Pervin Buldan: Tek çıkış yolu cumhuriyetin demokratikleşmesidir

  • 15:53 30 Ekim 2018
  • Siyaset
ANKARA - HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, ülkenin içinde bulunduğu krizlerden çıkış için tek yolun cumhuriyetin demokratikleşmesi olduğunu belirterek, "Yoksa bu krizler bir yüz yıl daha devam eder. Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi, tekçiliğin sonlandırılması herkesi içine alacak demokratik ve çoğulcu bir anayasanın yapılmasıdır" dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis'te düzenlenen haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yaşamını yitiren özgür basın çalışanı Mamoste Kadri Kaya'ya ilişkin üzüntülerini paylaşıp, ailesine başsağlığı dileyerek sözlerine başlayan Pervin,  Cumhuriyet'in 95'inci yılına ilişkin, "Adına 'Cumhuriyet' denen ama içinde halkın demokrasinin, adaletin, özgürlüklerin olmadığı tekçi sistemin yıl dönümüydü" diyerek devam etti.
 
Pervin konuşmasında şunları dile getirdi: 
 
"Keşke ortada kutlanabilecek, herkesin kendini içinde görebileceği demokratik bir cumhuriyet olabilseydi. Cumhuriyet halkın kendi kendisini yönetmesidir. Bizdeki duruma bakalım: Cumhuriyet halka rağmen, halkı yönetme anlayışı üzerine kuruldu. Bu Cumhuriyet, İttihat çizgisine dayalı ret ve inkar üzerine kuruldu. Oysa 1921 anayasası çoğulcu bir çoğulculuk ruhuna, Âdemi merkeziyetçi bir anlayışa dayanıyordu. 1924 Anayasasıyla tekçi yeni bir ulus devlet yaratılmaya çalışıldı. Bu anlayışa göre herkes Türk, Müslüman ve Sünni olarak tariflendi. Kürtler, Aleviler, Gayri Müslimler reddedildi. Bu kimlikler yok sayılarak bastırılmaya çalışıldı. 95 yıldır tekçi ulus anlayışını farklı kimliklerin yok sayılması üzerinden egemen kılmaya çalışıyorlar. İşte katı Ulus devlet anlayışı çoğulculuğun reddi anlayışına dayanmaktadır. Bugün yaşadığımız siyasal, toplumsal, ekonomik tüm sorunların, krizlerin cumhuriyetin halkları dışlayan bu kuruluş ideolojisinden kaynaklandığının görülmesi gerekir. O dönemi anlamadan bugünü anlayamayız.
 
'95 yıldır temel sorunlar yerinde duruyor'
 
100 yıl önceki tavır ve politika neyse bugün de aynısı devam ediyor. Cumhuriyetin ilanının ardından kurulan İstiklal Mahkemeleri başka adlar altında sürdürülüyor. Hukuk iktidarın egemenliğinde. Kimlikler, diller ve inançlar bir kez daha yok sayılmaktadır. Dêrsim ve Zîlan'da bombalanan şehirler, yapılan katliamlar, Gazi'de ve Roboski'de devam etti. Cizre'de, Sur'da yapılan yıkım 95 yıl arayla tüm acıları takip etti. O dönem işlenen insanlık suçlarına karşı zırh yasası çıkarılmıştı. 95 yıl aradan sonra askerlere işledikleri suçlara karşı tekrar aynı zırh yasası çıkarıldı. Seyîd Rızaları, Deniz Gezmişleri idam sehpasına gönderen anlayış bugün de siyasi soykırım politikası ile farklılıkları yok etmeye çalışmaktadır. Erdal Eren'in yaşını büyütüp idam eden zihniyet, bugün 76 yaşındaki adını bile unutan Sîsê Ana'yı rehin olarak tutmaya devam etmektedir. Bugünkü Cumhuriyet 11 yaşındaki Berkin Elvan'ın bedenine atılan gaz bombası, 11 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın bedenine sıkılan kurşundur. 76 yaşındaki Sîsê Ana'nın parmaklıklar altında yaşadığı zulümdür. Roboskî'de uçaklarla parçalanmış cesetlerdir. Geçen 95 yılda temel sorunlar yerinde durmaya devam ediyor.'
 
'Bu anlayış tekçi zihniyetin hakim olduğunun göstergesi'
 
Öğrenci Andı tartışmalarına ilişkin Pervin, "Bu Cumhuriyet arızalıdır, her yerinden her yanından sorun fışkırıyor.  Şimdilerde halen 1930'larda yazılan ırkçı bir andı tartışmaları manidardır. Şu çağda bile birileri eline pergel alıp kafatası ölçmeye kalksa normal karşılanacak bir iklim oluşabilirdi. Bu anlayış tekçi zihniyetin ülkemize hakim olduğunun göstergesi" sözlerini kullandı. 
 
 'Direnişler hiçbir zaman bitmedi'
 
Retçi sistemin beraberinde isyan ve direnişleri de getirdiğini hatırlatan Pervin, "Bir asırdır devam eden bu inkârlara karşı direnişler de hiçbir zaman bitmedi. Bizi yok edemediler, bunu başaramadılar. Onlar bize engel oldukça biz bunları aştık. Onlar bizi ortadan kaldırmaya çalıştıkça biz çoğaldık çoğalmaya devam edeceğiz. Onlar, tek kimliğe sıkıştıkça, bizleri sıkıştırdıkça 'bizler çoğuz, çok kimlikliyiz' dedik" diye konuştu. Buldan, "Biz halklar, bugün yenilenen mücadele ruhu ile içinde bulunduğumuz yüzyılı halkların özgürlüklerle buluşacağı bir asra çevireceğiz. Herkes buna inanmalı ve cesur olmalıdır" dedi.
 
'Abdullah Öcalan tecrit altında'
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan ağır tecride dikkat çeken Pervin, konuşmasına şu sözlerle devam etti: "Sayın Öcalan, halklara umut verdiği için tecrit altındadır. Tecrit politikasını uygulayanlar, Cumhuriyeti herkesin baskı altına alındığı bir tecrit Cumhuriyetine dönüştürme çabasındadır. Sayın Öcalan demokratik cumhuriyet ile başta Türkiye halkları olmak üzere Ortadoğu halklarının özlem duyduğu barış ve yeni yaşamı öneriyor. Yüzyıllık Kürt meselesini çözümünü öngören tüm yurttaşlık etnik yapısına bakılmaksızın eşit bir şekilde yaşaması için mücadele eden Sayın Öcalan demokratik perspektifle yaşamanın önünü aralamaya çalıştı. Ülkeyi yönetenlerin önüne demokratik bir teklif sundu. Bir kişinin bile burnunun kanamadığı, halkların birbirini boğazlamadığı, tepeden inme yönetimlerin var olmadığı bir yaşamın hayalidir. Eşit ve özgür bir yaşamın projesidir. Şimdi bu proje tecrit altındadır. Tecrit sadece Sayın Öcalan'ın şahsına değil, tüm Ortadoğu halklarının barış ve ortak yaşam umudunadır."
 
 
Pervin,  "Demokratik Cumhuriyet diyen, bir arada yaşamdan olan herkesin tecride karşı olması, sesini yükseltmesi gerekir. Mesele sadece bir kişi üzerindeki tecridin kaldırılması değildir. Ülkenin ve tüm toplumun üzerine kara bir bulut gibi çöken baskı ve tecrit politikalarının sonlandırılmasıdır" dedi. 
 
Konuşmasında kayyımlara değinen Pervin,  "Tecrit ve halkların barış umudu esaret altına alınırken, kayyımla da milyonların iradesine ipotek koyulmaktadır. Ret ve inkara dayanan Cumhuriyet politikasının özü budur. Halk iradesinin gaspına dayanan bir kayyım cumhuriyeti yaratmaya çalışıyorlar. Şark Islahat Planı ile Kürt kentlerine umumi müfettişlik atanmıştı. Bunu tarihi okuduğumuz zaman hepimiz görüyoruz. Kürtlerin demokratik haklarına karşı olağanüstü yetkilerle donatılmış umumi müfettişler. Dünün umumi müfettişleri, bugünün kayyımlarıdır. İkisinin de özü gasptır, yok sayma ve zulümdür. 1930'lu yılların başlarında Türkleştirilenlerin politikasını bugün AKP kayyımlar yoluyla gerçekleştiriyor"  diye belirtti.
 
'Halklar direnecek ve kazanacak'
 
Ankara ve Kars'ta HDP'ye yönelik operasyonlara işaret eden Pervin,  "AKP, kaybedeceğini anladığı için bu operasyonları yapıyor. Sözüm ona gözaltı ve tutuklamalarla bu halkı sindirecek. Halen anlamadıkları bir şey var; bu halk tek bir kişi bile kalsa bu direniş ve mücadele sürecek. Sizin her türlü zulmünüze ve baskınıza rağmen halklar direnecek ve kazanacaktır" ifadesini kullandı.
 
'Kendimizi de kentimizi de biz yönetelim'
 
Yaklaşan yerel seçimlere dair Pervin, şunları dile getirdi:  "Yerel seçimler halkımızın geleceği açısından her zamankinden önemli Türkiye halklarını kutuplaştıran, dilimizi kültürümüzü yok sayan, irademize el koyanlara karşı bir araya gelmeliyiz. Siyasi, toplumsal ve ekonomik krizden rahatsız olan halklara, demokrasi kaygısı ve vicdan sahibi olan herkese sesleniyoruz, gelin esas yıkımı seçimlerde bunlara karşı yapalım. Kayyım Cumhuriyetinde yaşamak istemediğimizi, sokaklarda, meydanlarda, sandık başlarında güçlü şekilde haykıralım. Hep birlikte demokratik cumhuriyetin inşasına birer tuğla bırakalım. Kendimizi de kentimizi de biz yönetelim."
 
'Tek dil tek millet diye tekliyor'
 
Pervin, AKP-MHP ittifakını "Kürt karşıtı, rant ittifakı" olarak nitelendirerek,  "Irkçılık andı ittifakında aralarında sorun varmış gibi görünse de ittifakları sürüyor. Erdoğan anda karşıymış gibi görünüyor ama tek millet diyen, tüm kimlikleri Türkleştirmeye ve tekleştirmeye çalışan kendisidir. Aralarındaki sürtüşmenin nedeni koltuk ve rant kavgasıdır. Bunlar aslında özlerinde ruh ikizleridir, çizgi olarak ikisinin de birbirinden farkları olmadığını belirtmek isteriz. Erdoğan yurt dışına gittiği yerlerde, Türklere 'dilinizi kimliğinizi koruyun' diyor, 'asimilasyona karşıyız' diyor, 'Türkçülük yapmayız' diyor. Ama iş Kürtlere, farklı inanç ve kimlikleri geldiğinde tek dil, tek millet diye diye teklediğini görüyoruz" sözlerini kullandı. 
 
'Bunlar halk karşıtıdır'
 
Pervin devamında,  "Geçen hafta Meclis'te EYT tartışmaları bizlere açık bir şekilde göstermiştir ki, komisyonu AKP ve MHP koalisyonu kurdurtmadı. Bunlar halk karşıtıdır. Emeklilik bir haktır, bu hakka göz dikenler hiçbir şekilde iflah olamazlar, emeklilik bekleyen milyonlar yaşa değil AKP-MHP engeline takıldılar. Artık bunun cevabını seçimde tüm halklar vermelidir. Biz özellikle HDP olarak EYT sorununun çözümü için çalışacağımızı ifade etmek isteriz" diye konuştu. 
 
 'Cenazeler ailelere verilmiyor'
 
Cumartesi Anneleri'nin Taksim'deki eylemlerine yönelik polis saldırısı için de konuşan Pervin şu sözleri kullandı: "Öyle bir cumhuriyet düşünün ki 17 bin faili meçhul, kayıplar, kimsesizler mezarlıkları, kemiklere dahi ulaşamayan anneler, yası dahi tutulamayan ölümler. 709 haftadır çocuklarının kemiklerini arayan Cumartesi Anneleri bu ülkenin gerçekliğidir. Onların kayıp arama mücadelesini engelleyen zihniyet, bugün mezarlıkları tahrip ediyor, yüzlerce insanın cenazesini ailesine vermiyor." 
 
'Cenazelerin bulunmaması tesadüf değildir'
 
Cenazelerin ya kimsesizler mezarlıklarına defnedildiği ya da morglarda bekletildiğini ifade eden Pervin,  "Bugün Malatya'da, Cizre'de kimsesizler mezarlıklarında 700'ün üzerinde cenaze var. Bu süreç aileler için tam bir işkenceye dönüşmüş durumda. İktidar DNA testlerini gerekçe gösteriyor, ama asıl sebep bu değil. Bunun sebebi Cumhuriyet rejiminin Kürtlerin ölülerine uyguladığı ölüm siyaseti. Bu siyaset yaygın ve sistematik bir hale gelmiştir. Van'ın Edremit ilçesinde Ermeni mezarlığının üzerine tuvalet inşa edilmesi elbette tesadüfi değildir. Dêrsim'de mezarlığın yanında yer alan cemevinin bombalanması tesadüf değil.  Şeyh Said'in, Said Nursi'nin cenazelerinin hala bulunmaması tesadüf değildir.
 
'Bu kemikler nerede?'
 
Aysel Tuğluk'un annesinin mezarından çıkarılmasına sebep olan ırkçı saldırı, bu rejimin ölüm siyasetinin sonucudur. Tarih boyunca bütün dinler ve bütün topluluklar ölülere saygı göstermiştir. Ölüm ritüelleri insanlık tarihi kadar kadim ve tarihidir. Ama Kürtlere dayatılan insanlık dışı bir uygulama ile karşı karşıyayız. 19 Aralık 2017'de Bitlis'te 267 cenazeye ait kemik mezarlardan çıkarılıp İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Varlığını sözüm ona din üzerine kurmuş bu iktidara sormak isteriz; kemiklerin bu şekilde yerinden edilmesi hangi inanca, hangi ahlaka sığıyor? Üzerinden 10 ay geçti bunlardan sadece iki kişinin kemikleri ailesine verildi. 265 kişiye ait kemiğin akıbeti hala belirsiz. Bu kemikler nerede? Neden ailelerine verilmiyor? 
 
 'Kayıpların kemikleri dahi bulunamıyor'
 
Bu ülkede kayıpların kemikleri dahi bulunamazken, Erdoğan günlerdir gazeteci Kaşıkçı olayı üzerinden dünyaya itibar pazarlamaya çalışıyor. Cinayeti aydınlatmaktan söz ediyor, peki ya öldürülen gazeteciler ve bunlara ilişkin söyleyecek bir söz ve politika uygulamadığınızı da sormak isteriz. Musa Anterler, Hafız Akdemirler, Metin Göktepeler, Kadri Bağduların failleri nerede? 
 
'Failleri yargıla'
 
Kayıp yakınlarını arayan cumartesi annelerine saldırıların emrinin kim tarafından verildiğini sormak istiyoruz. Kaşıkçı'yı aydınlattığını söyleyen Erdoğan'a çağrı yapıyoruz. Cesaretin varsa faili meçhul cinayetleri açığa çıkar, failleri yargıla. Devletin arşivini açarsınız kim ne yapmış, nasıl yapmış, cinayetler nerede işlenmiş, kimin emri ile işlenmiş, bütün bunları ortaya koyarsınız. Ölülere bile bunca kötülüğü yapanlar tarih sayfalarında utançla hatırlanacaklar."
 
'Kobanê'yi yerle bir ederiz' diye tehditler savuruyor'
 
TSK'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik top atışlarına dair konuşan Buldan, şöyle dedi: "AKP Hükümeti, Suriye'de çözümsüzlük devam etsin diye uğraşıyor 'Kobanî'yi yerle bir edeceğiz' diye tehditler savuruyor. Ardından IŞİD yine devreye giriyor ve Fırat'ın Doğusu'nda operasyon yapan SDG güçlerine operasyon yapılıyor, ardından TSK Aşmê köyü yakınlarına obüslerle saldırdı. Burada amaç ne? Suriye'de savaşı ve çözümsüzlüğü derinleştirmekten başka bir amaç yok. Kürtlerin Suriye'de bir irade olarak temsil edilmesini engellemek amaçlanıyor. Ancak uluslararası güçleri de buna alet etmenin yollarını arayan AKP Hükümeti'nin her türlü tavizi verdiğini belirtmek isteriz."
 
'1 Kasım Dünya Kobanê Günü'
 
Pervin konuşmasını şu şekilde sürdürdü: "1 Kasım Kobanê direnişinin yıl dönümü. Aralarında Nobel Barış Ödülü sahipleri akademisyenler, yazarların da bulunduğu binlerce kişinin çağrısı ile Dünya Kobanê Günü ilan edildi. Karanlığa ve gericiliğe karşı Kürt halkının geleceği için büyük bedeller ödendiği bir savaş olarak tarihe geçmiştir. IŞİD'in Kobanê'ye yönelik 135 günlük kuşatmasının yenilgiye uğratılması ile ilgili olarak demokrasi şehidimiz İbrahim Ayhan'ın bir sözünü hatırlatmak isterim. AKP hükümeti şunu unutmasın. Ne yaparsanız yapın, nafiledir. Suriye'de Kürtlerin iradesini engellemeyi asla başaramayacaksınız. Kürtler ve bölge halkları size rağmen kendi geleceğini kuracak, kendi topraklarında özgürlüklerini ilan edecekler."
 
'Erdoğan'a dev bir zam çıktı'
 
Meclis'te başlayan bütçe sürecine ilişkin ise Pervin şu ifadeleri kullandı: "Elbette bütçe süreci AKP'li bakanların özellikle 'halk nasıl soyulur, Saray'a peşkeş çekilir' bundan ibaret hale getirildiği bir sürece tanıklık edeceğiz. Bütçeden ne çıktı diye baktığımızda, içinde Erdoğan'a dev bir zam çıktığını gördük. İşlevsiz hale getirilen Sayıştay raporlarına baktığımızda kara deliğe dönüştürülen yolsuzluklarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. 
 
'Kendine kıyak geçmiş'
 
Halkı kriz içinde olan bir Cumhurbaşkanı'nın maaşı yüzde 26 zam ile 75 bin TL'ye çıkarıldı. Recep Bey kendine kıyak geçmiş. Bu enflasyon oranında bir zam ama bu ülkede kime yüzde 26 zam yapıldı? Bir tarafta özellikle çocuğuna okul forması alamadığı için intihar eden bir baba, borç batağına saplanan bir toplum varken, cumhur ile başkanı arasındaki bu büyük uçurumun bu ülkenin gerçek yüzü olduğunu söylemek istiyoruz. Dünyada neredeyse bu kadar yüksek maaş alan lider yok. Birçok lider, halkı geçim sıkıntısı yaşadığı için maaşlarından kesinti yapıyor, hiç maaş almayan var. Ama bunlar halkın vergileri ile uçan saraylar ve devasa maaşlar alıyorlar." 
 
'Bu krizler bir yüz yıl daha devam eder'
 
Pervin, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı krizlerden tek çıkış yolunun cumhuriyetin demokratikleşmesi olduğunu belirterek, şunları ekledi: "Yoksa bu krizler bir yüz yıl daha devam eder. Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi, tekçiliğin sonlandırılması herkesi içine alacak demokratik ve çoğulcu bir anayasanın yapılmasıdır. Dillere, kimliklere ve inançlara özgürlüktür. Özgür yurttaşlıktır. Demokratik parlamenter sistemin güçlendirilmesidir. Ademi merkeziyetçi yönetime geçiştir. Demokratik özerk yönetimlerdir. Müzakeredir, demokratik çözüm ve barıştır. Silahların susmasıdır. Düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Özgür basındır. Bağımsız yargıdır, hukuk ve adaletin işlemesidir, toplumsal cinsiyet eşitliğidir. 
 
'HDP varsa zafer vardır'
 
İşte bu nedenle demokratik cumhuriyet diyor ve bunun için mücadele veriyoruz, bunun için bedel ödüyoruz. İnançlıyız ve kararlıyız, bu düzen hep böyle devam etmeyecek, faşizm ilelebet sürmeyecek. Bu halk demokratik cumhuriyete mutlaka bir gün ulaşacak. Bu gemi limana ulaşacak, mutlaka varacak. HDP bunun güvencesi ve teminatıdır. HDP varsa umut vardır, mücadele vardır, güç, kararlılık ve cesaret vardır. HDP varsa zafer vardır."