'Son bir yıl içerisinde kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddet arttı'

  • 14:03 30 Nisan 2021
  • Emek/Ekonomi
 
ANKARA - Emek ve meslek örgütlerinden kadınların pandemi sürecinde 1 yıl boyunca yaşadığı sorunlara ilişkin yaptığı açıklamada, kadın işsizliğinin azaldığını ve kadına yönelik fiziksel, cinsel şiddetin arttığını belirtti.
 
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Kadın Komisyonu, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Kadın Meclisi, Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOM) Kadın Çalışma Grubu ile Tabipler Birliği (TTB) Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, kadınların pandeminin bir yılında yaşadıklarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayınladı.
 
‘Kadın işsizliği yüzde 40’ın üzerinde’
 
Açıklamada, bir yılı aşan salgın sürecinin kadınları derinden etkilediğine vurgu yapılarak, salgın döneminde kadınların yaşamın her alanında karşılaştığı eşitsizlik ve ayrımcılığın çalışma hayatında daha da belirginleştiğine işaret edildi. Kadınların güvencesiz ve sendikasız çalışmak zorunda kaldığına dikkat çekilen açıklamada, “Salgın döneminde kadınlar işgücü piyasalarından daha hızlı çekilmek durumunda kaldı ve kadın istihdamı daraldı. Covid-19 salgını etkisiyle geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 40’ın üzerinde. Her dört kadından yalnızca biri istihdamda yer alıyor. İş aramaktan ümidini kaybeden kadınların sayısı artıyor. Pandemi, kadınların ev içi emeğini ve bakım yükünü katlamış vaziyette” ifadeleri yer aldı.
 
Gölge pandemi
 
Sosyal izolasyonun kadına yönelik şiddeti de artırdığına dikkat çekilen açıklamada, dünya çapında her üç kadından birinin çoğunlukla yakın partnerleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığını ancak salgın döneminde hiçbir önlem alınmadan kadınların evlere kapatıldığı kaydedildi. İzolasyon sonucunda kadına yönelik şiddette yaşanan küresel artışın Birleşmiş Milletler (BM) tarafından “gölge pandemi” olarak adlandırıldığı hatırlatılan açıklamada, “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, salgın ile geçirdiğimiz 2020’de öldürülen 300 kadının 97’sinin evli olduğu, 54’ünün birlikte olduğu, 21’inin eskiden evli olduğu, 8’inin eskiden birlikte olduğu erkek tarafından öldürüldüğünü açıkladı. Platform, kadınların 18’inin oğlu, 17’sinin babası, 5’inin kardeşi, 16’sının akraba, 3’ünün tanımadığı, 38’inin tanıdık bir erkek tarafından öldürüldüğünü ortaya koydu” denildi.
 
‘HDP’li belediyelere kayyum atandı’
 
Sosyalleşmenin, kadın dayanışma ağlarının, adli yardım, koruma ve sağlık gibi hizmetlere erişimin neredeyse imkansızlaştığı ifade edilen açıklamada, bir yılda kadınlara yönelik şiddet risklerinin daha da arttığı belirtildi. Açıklamada, “Bu süreçte kadın şiddeti önleme mekanizmalarına daha çok ihtiyaç duyulmasına rağmen 16 HDP'li belediyeye atanan kayyumlar eliyle şiddete karşı oluşturulan kadın birimleri kapatıldı, kadın hizmetleri müdürlüklerine erkekler atandı. Kadın örgütlerinin çalışmaları dernekler yasası ile kısıtlandı” sözleri yer aldı.
 
Açıklamanın devamında şunlar kaydedildi:
 
“Kod-29 uygulaması ise tacizi, ayrımcılığı, mobbingi ifşa eden kadınlara dönük bir silah gibi kullanıldı. Kod-29, kadın yoksulluğunu ve işsizliğini derinleştirirken, kadınların yönelik ekonomik, fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddetin artmasına neden oldu. Hakimler Savcılar Genel Kurulu (HDGK) tarafından 30 Mart’ta imzalanan ‘6284 sayılı kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının yükümlülerin salgın kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirilmesi gerektiği…’  kararı, 6284 sayılı kanunu askıya almış, evden uzaklaştırma tedbirinin uygulanmamasına neden olmuştur. Ardından İnfaz Kanunu değişikliği kapsamında 13 Nisan’da Meclis’ten geçen yasa ile şiddet failleri evlerine gönderildi.
 
Kadınların sığınaklara kabulü zorlaştırıldı
 
Kadına yönelik şiddetin artarak devam ettiği salgın koşullarında, 6284 sayılı yasada kanıt aranmasına gerek olmadığı halde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından yapılan ‘Kadın Konukevlerinde Koronavirüse Karşı Ek Tedbirler Alındı’ başlıklı açıklamada yüksek can güvenliği riski bulunan kadınlar dışında başvuru kabul edilmediği için kadınların sığınaklara kabulü zorlaştırıldı, can güvenlikleri risk altına girdi.
 
Salgın döneminin en kırılgan gruplarından biri de LGBTİ+’lardır. Ayrımcılığa ve nefret söylemine uğrayan LGBTİ+’lar salgın döneminde daha fazla hedef gösterildi, LGBTI•+’lara yönelik suçlama, damgalama ve dışlama eğilimi de arttı.
 
İstanbul Sözleşmesi
 
Kadınların daha fazla öldürüldüğü, daha fazla şiddete uğradığı şartlarda, İstanbul Sözleşmesi’nin etkin şekilde uygulanması gerekirken, kaldırılması gündeme getirildi. Temmuz 2020’de Erdoğan’ın yapmış olduğu ‘Çalışıp, gözden geçirin. Halk istiyorsa kaldırın’  açıklamasıyla sözleşmeye yönelik saldırılar giderek arttı. İlk dönemde kadınların direnişiyle adım atılamasa da 2021 Mart ayında salgın şartlarını fırsata çevirenlerin İstanbul Sözleşmesi’ni Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile feshettiği Resmî Gazete’de yayımlandı. Kadın mücadelesi ise bu kararı tanımadığını, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulamada olduğunu haykırdı.
 
Diyanet İşleri Başkanlığı aktif rol aldı
 
Bununla birlikte iktidarın hamleleri hala devam ediyor. TBMM’de kadına yönelik şiddete karşı kurulan araştırma komisyonunda Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün aktif rol alması, Diyanet İşleri Başkanının söylemleri, cuma vaazları, fetvaların kullanılması, faillere alacakları cezanın farkındalığını ölçmeye yönelik anketler uygulanması gibi öneriler iktidar mensubu üyelerce gündeme getirilirken, kadına yönelik şiddete karşı mücadele eden kadın örgütlerine yine yer verilmedi. Dokuz yaşında kız çocuklarının evlendirilebileceği fetvalarını verenlerin kadınlara ve çocuklara yönelik her tür şiddette payı ortadadır. Sözleşmenin feshine ahlaki değerlere aykırı olması ve geleneksel aile yapısı gerekçe gösterilmiştir. Oysa sorunun oluşmasında neden olan unsurların onun çözümünde etkili olmayacağı da açıktır. Dinin siyasallaşması ve iktidarın siyasal İslamcı ideolojisi, kadın bedeni, kimliği ve emeği üzerindeki tahakkümü sürekli yeniden üretmek için işlemektedir. Bu nedenle laiklik de kadınların mücadelesinde çok önemli bir taleptir.
 
ILO’nun 190 sayılı Sözleşmesi’nin onaylanması talebimizdir
 
Yapılması gereken, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması değil; aksine kadına yönelik her türlü şiddetin kaynağı olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı daha etkin önlemlerin alınması, İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı yasanın etkin bir biçimde uygulanmasıdır. Çalışma yaşamındaki şiddetin ve tacizin önlenmesi için ILO’nun 190 sayılı Sözleşmesi’nin onaylanması da en temel taleplerimizden biridir.
 
Kadınlar eve kapatılmak istenmektedir
 
Salgın nedeniyle başlatılan uzaktan, dönüşümlü, esnek çalışma biçimlerinin salgın sonrasında da devam ettirileceği pek çok büyük sermaye grubu ve bazı kamu kurum yetkilileri tarafından açıklanmıştır. Hükümetin çalışma yaşamının güvencesizleştirilmesine yönelik politikaları çerçevesinde yarı zamanlı, uzaktan, evden, tele çalışma gibi esnek çalışma biçimleri kalıcı hale getirilerek kadınlar eve kapatılmak istenmektedir. Böylece kadınlar, nüfusun, emek gücünün yeniden üretimini sağlayan ucuz iş gücüne indirgenecektir. Temel istihdam biçimi olarak öngörülen esnek/kuralsız ve güvencesiz çalışma kadınların iş yerlerinde örgütlenmesi önünde çok büyük engel teşkil etmektedir.
 
Kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile de binlerce kamu emekçisinin insanca yaşam hakkı engellenmiştir. KHK’li kadınlar aynı zamanda toplumun dayattığı cinsiyet rolleriyle ev içine hapsolmaya zorlanmıştır.
 
100 kadından 40’ı sağlık erişiminde sorun yaşadı
 
Piyasalaşan kamusal hizmetlere ulaşmak salgın sürecinde kadınlar açısından daha da olanaksız hale geldi. Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği (KİHEP) tarafından yapılan araştırmaya göre 100 kadından 40’ı salgın esnasında genel sağlık hizmetlerine erişimle ilgili sorun yaşadığını söylemiş; sorun yaşayan 100 kadından 20’si ise çözüm bulamadığını ifade etmiştir. Kadınların yüzde 16’sı salgın esnasında cinsel sağlık ve doğurganlık sağlığı hizmetleri ve/veya ilaca erişimle ilgili sorun yaşadığını belirtmiş, sorun yaşadığını söyleyen 100 kadından ancak 16’sı sağlık kurumlarından hizmet alabildiğini dile getirmiştir.
 
Mücadeleye devam edeceğiz!
 
Covid-19 salgınının dezavantajlı toplumsal gruplar üzerinde etkisi daha fazla görülmektedir. Mülteciler, göçmenler ve yerlerinden edilmiş nüfus salgında en büyük risk gruplarını oluşturmaktadır. Başta sağlık hizmetleri olmak üzere birçok sosyal hizmete yetersiz erişim, özellikle çalışma hayatında kayıt dışı sektörlerde biriken toplumsal kesimlerin daha fazla dışlanmalarına yol açmaktadır.
 
Salgın boyunca saldırılara karşı mücadeleyi ören biz kadınlar, 1 Mayıs 2021’de başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere haklarımızı koruyan ve geliştiren her türlü yasaya, emeğimize, bedenimize, ülkemize ve geleceğimize sahip çıkmak için mücadeleye devam edeceğiz!”