Gülistan Kılıç Koçyiğit: Direniş hattının Kürdistan’ı Türkiye’yi sarmasından korkuyorlar

  • 09:03 12 Mart 2019
  • Siyaset
Safiye Alağaş
 
İSTANBUL - HDK Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, açlık grevleriyle nasıl dayanışabileceklerini ve süreci Türkiye’nin batısına nasıl taşıyacaklarını tartıştıklarını belirterek, tırmandırılan şiddetle yönetememe krizinin üzerinin örtülmeye çalışıldığını kaydetti. Gülistan, “Bu direniş hattının gelişmesinden Kürdistan’ı ve Türkiye’yi sarmasından çok korkuyorlar. Çünkü çok insanı çok vicdanı ve ahlaki bir yerden başladı bu eylem” dedi.
 
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle 125 gündür-süresiz dönüşümsüz açlık grevinde. Açlık grevi eylemcilerinin taleplerinin kabul edilmesi ve yaşam haklarının koruması için Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) çağrısıyla “Leyla Güven Haklıdır, Tecrit kalkmalıdır İnisiyatifi” oluşturuldu. İnisiyatifte, Alınteri, Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Yeşiller ve Sol Gelecek, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP), Politika Gazetesi, KÖZ, Kaldıraç, Devrimci Parti, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP), Yeni Dünya İçin Çağrı, 78’liler Girişimi, Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi (TÖP), Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Federasyonu, İşçi Sözü, Teori ve Politika, Demokratik Alevi Dernekleri ve Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) yer aldı.
 
‘Süreci Türkiye’nin batısına nasıl taşırız?’
 
HDK Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, inisiyatifin neler yapacağı ve açlık grevlerinin geldiği noktayı değerlendirdi. Ocak ayında gerçekleştirdikleri genel kurullarında da açlık grevlerinin temel gündemleri olduğunu belirten Gülistan, açlık grevleriyle nasıl dayanışabileceklerini, seslerini nasıl duyurabileceklerini, taleplerin gerçekleşmesi için neler yapılabileceği noktasında tartışmalar yürüttüklerini söyledi. İnisiyatifin oluşturulmasıyla kurumların açlık grevlerine yönelik tutumlarını ortaya koyduğunu ifade eden Gülistan, “Biz asıl tartışmamızı şuradan yürütüyoruz. Bu süreci Türkiye’nin batısına nasıl taşırız? Halkımızla bu gündemi nasıl buluştururuz? Seçimle bu gündemin paralelliğini nasıl kurarız? En önemlisi bizler açısından bu talebin çok hızlı karşılanması için neler yapabiliriz? Devletin, AKP Hükümeti’nin ve Adalet Bakanlığı’nın bu konuda çok hızlı bir şekilde adım atması için bir takım eylem ve etkinliklerimiz olacak. Açlık grevi eylemcileri olası bir olumsuz durumla karşılaşmadan, sağlık durumları daha fazla kötüye gitmeden hızlı bir şekilde eylemin bitirilmesi için talebin karşılanması için neler yapabiliriz? diye bir tartışmamız var. Bu anlamda da talebin haklılığını, meşruluğunu ortaya koyacak bir dizi tartışma yürütüyoruz. Talebin kendisi bu ülkenin yasalarından kaynağını alıyor. Bu ülkenin yasal mevzuatı, Anayasası, ceza infaz kanunu bunların her birisi aslında ortaya konulan talebin karşılanması için çok ciddi bir zemin sunuyor” dedi.
 
‘Siyaset üstü kimliklerin söz söylemesini önemsiyoruz’
 
Talebin karşılanması için ekstra hiçbir şey yapmaya gerek olmadığını vurgulayan Gülistan, devletin bu konuda inisiyatif üstlenmesi, Adalet Bakanlığı’nın bir hakkı ihlal ettiğini kabul edip, bundan sonra bu hakkı iade edeceğini söylemesi gerektiğinin altını çizdi. İkili bir süreç yürüttüklerini dile getiren Gülistan, “Türkiye’deki bütün demokratik kitle örgütleriyle yan yana gelmek ve bir inisiyatif kurma çalışması yaptık. İnisiyatife katılamayan kurumlar var. Bunlarla da görüşmelerimiz devam ediyor. İnisiyatifi olabildiğince geniş bir yelpazeye büründürmek istiyoruz. İkincisi de bu inisiyatif içerisinde yer almayan ama bir şekilde bu ülkede siyaset üstü kimlikleriyle kendi akademik, gazeteci, sanatçı kimlikleriyle bilinen insanlarında bir şekilde söz söylemesini, tavır takınmasını ve kamuoyu önünde fikir beyan etmelerini çok önemsiyoruz. Bu anlamda da bir çalışma yürütüyoruz. Birbirini besleyen, birbirini geliştiren çalışmalar” diye konuştu.
 
‘İmralı sistemi bütün bir ülkeye uygulanıyor’
 
İmralı tecridinin hakim bir yönetim sistemi haline getirildiğinin altını çizen Gülistan, şöyle devam etti: “İmralı tecridi genelleşmiş bir tecrittir. Belki İmralı üzerinde mutlak bir şekilde uygulanıyor olabilir ama bu aslıda bütün bir ülkeye uygulanan yönetim sistemidir. Hakim bir yönetim sistemi haline getirilmiştir. İmralı sistemi bugün bütün bir ülkeye uygulanıyor. Bütün ülkede tecrit var. Bu tecridin genelleştiğinin en somut resmini de biz milletvekillerinin kendi seçildikleri bölgelerden yaptıkları yürüyüşlerde gördük. Bu ülkede herkesin Anayasal bir hakkıdır önceden haber vermeden barışçıl bir şekilde basına kamuoyuna görüşlerini açıklama. Gösteri ve yürüyüş hakkı Anayasal bir güvenceye kavuşturulmuştur. Ancak bu, Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde askıya alınmıştı. Biz bu son günlerde gerçekleştirilen bütün yürüyüşlerde şunu gördük ki, fili olarak OHAL devam ediyor. Sıkıyönetim devam ediyor. Bu tecrit, abluka, izolasyon politikalarının her birisi gündelik hayatın içerisinde aslında yeniden yeniden üretiliyor. Milletvekilleri 15 Şubat’ta Diyarbakır’a yürüyüş gerçekleştirecekti. Daha il binalarından çıkmadan kapılar tutularak ‘asla yürütmeyeceğiz’ denilerek barikat kuruldu. Israrla araçlara bindirilerek kentleri terk etmeleri istendi. Çok çarpıcı görüntüler vardı. Bir milletvekilimizin etrafının kalkanlarla çevrili olduğu bir görüntü vardı.”
 
‘Ortaya çıkacak güçten korkuyorlar’
 
Türkiye’de bir hukuk düzeni olmadığını vurgulayan Gülistan, “Normal bir rejim olmadığını, faşizm olduğunu hep söyledik” diye belirtti. Sistemi zorlayacak, sistemin hoşuna gitmeyecek herhangi bir taleple ortaya çıkıldığı zaman izolasyona maruz bırakıldığına dikkat çeken Gülistan, “Talep karşısında tecridi, izolasyonu, ablukayı hemen yanı başınızda görüyorsunuz. Bölgedeki bu yürüyüşlerde ortaya çıkan resmi bütün Türkiye en yalın haliyle gördü. Herkes şunu söylüyor; Bu ülkede milletvekilleri dahi yürüyemiyorsa, basın açıklaması yapamıyorsa, kendilerini ifade edemiyorsa ülkedeki normal vatandaşın durumu ne olacak? Sıradan bir yurttaş nasıl kendisini ifade edecek? Milletin vekili kendini ifade edemezken, yurttaş nasıl ifade edecek? Böyle bir algı oluştu. Aslında milletvekillerinin yürüyüşüyle birlikte ortaya çıkacak enerjiden, ortaya çıkacak devasa güçten korkan bir hükümet gerçeği ile devlet gerçeği i le karşı karşıyayız. Bütün bu ablukaları, kurulan barikatları her yürüyüşün önünün kesilmesini aslında bir acizlik göstergesi olarak okuyoruz. O anlamda burada bir tersten okuma yapmamız gerekiyor. Biz bu yürüyüşleri ne kadar çoğaltırsak, aslında o barikatlar o kadarda etkisiz olacaktır. O barikatların aslında hiçbir şekilde hükmü kalmayacaktır. Çünkü haksızlar, yaptıkları hiçbir uygulamaya hukuka uygun değil, yasaya uygun değil. Hiçbir meşruluğu yok” dedi.  
 
‘Yönetememe krizinin üstü örtülmeye çalışılıyor’ 
 
Gülistan, seçim öncesi gittikçe şiddeti tırmandırarak diğer gündemlerin üstünün örtülmeye çalışıldığını, HDP, Leyla Güven ve cezaevlerindeki eylemlerin kriminalize edilerek, meşru zeminden kopartılarak, haklılık görüntüsünün engellenmeye çalışıldığını belirtti. HDP’nin ötekileştirilerek bütün bu yönetememe krizinin üstü örtülmeye çalışıldığını vurgulayan Gülistan, “Ben bütün bu güç kullanımının bunun göstergesi olduğunu düşünüyorum. Çok zayıflar, çok korkuyorlar. Bu direniş, mücadele hattının gelişmesinden bütün Kürdistan’ı ve Türkiye’yi sarmasından çok korkuyorlar. Çünkü çok insani, çok vicdanı ve ahlaki bir yerden başladı bu eylem” ifadelerini kullandı. 
 
‘Tek taraflı bir enformasyon var’ 
 
Topluma sürekli tek taraflı bir enformansyon dayatıldığını kaydeden Gülistan, şunlara dikkat çekti: “Merkez medya ya da Anadolu Ajansı’na baktığınız zaman gerçekten bu ülkede hiçbir sorun yokmuş gibi algılayabilirsiniz. Ben toplumun hiçbir zaman sadece televizyonlardan beslendiğini düşünmüyorum. Türkiye toplumunun sosyal yapısı, gündelik hayat içerisindeki ilişki ağları birden fazla kanaldan beslenmeyi, haber edinmeyi getiriyor. Bu ülkede çok yaygın bir kahve kültürü var. İnsanlar aslında merkez medyada konuşulmayan gündemleri bir şekilde o kahvehanelerde konuşabiliyorlar. Biz seçim döneminde bu ablukayı kırmak için bir vesile yapabiliriz. Bütün kahvehane toplantıları, halk buluşmalarında, ablukayı ve abluka arkasında medya ambargosunun neyi gizlediğini açıklayabiliriz. Bu noktadan baktığımızda olumlu bir dönemdeyiz.” 
 
AKP gerçeğinin karşısında biberin, patlıcanın fiyatı yükseliyor’
 
Gerçeklerin üstünün örtülemeyecek şekilde yalın olduğunun altını çizen Gülistan, “Kürt halkının yaşadıklarını Türkiye’nin batısındaki her yurttaş görmeyebiliyor. Belki açlık grevi gündemini, talebini bilmeyebiliyorlar. Leyla Güven neden açlık grevinde, niye açlık grevleri var? Bunu çok bilmeyebiliyorlar. Ama şunu çok iyi biliyorlar ki AKP yalan söylüyor. Kendisi yoksul, kendisi işsiz kalmış, yaşamını idame ettiremez hale gelmiş. Ama buna karşı sürekli sabah akşam çıkıp Türkiye’nin çok büyük bir ülke olduğunu, ileri gittiğini, ekonomik göstergelerinin çok iyi olduğunu söylüyorlar. Var olan bir iki küçük sıkıntının da patlıcan, biber terör örgütü tarafından çıkarıldığını anlatıyorlar halka. Şimdi halk buradan bakıyor. Ben pazara gidiyorum. Hiçbir şey alamadan eve geliyorum. Bunlar bana diyorlar ki ‘hiçbir sorun yok’ Bu tezattı gündelik hayat içerisinde yaşıyorlar. Bunları sorgulamaya başlıyorlar. İtiraz etmeye başlıyorlar. Bize düşen görev aslında tamda bu itirazı gerçekten büyütmek. Bu itirazı aslında diğer itirazlarla birleştirmektir. Bugün gündelik hayat içerisinde yaşadığımız hiçbir şey birbirinden kopuk değil. Bugün Kürt sorununu savaşçı, şiddet yöntemleriyle çözmek isteyen bir AKP gerçeğinin karşısında biberin, patlıcanın fiyatı yükseliyor. Bu kadar açık ve net. Orada atılan her kurşun, buradaki ekmeği küçültüyor. Her kurşun burada bir işçinin daha işinden olmasına neden oluyor. Şu ana kadar bunu yapma noktasında da yetersiz kaldığımızı söylüyoruz. Savaşla gündelik hayat arasındaki bağı ne yazık ki tam olarak kuramadık. Kürt sorununun, sosyal, toplumsal maliyetini şimdiye kadar anlatmakta yetersiz kaldık. İnanıyorum ki bütün bu seçim döneminde bütün bu bağı çok daha güçlü olarak kurabiliriz. Bir hakikati çok daha gerçekçi anlatabiliriz” diye konuştu.