan Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte kapılar neoliberalizm ve küreselleşmeye açıldı. Piyasalar ve şirketler ulusal sınırların ötesine genişledi ve çok az kamu kontrolü ile ileri teknolojiyi kullanılarak toprak, kaynaklar ve halkların yaşamları üzerinde iktidarlar kuruldu. Aynı zamanda bu durum neoliberal yapıda başarılı, bağımsız birey idealini de zorunlu koşuyordu. Bu ideal birey fikri kendi kaderini, işini ve kendi emeğini yönetmekte özgür olan birey yanılsamasına dayanır. Sözde serbest piyasada herkes aynı zaman diliminde potansiyel üretici, tüketici, satıcı ve aynı anda ürün olarak görülmekte… 
 
Farklı kültürler meta olarak görülür
 
Farklı kültürler piyasada meta olarak görülür. Çin fast food’u ya da Hindistan yoga öğretileri gibi kültürel ögeler bütünlüklü olarak anlatılmış tarihleri ve bağlamları olmadan alınıp, satılabilir. Kapitalist pazarlarda birleşen farklı kültürlerin yanılsamaları, insanların asıl gerçekliklerini bulanıklaştırarak ve örterek küresel güç dinamiklerini, savaşları, sınır rejimlerini ve kaynaklarını kontrol etmek ve sömürmek için tasarlanır. Öte yandan farklı kültür ve etnik kökenlere atıfta bulunularak kültürü halklar arasındaki kaçınılmaz ve çözülemez çatışmaların kaynağı olarak gösteren, kendi kültürlerinin saflığını ve üstünlüğünü vurgulayan faşist hareketlerle de yüz yüzeyiz. Neoliberalizm, faşizm ve milliyetçilik kapitalist modernitenin alt edilmesi gereken farklı çehreleridir.