Gülistan Kılıç Koçyiğit: Özsavunmamız örgütlülüğümüzden geçiyor

  • 09:06 29 Ocak 2019
  • Siyaset
Safiye Alağaş - Rengin Azizoğlu
 
İSTANBUL - HDK'nin 12 Ocak tarihinde gerçekleştirdiği 9'uncu Dönem Kadın Konferansı’nı değerlendiren HDK Eşsözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Ne kadar çok örgütlenebilirsek en büyük özsavunmamızı da gerçekleştirmiş olacağız. O yüzden özsavunmamız örgütlülüğümüzden geçiyor” dedi. 
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Kadın Meclisleri, 12 Ocak tarihinde 9. Dönem Kadın Konferansı'nı gerçekleştirdi. Konferansta kadın mücadelesi, yeni dönem örgütlenme yöntemleri tartışıldı. Konferansı ve yeni dönem örgütlenmeyi değerlendiren HDK Eşbaşkanı Gülistan Kılıç Koçyiğit,  konferansta kadın meclislerinin mevcut olan yerlerde derinleşmesi, olmayan yerlerde ise meclis kurulmasına karar verildiğini aktardı. 
 
‘Mücadele hattı derinleşmeli’
 
Türkiye'deki kadın örgütleriyle eş güdümlü mücadele hattının derinleşmesi gerektiğini vurgulayan Gülistan, şunları dile getirdi: "Kadına yönelik mevcut saldırılar sadece bugüne dair saldırılar değil. Kadın haklarını, kazanımlarını gasp etmeye dair çok sistemli ve kapsamlı bir saldırı hattı var. Buna karşı gerçekten mücadelenin bütün kadın örgütleriyle birlikte verilmesi gerektiği ön plana çıktı. Bu anlamda 5-6 Ocak'ta gerçekleştirilen İstanbul Kadın Buluşması'na ciddi atıflar vardı. Orada sağlanan birlikteliğin derinleştirme, geleceğe taşıma ve aslında taçlandırmaya dönükte bir yaklaşım açığa çıktı. Tabi hem kadın genel konferansımız hem genel kurulumuzda da özellikle açlık grevleri, açlık grevlerinin açtığı direniş hattı, tecrit ve tecridin gündelik hayata, siyasal hayata yansıması ve bununla nasıl mücadele edeceğimize dair de ciddi tartışmalar yürütüldü.”
 
‘Savaşmayı kutsayan bir toplumla karşı karşıyayız’
 
Şiddetin Türkiye gibi toplumlarda sıradan bir kavram olduğuna dikkat çeken Gülistan, "Biraz Ortadoğulu olmanın biraz da Türkiye Cumhuriyeti devletinin miras aldığı devlet geleneğinin de bir yansıması olarak şiddeti benimseyen, savaşı benimseyen bir toplumsal kabul var. Asker olmayı kutsayan, savaşmayı kutsayan bir toplumla karşı karşıyayız. Bu anlamda başka bir toplumun da başka bir zamanda bir başka halkın toprağına gidip yerleşmesi orayı fethetmeyi kutsayan bunu bir övünç kaynağı olarak sunan bir toplumsal yapı inşa edilmiş. Bu binlerce yıllık bir gerçek" diye konuştu. 
 
'Şiddet yaygınlaştırıldı'
 
Şiddetin yaygınlaştırılmasında devletin rolüne işaret eden Gülistan, şu sözleri kullandı: "Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduktan sonra kendisine yeni bir yol çizebilirdi. Yeni bir hat açabilirdi. Bu çok daha eşitlikçi, özgürlükçü bir hat olabilirdi. Daha barışsever bir toplumsal yapı inşa edilebilirdi. Ama ne yazık ki bu tercih edilmemiş. Hala bir Suriye savaşını körükleyen, savaştan 'yeni bir toprak koparır mıyız acaba' diye bir beklenti içerisine giren bir devlet var karşımızda. Tabi şiddet her zaman beklediği etkileri de yapmıyor. Evet bir yönüyle belki oradaki şiddet üzerinden Türkiye'nin batısındaki insanların sessizliğe bürünmesi, itiraz etmemeleri hedeflendi. Bu bir yönüyle de toplumun içerisinde bireylerin artan şiddet eğilimlerine, ırkçı yaklaşımlarına, nefret cinayetlerine, kadın cinayetlerine, çocuk istismarına, tacize, tecavüze maruz bırakıldığı toplumsal bir yaşama neden oluyor."
 
'Özgür kadın eşittir AKP karşıtı kadın'
 
Kadın ve çocuğa yönelik şiddetin kaynağı olarak AKP’yi gösteren Gülistan, AKP’nin iktidara geldiğinden bu yana kadına yönelik şiddetin yüzde bin 400 arttığını hatırlattı. 
 
Gülistan sözlerine şöyle devam etti: 
 
“Bu kadına dönük şiddetle ilgili AKP'nin etkin bir mücadele yöntemi tercih etmediği anlamına geliyor. Var olan hukuk normlarının hiçbir şekilde etkin olarak kullanmadığını, bununla beraber diliyle, söylemiyle şiddeti teşvik eden, kadına yönelik şiddeti mazur gören bir yaklaşım var. Bunu aile içi bir mesele olarak ifade eden, şiddeti aile içerisinde olabilecek bir şeye indirgeyen bir yaklaşım olduğu çok açık ve net. Kadın ismini bile bakanlıktan çıkardı. Aile Bakanlığına çevirdi. Şimdi de Aile Bakanlığını Sosyal Politikalar ve Çalışma Bakanlığına çevirdiler. Sadece bir bakanlığın ismindeki dönüşüm ve değişimi bile izlediğimiz zaman aslında öznenin nereye kaydığını, odağın nereye kaydığını çok iyi bir şekilde görebiliriz. Kadını, kadının güçlenmesini odak olmaktan çıkarıp aileyi merkeze alan bir iktidar aklıyla karşı karşıyayız. Aile ne olursa olsun yaşaması gereken bir kavrama dönüşmüş. Merkezine aileyi aldığı için kadın o ailenin içerisinde bir nesneye dönüşüyor. Ne olursa olsun aileyi ayakta tutması gereken bir rol biçiliyor. Elbise biçiliyor. Ama bunun dışına çıkıldığında işte orada artık 'makbul kadın' değildir. Ona karşı yapılacak 'caizdir.' Öldürülebilir, aşağılanabilir, tacize, tecavüze maruz bırakılabilir. Bunların her birisi aslında 'hak edilmiş' şeylerdir. Burada bütün bu toplumsal çürüme halini, çürümeyi yaygınlaştıran ve kadın kazanımlarını aslında ne olursa olsun geriletmeye yeminli bir AKP iktidarıyla bir Saray iktidarıyla karşı karşıyayız. Çünkü özgür kadın aslında eşittir AKP karşıtı kadın.”
 
'Mücadele etmezsek yok olacağız'
 
Bütün saldırılara rağmen AKP’nin karşısında bir kadın mücadele hattının olduğunu vurgulayan Gülistan, varlık gerekçelerinin mücadele olduğunu söyledi. Gülistan, "Çünkü mücadele etmezsek yok olacağız. Bunu çok açık ve net görüyoruz. Belki geçmişte şöyle bir şey vardı; yasaların iyileştirilmesi için daha iyi, eşitlikçi, özgürlükçü bir toplum için ne olursa olsun kadınlar sözünü var etmeliydi ama bugün gerçek anlamda kadına dönük bir saldırı var. Kadın kimliğine dönük, kadın cins kimliğine dönük bir saldırı var. Artık bizim bu kimliğin var oluşunu yok etmek isteyenlere karşı çok daha geniş kapsamlı bir mücadele hattı yürütmemiz gerekiyor” ifadelerine yer verdi.
 
‘Hedeflerimiz olmalı’
 
Son zamanlarda artan nefret katliamlarına değinen Gülistan, bu duruma karşı örgütlenmenin önemine işaret etti. Gülistan, “Kadınlar örgütlenmek zorunda. Yan yana gelmek zorunda. Gerçekten kendi haklarını ve kendi kimliklerini sahiplenmek zorundalar. Bu mücadele aslında evimizden başlıyor. İtiraz etmekten başlıyor. Evimizdeki erkeğe itiraz etmekten başlıyor. Evimizde hayatlarımızı zapturapt altına alan eril anlayışa itiraz etmekle başlıyor. Onun için HDK Kadın Konferansı'nda da kadın meclislerini örgütlemek, bunun mümkün olduğu kadar en geniş alana yaymak en küçük birime kadar indirmek bireye indirmek gerektiği tartışıldı. Asıl bütün haksızlıkların hukuksuzlukların en derin şekilde yaşadığı aileye kadar indirmek gerekiyor. Hedeflerimiz olmak durumunda. Kadınlar olarak artık savunma hattından çıkmamız gerekiyor. Gerçekten kazanmamız gereken çok yer var. Kazanmamız gereken çok mevzi var. Bunu görmemiz gerekiyor" şeklinde konuştu. 
 
'En büyük özsavunma örgütlenmektir'
 
“Öz savunma” kavramının kriminalleştirildiğini ifade eden Gülistan, "Öz savunma deyince sanki çok şiddet içerikli bir şeymiş gibi algılanıyor" ifadesini kullandı. En büyük özsavunmanın kadınlar ve toplum için örgütlenmek olduğunu yineleyen Gülistan, "Çünkü sonuçta toplum olarak bizlerin tankı,  topu yok. Her şeyden mahrumuz ama çok büyük muazzam bir örgütlenme yapabiliriz. Yan yana gelebiliriz, örgütlenebiliriz. Milyonların yan yana geldiği bir örgütlü gücü hiç kimse, hiçbir tank yenemez. Hiçbir iktidar yenemez. Onun için kadınlar olarak bu gün en büyük özsavunma gerçekleştirme yerimiz bir başka kadınla yan yana durmaktan geçiyor. Başka kadının mücadelesiyle omuz omuza yol yola yürümek, onunla kol kola eşit mesafede, birlikte yol almaktan geçiyor. Onun için ne kadar çok yan yana gelirsek ve ne kadar çok örgütlenebilirsek en büyük özsavunmamızı da gerçekleştirmiş olacağız. İnanıyorum ki o zaman bu erkek devlet bu ataerkil zihniyet hiç birimizi katletmeye cüret edemeyecek. Hiç birimize söz söylemeye cüret edemeyecek. O yüzden evet, özsavunmamız örgütlülüğümüzden geçiyor" dedi.