Çocukları cesaret kaynağı oldu

  • 09:02 4 Mart 2024
  • Güncel
 
 
 
AMED - Yaşadığı feodal topluma karşı çocukları ile mücadeleyi öğrendiğini belirten Emine Al, “Bütün kadınlara da sesleniyorum, başlarını öne eğmesinler. Ben daha önce başkaldırmadığım için pişmanım, keşke önceden başkaldırıp, ‘Ben kadınım, kendimi tanıyayım’ deseydim” diyor.
 
Kadınların evlerde, okullarda, işyerlerinde başlatarak sokaklara taşırdıkları, dünyanın bir ucundan öbür ucuna duyurdukları mücadeleleri 8 Martlar ile daha da büyüyor. Her yıl 8 Mart’ta kadınlar, özellikle hedef olan kimlikleri ile alanlara çıkarak kadın örgütlülüğünün gücünü gösteriyor. Etnik ve cins kimliğiyle hedef alınmalarına karşı alanlarda kendi renkleriyle, sloganlarıyla yerini alanların başında Kürt kadınlar geliyor. Kürt kadınlar yüzyıllık cumhuriyet tarihi boyunca maruz kaldıkları her türlü özel savaş karşısında sergilediği direniş ile sesini dünyaya duyuruyor. Neredeyse her birinin ayrı öyküleri olan bu kadınlardan biri de Emine Al. Emine’yi daha çok tutsak kızı Gülistan Al için verdiği adalet mücadelesinden tanıyoruz.
 
Yaşamı zorluklarla geçti
 
Amed’in Çermûg (Çermik) ilçesinin Terbil (Kırma Tepe)  köyünde dünyaya gelen Emine’nin 8 kardeşi var. 16 yaşındayken evlendirildiğini paylaşan Emine, “Kendi isteğimle evlenmedim, bana fikrimi hiç sormadılar. Eskiden kimseye sormazlardı. Gelip beni istediler, babam da beni verdi. 16 yaşında anne oldum, bir kızım oldu. Şu anda 4 kız, 2 oğlum var. Çocukluğum çok zor geçti. Keçi çobanlığı yaptım. Büyüyünce de çok zorluk çektim. Evlenince köye götürüldüm. Orada da zorluk çektim” ifadelerine yer veriyor.
 
‘Çocuklarımdan cesaret aldım’
 
Yaşadığı yoksullukla beraber üst üste çocuk doğurduğunu dile getiren Emine, aynı anda hem çalışıp hem de çocuklarına baktığını paylaşıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Keçilerden süt sağıyorduk. Öğlene kadar çalışıyordum ve çocuklarımı da o esnada sırtımda taşıyordum. Sütlerimizi aldıktan sonra öğleden sonra onların yemeklerini hazırlıyorduk. Sonra da onları çayıra götürüyorduk. Pamuk topluyorduk, toplarken de çocuklarımı sırtımda taşıyordum. Derdimizi anlatmaya hakkımız yoktu. Diğer gün öğrenildiğinde, ‘Neden derdini anlattın’ demesinler diye anlatmıyorduk. Bana konuşmak yasaktı. Benim durumumda olan kadınlar ayağa kalksınlar, başkaldırsınlar. Haklarımızın ne olduğunu da sormuyorduk, ‘Kadınız, haklarımızı arayalım, neden bu durumdayız’ demiyorduk. Çocuklarım bu harekete katılana kadar haklarımı sormadım. Ben de çocuklarımdan cesaret aldım.”
 
‘Çalışıp para gönderiyordum’
 
Emine, 2000’li yıllarda Antalya’ya taşınarak çalışmaya başladıklarını ifade ederken, burada çocuklarını okutmak için de çok çaba harcadığını belirtiyor. Önce Çermûg’dan Amed’e gelerek çiftliktekaldıklarını, ardından köye dönerek ahırda yaşadıklarını aktaran Emine, “Çünkü evimiz yoktu. O zamanlar en büyük çocuğum olan kızım 13 yaşındaydı. Yoksulduk, o yüzden Antalya’ya gittik” sözleriyle Antalya’ya gitmesine neden olan koşullara değiniyor. Emine, “Antalya’da bütün çocuklarımla beraber çiçek seralarında çalıştık. Sonra çocuklarımı okula gönderdim. Aynı anda 3 çocuğum üniversiteye gitti. Oğlum Isparta’ya, kızım Gülistan da Malatya’ya gitti. Çalışıp onlara para gönderiyordum. O sırada çocuklarım kimliklerini tanıdılar ve harekete katıldılar. Biz önceden Çergûg’daydık, aslımızı bilmiyorduk. Amed’e geri döndüğümüzde çalışmayı bıraktım. Cezaevleri için çalışırdım. Onlar için elimden ne gelirse yapardım” diyor.
 
‘Şimdi onların izindeyim’
 
Çocuklarının üniversitede olduğu dönemlerde uğradıkları ırkçı muamelelerden dolayı kimliklerini tanıdıklarını söyleyen Emine, kendisinin de bu şekilde mücadeleye başladığını dile getiriyor. Emine, “Oğlum Isparta’da Süleyman Demirel Üniversitesi’ne gitti. Orada ona çıkan yurtta kaldı. Her gece onun yatağının üzerine bayrak seriyorlardı. Onların zulmü ile çocuklarım bu harekete katıldı. Onları buna mecbur ettiler. Okula gidip eve döndüğünde fasulye toplayan çocuklardı. Gülistan da öyle oldu. O da Malatya’da okudu. Biz okumadık, onlar okusun, elimden ne gelirse yaparım dedim. Onlara yapılan zulmü kabul etmediler. Ben de şimdi onların izindeyim. Ölene kadar elimden ne gelirse yapacağım. Ben onların cesaretiyle evden çıktım. Bütün kadınlara da sesleniyorum, başlarını öne eğmesinler. Ben daha önce başkaldırmadığım için pişmanım, keşke önceden başkaldırıp, ‘Ben kadınım, kendimi tanıyayım’ deseydim” sözleriyle kadınlara çağrıda bulunuyor.