Kadınlar tutum belgesi hazırladı: Onurlu barışı inşa edelim

  • 22:33 29 Ağustos 2022
  • Güncel
İZMİR - Kadın hakları aktivistleri İzmir’de 1 Eylül Dünya Barış günü öncesinde barışa ilişkin yayınlayacakları tutum belgesini oluşturmak için forumda bir araya geldi. Kadınlar onurlu ve kalıcı barışın tesisine öncülük edeceklerini deklere etti. 
 
İzmir’de kadın hakları aktivistleri, 1 Eylül Dünya Barış günü öncesi barışa ilişkin tutum belgesini oluşturma ve barışa dair kadın platformu oluşturma amacıyla Kültürpark Ahşap Sahne’de düzenledikleri forumla bir araya geldi. Forumun açılış konuşmasını  kadınlar adına Didar Gül yaptı. 
 
Kalıcı barışın tesisi
 
Savaş ve barışın toplumun tüm ezilenlerini ilgilendiren ve onları siyasi süreçlerin öznesi kılan bir toplumsal yeniden yapılanma olduğunu belirten Didar, şunları söyledi “Biliyoruz ki barış Lice’den Gezi’ye, Roboski’den Soma’ya  Dersim’den  İzmir’e uzanmalıdır. İktidar, ulusçuluk adına, sermaye adına, muktedir kalma adına yaşanan tüm gerçeklerin üzerini örtmeye çabalasa da, bizler hakikatleri ancak birlikte ve el birliğiyle inşa edebiliriz. Bu yüzden biz kadınlar ‘barış için sözümüz, savaşı durdurmak için gücümüz var’ demekten asla vazgeçmiyoruz. Gerçek ve kalıcı bir barış, ancak barışın herkesin meselesi haline gelmesi, toplumun her kesiminin gündemine girmesi, herkesin arzusu olması, yani barışın toplumsallaşması ile tesis edilebilir.” 
 
‘Onurlu barış mücadelesi vereceğiz’
 
Forumda ilk söz verilen Barış Annesi Peyruze Kurt, Kürtçe yaptığı konuşmasında dünya barış gününün onurlu bir barışa vesile olmasını dileyerek, “Bu ülkeye barış gelmesini en çok kadınlar ve anneler istiyor. Her gün çocuklarımızın cenazeleri geliyor. Her gün gençlerimiz toprağa veriliyor. Ne bir gerilla annesi ne de bir asker annesi artık ağlasın istemiyoruz. Bu kan durunca herkes rahat nefes alacak. Bu savaş politikaları nedeniyle şehirlerde hayat durdu. Bunları bize yaşatma hakları yok. Anneler ne olursa olsun onurlu bir barış için mücadele edecek” dedi. 
 
‘Emekçilerin hak kaybının nedeni savaş politikaları’
 
KESK Kadın Meclisi adına konuşan Gülsev Sağıroğlu da emekçilerin yaşadıkları hak kaybının nedeninin savaş politikaları olduğunu belirterek, şunları dile getirdi: “AKP –MHP iktidarı barış mücadelesini gözeten binlerce kamu emekçisini işlerinden ihraç etti. Bizleri saldırılarla açlıkla biat etmeye çalışanlara inat barış mücadelesinden vazgeçmiyoruz.” 
 
‘Geniş bir çalışma yapılmalı’
 
İnsan veya hayvanın yok olmasının uzun süreden beri devam ettiğini belirten İzmir Kent Konseyi’nden Cemile Kocabaş adaletin işlemediğini ifade ederek, “Doğayı katlediyorlar canlar gidiyor, sürekli yok etmeye devam ediyorlar. Her konuda geniş bir çalışmanın yapılmasını istiyorum” dedi.
 
Doğaya savaş açıldı
 
Yaşam savunucularından Seda Uğur da sistemin doğaya da savaş açtığını belirterek İzmir’de ekolojik yaşamı tehlikeye atan Çeşme projesi ve Aliağa’ya yaklaşmakta olan zehir yüklü savaş gemisi Nae Sao Poulo gemisini hatırlattı. Seda “Sermayedarlar ve  bakanların hiç umurunda değil. Bu tehlikelerin hepsini bilerek üç beş kuruş kazanacağız diye doğaya, canlı yaşamına savaş açıyorlar. Burada görüyoruz ki faşizmin kurumsallaşmaya başlamasıyla birlikte kadına karşı şiddeti ve baskıyı nasıl meşrulaştırmaya çalışıyorsa aynı politikayı doğaya, hayvanlara karşı da uygulamaya çalışıyor. Bugün hem kadınlar olarak hem ekolojistler olarak buradaysak bunun bir sebebi var. O da her alana savaş açan kapitalizme karşı faşizme karşı mücadele etmemiz. Bu mücadele hatlarını yarına bırakma şansımız yok” diye konuştu.
 
‘Bölgedeki savaş batıdaki kadını da etkiliyor’
 
Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Nur Aytemur da “nasıl bir barış” sorusuna verilecek olan cevabın önemine işaret etti. Kimlerle yola çıkılacağı konusunda ise kadınların barışın öznesi olmasıyla muhataplarını kendilerinin belirlemiş olacağını ifade eden Nur, 2013’de barış müzakerelerinin ve “Barış İçin Kadın” tecrübelerinin yaşandığını hatırlatarak, “Barış sadece silahla tankla mı oluyor? Bölge illerinde bu kadar yakıcı. Bunun batıya yansıması tecavüzle, ekonomik krizle oluyor. Orada bir silaha giden bütçe buradaki kadının pazarındaki, çocuğun okulundan giden bir bütçe var. Bitti bitiriyoruz diyerek düşmanlaştırdıkları Kürt halkı var. Sokağa çıkan kadınlar olarak kışkırtılmış bu erkeklik tam da savaş politikalarından kaynaklanıyor” ifadelerini kullandı. 
 
LGBTİ+’lara yönelik savaş yürütüldüğünü ifade eden 18 Haziran Derneği üyesi Yıldız İdil Şen de son dönemde kendilerine dönük baskı ve hak ihlallerinin arttığını dile getirdi. 
 
‘Devlet kadını savaş ganimeti olarak görüyor’
 
Devletin İstanbul Sözleşmesini kaldırarak kadınlara savaş açtığını belirten Kampüs Cadıları’ndan Berfin Büyükertaş da devletin kadınları hedef alan genelgeleri ve kampüslerde karakol kurulmasına dikkat çekti. Kolluğun üniversitelere kadın öğrencileri korumak amacıyla girmediğini belirten Berfin, “Biz bunu Gülistan Doku’dan biliyoruz, İpek Er’den biliyoruz. Devletin kadınları savaş ganimeti olarak gördüğünü buradan anlıyoruz. Suriye savaşından sonra akın akın göçmen geldi ve yalnızca ucuz iş gücü değil 15 yaşında kız çocuklarının vatandaşlık vaadiyle evlendirildiğini gördük. Biz de onurlu bir barışı nasıl öreceğimizi buradan konuşmalıyız” diye ifade etti.
 
‘Birlikte mücadele verirsek engelleri aşarız’
 
Kadın katliamlarının yaşandığı süreçte güçlü durmanın önemli olduğunu belirten HDP Kadın Meclisi adına konuşan Berna Çelik, “Birlikte mücadeleyi gerçekleştirebilirsek aşamayacağımız bir şey kalmayacaktır. Bölgede farklı kimlikler üzerinden metropollerde farklı kimlikler üzerinden saldırı gerçekleştiriliyor. Biz mücadeleyi yürütürken mücadeleleri birleştirirsek önümüzde engel kalmayacaktır. Demans hastası olan Aysel Tuğluk’un neden içerde tutulduğunu buradan bakınca anlayabiliriz. Bir kadın bir Kürt ve Alevi. Kimliklere sahip çıkma noktasında mücadeleyi büyütürsek önümüzde engel kalmayacaktır” ifadelerini kullandı. 
 
Konuşmaların ardından taslak haldeki tutum belgesi okundu. Tutum belgesinin Didar Gül tarafından okunmasının ardından ise kadınlar metne eklenmesini istedikleri konular hakkında beyanda bulundu.
 
Taslak metin ise şunlar üzerinde duruldu:
 
“Türkiye’de  ve Ortadoğu’da  halkları kuşatma altına alan savaş gerçeği yaşamlarımızı rehin alıp  bizleri nefes dahi alamayacağımız bir ortama sürüklüyor.
 
Savaş bizden çok uzakta değil, savaş, artık İzmir'de evimizde,  yürüdüğümüz sokaklarda, gidemediğimiz pazarda, alamadığımız kıyafetlerde,  her gün artan zamlarda, hayatlarımızın tam orta yerinde...
 
Baskı, korku ve şiddet atmosferi yoğunlaşıyor
 
Erkek egemen zihniyetin ürünü olan bu savaş, en çok kadın ve çocuklara zarar veriyor. AKP iktidarının uzunca bir süredir içeride ve dışarıda sürdürdüğü bu savaş politikalarının sonucunda, bütün kadınlar farklı farklı  etkilere maruz kalıyorlar.Tekçi  iktidarını pekiştirmeye çalışan saray, yaşanan acıları, maruz kalınan şiddeti görünmez kılmaya çalışarak  başta  kadınlar ve çocuklar olmak üzere, binlerce insanı yerinden yurdundan ediyor. İnsanların barınma, sağlık ve eğitim hakları yok sayılıyor.Bölgede, yürütülen operasyonlar ile sivil insanların katledilişi, kayyum politikaları ve  halka uygulanan  özel savaş politikalarıyla halkı sindirmeye çalışırken,   batıda da milliyetçi, şovenist dalgayı körükleyerek baskı, korku ve şiddet atmosferini daha da yoğunlaştırıyor.
 
Dünyadaki tüm savaş dönemi örneklerinde olduğu gibi savaş politikaları, bölgede ve Batı'da kadın ve LGBTİ+'lara yönelik baskı, şiddet, taciz ve tecavüzün, çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarının artmasına sebep oluyor.
 
İşçi ve emekçinin hakkı gasp ediliyor
 
İktidarın yıkım politikaları bir yandan devam ederken,  diğer yandan işçi ve emekçilerin en temel kazanılmış haklarına yönelik saldırılar da artıyor.  Meclis’te  bir gecede kabul edilen torba yasalarla güvencesiz  ve emeklilik hakkı tanımayan; özel istihdam büroları aracılığı ile işçi kiralamayı sağlayan kölelik düzenini yasallaştırılıyor. Bu yasalarla bir taraftan Kürt halkının imha politikalarını diğer taraftan işçi ve emekçileri köleleştiren politikaları meşrulaştırarak,  sermaye nezdinde kendi iktidarını sağlamlaştırmaya çalışıyor
 
Doğa talanı
 
Aynı iktidar rant için HES'lerle dereleri kurutuyor, yangınlarda gerekli önlemleri almayarak ormanların yok olmasına göz yumuyor. Şırnak ve benzeri yerlerde yakamadıkları ağaçları kesip satıyor. İklim krizini hiçe sayıyor, göller ve kuş cennetlerini kurutuyor,  Hasankeyf, Salda Gölü, Kaz dağları ve daha başka bir sürü doğa alanlarını yabancı madencilere peşkeş çekiyor.
 
İşte bu nedenlerle, biz kadınların bu savaş politikalarına karşı, kadına ve LGBTİ+'lara yönelik şiddete, tacize, tecavüze, makbul kadın politikalarına, ekolojik talana karşı yılların mücadelesiyle yükselen bir direnişi var.
 
Onurlu bir direniş ve barış inşası
 
Ve bugün de biz  İzmirli kadınlar olarak, erkek egemen sistemin  bu savaşına, bu zulmüne, bu saldırılarına karşı onurlu bir direnişi ve onurlu bir barışı nasıl inşa edeceğimizi konuşacağız. Bugün yani 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde biz kadınların alacağı tavrı sizlerle paylaşıyoruz;
 
*Önümüzde bir seçim var, seçim sürecinde ve  seçimden sonra nasıl bir hükümet kurulursa kurulsun, kadınların ve LGBTİ+'ların yaşamını, hükümetlerin şu veya bu şekildeki günlük çıkarlarıyla  heba edilemeyecek kadar önemli buluyor ve seçim malzemesi olmasını reddediyoruz.
 
*Bizler, yerel ve küresel barış çabalarıyla ortaklık ve dayanışma içinde olacağız...
 
*Bulunduğumuz her alanda kadınlarla yan yana gelerek kadını  ve barışı her zeminde konuşulur kılacağız.
 
*Evinde pazara gidemeyen ay sonunu zar zor getiren kadınların evine yansıyan savaş politikalarını konuşacağız.
 
*Savaşı başlatıp kadınları mülteci olmaya ve  milliyetçilerin hedefine oturtanlara karşı mülteci kadınlarla yan yana geleceğiz.
 
*Fındık toplayan, pamuk toplayan ,çay toplayan ellerle bir araya geleceğiz.
 
*Savaşın akademiye, bilime zararlarını ve ekolojik talanını birlikte durduracağız.
 
*Savaşın açtığı yaralarımızı birlikte saracağız.
 
*Savaşa ve şiddete karşı barışı inşa etmenin yollarını ortaklaştıracağız.
 
Bu vesileyle tüm  kadınları kampanyamıza destek olmaya çağırıyoruz. Barışı hep birlikte inşa edelim!”