Yerine kayyım atanan Yüksel Mutlu: Kazanımları geri alma zamanı

  • 09:08 25 Ocak 2019
  • Siyaset
Gülistan Azak
 
DİYARBAKIR - Yerine kayyım atanan Mersin Akdeniz Belediye Eşbaşkanı Yüksel Mutlu, 31 Mart’ta halkın tekçi zihniyete karşı bütüncül bir siyaseti tercih edeceğini belirterek, “Bu ülkenin kadınları derin bir mücadelenin sahibi. 12 Eylül’de ilk kadınlar sokağa çıktı. Kadınların yolu uzun ama bir o kadar da renklidir” dedi. 
 
15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) Demokratik Bölgeler Partili (DBP) 102 belediyeden 95’ine kayyım atandı. 2016 yılında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu imzasıyla Valilere gönderilen yazıda, "Belediyelerde eşbaşkanlık tabiri ve unvanının kullanılmasının Türk Ceza Kanunu'nun 'Kamu görevinin usulsüz üstlenilmesi' suçunun oluşturacağı" belirtildi. 
 
Yazıda, ayrıca eşbaşkanlar hakkında 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle idari ve cezai süreçlerin başlatılması talimatı verildi. Talimat sonrası ise, DBP'li eşbaşkanlar gözaltına alınarak tutuklandı. DBP elinde bulunan belediyelere kayyım atamalarıyla birlikte, belediyenin kadın politikalarına da ket vuruldu ve çok sayıda kadın kurumu kapatılarak, “erkeklere” devredildi.  Kayyım atanan Mersin Akdeniz Belediye Eşbaşkanı Yüksel Mutlu, 31 Mart yerel seçim çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
'Yerel seçimler toplum örgütlenmesi için büyük fırsat'
 
Yerel seçimlerin yalnızca muhtar ve yerel yönetimlerin seçimi olarak değil Türkiye'nin merkezi politikasını belirleyecek bir seçim olarak görülmesi gerektiğini belirten Yüksel, yerel seçimin aynı zamanda toplumun örgütlenmesi için en önemli fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğini dile getirdi. 
 
Kadına yönelik şiddeti önleyici gücün yerel yönetimler olduğuna işaret eden Yüksel, "2019 Mart seçimlerini aynı zamanda toplumun bir bütün olarak örgütlenmesi olarak da görüyoruz. Toplumun örgütlenmesi, halkın örgütlenmesi, kadınların örgütlenmesi yerel ile mümkün olur. Kadın nerede şiddete maruz kalıyor? Yerelde ve aile içinde maruz kalıyor. Bu nedenle tüm bunlara engel olabilmenin yolu elbette yerel yönetim" ifadelerini kullandı.
 
'Türkiye'nin seçim sistemi ulus devlet zihniyetinin tezahürüdür'
 
Türkiye Cumhuriyeti'nin merkezi hükümet politikaları ile yereli vesayet aldığı bir yerel seçim ile karşı karşıya olduklarını dile getiren Yüksel, bu politikalar karşısında HDP'nin ise ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü paradigmayı savunmaya devam ettiğini kaydetti. Yerel yönetimlerdeki vesayet sistemini “ulus devlet zihniyetinin tezahürü” olarak tanımlayan Yüksel, "Türkiye'deki yerel yönetim sistemi bu vesayetin olması tam da ulus devlet zihniyetinin tezahürüdür diyebiliriz. Yani yerele yetki vermeyen, yetkilendirmeyen, kaynaklarının kendisinin kullanmasına izin vermeyen ve yereli güç olarak görmeyen bir siyaset anlayışı var. Biz bu siyaset anlayışının artık değişmesi gerektiğine inanıyoruz. 19 yıllık yerel yönetim pratiğimiz var. Halkçı, toplumcu, sosyal politikalar üreten, kadını öne çıkaran, gençlik politikaları üreten, gençleri örgütlü alana hazırlayan ayrıca çevre örgütlerini görebilen, sivil toplumla ilişki içinde olan sosyal ve halkçı bir belediyecilik anlayışımız var. Bunun karşısındaki zihniyet ise tekçi bir anlayış içinde" diye konuştu.
 
'Halk, tekçi zihniyet yerine bütüncül siyaseti tercih edecek'
 
HDP ile iktidar partisi arasında ideolojik bir çatışmanın olduğunu belirten Yüksel, bu çatışmanın ise tekçi zihniyet ve bütüncül siyaset anlayışından kaynaklandığını ifade etti. Halkın tekçi bir zihniyet yerine bütüncül bir siyaseti tercih edeceğinden kuşkularının olmadığını dile getiren Yüksel, şöyle dedi: "Yani aslında tam da bir ideolojik bir çatışma var. İdeolojik çatışma da şu; Tekçi bir zihniyet mi olmalı, yoksa gerçekten toplumun bir bütününü etkileyen ve onlarla yol yürüyen, kendi kararlarını almasını sağlayan yerel yönetim anlayışı mı? Biz yerel yönetim anlayışı derken sadece siyasetten bahsediyoruz. İşte tam da bu anlamda biz ve iktidar partisi ile aramızdaki yönetim tarzının farklılığını görebiliriz. Halkımızın tekçi bir zihniyet yerine bütüncül bir siyaseti tercih edeceğinden kuşkumuz yoktur."
 
‘Saldırılar kadın mücadelesine dönük’
 
2014 yılından bu yana eşbaşkanlık sistemini sürdürdüklerini vurgulayan Yüksel, bu eşbaşkanlığa yönelik ise ciddi müdahalelerin olduğunu söyledi. Kayyımlar eliyle eşbaşkanlıklara dönük ciddi saldırıların olduğunun altını çizen Yüksel, bu saldırıların salt belediyeleri DBP’den almak olmadığını ve kadının diline, rengine, mücadelesine dönük bir müdahale olduğunu vurguladı. Yüksel, “Bütün olarak kadının siyasetine vurulmuş bir darbe olduğunu söyleyebiliriz. Tüm bu engeller DBP'li belediyelerin sosyal, toplumcu, yereli esas alan demokratik ve mahalle meclislerinden yukarı karar alınan bir yerel yönetim anlayışından rahatsız olunduğunun göstergesidir. Buradaki mesele şu; devlet alenen ‘Ben seni yöneteceğim. Sen yönetemezsin. Sen irade değilsin’ dedi. Bu zihniyet daha sonra ise irademize el koydu. Buraya kadar olan süreci böyle söyleyebiliriz" ifadelerini kullandı.
 
'İktidar kadının siyasetinden korktu'
 
Demokratikleşme paketiyle birlikte siyasi partiler kanununda eşbaşkanlık sistemine geçiş yapıldığını belirten Yüksel, söz konusu eşbaşkanlık sisteminin yerel yönetimlerde hayat bulmasına resmi olarak izin verilmediğini dile getirdi. Kadın eşbaşkanların yerelde çok ciddi çalışmalar yürüttüklerini sözlerine ekleyen Yüksel, söz konusu saldırılara karşı kadınların topyekun ses çıkarması ve kazanımlarını geri alması gerektiğini aktardı. Yerel yönetimlerde eşbaşkanlık modeline izin verilmemesi nedenine de değinen Yüksel, yerel yönetimlerle toplumun damarlarına kadar girilebildiğini bundan dolayı toplumda yeni bir perspektife neden olunmasından korkulduğunu söyledi.
 
‘Kadınların yolu uzun olduğu kadar renkli de’
 
Aile içi şiddet ve kadın katliamları ile mücadele etmenin en etkili alanının kadın siyaset alanı olduğunun altını çizen Yüksel, bu anlamda eşbaşkanlık modelinin büyük ayrıcalık olduğuna dikkat çekti. Yüksel, saldırılara karşın kadınların cins bilinci ile topyekun bir direniş göstermesi gerektiğini dile getirerek, şöyle dedi: "Kadının kazanımlarından korkan ve tahammül etmeyen zihniyet buna tepki olarak belediyelerimize kayyım atadı. Benim de eşbaşkanlık görevi yaptığım Mersin Akdeniz Belediyesi'ne kayyım atandı. Peki buna karşı kadınların ne yapması gerek? Kadınların topyekun büyük bir direniş göstermesi gerekir. Gerek sandıkta, mahallede, sokakta, gerek ise iş yerlerinde veya kamusal alanlarda kadınların bir direniş hattı oluşturması gerekir. Peki tüm bu güçleri nereden alacak? Kadın dayanışmasından alacak. Kadın kazanımlarına büyük bir saldırı var. Bu anlamda biz kadınlar bir araya geleceğiz, birbirimize inanacağız ve el ele tutuşup tekrar bir çıkış yakalayacağız. Bu ülke 12 Eylülleri gördü. Tüm bunlara rağmen bu ülke çok önemli şeyler kazandı. Ama bir o kadar da derin bir mücadelenin sahibidir bu ülkenin kadınları. Bu ülkede 12 Eylül'de ilk sokağa çıkan kadınlardır. Mesela ben bunun çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Kadın yoksa mücadelenin içinde o toplum da yoktur. Kadınların yolu uzun ama bir o kadar da renklidir. Birlikte yürümeye devam ettikçe çok güzel günleri yakalayacağımıza inanıyorum."