Shaghayegh Noruzi: Sert cezaların uygulanması direnişi durdurabilir mi?
- 09:02 3 Ağustos 2024
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - Rojhilat ve İran'daki Jin jiyan azadî isyanını “Kürt ideolojisi isyanın çok ama çok güçlü kartlarından biriydi” sözleriyle değerlendiren İranlı aktivist Shaghayegh Noruzi, Kürt kadınlara verilen idam cezalarına ilişkin de “Bu çok sert cezaların uygulanması ayaklanmayı veya direnişi durdurabilir mi? Bence bizim bu soruyu cevaplamamız gerekmiyor, insanlık tarihi bu soruya cevap veriyor” dedi.
Rojhilat ve İran’da kadınların İran İslam Cumhuriyeti Hükümetine karşı isyan ateşi sürerken, hükümet ise idam cezalarıyla yanıt vermeyi sürdürüyor. Tüm yıldırma politikalarına rağmen kadın düşmanı sisteme karşı kadınlar ve halk “Jin Jiyan Azadî” felsefesi ile hükümete en büyük cevabı vererek geri adım atmamadaki ısrarını bir kez daha gösterdi. En son İran’da tutuklu bulunan insan hakları aktivisti ve gazeteci Pexşan Ezîzî’ye 23 Temmuz’da görülen duruşmasında "İslam hükümetine karşı silahlı ayaklanma başlatan ve liderleri isyana karışan gruplara üyelik" iddiasıyla idam cezası verildi.
Büyük tepkilere neden olan ceza protesto edilirken idam cezasının ve özellikle Kürt kadınlarına yönelen hükümetin tutumunu İranlı aktivist Shaghayegh Noruzi değerlendirdi.
İran ve Rojhilat’ta başlayan “Jin jiyan azadî” isyanından sonra idam cezalarının artmasının tesadüf olmadığını söyleyen Shaghayegh, ayaklanmadan sonra İran’da idam cezalarının sayısının korkunç bir şekilde arttığını söyledi. Shaghayegh, “Bilinen verilere göre ayaklanmadan sonra 834'ten fazla idam cezası ve infaz gerçekleşti. Araştırmacının topladığı bilgilere göre hazırlanan bir başka raporda ise geçen yıl tüm dünyada gerçekleşen idamların dörtte üçünden fazlasının İran'da gerçekleştiğini açıkça görebiliyoruz. Yani karşı karşıya olduğumuz veriler korkunç bir rakamı yansıtıyor. İran İslam Cumhuriyeti'nde idam cezasıyla ilgili önemli olan şey şu ki; bu sistemin kuruluşundan bugüne kendilerini kabul ettirmek için bir araç yaptılar ve bu aracı, İslam Devrimi'nin ilk yılında çok fazla ve çok büyük rakamlarla kullanmalarıdır. O dönemde kendilerine karşı olan gençleri kitlesel olarak katlettiler. O zamandan bu yana, her zaman idam cezası bir araç olarak kullanıldı. İdam cezası bir baskı aracıdır ve sistem için istikrarlı olduklarını hissettirir, bu duyguyu sisteme geri kazandırır. Tabii ki ayaklanmadan sonra bunu tekrar daha fazla devreye soktular ve kullanıyorlar çünkü bu ayaklanma onlar için çok ama çok korkutucuydu. Ancak bu araçla, yani infaz aracıyla toplumun hangi kesimini baskı altına almak istediklerine de bakmamız gerekiyor” dedi.
‘Bir ideolojiye sahip Kürt halkı ana gövdeyi oluşturdu’
İsyanla birlikte verilere bakıldığında kesinlikle Kürt halkına yönelik idam cezalarının arttığını söyleyen Shaghayegh, "Kürt toplumu üzerinde uygulanan idam cezasının çok görünür hale geldiği doğru ve genel olarak bu sayı çok yüksek. İran içindeki halkları bastırmak için ölüm cezası araçlarının kullanıldığını söyleyebiliriz; yani Beluç, Kürt, Arap halkı için idamları ‘olağan’ bir durum haline getiren İslam Cumhuriyeti bunu hiç tereddüt etmeden kullanıyor. Çünkü bu toplumlar tarihten beri zaten baskı altındaki toplumun bir parçası ve kendilerini ifade edecekleri alanlar zaten tanınmıyor, örneğin medyaya erişimleri çok kısıtlı, vs. Fakat özellikle ayaklanmadan sonra Kürt toplumu hakkında şunları söyleyebiliriz. Ayaklanmadan sonra sistem durup ‘ne oluyor ya’ diye düşünmek zorunda kaldı. Ne olacak, sonları gelecek mi? gibi. Ve sonuç olarak ne oldu; ayaklanma büyüdü. Ve bu ayaklanmanın ana gövdesini hiç beklemedikleri biçimde, sadece bir grup insandan oluşan bir halk olarak değil; bir fikrin parçası olan, özgürlük, demokrasi, demokratik federalizm hakkında çok net bir ideolojiye sahip olan ve aynı zamanda bunu uygulayan Kürt halkı oluşturdu” diye belirtti.
‘Kürt ideolojisi rejime karşı isyanın çok ama çok güçlü kartıydı’
Bu fikriyatın salt bir ideolojiden ibaret olmadığını vurgulayan Shaghayegh, şöyle devam etti: “Bunlar Kürt halkının içinde sadece salt bir fikir ve ideoloji olarak kalmış değil. Bu onların uyguladığı bir şey. Kendilerini bu fikir etrafında seferber ediyorlar ve özgürleşmek için, bu tür bir demokratik federalizmin gerçekleşebileceğini ve gerçeğe dönüştürmek için harika bir iş çıkardılar ve bunu uyguluyorlar. Rojava'da bunu deniyorlar, biliyorsunuz. Yani rejimin karşısındaki kısaca önemli bir siyasi topluluk. Kürt ideolojisi ve demokrasiyle ilgili tüm kazanımlar isyanın çok ama çok güçlü kartlarından biriydi, isyanın çok güçlü bir parçasıydı. Bunu inkâr edemeyiz, kadınların direnişini de. Burada kadın derken sadece cinsiyetten bahsetmiyoruz. Kadın hareketinin tamamından, fikriyatından bahsediyoruz. Yıllar boyunca cinsiyet ayrımcılığının en yüksek ve karmaşık biçimleri altında baskı altında olan ve bu baskıdan kurtulmak için kendilerini örgütleyip harekete geçiren toplumdan bahsediyoruz. Bu nedenle kadın ayağı da bu tür bir isyanı gerçekleştirmek ve sisteme bu şekilde karşı çıkmak için çok önemli olan başka bir kısmı. Dolayısıyla ‘kadın yaşam özgürlük’ hareketinden sonra sistem, toplumun bu iki kesiminin (kadınlar ve Kürtler), Kürtlerin ve genel olarak diğer azınlıkları ama özellikle Kürdistan'ın direnişini yok etmeyi hedefledi, çünkü Kürdistan’daki çok çok önemli bir ayaklanmaydı ve aynı zamanda kadın hareketinin bir parçasıydı. Bu nedenle ilk kez bu kadar açık bir şekilde görüyoruz ki, aynı anda birden fazla kadın aktiviste idam cezası verdiler. Saydığım tüm bu nedenlerden ötürü onları Kürt halkından seçiyorlar.”
‘İdeolojimiz silahlı diktatörlüğünüzden çok daha güçlü’
Pexşan Ezîzî’nin de bu isimlerden ve sembollerden biri olduğuna dikkat çeken Shaghayegh, Pexşan’ın kadın hareketi direnişini sembol eden kadınlardan biri olduğuna vurgu yaptı. Shaghayegh, “Direnişi gerçekten sembolik olarak temsil eden kadınlardan biriydi. Uzun yıllar boyunca sadece direnişin sosyal kısmında çalıştı. Yaralananlarla ilgilendi, aynı zamanda cinsel şiddete maruz kalan ve tecavüzden kurtulan kadınlarla ilgilendi, onlara yardım etti. O, hayatları kurtarıyordu, yaşamla ilgileniyordu ve direnişin bu bölümünü canlı tutmaya çalışıyordu. Tüm dikkatini, enerjisini ve hayatını direnişin mutlu ve canlı yüzünü korumak için adamıştı. İslam Cumhuriyeti'nin hapishanesinde, mektubunda da açıkça belirttiği gibi onunla bir müzakere noktasına gelmelerini ve onlarla bir anlaşma imzalamalarını istediklerini belirtmiş. Sisteme karşı silahlı direnişi hiç temsil etmemiş bir kadın, onlara hiçbir noktada anlaşmadı, boyun eğmedi ve hükümet de onu ve kararını kabul etmedi. Bunun altını çizdim çünkü önemli bence, onlara karşı asla silahla savaşmadı. O sadece diğer kadınları hayatta tutarak, onları savunarak savaştı. Buna karşı koyamadıkları için onu kabul etmediler. Bu çok önemli, Kürdistan'daki kadının sistematik direnişinin ne kadar güçlü olduğunu ve sistemin, bu sistematik direniş karşısında gerçekten tehdit altında hissettiğini ne kadar iyi görüyoruz. Şimdi ölüm cezası verdiler çünkü onların karşısına çıkmak için silaha ihtiyacımızı olmadığını temsil ettiği için. İdeolojimize ihtiyacımız var ve demokrasiyi düşünme şeklimizle sizin diktatörlük sisteminizi aşabilirizi gösteriyoruz. Yani Pexşan nezdinde bu çok önemli ve mektubu önemli; mektubun tamamında belirttiği ve dikkat çektiği nokta, bizim ana mücadelemiz ve bu mücadelenin yolu, ideolojimizin İslam diktatörlüğünün ideolojisinden çok daha güçlü ve evrensel olduğudur” şeklinde konuştu.
İnsanlık tarihi soruya cevap veriyor: Direnişi durdurabilirler mi?
Sokaktaki direnişin hükümet için korku yaydığını söyleyen Shaghayegh, hükümetin de insanları evde tutmak için idam cezasını ısrarla kullandığını vurgu yaptı. Shaghayegh, "Diyorlar ki 'sizi kolayca öldürebiliriz, evde kalın, bize karşı sokakta bir daha bir araya gelmeyin.' Önemli sembol kadınları, insanları özellikle ortadan kaldırmak istediklerini düşünüyorum böylece ayaklanmayı canlı tutabilecek, bu fikri canlı kılacak bir şey kalmayacağını düşünüyorlar. Bu önemli, örneğin Pexşan, Werişe Muradi şans eseri seçilmedi. Daha güçlü bir direniş ideolojisi oluşturma potansiyelleri olmadan saldırmak istediler. Bu çok sert cezaların uygulanması ayaklanmayı veya direnişi durdurabilir mi? Bence bizim bu soruyu cevaplamamız gerekmiyor, insanlık tarihi bu soruya cevap veriyor; hiçbir zaman apartheid diktatörlük sistemi çok uzun süre direnemez ya yıkılır ya da başka bir biçimde sistemini tamamen yeniden değiştirmeye zorlanır. Ama ne olabilir derseniz, bir süreliğine, çok ağır cezalarla ve çok sert, baskıcı yöntemlerle, sokak gösterilerini bastırabilirler ama elde edecekleri tek nokta bu” ifadelerini kullandı.