Dr. Donya Ahmedi: Köklü bir değişime ihtiyacımız var!

  • 09:02 9 Şubat 2024
  • Güncel
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Dünya çapında bir kadın hareketliliği yaratan MeToo üzerine araştırma yaptığı için tehditler alan İranlı Dr. Donya Ahmedi, “Bu hareket kadınlar olarak bizi birbirimize yakınlaştırdı ama bazı şeylerin köklü değişmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.
 
Groningen Üniversitesi Uluslararası Kadın Çalışmaları bölümünde yardımcı doçent olan  Donya Ahmedi, geçen yıl Uluslararası Kadın Çalışmaları Forumu'nda hakemli bir dergide makale yayınladı; bu makale İran feminist hareketini yöneten güç yapılarının kapsamlı ve eleştirel bir analizini sunuyorken dünyayı saran MeToo  hareketine odaklanıyor. Makalede adı geçen erkeklerden biri kadınların tanıklıklarına ve beyanlarına rağmen Donya’yı tehdit ederek çalışmayı tamamen kaldırmasını talep ediyor.  Donya, çalışmaları ve aldığı tehditlere dair ajansımıza konuştu. 
 
“Tarihimizle ilgili çok fazla belge, bilgi eksik bir arşivimiz yok. Bölgede birçok direniş yaşandı ama bunları tarihe kaydedecek hiçbir şeyimiz yoktu, sistematik bir çaba sarf edilmedi. Kadın akademisyenlerin çalışmaları sansürlenerek susturulmaya çalışıldı”
 
*Öncelikle şunu sormak istiyorum, İran'da Me Too hareketi nasıl ilerledi ve neden bu hareket üzerine çalışma yürütmeyi tercih ettiniz?
 
Yürüttüğüm çalışmalar ağırlıklı olarak İran kadın hareketinin tarihiyle, İran feminizmine dair ve bu konuda kitap kaleme aldım. Me too hareketiyle ilgili bir araştırma yürütüyorum. 1979 Devrimi'nin ardından bu hareket de İran'da bir devrim haline geldi. Birçok ülkede bu harekete tanıklık ettik fakat İran'ın anayasal düzeni, kadın düşmanlığı ve kadına yönelik şiddetiyle uç noktalarda. Bu nedenle benzeri görülmemiş bir hareket olarak değerlendirdik. İran'ın İslami muhafazakar toplumu ve yapısının karşısında bu hareket kadınların konuşmasını sağladı. Ben de bir akademisyen kadın olarak bu hareketi gözlemlemeye başladım; çünkü dünya çapında kadınların tarihlerinin yazılması gerektiğini düşünenlerdenim. Tarihimizle ilgili çok fazla bilgi ve belge eksikliği var.  Arşivimiz yok. Bölgede birçok direniş yaşandı ama bunları tarihe kaydedecek hiçbir şeyimiz yoktu, sistematik bir çaba sarf edilmedi. Kadın akademisyenlerin çalışmaları sansürlenerek susturulmaya çalışıldı. Bu konuda ele aldığım makale İran feminist hareketinde bir bölüm olarak Me too hareketini bir örnek olay incelemesi olarak ele alıyor, ancak bu makalede söylediğim gibi, saygınlık politikaları ve kadın hareketi içinde sahip olduğumuz hiyerarşiler hakkındaki güç dinamiklerini ortaya koyuyor. İstismarcı olduğu iddia edilen, kendisi hakkında birden fazla cinsel şiddet hikâyesi bulunan biri bu harekete saldırıp makalenin kaldırılması için şuan uğraşıyor.
 
“Cinsel şiddet mağduru bir kadın İran Ceza Kanunu ekseninde mahkemeye başvurduğunda toplumun tüm tabularıyla birlikte yasalar kadını suçlama eğilimine gidiyor ve kadın evlilik dışı birliktelikle suçlanıyor. Mağdur olarak görülmüyor. Kadınları bu suçlamalardan dolayı kaybediyoruz, intihara sürükleniyorlar ve maddi sonuçları son derece vahim bir tablo karşımıza çıkıyor”
 
* Bu harekete katılan ve yaşadıklarını paylaşan kadınların erkekler tarafından psikolojik şiddete, sözlü tacize ve tehditlere maruz kaldığı söyleniliyor. Bu harekete katılan kadınlar nelerle karşılaşıyor?
 
Etkileşim ve harekete katılan kadınlara tepki çok büyük oldu. Teorik olarak makalemde de bahsettiğim bu tepkinin bir kısmı var; örneğin yaşadığım Hollanda'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne kadar dünyanın her yerinde tacizler belgeleniyor. Görece kadın hakları konusunda çok daha iyi haklara sahip olması gereken Batı Avrupa veya Kuzey Amerika toplumlarında bile, haklarının elinden alınmaması yönünde çalışan kadın aktivizmi tepkiyle karşılaştı. Bu tepkinin en yaygın biçimi mağduru suçlamak oldu; neden tacizi, tecavüzü herkese anlattı, neden kendini bu duruma soktu gibi. Son derece muhafazakâr ve ataerkil bir toplumda cinsiyetçi bir anayasaya sahibiz. İsteği dâhilinde evlilik dışı cinsel birliktelikler zina kategorisinde yer alınıp suç sayılırken, tecavüz aile yasasının altında yer alıyor. Kadınlar neden mahkemelere, polislere gitmiyorlar diye eleştiriliyorlar. Çünkü çok basit cinsel şiddet mağduru bir kadın İran Ceza Kanunu ekseninde mahkemeye başvurduğunda toplumun tüm tabularıyla birlikte yasalar kadını suçlama eğilimine gidiyor ve kadın evlilik dışı birliktelikle suçlanıyor. Mağdur olarak görülmüyor. Kadınları bu suçlamalardan dolayı kaybediyoruz, intihara sürükleniyorlar ve maddi sonuçları son derece vahim bir tablo karşımıza çıkıyor. Buna bağlı birçok travma hikayesi mevcut.  
 
Şiddete katlanma ve şiddet failine yönelme gibi durumlar da görüyoruz. Kadınlar tüm bu baskılara karşı savunmasız kalıyor ve onları toplum içinde kaybediyoruz. En bilinen vaka  incelemem, Portekiz'deki Cristiano Ronaldo ve Kathryn Mayorga davasıydı. Futbolcu Ronaldo dünyanın en sevilen karakterlerinden biri haline geldi ama hayatta kalan Kathryn Mayorga toplumda açgözlü ve kötü kadın olarak etiketlendi. Görüyorsunuz, kamusal söylem istismarcıya karşı istismara uğrayandan çok daha cömert ve savunmacı. Bu harekete dâhil olup hayatta kalan kadınlara yönelik baskı ve şiddet bitmiyor. Fakat bir akademisyen ve feminist olarak cinsel şiddet mağdurlarının savunucusuyuz, bunlar üzerinde çalışıyoruz ve çalışmalarda cinsel şiddet mağdurlarına destek konusunda geri adım atmayan bir duruş sergilemeye çalışıyoruz. Ayrıca nefret söyleminden, pratik şiddete kadar tepkiler de alıyoruz. Tehditler en yaygın olanı, ifşa olan istismarcıların hayatta kalanlara ve onların savunucuları olarak bize baskı yapabilmesi için hakaret davaları kurumsal olarak en kolaylaştırılmış yol. Şuan ele aldığım makale nedeniyle bunu yaşıyorum. İsmi geçen şahıslardan biri makalenin yayınlandığı dergi ile temasa geçerek, makalenin kaldırılması için üniversiteye resmi şikâyette bulundu. Adamın avukatları ayrıca dava açmakla tehdit edildim. Demek istediğim her açıdan baskı görüyorsunuz, psikolojik yük oluşturuyor. Bu en hafif sonuçlardan diyebiliriz.
 
 *Siz de bir akademisyen olarak bu konuda araştırma yaptığınız için tehditler alıyorsunuz, yukarıda da biraz değindiniz, neler yaşadınız ve neden tehditler alıyorsunuz?
 
Biz genelde makaleleri araştırma eksenli yayınlıyoruz ve toplumun açıp okumasını beklemiyorsunuz çünkü çok fazla akademik çalışma var. Benimde yayınladığım ilk makale değildi, bu yüzden çok fazla tepki alması beni şaşırttı çünkü bir haber gibi yaygınlığı yoktu. Makalede adı geçen şahıslar bunu okumuş olmalı ki yukarıda da dediğim gibi taciz ve tehdit vari e-postalar gönderdiler. Sayfalarca makalede adı sadece bir cümlede yer alıyor. İddiaların asılsız olduğunu, kendisine iftira attığımı söyledi. Hiç şaşırmadım ama dergi editörü benden kaynaklarımın bilgisini istedi, onlara kaynakların, Me Too hareketine katılan halka açık dijital medyada olduğunu söyledim. Elimizde çok fazla veri var ve araştırmacı olarak bu verileri kullandım. Bunun üzerine tarihi belli olan röportajlar yaptım, İranlı aktivistler ile görüşmeler gerçekleştirdim. Editörle bu kaynakları paylaştıktan sonra soru işaretlerinin ortadan kalkacağını düşündüm. Fakat e-postalar almaya devam ettim, avukatlardan tehditler, şantajlar, 'makaleyi kaldırman için sekiz saat veriyoruz' gibi söylemler, tazminat davaları tehdidi...
 
Bunları pek ciddiye almadım. Fakat bazı avukatlara gösterdim ve dava açabileceğini söylediler. Avukat tutacak bir gücüm yoktu, Hollanda'da yasal haklarımı net bilmiyordum. Aynı tehdit mesajları üniversiteye de gidiyordu. Sonrasında üniversite bu konuyu gizli tutmam için ısrarcı oldu, tehdit mesajlarını, hakaretleri gizlilik hükmü kapsamında saklamamı söylediler. Bu bir araştırmacı olarak beni akademik ve bilimsel dürüstlüğü sorgulamaya itti. Hala tehditler alıyorum, psikolojik olarak da zorluyor.  Son çare avukatla görüşmek zorunda kaldım ve bana şu soruyu yöneltti; bu tek cümle makalede olsa ne olmasa ne, bu kadar önemli mi? Ben de ona baktım ve dedim ki, çıkarabiliriz çünkü günün sonunda İran feminist hareketine dair bir örnek ve uzun bir makale var. Adama makaleden adını çıkaracağımızı söyledik ama kabul etmeyip şantajını sürdürdü. O an anladım ki mesele tek cümle değil bu konuda bir makalenin yazılmış olmasıydı. Komple makalenin silinmesini istiyorlardı. Bu adamın amacı bana ve kadınlara zarar vermekti, konu derinleştikçe çok sayıda kadını mağdur ettiğini öğrendim. Bu kadınlar bana ulaştı ve tanıklıklarını sundular. Bu tanıklığı anlatmaya devam etmeyi düşünüyorum, adamın atacağı adımlardan elbette kadınlar çekiniyor çünkü çok şey yaşamışlar ve bunu konuşmak dahi onların yaşadıklarını tetikliyor. Onlarla konuşmak, travmalarını yazmak oldukça zordu.
 
“İran İslam Cumhuriyeti daha birkaç gün önce sabaha karşı 4 Kürt siyasi aktivist tutsağı idam etmişken hangi mahkemeden bahsedebiliriz. Bu hareket kadınlar olarak bizi birbirimize yakınlaştırdı ama bazı şeylerin köklü değişmesi gerektiğini düşünüyorum”
 
* Me Too hareketi aslında dünyada büyük bir ilgi uyandırdı ve  “uyanış” yarattığı değerlendirmesi var fakat kadınların bu harekete dâhil olduktan sonra yaşadıklarına baktığınızda sizce bu hareket tek başına kadınların kurtuluşu ve özgürlüğü için yeterli mi? Yeterli değilse ne yapılabilir?
 
Evet, asıl soru bu. Bu hareket elbette asla yeterli olmadı, olmayacak. Bu sadece küçük bir bölümü, bu yaşadıklarımızı konuşmamız için bize bir platform sundu ama adaleti getirmedi. Kadınlar hala adalet arayışında, hala açtıkları davaları kaybediyorlar. Kişisel olarak tecrübelerime dayanarak şunu söylemek istiyorum ki, herkesin gidip dava açma imkânı yok. Zaman, para ve enerji gerekiyor. Mahkemeler mutlak olarak ayrıcalıklı kişileri koruyor. Avukatlar adama karşı kadınların dava açıp açmadığını sordu. İran İslam Cumhuriyeti daha birkaç gün önce sabaha karşı 4 Kürt siyasi aktivist tutsağı idam etmişken hangi mahkemeden bahsedebiliriz. Bu hareket kadınlar olarak bizi birbirimize yakınlaştırdı ama bazı şeylerin köklü değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu gerçekten bir adalet meselesi, özellikle cinsiyet adaletinin merkezinde yer alan bir cinsel şiddet meselesidir, dolayısıyla söylem düzeyinde bakıyoruz, mağduru suçlayan o kadar çok şey var ki... Bu her gün yaşanıyor. Buna maruz kalmayan bir kadın varsa işte o zaman şaşırabilirim. Dolayısıyla söylem düzeyinde, cinsel şiddet hakkında konuşma şeklimizde, düşünce şeklimizde, hayatta kalanlara karşı tavrımızda değişime ihtiyacımız var ve buna meydan okumalıyız, ancak maddi düzeyde yasalarımızın değişmesi gerekiyor. Mahkeme prosedürlerimizin değişmesi gerekiyor, akademik kurumlarımızın değişmesi gerekiyor.