Bütçe görüşmelerinde Leyla Güven çağrısı: Bu sesi duymalısınız

  • 16:13 10 Aralık 2018
  • Siyaset
ANKARA - Meclis 2019 Bütçe Kanun Teklifi görüşmelerinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan,  PKK Lideri Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit ve buna karşı Leyla Güven'in başlattığı açlık grevi eylemine dikkat çekti. Pervin, "Bu Meclis torba yasalarla uğraştırılırken vekilimiz ise tecridin kaldırılması, barışın ve çözümün gelmesi için mücadele ediyor. Vekilimiz kendi özgürlüğü ve koşulları için değil; barış için, Türkiye halklarının geleceği için açlık grevindedir. Sayın Meclis Başkanı ve değerli milletvekilleri, bu sesi duymalısınız" dedi. 
 
Meclis 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine Halkların Demokratik Partisi (HDP) adına söz alan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Pervin konuşmasının büyük bölümünde PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununun çözümündeki rolü, kendisine uygulanan tecrit ve Leyla Güven'in buna karşı başlattığı açlık grevine dikkat çekti. 
 
Konuşmasına, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in hukuka aykırı bir biçimde cezaevinde tutulması nedeniyle parlamentonun bir eksikle toplandığını kaydederek başlayan Pervin, "Buradan sevgili vekilimiz Leyla Güven'i, Selahattin Demirtaş'ı, Figen Yüksekdağ'ı, Selma Irmak'ı, Sebahat Tuncel'i, Çağlar Demirel'i, Gülser Yıldırım'ı, Burcu Çelik'i, İdris Baluken'i, Sırrı Süreyya Önder'i, Ferhat Encü'yü, Abdullah Zeydan'ı, Gültan Kışanak'ı ve rehin tutulan tüm arkadaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum" dedi.
 
'Hükümet ret ve inkar üzerine kurulmuştur'
 
Pervin, devamında şöyle konuştu: "Arkamızdaki duvarda 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir'  yazıyor. Ne yazık ki, bugün bu parlamentoda ve dışarıda olması gereken seçilmişlerin cezaevlerinde hukuksuz bir biçimde rehin tutuluyor olması egemenliğin halkta değil, muktedirlerin elinde olduğunu göstermektedir. Bugün adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen yönetim şekli farklılıkların red ve inkârı üzerine kurulmuştur. Tekçidir, merkeziyetçidir, milliyetçidir, otoriter ve baskıcıdır. Demokratik katılımcılığı ve çoğulculuğu değil, tek adam dayatmasını esas almaktadır. Özgürlükçü değil, güvenlikçidir. Hukukun üstünlüğüyle değil, Saray talimatıyla çalışan siyasal yargı gücüyle hareket etmektedir. Bu rejim etkisiz bir parlamenter sistemi ve demokratik siyasetin tasfiyesini hedeflemektedir." 
 
'Siyasal ekonomik yaşama yansıması tam bir faşizmdir'
 
Yeni rejimde sadece iktidara biat edenlerin hakları olduğunu; Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Ezidilerin, tüm inanç ve kimliklerin, kadınların, gençlerin, emekçilerin ve ezilenlerin hakları  olmadığını vurgulayan Pervin, "Herkes vergi öderken eşit olacak, ama haklar söz konusu olduğunda, kimliklere ve inançlara karşı ayrımcılık yapılacak, bu en büyük zulümdür. Otoriter rejimin toplumsal, siyasal, ekonomik yaşama yansıması tam anlamıyla faşizmdir. Rejim varlığını; korkutmayla, sindirmeyle, diz çöktürme ve kutuplaştırmayla sürdürmeye çalışmaktadır" ifadelerini kullandı.
 
'Sisê Ana'yı cezaevine koyan anlayıştan adalet beklenir mi?'
 
AKP iktidarının Türkiye'de umutları, hayalleri, sevinçleri, beklentileri, sevgi ve saygıyı bir bir yok ettiğini söyleyen Pervin şöyle konuştu: "Düşünün, Cumhurbaşkanına eleştiriler nedeniyle bugüne değin 20 bin soruşturma açılmış. Kendi halkından korkan bir yönetimin rakamıdır bu.  7 yaşındaki bir çocukla, 78 yaşındaki Sisê Anne'yı cezaevine koyan anlayıştan adalet beklenebilir mi? Roboski'de köylüleri, Soma'da işçileri, Sivas'ta, Gazi'de, Gezi'de Alevileri, sokaklarda kadınları katledenlerden; Uğurların, Berkinlerin, Ali İsmaillerin, Kemal Kurkutların, Şenyurtların, Suruç'un, Gar'ın faillerinden hesap soramayan bir yargı sistemi Saray için seferber olmuş! Cumhurbaşkanının yüzlerce araç filosunun yanında aynı zamanda yargıç filosu da oluşturulmuş."
 
'Halkın değil Saray'ın bütçesi görüşülüyor'
 
Meclis'te yapılan bütçe görüşmelerini eleştiren Pervin, Meclis'te halkın değil Saray'ın bütçesinin görüşüldüğünü söyledi. Pervin, "Ülke tablosu Saray'ın ışıklı pencerelerinden tozpembe görünebilir, ama halkın yaşadığı tablo içler acısıdır. Bir yanda yoksulluk, işsizlikle açlık ve sefalet; diğer yanda ise devletin tüm gücü ve imkânlarını har vurup harman savuran bir yönetim anlayışı var. Kürd'ün Türk kadar, Alevi'nin Sünni kadar, kadının erkek kadar, emekçinin patron kadar, yoksulun zengin kadar hakkı ve hukuku yoksa, haklı olanlar değil güçlü olanlar korunuyorsa, adalet bunun neresinde? Eşitlik ve vicdan bunun neresinde?" diye sordu.
 
'AKP Çözüm Süreci'ni Türklük krizi olarak gördü'
 
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en derin siyasi, ekonomik ve toplumsal krizini yaşadığını, her seçimde istikrar diyerek halkın desteğini alan, ancak ülkeyi istikrarsızlığın, darbe ve krizlerin tam da ortasına sürükleyen bu yönetim anlayışının görülmesi gerektiğini ifade eden Pervin, devamında Çözüm Süreci'nde yaşananlara dikkat çekti. Pervin, "İşte bütün mesele de burada başladı, iktidardan olma meselesinde. 7 Haziran seçimlerinde Çözüm Süreci'nin de etkisiyle Türkiye halkları, barış ihtimalinin belirmesine paralel olarak sandıktan Demokratik Cumhuriyet sonucunu çıkarmıştı. Ancak AKP'nin de dâhil olduğu resmi ideoloji Demokratik Cumhuriyet ve barış talebini tarihsel bir dönüşüm olarak kabullenmek yerine, bunu; tekçi, vesayetçi sistemin sonu ve aynı zamanda bir 'Türklük Krizi' olarak gördü" diye ekledi. 
 
'İktidar baldıran zehrini topluma içirdi'
 
Pervin, Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken'in Çözüm Süreci'nde yer aldıkları için haklarında verilen hapis cezalarına da dikkat çekerek, "Erdoğan, 'Gerekirse baldıran zehri içeriz' demişti. İktidar, çözüm sürecini bitirerek baldıran zehrini topluma içirdi! Sürecin bitirilmesi, 15 Temmuz'da yaşanan darbe girişiminin de ne yazık ki önünü açtı. Sayın Erdoğan, 15 Temmuz için 'Allah'ın lütfu' demişti. Bu lütuf sonra anlaşıldı; darbe girişimi fırsat bilinerek, demokratik siyasete ve toplumsal muhalefete resmen darbe yapıldı. Her iki arkadaşımız da bu ülkede ölümler yaşanmasın diye İmralı, Kandil ve devlet arasında benimle birlikte mekik dokudu" dedi.
 
'Ölümleri durdurmak suç mu?'
 
"Ölümleri durdurmak suç mudur? Bu neyin intikamıdır? Halkın, kamuoyunun bunu bilmesi, görmesi gerekir. O süreçte bu görüşmelerin tamamı bizzat dönemin Başbakanı Erdoğan'ın, hükümetinin ve devletin bilgisi, onayı ve talebi doğrultusunda yapıldı" hatırlatmasında bulunan Pervin,  bu görüşmelerin suç sayılacaksa hükümet ve devlet yetkililerinin de yargılanması gerektiğini vurguladı. Pervin, "Bu ülkeyi darbe ve krizlerin içine sürükleyenler er geç yargı önüne çıkacak ve hesap verecektir! Bugün barışı yargılayanlar, yarın barış tarafından yargılanacaktır" diye belirtti. 
 
'Leyla Güven'e kayıtsız kalamazsınız'
 
Abdullah Öcalan'dan 3 yıldır hiçbir şekilde haber alınamadığının altını çizen Pervin, Leyla Güven'in buna karşı Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde 33 gündür açlık grevinde olduğuna işaret etti. Pervin, şunları belirtti: "Acaba haberiniz var mı? Merak ettiniz mi hiç veya sorguladınız mı, bir milletvekili niye bedenini açlığa yatırır? Leyla vekilimiz sorunlara gözünü kapatan bu parlamentonun yapmadığını yapmak için 33 gündür eylemde. Bu Meclis torba yasalarla uğraştırılırken vekilimiz ise tecridin kaldırılması, barışın ve çözümün gelmesi için mücadele ediyor. Parlamentoya seslenmek istiyorum. Vekilimiz kendi özgürlüğü ve koşulları için değil; barış için, Türkiye halklarının geleceği için açlık grevindedir. Sayın Meclis Başkanı ve değerli milletvekilleri, bu sesi duymalısınız. Bu parlamentonun bir üyesi açlık grevi gibi ciddi bir direnişin içine girmişse bunu görmezden ve duymazdan gelemezsiniz, kayıtsız kalamazsınız." 
 
'Kayyım halkın değerlerine saldırmaktan başka bir şey yapmıyor'
 
Partilerine ve üyelerine dönük baskı, gözaltı ve tutuklamalara da değinen Pervin, diğer partiler ile eşitsiz koşullarda yarışarak Meclis'e geldiklerini ve bunun hazmedilemediğini belirtti. Belediyelere atanan kayyımlara da dikkat çeken Pervin, AKP'nin sandıkta kazanamadığı yerleri kayyım atayarak ele geçirme yoluna gittiğini söyledi. Pervin, "Yolsuzluklar asıl kayyumlarla başlamıştır. Sayıştay raporları da bu durumu belgelemiştir. Kayyumların görevlerindeki ilk icraatları ise Kürtlerin dilleri, tarihleri, bellekleri ve hakikatleri ile bağını kesmek olmuştur. Diyarbakır'ın Kayapınar ilçesindeki Roboski Anıtı, Cizre'de Orhan Doğan, Kızıltepe'de Uğur Kaymaz, Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde Ehmedê Xanî Anıtı kayyumlar tarafından yıkılırken Van'ın Çatak İlçesinde Tahir Elçi adı parktan kaldırıldı. AKP kayyumlarının marifeti işte budur; yolsuzluk ve halkın değerlerine saldırı..." dedi.
 
'HDP, HDP'dir tıpkı 1920 ruhu gibi'
 
İktidarın ayrıştırma politikalarına rağmen bugün toplumun bir arada yaşamasının teminatı ve güvencesinin HDP ve onun demokratik ilkeleri olduğunu vurgulayan Pervin, şöyle konuştu: "Kürt, Türk, Arap, Alevi, Ermeni, Süryani, Ezidi, Çerkes, Laz, Sünni, kadın, genç yani bu ülkenin toplumsal ve inançsal tüm renklerini temsil eden, çatısı altında bir araya getiren bir siyasi hareketiz. Yok edilmeye çalışılan demokratik alanı ve özgürlüklere olan inancı koruyan HDP'dir. HDP tıpkı 1920 ruhu gibidir. Rengarenk halklar bahçesidir. Bu renkleri soldurmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. HDP'ye bu denli saldırıların amacı, bir arada yaşama iradesinin ortadan kaldırılmasıdır. HDP'yi 'terörist' olarak göstermek, bizlere oy veren 6 milyon seçmeni 'terörist' olarak görmektir. İktidar öyle bir mekanizma yarattı ki, AKP muhalifi olan herkes terörist ilan edilmiş durumda! Unutmayın bu mekanizme gün gelir kendi sahiplerini de aynı tanımın içine oturtur."
 
'Kadının adı yok ki bütçede pay ayrılsın'
 
Bütçe görüşmelerinde kadına dair bir şeyin olmadığının altını çizen Pervin, "Toplumun yarısını oluşturan kadınlara bu ülkede yaşam hakkı reva görülmüyor ki, kadına bütçe hakkı tanınsın! En nihayetinde kadınlar, 'Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum' diyen bir zihniyetle karşı karşıya. Bu zihniyetin sokaktaki yansıması da kadına şiddettir" diye konuştu. Pervin, kadınların devlet ve erkek şiddetini yaşadığını belirterek, "Ekonomik sosyal krizin şiddetini yaşayan yine kadın. Kadına yönelik şiddette sürekli işleyen üçlü bir mekanizma var. Devlet-yargı-erkek! Dolayısıyla şiddetin nedeni kişisel değil, politiktir. Yaratılan tekçi iktidar olgusunun sokaktaki yansımasıdır şiddet! Dikkat edilirse kadına yönelik şiddete cezasızlık bu iktidar döneminde sistemleşmiştir. Bu bütçe de şiddeti besliyor. Kadının adı yok ki bütçede pay ayrılsın 'Nasıl olsa kadınlar her gün öldürülüyor, ne gerek var bütçe ayırmaya'  diyen bir anlayışı görüyoruz. Bütçenin mantığı işte budur" ifadelerini kullandı. 
 
'Kadınlar haykırın, sesinizi yükseltin'
 
Erkek devlet ve erkek iktidarın, kadına hiçbir zaman yaşamda, adalette, çalışma hayatında eşit hak ve temsiliyet sağlamayacağını dile getiren Pervin, sözlerine şöyle devam etti: "Kadınlar haklarını ancak örgütlenerek, mücadele ederek, kadın ittifakı kurarak elde edebilir. Tüm kadınlara buradan çağrı yapıyorum: Haykırın, sesinizi yükseltin, itiraz edin, size dayatılan köleliği asla kabul etmeyin! Buradan siyasi parti ayrımı yapmaksızın tüm kadın parlamenter arkadaşlarıma seslenmek istiyorum.  Kadına yönelik şiddete karşı daha güçlü birliktelik oluşturalım. Sorunlarımızın çözümü için bir araya gelelim. Ortak çözümler üretelim. Parlamentoyu en etkin şekilde işletelim. Kadının hakkını, hukukunu ve eşitlik taleplerini yasal güvenceye alacak kanunları birlikte yasalaştıralım. Gelin bu parlamento kadınların umudu ve sesi olsun."
 
'Bu sistem daha fazla süremeyecek, cesur olalım'
 
Türkiye'nin bir yol ayrımında olduğunu ve bu ayrımın faşizm ve demokrasi arasındaki bir ayrım olduğunu söyleyen Pervin, sözlerini şöyle sonlandırdı: "Eğer özgürlüğe, demokrasiye, adalet ve eşitliğe sahip çıkmaz isek, hep beraber faşizmin girdabında boğulacağız. Halklara nefes aldırmayan bu otoriter, baskıcı rejim karşısında sessiz kalamayız, bize dayatılan diz çöktürme politikalarına boyun eğemeyiz, eğmemeliyiz. İnanın ki bu rejim, toplumu korkuttuğu oranda ayakta kalabilmektedir. Korku biterse iktidar da biter. Ve bu sistem fazla uzun sürmeyecektir. Demokrasi mutlaka kazanacaktır. Bunun için cesur olmalıyız, korkmamalıyız, umutsuzluğa asla kapılmamalıyız."